Merhaba Moronistanlılar,
John Lennonda aynı şeyin şarkısını söylüyordu ve görünüşe gerçekten tek ihtiyacımız olan şey sevgi. Ancak sevgi denen şeyin ne olduğunu gerçekten biliyormuyuz? Sevgi hakkında tonlarca şiir yazılmış, beste yapılmış, üzerine saatlerce konuşulmuş yada kafa yorulmuş olsada bundan ortaya çıkan sonuç öyle yada böyle sadece çiftleşme için gerekli olan bir eş'ten ibaret. Özellikle son zamanlarda bu kelimenin sıkça duyulduğu terimlerde artmakta: "Kalbine odaklan", "sevginin kendisi ol", "sevgi tek çözümdür, çünkü sevgi daima galip gelir" yada "sevgi ve ışık yollayın" gibi pasifize edici ve amcıklaştırıcı zırvalar git gide artışa geçmekte. Koyunlar facebook gibi sitelerde bunu sanki yeni bir inanç şekliymiş gibi yansıtmakta: sevgi, sevgi ve sevgiiiii. Hatta bununlada kalmayıp günlük konuşmalarınada sürekli olarak bu kelimeyi sokmadan edemiyorlar. Sanki bu kelime dünyanın tüm problemlerini çözecekmiş gibi bir hayale takılıp kalıyorlar. Tek ihtiyacınız olan şey sevgiiiii. Ohh, öylemiii?!
Madem bu şey bu kadar basit, o zaman teknolojik gelişmeyide bir kenara bırakarak, nasıl oluyorda şimdiye kadar dünyada temel bir değişim gözlenemiyor? Yıl 2012 ve halen soykırımları izleyip, tv ekranında savaşları ve otoriter baskıları naklen seyretmeye devam ediyoruz. Hayırseverler dünyanın neredeyse her yerinde savaşla belirli rakamlarda insanları öldürmeye devam ediyor iken bu gerzeklerin tek yapabildiği şey sikim sülfat pankartlara barış işareti yapıp yolda otlamaya çıkmaktan başka bir şey değil. Pasifize edilmiş bu malların sevgi ile hiç bi sikim değiştiremiyor oldukları herhalde bariz bir şekilde ortada duruyor.
Eğer "sevgi" kelimesine dikkatlice bakarsak, bunun en çok istismar edilen ve aslında manası tam olarak anlaşılmayan kelimelerden biri olduğunu görürüz. Aslında tek yapılan şey şehvet, yükümlülük, görev, tutku, arzu, yüzeysel duygular, fikirler ve kavramların eksikliğini "Sevgi" denen kelime ile doldurmaktan başka birşey değil. Bu tip saptırmalar koyunlar tarafından (bilinç dışı) realitenin gerçek yüzünü onu en objektif şekli ile görmemek ve hayatı pembe gözlüklerden görmeye devam etmek için kullanılır. Koyunlar ne kendilerini nede dünyayı objektif bir şekilde görmekten kaçındıkları için kafalarına göre uyduruk laflar kullanarak konuyu değiştirmeye ve kendilerini kandırmaya devam etmeye programlarlar. Koyunlar daima görünüşü realite olarak algılamayı tercih ederek karşılarındakini ne olduğuna göre değil nasıl göründüğüne göre değerlendirerek kendi hayali realitelerini oluştururlar.
İnsanlar arasında çeşitli sevgi türleri vardır: kişisel (arkadaş) sevgi, ebeveynlere olan sevgi, topluma ve aileye karşı olan sevgi, kendine karşı olan sevgi, kendinden daha yüce olan birşeye karşı olan sevgi, tanrıya karşı olan sevgi yada insani zihin ürünü olan ideoloji veya ulusa olan sevgi... vs.
Ya peki nedir bu bahsedilen sevgi? Böyle kudretli bir gücü nasıl izah edebiliriz? Kelimeler o güce işaret ediyor olsalar bile onun ne olduğunu anlatabilmekte oldukça yetersiz kalıyorlar. Belkide öncelikle sevginin ne olmadığını izah etmekle başlayabiliriz!
Konu kişisel ilişkiler olunca çoğunlukla gördüğümüz şeyler kontrol oyunları, kıskançlık ve gıpta gibi aslında sevgi ile alakası olmayan fakat dışavurumların ve davranışların temel olarak sergilediği korku ve ihtiyaca dayanan şeylerdir. Sevgi duygu ve hislere dayandırılır fakat bu gelişmenin beyindeki kimyasal bir tepkime sonucu oluşan ve "kafayı bulduran" (amı götü dağıttıran ve mantık dışı hareket ettiren) bir etki olduğu pek tartışılmaz, çünkü bu konu aynı zamanda psişik vampirlik gibi kulağa hoş gelemeyen bir başka konuyu açar. Birçok ilişki bu karşılıklı beslenme prensibine göre işler, yani burada konu kesinlikle sevgi değildir - hatta dahada ileri gitmek gerekirse önümüzde parazitik bir karşılıklı-bağımlılık söz konusudur, buna simbiyotik yaşamda denebilir. Cinsel çekicilikte bazen sevgi ile karıştırılır. Bir çok insan yanlış sebeplerden dolayı yeni bir ilişkiye başlar - bu ister yalnızlıklarına bir son vermek olsun, istersede hayatlarındaki boşluğu tamamlayacak birinin arayışı - ki buda yine psişik beslenme ile aynı şeydir. Bu çoğunlukla bilinç dışı gerçekleşir, böylece insanlar kendilerini önlerinde duran gerçeklerden - ne veya kim olduklarından yada partnerin gerçek benliğinden uzak tutmak için yalanlar oluşturup bunu "sevgi" ile eşleştirmeyi seçerler.
Hani kız arkadaşınızdan ayrılınca: "ben senin sevgin olmadan ne yaparım", "bana senin aşkın lazım" yada "senin aşkın olmadan ben bir hiçim" gibi cümleler sarf eder... sizce bunu size sizi sevdiği içinmi yoksa size "ihtiyacı" olduğu içinmi söylüyor? Ona sevginizi nasıl veriyordunuz? Amını parmaklayarak? Kredi kartınızı yada cüzdanınızı ona sunarak? Arabanızla gezdirerek? Tatile götürerek? Güller alarak? Akşam yemeğine götürerek? Tabiki hepsini zevkle yapıyordunuz, çünkü sonunda mala vurmak veya ağzına vermek (veya diğer fantaziler) vardı - DEĞİLMİ? Sadece kendinizin neden partnerinize ihtiyacınız olduğunu değil, aynı zamandada onun neden size ihtiyacı olduğunu düşünün!
İnsanlar kendilerini, uydurdukları yalanlara inanmaya ikna ederek kendi hayalperestliklerinin kurbanı olurlar, bu sayede hayatlarını davranış, fikirler, hisler yada içgüdülere göre yönlendirerek kendi benliklerini örtbas eder ve uyduruk bir kişinin hayatını yaşarlar. Böylece birey neyin gerçek ve neyinde yalan olduğunu ona işaret edecek tüm referans noktalarını kaybeder. Buna bağlı olarakta birey kendini sadece işine gelen şeyleri gerçek olarak kabul etmeye şartlandırır... böylece işine gelmeyen yada rahatsızlık veren şeyler onun için yanlış yada yalan sıfatını kazanır.
Bir insanı gerçekten sevebilmek için karşıdakini ne ise o olarak, yani değiştirmeye ve şekillendirmeye çalışmadan kabullenmek gerekir. Karşılıksız sevginin temelide budur, fakat bunu idrak edebilmemiz için kendimizi anlamak ve tanımak zorundayız. Ancak bu yolla aşk evresi bitince yaşanılacak olan acı ve kederin, hayali görüntülere kanmış olmaktan kaynaklanacağını biliriz. Bu alanda başarılı olabilmek için karşılık beklemeden vermek ve almayı anlamak en temel unsurdur. Fakat biliyorsunuzki tanışacağınız birçok koyun sizin bu "karşılık beklemeden verme" huyunuzu sömürmek isteyecektir. Bu konudada melekler gibi kanat takıp elinizdekileri dağıtmak hiç akıllıca değildir!
Bir kadınla yatmamışsanız onu "kesinlikle" tanımıyorsunuzdur? Sakın öyle olmadığını söyleyerek kendinizi kandırmayın! Mesela o anda vücudundaki bazı detaylar dikkatinizi çekecek, kimisi sizi iğrendirecek, kimisi ise düşündürecek - sonundada ya onu bu yeni keşiflerden dolayı benimseyemeyeceksiniz yada kendinize bir yalan uydurup takılmaya devam edeceksiniz. Mesela ta o ana kadar göğüs uçlarında kıl olduğunu bilmiyordunuz! Artık biliyorsunuz - nasıl hissediyorsunuz? Ta o ana kadar terleyince tiksindirici koktuğunu fark etmemiştiniz! Şimdi biliyorsunuz! Ya bu sizde nasıl bir düşünce yaratıyor? Artık her yatak serüveni öncesi bu düşünceler sizi kovalayacak! Sonrada aletim "neden kalkmıyor" diye kendinize soracaksınız. Diyelimki tam o anda ilk defa ayaklarına çıplak hali ile bakıp çarpık görüntüsüne takıldınız... belkide topuklu giymekten oluşan ve kanyon gibi yarıklara sahip olan topuğunu gördünüz. Nasıl hissediyor olacakınız? Hala onu seviyormusunuz? Yoksa sadece kendinizimi kandırıyorsunuz? Belkide sırf vajinaya yada göte odaklanarak kendi dikkatinizi belirli bir noktaya toplayarak diğer unsurları es geçmeye uğraşıyorsunuz. Kadınların seksi şekilde paketlenip süslenmiş hali ile yatakti hallerinin ne kadar farklı olduğu ve tüm bu aldatmacanın göz önünde ömür boyu süregeldiğini görmezden gelebilirmisiniz? Artık gelemezsiniz! Nedenmi? Çünkü yazıyı okudunuz bile!..... Birşey değil!
Her neyse konuyu dağıtmıyayım....
Kişisel ilişkilerin dışında "sevgi" kelimesi birçok sloganada katılmıştır - özelliklede New Age akımına takılanlar arasında bu kelime sürekli kullanılır: Işık ve Sevgi... Sevgi ile kal... yada Sevginin gücü gibi zırvalar. Bu kelimelerin kullanım amaçlarıda oldukça basittir... bu sayede "sevgici" ve "ışıkçılar" sadece pozitif şeylere odaklatılarak diğer negatif olan şeylerden uzak tutulurlar ve o sikindirik suratlarında daima sahte bir gülücük ile gezmeye şartlanırlar.
John Lennonda aynı şeyin şarkısını söylüyordu ve görünüşe gerçekten tek ihtiyacımız olan şey sevgi. Ancak sevgi denen şeyin ne olduğunu gerçekten biliyormuyuz? Sevgi hakkında tonlarca şiir yazılmış, beste yapılmış, üzerine saatlerce konuşulmuş yada kafa yorulmuş olsada bundan ortaya çıkan sonuç öyle yada böyle sadece çiftleşme için gerekli olan bir eş'ten ibaret. Özellikle son zamanlarda bu kelimenin sıkça duyulduğu terimlerde artmakta: "Kalbine odaklan", "sevginin kendisi ol", "sevgi tek çözümdür, çünkü sevgi daima galip gelir" yada "sevgi ve ışık yollayın" gibi pasifize edici ve amcıklaştırıcı zırvalar git gide artışa geçmekte. Koyunlar facebook gibi sitelerde bunu sanki yeni bir inanç şekliymiş gibi yansıtmakta: sevgi, sevgi ve sevgiiiii. Hatta bununlada kalmayıp günlük konuşmalarınada sürekli olarak bu kelimeyi sokmadan edemiyorlar. Sanki bu kelime dünyanın tüm problemlerini çözecekmiş gibi bir hayale takılıp kalıyorlar. Tek ihtiyacınız olan şey sevgiiiii. Ohh, öylemiii?!
Madem bu şey bu kadar basit, o zaman teknolojik gelişmeyide bir kenara bırakarak, nasıl oluyorda şimdiye kadar dünyada temel bir değişim gözlenemiyor? Yıl 2012 ve halen soykırımları izleyip, tv ekranında savaşları ve otoriter baskıları naklen seyretmeye devam ediyoruz. Hayırseverler dünyanın neredeyse her yerinde savaşla belirli rakamlarda insanları öldürmeye devam ediyor iken bu gerzeklerin tek yapabildiği şey sikim sülfat pankartlara barış işareti yapıp yolda otlamaya çıkmaktan başka bir şey değil. Pasifize edilmiş bu malların sevgi ile hiç bi sikim değiştiremiyor oldukları herhalde bariz bir şekilde ortada duruyor.
Eğer "sevgi" kelimesine dikkatlice bakarsak, bunun en çok istismar edilen ve aslında manası tam olarak anlaşılmayan kelimelerden biri olduğunu görürüz. Aslında tek yapılan şey şehvet, yükümlülük, görev, tutku, arzu, yüzeysel duygular, fikirler ve kavramların eksikliğini "Sevgi" denen kelime ile doldurmaktan başka birşey değil. Bu tip saptırmalar koyunlar tarafından (bilinç dışı) realitenin gerçek yüzünü onu en objektif şekli ile görmemek ve hayatı pembe gözlüklerden görmeye devam etmek için kullanılır. Koyunlar ne kendilerini nede dünyayı objektif bir şekilde görmekten kaçındıkları için kafalarına göre uyduruk laflar kullanarak konuyu değiştirmeye ve kendilerini kandırmaya devam etmeye programlarlar. Koyunlar daima görünüşü realite olarak algılamayı tercih ederek karşılarındakini ne olduğuna göre değil nasıl göründüğüne göre değerlendirerek kendi hayali realitelerini oluştururlar.
İnsanlar arasında çeşitli sevgi türleri vardır: kişisel (arkadaş) sevgi, ebeveynlere olan sevgi, topluma ve aileye karşı olan sevgi, kendine karşı olan sevgi, kendinden daha yüce olan birşeye karşı olan sevgi, tanrıya karşı olan sevgi yada insani zihin ürünü olan ideoloji veya ulusa olan sevgi... vs.
Ya peki nedir bu bahsedilen sevgi? Böyle kudretli bir gücü nasıl izah edebiliriz? Kelimeler o güce işaret ediyor olsalar bile onun ne olduğunu anlatabilmekte oldukça yetersiz kalıyorlar. Belkide öncelikle sevginin ne olmadığını izah etmekle başlayabiliriz!
Konu kişisel ilişkiler olunca çoğunlukla gördüğümüz şeyler kontrol oyunları, kıskançlık ve gıpta gibi aslında sevgi ile alakası olmayan fakat dışavurumların ve davranışların temel olarak sergilediği korku ve ihtiyaca dayanan şeylerdir. Sevgi duygu ve hislere dayandırılır fakat bu gelişmenin beyindeki kimyasal bir tepkime sonucu oluşan ve "kafayı bulduran" (amı götü dağıttıran ve mantık dışı hareket ettiren) bir etki olduğu pek tartışılmaz, çünkü bu konu aynı zamanda psişik vampirlik gibi kulağa hoş gelemeyen bir başka konuyu açar. Birçok ilişki bu karşılıklı beslenme prensibine göre işler, yani burada konu kesinlikle sevgi değildir - hatta dahada ileri gitmek gerekirse önümüzde parazitik bir karşılıklı-bağımlılık söz konusudur, buna simbiyotik yaşamda denebilir. Cinsel çekicilikte bazen sevgi ile karıştırılır. Bir çok insan yanlış sebeplerden dolayı yeni bir ilişkiye başlar - bu ister yalnızlıklarına bir son vermek olsun, istersede hayatlarındaki boşluğu tamamlayacak birinin arayışı - ki buda yine psişik beslenme ile aynı şeydir. Bu çoğunlukla bilinç dışı gerçekleşir, böylece insanlar kendilerini önlerinde duran gerçeklerden - ne veya kim olduklarından yada partnerin gerçek benliğinden uzak tutmak için yalanlar oluşturup bunu "sevgi" ile eşleştirmeyi seçerler.
Hani kız arkadaşınızdan ayrılınca: "ben senin sevgin olmadan ne yaparım", "bana senin aşkın lazım" yada "senin aşkın olmadan ben bir hiçim" gibi cümleler sarf eder... sizce bunu size sizi sevdiği içinmi yoksa size "ihtiyacı" olduğu içinmi söylüyor? Ona sevginizi nasıl veriyordunuz? Amını parmaklayarak? Kredi kartınızı yada cüzdanınızı ona sunarak? Arabanızla gezdirerek? Tatile götürerek? Güller alarak? Akşam yemeğine götürerek? Tabiki hepsini zevkle yapıyordunuz, çünkü sonunda mala vurmak veya ağzına vermek (veya diğer fantaziler) vardı - DEĞİLMİ? Sadece kendinizin neden partnerinize ihtiyacınız olduğunu değil, aynı zamandada onun neden size ihtiyacı olduğunu düşünün!
İnsanlar kendilerini, uydurdukları yalanlara inanmaya ikna ederek kendi hayalperestliklerinin kurbanı olurlar, bu sayede hayatlarını davranış, fikirler, hisler yada içgüdülere göre yönlendirerek kendi benliklerini örtbas eder ve uyduruk bir kişinin hayatını yaşarlar. Böylece birey neyin gerçek ve neyinde yalan olduğunu ona işaret edecek tüm referans noktalarını kaybeder. Buna bağlı olarakta birey kendini sadece işine gelen şeyleri gerçek olarak kabul etmeye şartlandırır... böylece işine gelmeyen yada rahatsızlık veren şeyler onun için yanlış yada yalan sıfatını kazanır.
Bir insanı gerçekten sevebilmek için karşıdakini ne ise o olarak, yani değiştirmeye ve şekillendirmeye çalışmadan kabullenmek gerekir. Karşılıksız sevginin temelide budur, fakat bunu idrak edebilmemiz için kendimizi anlamak ve tanımak zorundayız. Ancak bu yolla aşk evresi bitince yaşanılacak olan acı ve kederin, hayali görüntülere kanmış olmaktan kaynaklanacağını biliriz. Bu alanda başarılı olabilmek için karşılık beklemeden vermek ve almayı anlamak en temel unsurdur. Fakat biliyorsunuzki tanışacağınız birçok koyun sizin bu "karşılık beklemeden verme" huyunuzu sömürmek isteyecektir. Bu konudada melekler gibi kanat takıp elinizdekileri dağıtmak hiç akıllıca değildir!
Bir kadınla yatmamışsanız onu "kesinlikle" tanımıyorsunuzdur? Sakın öyle olmadığını söyleyerek kendinizi kandırmayın! Mesela o anda vücudundaki bazı detaylar dikkatinizi çekecek, kimisi sizi iğrendirecek, kimisi ise düşündürecek - sonundada ya onu bu yeni keşiflerden dolayı benimseyemeyeceksiniz yada kendinize bir yalan uydurup takılmaya devam edeceksiniz. Mesela ta o ana kadar göğüs uçlarında kıl olduğunu bilmiyordunuz! Artık biliyorsunuz - nasıl hissediyorsunuz? Ta o ana kadar terleyince tiksindirici koktuğunu fark etmemiştiniz! Şimdi biliyorsunuz! Ya bu sizde nasıl bir düşünce yaratıyor? Artık her yatak serüveni öncesi bu düşünceler sizi kovalayacak! Sonrada aletim "neden kalkmıyor" diye kendinize soracaksınız. Diyelimki tam o anda ilk defa ayaklarına çıplak hali ile bakıp çarpık görüntüsüne takıldınız... belkide topuklu giymekten oluşan ve kanyon gibi yarıklara sahip olan topuğunu gördünüz. Nasıl hissediyor olacakınız? Hala onu seviyormusunuz? Yoksa sadece kendinizimi kandırıyorsunuz? Belkide sırf vajinaya yada göte odaklanarak kendi dikkatinizi belirli bir noktaya toplayarak diğer unsurları es geçmeye uğraşıyorsunuz. Kadınların seksi şekilde paketlenip süslenmiş hali ile yatakti hallerinin ne kadar farklı olduğu ve tüm bu aldatmacanın göz önünde ömür boyu süregeldiğini görmezden gelebilirmisiniz? Artık gelemezsiniz! Nedenmi? Çünkü yazıyı okudunuz bile!..... Birşey değil!
Her neyse konuyu dağıtmıyayım....
Kişisel ilişkilerin dışında "sevgi" kelimesi birçok sloganada katılmıştır - özelliklede New Age akımına takılanlar arasında bu kelime sürekli kullanılır: Işık ve Sevgi... Sevgi ile kal... yada Sevginin gücü gibi zırvalar. Bu kelimelerin kullanım amaçlarıda oldukça basittir... bu sayede "sevgici" ve "ışıkçılar" sadece pozitif şeylere odaklatılarak diğer negatif olan şeylerden uzak tutulurlar ve o sikindirik suratlarında daima sahte bir gülücük ile gezmeye şartlanırlar.
"Ayy şuna baaaak ne ciciiii" - "Ehhm, şurada evsiz insanlar var ama..." - "Ay şu ağaçların hışırtısı ne muhteşem değilmiii" - "Ehhm tamamda şuradaki 5 yaşındaki çocuk dilenmeye zorlanıyor..." - "Aman tanrım şu gökkuşağının renkleri ne harika dimeee" - "OK - tamam iyi hoşda yakında savaşa girecek gibiyiz, yani iyi olmayan şeylerde var!"....
.. bu muhabbet bu şekilde dumur diyarlarına doğru devam eder. Pozitif ol - Pozitif ol... sen pozitif oldukça herşey pozitife dönüşecektir.... ama olmuyoooor işte ol-mu-yooorrrr. Bu salakların tek yaptığı şey görmezden gelerek birşeylerin değişeceğini zannetmekten ibaret. İlginç olan şey ise bi sikimin değişmediği!
Nazik, sevecen yada sempatik olmakla ilgili bir sorun yok aslında, ancak bu özellikler gerçeklere sırt çevrilmeden yapılırsa gerçek bir anlam kazanır. Görünüşe değil içeriğe önem vererek politik görüşleri savunmakta bunun bir parçasıdır. Sırf bir lider sempatik diye onu seçmek ancak koyunların yeltendiği bir aktivitedir.
Bir diğer sıkça kullanılan terimlerde kalbe odaklı, sevgi dolu ve şefkatli olmamız gerektiğidir. Peki, neden olmasın, haydi aile ve çevremizinde dışına taşacak şekilde şefkat ve sevgi gösterelim ve bunun tüm dünyaya yayılmasına yardımcı olalım! Tamamda bu ne demek şimdi? Bu lafları kullanarak aslında ne demek istediğimizi kesin olarak biliyormuyuz? Bir çok insan sevgiyi - duygular, hisler yada incelikle karıştırır, fakat sakın bu daha fazlası olmasın, mesela daha yüksek bir bilinç seviyesi yada var olma statüsü? Sevgi birçok şey ile karıştırlmaya devam edilirken zekada bir nevi aşağılanmaya devam edilir, ancak buna rağmen bize düşünürken kalbimizle düşünmeyi ve nasıl hissediyorsak öyle yapmamızı önerirler. Bu tarz davranışın sonuda çoğunlukla objektif düşünme eksikliği dolayısıyla kendini aldatma ve tabiki hüsranla sonuçlanır. Esas konu aslında sadece kalbin zeka ile, içgüdünün mantık ile ve mistisizminde bilim ile birleşmesidir.
Karşılaştığım birçok insan bir nevi kendilerini zorlarcasına yüzeysel ve yapay sevgi-orgileri ile yaşamaya çalışıyorken, sadece pozitifliğe odaklanarak kendilerini tehlikeye atacak şekilde hayatı ve onun işlevini perdelemeye çalışıyorlardı. Aslında tek istedikleri şey kendilerini iyi hissetmekti - bu yüzdende bu "kendini iyi hissetme" imkanlarını tehlikeye sokacak her türlü düşünce yada fikir onlar için bir nevi tehdit idi. İnsan vücudunun yalan söylemeyi beceremediğini göz önüne alarak yaptığım gözlemlerde bu insanların kendilerini aşırı baskı altında tutarak bir kalıpta tutmaya çalıştıklarını görmeden edemiyordum. Yüzeyde hiçbirisi kendisi ile ilgili bir sorun olduğunu yada olabileceğini belli etmek istemiyordu. İçinde bulundukları kalıpta kendilerini mutlu ettikleri sürece herşey normaldi! Bu davranışlar son zamanlardaki "farkındalık", "bilinçlenme" yada "uyanık olma" gibi akımların etkisinde kalmış olanların takip ettiği New Age öğretileri yada popüler psikoloji tarafından zaten zayıf olan zihinlerine zırvalar enjekte edilerek sürekli olarak bir uçma hissi sunuluyor, bu gelişmede iyileşmelerinden çok, daha çok salaklaşmalarına sebep oluyor. Bu insanlar ne olduğunu bile bilmedikleri şeylere verilen isimlerin peşinden koşarak hayali kar tanelerini toplamakla uğraşmayı realiteye objektif bakmaya tercih ediyorlar. Objektif bakamadıkları içinde sevgi denen şeyi bulma çabaları asla bir sonuç vermiyor! Sadece hayal kırıklıkları....
Bu insanların göremediği şey ise: kendilerini sürekli bir şekilde acılarının kaynağından uzaklaştırmaya çalışarak, esas problem olan kaynağı değiştirmektense onun etrafında hippiler gibi hoplayıp zıplamak ve görmezden gelmektir. Bu görmezden gelme ve uzak kalma dürtüsüde onların daimi olarak acı çekmeye ve kendilerini kandırmaya devam etmelerini sağlar.
Sevgi bir duygusallık durumu değil, daha çok bilinçsel bir anlayıştır. Bilincin katları olduğu gibi, bireyin hangi bilinç seviyesinde olduğuna bağlı olarakta sevgiyi algılama ve sevginin farklı katlarını idrak etme olanağı vardır - bu sadece bireyin varlığı ve objektif yapısına bağlıdır. Sevgi doğanın bizden beklediği gibi sikişip çocuk yapmak ve doğan bebeğe göz kulak olmak değildir - bunlar sadece insanın bir parçası olan hayvanın içgüdüsüdür. Düzüşmeyi sevgi ile karıştırmayın, çünkü bu elma ile armutu aynı şey yapmak olur. İnsanlar ya zevkten yada ihtiyaçtan düzüşür - bunların hiçbirisininde sevgi ile bağlantısı yoktur, burada bahsedilen şeyler sadece doğal içgüdülerden ibarettir. Yani bu uygulamalar mekanik birer işlem olarak Genel Kanunun bir parçasıdır! Çünkü cinsel sevgi (yada şehvet) hayatın idami ve devamı için gerekli bir etkendir.
Bireyin hayata objektif bakmasına bağlı olarak kendi üzerinde çalışmasıyla beraber ortaya çıkan sevgi anlayışı zamanla daha üst seviyelere çıkacaktır. Yani herşeyi olduğu gibi görüp kabul ederek ve farkına vararak sevginin ne olup olmadığı anlaşılabilir. Bu anlayış ise kesinlikle mutlu düşünceler yaratarak elde edilmez. Bu anlayışın temelide tabiki bilgi, idrak ve objektivitede yatar.
Babanız onun istediği şekilde yaşamadığınız yada davranmadığınız zaman sizi o anda seviyormu? Ya bir bebek durmadan zırlayarak ebeveynlerinin kafanı sikerken, hala onu zırlamadığı andaki kadar seviyorlarmı? Hiçmi onu alıpta duvara çarpaları gelmiyormu akıllarının ucuna? Ya eğer annenizin istediği bir kızı bulup evlenmemişseniz, sizi halen seviyor olacakmı? Yoksa doğacak çocukların zürriyetinimi düşünecek? Babanızın arabasını direğe çarpınca sizi halen oldukça seviyor olacaktır sanırım! Anlayacağınız gibi bunların hiçbirisinin sevgi ile alakası yok - hepi sadece sürece bağlı duygusal tepkimeler serisinden ibaret! Sizden bekleneni yaptığınız sürece sevilirsiniz - yani koşullara uyduğunuz sürece. Koşullar giderse bu sahte sevgide beraberinde gider.
Sevgiyi kendinizde bulamıyorsanız başka hiçbiryerde bulamazsınız! Ne bir vajinada, ne everestin zirvesinde nede annenizin kucağında! Sevgi sadece içte varsa dışarı yansır.... başkasından sevgi elde edilemez, ancak bu; zamanımızın klişesi olduğundan koyunlar sevginin birşeyler yapılarak elde edileceğine inanmaya devam ettiği sürece ayakta kalan bir sistemdir. İnsanlar ellerinde olmadığına inandırıldıkları şeyleri sürekli arar dururlar. Fakat sevgi ne kaybedilmiş nede elde edilmesi gereken birşeydir, daima mevcuttur!
Ancak dünyadaki herkesin sevebileceğinide kast etmek istemiyorum... çünkü bazı insanlar bu özellikten mahrum doğarlar. Bu aslında bir eksiklik değil, doğanın bir gereğidir. Bahsettiğim insanlara tıp dilinde psikopat denir. Bu insanlar genel nüfusun yaklaşık %4-7 kadarını oluşturur ve ne zaman bir nüfus artışı olsa ortaya bir virüs gibi çıkarak negatifliğin artması ve nüfusunda azalması için önemli bir etken oluverirler. Bu hayırseverler diğer insanlar gibi duygusal zayıflıklara sahip olmadıklarından toplu katliam gibi aktiviteler onlar için sadece bir iş sıfatını alır. Görevlerini yerine getirir ve yine ortadan yok olurlar.
Bu açıdan baktığımızda bir diğer New Age zırvası olan "Hepimiz Biriz" sloganının hiçde bu ortama uymadığını görürüz. Tamam, başka bir bakış açısıyla hepimiz aynı şeyin bir parçasıyız ancak burada iken sadece kendi başımızayız!
Anlayacağınız sevgi ile bu hayırseverleri durdurmanın hiçbir imkanı yok - kısaca sevgi denen şeye karşı bağışıklılar ve hiçbir şekilde etkilenmiyorlar hatta çoğunlukla bunu bir zayıflık belirtisi olarak görüyor ve bundan fayda sağlıyorlar. Tabiki burada sözü geçen şey gerçek sevgi değil, sadece onun bir imitasyonu. Çünkü hayırseverleri anlamak için bilmek gerek, bilmek için düşünmek, düşünmek içinde sorgulamak. Anlamaya başlandığında ise git gide azalmaya başlayan bir dürtü olur: suçlama! Anladıkça daha az konuşmaya başlarsınız, çünkü gördükleriniz zaten ne ise o olarak karşınızda duruyor olur. Hayatta bir ideale sahip olarak yol alırken çoğunlukla yapacağınız şey, idealiniz uğruna diğer etkenleri görmezden gelmek olur. Bu da yine kendinizi kandırmanın bi başka versiyonudur.
Sahte gurular yada aydın abiler dünya liderlerine sevgi yollayıp dua etmeniz gerektiğini söylerler. Gerçek sevgi özgür iradeye saygı gösterir ve baskı uygulamaz... bu yüzden bunu talep etmeyen insanlara sevgi yollamakta neyin nesi oluyor? Birisi TV ye çıkıp "ne olur bize sevgi yollayın" diye bir çağrıdamı bulundu? Koyunlar sevgiden ve barıştan bahsederler ancak yinede ertesi gün gidip kurultaylarda bayrak sallayıp oy verirler. Bu sığırlar neyden bahsettiklerini ve neyi ima ettiklerini bilmediklerinden yaptıkları ile her ne kadar iyi niyetli düşünselerde, "yardımcı" olmaktansa tam aksine entropik bir gelişmeye imza attıklarını tabiki göremiyorlar.
Gerçek sevgi ancak gerçek bilgiler doğrultusunda elde edilen tecrübe ile dışavurulabilir. Yalan yanlış bilgiler doğrultusunda gösterilen sevgi sadece bir aldatmacadan ibarettir. Bu doğrultuda birey hem kendini hemde çevresini aldatmış olur.
Hayatınızda yapmakta olduğunuz herşeyi tek tek sorgulayın "Temelde ben bunu yapmak istiyormuyum?", "İlişkim bana yardımcı oluyormu?" "Aradığım şey bumu?"... tüm bunları ve diğerlerini tek tek sorgulayarak yavaş yavaş derin bir cevap ortaya çıkmaya başlayacak - işte bu cevap ancak bilginin içerisinden geliyor olacak! Bu belki bir sembol, belki bir resim, belkide bir his olarak ortaya çıkacak - tek yapılması gereken dinlemeye yada görmeye odaklı olmak. Bahaneleri çevrenizdekilere değil daima kendinize uydurursunuz, çünkü bahanenin kendisi o kadar iyi olmalıdırki buna siz bile şahsen inanmalısınızdır!
Sakın bu sevgi işini etrafa gülücükler saçmak, herkese karşı süper iyi olmak yada yardımsever takılmak olarak algılamayın. Bu sadece insanlara sevgiyi nasıl dışavurabileceklerine dair onları programlamak içim uygulanan bir propagandadır. Tüm bu davranışların sevgi ile bir alakası yoktur. Yardım etmek bir sevgi göstergesi değil, daha çok acıma yada uzak tutmak için sergilenen bir davranıştır. Millet depremzedelere yardım yollar, çünkü gelip bahçelerinde konaklamalarını istemezler! Millet açlara yemek yollar, çünkü onları sokakta dilenirken görmek istemezler! Millet evsizlere yardım yapar, çünkü mahallenin köşesinde çadır kurup yaşamalarını istemezler. Millet bu yardımları sadece "aman göz zevkimiz yada huzurumuz bozulmasın" diye yapar. Bu yüzden sağa sola asker yollanıp mültecilerin içeri girmeden öldürülmeleri için yardım paraları toplanır.... koyunlarda seve seve sms ler ile bu paraları yollarlar. Hele birde siyasetçinin yanında bir sanatçı olupta şarkılar söylemesin.... owww - lucifer aşkına.... işte o zaman transa giren koyunlar yardım paralarını yağdırırlar. Tüm bu çoşku tabiki bir sevgi götergesi olarak lanse edilir.
Nazik, sevecen yada sempatik olmakla ilgili bir sorun yok aslında, ancak bu özellikler gerçeklere sırt çevrilmeden yapılırsa gerçek bir anlam kazanır. Görünüşe değil içeriğe önem vererek politik görüşleri savunmakta bunun bir parçasıdır. Sırf bir lider sempatik diye onu seçmek ancak koyunların yeltendiği bir aktivitedir.
Bir diğer sıkça kullanılan terimlerde kalbe odaklı, sevgi dolu ve şefkatli olmamız gerektiğidir. Peki, neden olmasın, haydi aile ve çevremizinde dışına taşacak şekilde şefkat ve sevgi gösterelim ve bunun tüm dünyaya yayılmasına yardımcı olalım! Tamamda bu ne demek şimdi? Bu lafları kullanarak aslında ne demek istediğimizi kesin olarak biliyormuyuz? Bir çok insan sevgiyi - duygular, hisler yada incelikle karıştırır, fakat sakın bu daha fazlası olmasın, mesela daha yüksek bir bilinç seviyesi yada var olma statüsü? Sevgi birçok şey ile karıştırlmaya devam edilirken zekada bir nevi aşağılanmaya devam edilir, ancak buna rağmen bize düşünürken kalbimizle düşünmeyi ve nasıl hissediyorsak öyle yapmamızı önerirler. Bu tarz davranışın sonuda çoğunlukla objektif düşünme eksikliği dolayısıyla kendini aldatma ve tabiki hüsranla sonuçlanır. Esas konu aslında sadece kalbin zeka ile, içgüdünün mantık ile ve mistisizminde bilim ile birleşmesidir.
Karşılaştığım birçok insan bir nevi kendilerini zorlarcasına yüzeysel ve yapay sevgi-orgileri ile yaşamaya çalışıyorken, sadece pozitifliğe odaklanarak kendilerini tehlikeye atacak şekilde hayatı ve onun işlevini perdelemeye çalışıyorlardı. Aslında tek istedikleri şey kendilerini iyi hissetmekti - bu yüzdende bu "kendini iyi hissetme" imkanlarını tehlikeye sokacak her türlü düşünce yada fikir onlar için bir nevi tehdit idi. İnsan vücudunun yalan söylemeyi beceremediğini göz önüne alarak yaptığım gözlemlerde bu insanların kendilerini aşırı baskı altında tutarak bir kalıpta tutmaya çalıştıklarını görmeden edemiyordum. Yüzeyde hiçbirisi kendisi ile ilgili bir sorun olduğunu yada olabileceğini belli etmek istemiyordu. İçinde bulundukları kalıpta kendilerini mutlu ettikleri sürece herşey normaldi! Bu davranışlar son zamanlardaki "farkındalık", "bilinçlenme" yada "uyanık olma" gibi akımların etkisinde kalmış olanların takip ettiği New Age öğretileri yada popüler psikoloji tarafından zaten zayıf olan zihinlerine zırvalar enjekte edilerek sürekli olarak bir uçma hissi sunuluyor, bu gelişmede iyileşmelerinden çok, daha çok salaklaşmalarına sebep oluyor. Bu insanlar ne olduğunu bile bilmedikleri şeylere verilen isimlerin peşinden koşarak hayali kar tanelerini toplamakla uğraşmayı realiteye objektif bakmaya tercih ediyorlar. Objektif bakamadıkları içinde sevgi denen şeyi bulma çabaları asla bir sonuç vermiyor! Sadece hayal kırıklıkları....
Bu insanların göremediği şey ise: kendilerini sürekli bir şekilde acılarının kaynağından uzaklaştırmaya çalışarak, esas problem olan kaynağı değiştirmektense onun etrafında hippiler gibi hoplayıp zıplamak ve görmezden gelmektir. Bu görmezden gelme ve uzak kalma dürtüsüde onların daimi olarak acı çekmeye ve kendilerini kandırmaya devam etmelerini sağlar.
Sevgi bir duygusallık durumu değil, daha çok bilinçsel bir anlayıştır. Bilincin katları olduğu gibi, bireyin hangi bilinç seviyesinde olduğuna bağlı olarakta sevgiyi algılama ve sevginin farklı katlarını idrak etme olanağı vardır - bu sadece bireyin varlığı ve objektif yapısına bağlıdır. Sevgi doğanın bizden beklediği gibi sikişip çocuk yapmak ve doğan bebeğe göz kulak olmak değildir - bunlar sadece insanın bir parçası olan hayvanın içgüdüsüdür. Düzüşmeyi sevgi ile karıştırmayın, çünkü bu elma ile armutu aynı şey yapmak olur. İnsanlar ya zevkten yada ihtiyaçtan düzüşür - bunların hiçbirisininde sevgi ile bağlantısı yoktur, burada bahsedilen şeyler sadece doğal içgüdülerden ibarettir. Yani bu uygulamalar mekanik birer işlem olarak Genel Kanunun bir parçasıdır! Çünkü cinsel sevgi (yada şehvet) hayatın idami ve devamı için gerekli bir etkendir.
Bireyin hayata objektif bakmasına bağlı olarak kendi üzerinde çalışmasıyla beraber ortaya çıkan sevgi anlayışı zamanla daha üst seviyelere çıkacaktır. Yani herşeyi olduğu gibi görüp kabul ederek ve farkına vararak sevginin ne olup olmadığı anlaşılabilir. Bu anlayış ise kesinlikle mutlu düşünceler yaratarak elde edilmez. Bu anlayışın temelide tabiki bilgi, idrak ve objektivitede yatar.
Babanız onun istediği şekilde yaşamadığınız yada davranmadığınız zaman sizi o anda seviyormu? Ya bir bebek durmadan zırlayarak ebeveynlerinin kafanı sikerken, hala onu zırlamadığı andaki kadar seviyorlarmı? Hiçmi onu alıpta duvara çarpaları gelmiyormu akıllarının ucuna? Ya eğer annenizin istediği bir kızı bulup evlenmemişseniz, sizi halen seviyor olacakmı? Yoksa doğacak çocukların zürriyetinimi düşünecek? Babanızın arabasını direğe çarpınca sizi halen oldukça seviyor olacaktır sanırım! Anlayacağınız gibi bunların hiçbirisinin sevgi ile alakası yok - hepi sadece sürece bağlı duygusal tepkimeler serisinden ibaret! Sizden bekleneni yaptığınız sürece sevilirsiniz - yani koşullara uyduğunuz sürece. Koşullar giderse bu sahte sevgide beraberinde gider.
Sevgiyi kendinizde bulamıyorsanız başka hiçbiryerde bulamazsınız! Ne bir vajinada, ne everestin zirvesinde nede annenizin kucağında! Sevgi sadece içte varsa dışarı yansır.... başkasından sevgi elde edilemez, ancak bu; zamanımızın klişesi olduğundan koyunlar sevginin birşeyler yapılarak elde edileceğine inanmaya devam ettiği sürece ayakta kalan bir sistemdir. İnsanlar ellerinde olmadığına inandırıldıkları şeyleri sürekli arar dururlar. Fakat sevgi ne kaybedilmiş nede elde edilmesi gereken birşeydir, daima mevcuttur!
Ancak dünyadaki herkesin sevebileceğinide kast etmek istemiyorum... çünkü bazı insanlar bu özellikten mahrum doğarlar. Bu aslında bir eksiklik değil, doğanın bir gereğidir. Bahsettiğim insanlara tıp dilinde psikopat denir. Bu insanlar genel nüfusun yaklaşık %4-7 kadarını oluşturur ve ne zaman bir nüfus artışı olsa ortaya bir virüs gibi çıkarak negatifliğin artması ve nüfusunda azalması için önemli bir etken oluverirler. Bu hayırseverler diğer insanlar gibi duygusal zayıflıklara sahip olmadıklarından toplu katliam gibi aktiviteler onlar için sadece bir iş sıfatını alır. Görevlerini yerine getirir ve yine ortadan yok olurlar.
Bu açıdan baktığımızda bir diğer New Age zırvası olan "Hepimiz Biriz" sloganının hiçde bu ortama uymadığını görürüz. Tamam, başka bir bakış açısıyla hepimiz aynı şeyin bir parçasıyız ancak burada iken sadece kendi başımızayız!
Anlayacağınız sevgi ile bu hayırseverleri durdurmanın hiçbir imkanı yok - kısaca sevgi denen şeye karşı bağışıklılar ve hiçbir şekilde etkilenmiyorlar hatta çoğunlukla bunu bir zayıflık belirtisi olarak görüyor ve bundan fayda sağlıyorlar. Tabiki burada sözü geçen şey gerçek sevgi değil, sadece onun bir imitasyonu. Çünkü hayırseverleri anlamak için bilmek gerek, bilmek için düşünmek, düşünmek içinde sorgulamak. Anlamaya başlandığında ise git gide azalmaya başlayan bir dürtü olur: suçlama! Anladıkça daha az konuşmaya başlarsınız, çünkü gördükleriniz zaten ne ise o olarak karşınızda duruyor olur. Hayatta bir ideale sahip olarak yol alırken çoğunlukla yapacağınız şey, idealiniz uğruna diğer etkenleri görmezden gelmek olur. Bu da yine kendinizi kandırmanın bi başka versiyonudur.
Sahte gurular yada aydın abiler dünya liderlerine sevgi yollayıp dua etmeniz gerektiğini söylerler. Gerçek sevgi özgür iradeye saygı gösterir ve baskı uygulamaz... bu yüzden bunu talep etmeyen insanlara sevgi yollamakta neyin nesi oluyor? Birisi TV ye çıkıp "ne olur bize sevgi yollayın" diye bir çağrıdamı bulundu? Koyunlar sevgiden ve barıştan bahsederler ancak yinede ertesi gün gidip kurultaylarda bayrak sallayıp oy verirler. Bu sığırlar neyden bahsettiklerini ve neyi ima ettiklerini bilmediklerinden yaptıkları ile her ne kadar iyi niyetli düşünselerde, "yardımcı" olmaktansa tam aksine entropik bir gelişmeye imza attıklarını tabiki göremiyorlar.
Gerçek sevgi ancak gerçek bilgiler doğrultusunda elde edilen tecrübe ile dışavurulabilir. Yalan yanlış bilgiler doğrultusunda gösterilen sevgi sadece bir aldatmacadan ibarettir. Bu doğrultuda birey hem kendini hemde çevresini aldatmış olur.
Hayatınızda yapmakta olduğunuz herşeyi tek tek sorgulayın "Temelde ben bunu yapmak istiyormuyum?", "İlişkim bana yardımcı oluyormu?" "Aradığım şey bumu?"... tüm bunları ve diğerlerini tek tek sorgulayarak yavaş yavaş derin bir cevap ortaya çıkmaya başlayacak - işte bu cevap ancak bilginin içerisinden geliyor olacak! Bu belki bir sembol, belki bir resim, belkide bir his olarak ortaya çıkacak - tek yapılması gereken dinlemeye yada görmeye odaklı olmak. Bahaneleri çevrenizdekilere değil daima kendinize uydurursunuz, çünkü bahanenin kendisi o kadar iyi olmalıdırki buna siz bile şahsen inanmalısınızdır!
Sakın bu sevgi işini etrafa gülücükler saçmak, herkese karşı süper iyi olmak yada yardımsever takılmak olarak algılamayın. Bu sadece insanlara sevgiyi nasıl dışavurabileceklerine dair onları programlamak içim uygulanan bir propagandadır. Tüm bu davranışların sevgi ile bir alakası yoktur. Yardım etmek bir sevgi göstergesi değil, daha çok acıma yada uzak tutmak için sergilenen bir davranıştır. Millet depremzedelere yardım yollar, çünkü gelip bahçelerinde konaklamalarını istemezler! Millet açlara yemek yollar, çünkü onları sokakta dilenirken görmek istemezler! Millet evsizlere yardım yapar, çünkü mahallenin köşesinde çadır kurup yaşamalarını istemezler. Millet bu yardımları sadece "aman göz zevkimiz yada huzurumuz bozulmasın" diye yapar. Bu yüzden sağa sola asker yollanıp mültecilerin içeri girmeden öldürülmeleri için yardım paraları toplanır.... koyunlarda seve seve sms ler ile bu paraları yollarlar. Hele birde siyasetçinin yanında bir sanatçı olupta şarkılar söylemesin.... owww - lucifer aşkına.... işte o zaman transa giren koyunlar yardım paralarını yağdırırlar. Tüm bu çoşku tabiki bir sevgi götergesi olarak lanse edilir.
Koyunların yardım paraları ve sevgilerinin sonucu.
Medyanın gösterdiği üç beş örneğin herkes için aynı sonucu verdiğinimi zanneiyordunuz? Her ay lottoda milyonlarca oynayan ve sadece bir kaç tane kazanan var. Yani geriye kalan ve gösterilmeyen milyonlarca kaybeden mevcut. Kaybedenler koyunların zihninde daima "önemsiz" olarak algılandığından, bu tip sonuçlar onlar için önem taşımaz ve ne yaptırılıyorlarsa onu yapmaya devam ederler. Hiç aksiyon filmlerinde ölen figüranların kahramana göre ne kadarda önemsiz bırakıldığına dikkat ettinizmi? Bu tip beyin yıkamalarla koyunlar daiam "kahraman" olarak lanse edilene yani "görünüşe" odaklatılırlar. "Bu paralar nereye ve kimlere gidiyor" diye soran kaç tane koyun görüyorsunuz? Sormuyorlar çünkü sevgi göstergeleri onları huzurlu kıldığı sürece ortada bir sorun yoktur!
Bunu ünlüler yapıyorsa tabiki takiben koyunlarda taklit etmeye başlayacaktır. Koyunlar üzerinde ne kadar çok pasifizasyon yada amcıklaştırma uygulanıyorsa bunu dengeleyecek bir o kadarda şiddet uygulanacak demektir.
Hani birde şu sevgicilerin sürekli kullandığı bir sembol vardır.... çocukluğumda hep "ne alaka yaaa" dediğim bir sembol!
Günümüzde.....
Antik Sirenede (Günümüzde Libya)....
Bu sembol asırlar evvel oldukça rağbet gören bir bitki için kullanılıyordu: Silphium. Ne yazıkki zamanla ya hava şartları dolayısı ile yada aşırı tüketimden dolayı yok oldu ve günümüze kadar ulaşamadı. Bu sembol bitkinin tohum torbacığından geliyor. Bitkinin reçinası solunum yolu rahatsızlıkları ve diğer bir çok rahatsızlık için kullanılırken.... en önemli özelliği bir kontraseptif olarak kullanılabilmesiydi... yani o zamanın doğum kontrol hapıydı. Bu bitkiye sahip olanlar gönül rahatlığı ile düzüşebiliyor ve herhangi bir şekilde yeni bir çocuk besleme zorunluluğu kabusları görmüyorlardı.
Anlayacağınız bu sembolde sevgiden çok düzüşme üzerine kullanılan bir tanesi! Yani ne zaman kız arkadaşınıza kalp şeklinde bir çikolata kutusu ile gitseniz, sadece şunu ima etmiş olacaksınız: sabaha kadar korkmadan düzüşebiliriz!
Günümüzde bu sembolizm sadece birini yada birşeyi düzmeyi sembolize eder. Bu ister bir ülke, bir firma yada insan olsun... farketmez, sonuç sadece bir tarafın düzüleceği, diğer tarafında düzeceğidir. Hatta buna daha net bir açıklama gerekirse:
Heil Satan....
ENKI
Günümüzde bu sembolizm sadece birini yada birşeyi düzmeyi sembolize eder. Bu ister bir ülke, bir firma yada insan olsun... farketmez, sonuç sadece bir tarafın düzüleceği, diğer tarafında düzeceğidir. Hatta buna daha net bir açıklama gerekirse:
Açık sözlü ve dürüst VS Sinsi ve kurnaz
Hangisi koyunlar tarafından pozitif şekilde algılanır?
Heil Satan....
ENKI
Hangi durumu oturup düşündüler ki sevgi üzerine kafa yorsunlar. Sevginin bir duygu durumu olmayıp bilinçli bir gözlemdir. ''Ne ise o!'' bu kadar basit bir gerçeği tam anlamıyla kabullenmek göründüğü kada kolay olmayabiliyor. Bir şeylerden sürekli ''beklenti'' içine girip ve de beklentilerimiz gerçekleştikçe o şeyleri severiz. Ne kadar edinim o kadar sevgi! Koyunların en sevdiği şey nedir ya annesi yada düzüşecekleri kadın. Biri onun bütün ihtiyaçlarını karşılıyordu, o varken kafasına takmasına gerek yoktu hiçbir şeyi. Ancak bizim koyun büyüdü ve farklı ihtiyaçları ortaya çıktı öylesine bir duruma geldi ki artık ihtiyaçlarına annesi yetmiyordu. O zaman başka bir ''baş sevgili'' lazım oldu. Üstelik zaten annesinin karşıladığı gereksiniminlerini de kendi karşılıyabiliyordu.
YanıtlaSilBu baş sevgilinin yanında nispeten daha az sevilen şeylerde var elbet. Bu bir bireye olmak zorunda değil sırf bir müsabakayı kazanırken taktığın bilekliği bile sevebilirsin. Çünkü beklentin kazanmaktı ve kazandın! Bunu kendi hünerinle, eforunla kazandın fakat sikko bir anlam arayışı içinde bu zaferini bilekliğinle paylaşıp onu gözünde olduğundan daha değerli bir konuma getirdin. Yani sadece bileğini rahat, iyi hissettirdiği ve terini silebildiğin için değil sana sanş getirdiğine inandığın için.
Bu sahte sevgi de olmasaydı tüm o bencil ihtiyaçlarımıza nasıl cici bir maske takardık ki? Üstelik gerçekte ne olduğunu kendimizin bile görmemesi için yaldızlı bir şekilde süsledik.
Bir şeyi sevip sevmediğimizi irdeleyeceksek eğer, önce şunları sormalıyız:
-Ben neyi seviyorum?
-Neyini seviyorum?
-O şey gerçektende öyle mi?
Eğer yanıtınız hayır ise sadece kendinizi kandırıyorsunuz!
''beğendiğiniz bedenlere hayalinizdeki ruhları koyup aşk sanıyorsunuz''
william shakespeare
Excellent comment GOD.....
YanıtlaSilhttp://www.sabah.com.tr/Dunya/2012/08/02/arakanda-katliami-devlet-yapiyor
YanıtlaSilYÜRÜ BE TÜRKİYEEEEEEE..... Önce biraz ağlayın, içiniz burulsun, üzgünleşin sonrada pamuk elleri cebe atın. Bir düşünün bakalım toplanan para şuan neye lazım! Mynamar nere türkiye nere!
Myanmar'ın Arakan bölgesinde zulüm ve katliamlar devam ederken, merkezi New York'ta bulunan İnsan Hakları İzleme Örgütü (HRW), 56 sayfalık bir rapor yayımladı.
Raporda, Arakanlı Müslümanların son iki aydır yaşadığı dehşet verici zulüm ve katliam ayrıntılarıyla tasvir edildi. Ayrıca, Müslümanlara yönelik şiddete yeterli müdahalede bulunmayan devlet görevlilerinin, Budist saldırganlar geri çekildikten sonra cinayet, tecavüz ve toplu tutuklama eylemlerini bizzat yürüttüğü belirtildi. 57 Budist ve Müslüman görgü tanığının ifadelerine de yer verilen raporda devletin, bölgeye ulaşmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşu temsilci ve gözlemcileri tutuklayarak engellediği belirtiliyor.
Myanmar'da Rohingyalı Müslümanların on yıllardır süren baskı ve ayrımcılığa ilave olarak son iki aydır yaşamakta olduğu dehşet verici zulüm ve katliamlar, dünyanın en saygın insan hakları örgütünün çarşamba günü yayınladığı raporda ayrıntılarıyla tasvir edildi. İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün (HRW) 56 sayfalık raporunda, Müslümanlara yönelik şiddet dalgasına yeterli müdahalede bulunmayan devlet görevlilerinin, Rakhine Budistler geri çekildikten sonra, Müslümanlara karşı cinayet, tecavüz ve toplu tutuklama eylemlerini bizzat yürüttüğü belirtildi.
Ramri'de bir Budist rahibenin 3 Rohingyalının tecavüzüne uğradığı iddiası ile başlayan olaylarda, 3 Haziran günü bir otobüsü durduran kalabalık Budist grup, 10 Müslüman yolcuyu vahşice linç ederek öldürdü. HRW, yerel halkla görüşmelerinde, bu sırada olay yerinde bulunan güvenlik güçlerinin 10 Müslüman'ın öldürülmesine hiçbir şekilde müdahale etmediğini doğruladı. 8 Haziran günü Moungdaw şehrinde cuma namazından çıkan öfkeli Rohingyalı Müslümanlar, Budist ev ve işyerlerine saldırdı. Bundan sonra, başkent Sittwe başta olmak üzere eyalet genelinde 800 bin Rohingyalı Müslüman'a yönelik yoğun bir Budist şiddeti başladı. HRW, Müslüman karşıtlığıyla bilinen Burma medyasının da Müslümanlara yönelik şiddet dalgasını haberleriyle teşvik edip büyüttüğüne dikkat çekiyor. Bütün bu gelişmelere güvenlik güçleri müdahale etmedi.
KATLİAMA SESSİZ KALMAYIN
Korku ve gözyaşları içinde yurtlarından olan, eşlerinden, çocuklarından ayrı düşen, camileri, evleri yakılan ve işkencelere maruz kalan, tüm dünyanın sessiz kaldığı Arakan`lı Müslüman kardeşlerimize yardım etmek isteyen vatandaşlarımız için Türkiye Diyanet Vakfı tarafından bir yardım kampanyası başlatılmıştır.
Ramazan ayı boyunca sürecek kampanya kapsamında vatandaşlar fitre ve zekâtlarını da Arakanlı Müslümanlara gönderebilecek. Kampanyanın startı; Kocatepe Cami avlusunda 27 Temmuz 2012 Cuma günü Başbakan Yardımcıları Beşir Atalay, Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ, Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay ve Diyanet İşleri Başkanı ve Türkiye Diyanet Vakfı Mütevelli Heyeti Başkanı Prof. Dr. Mehmet Görmez`in katılımları ile Türkiye Diyanet Vakfı tarafından düzenlenen 31. Türkiye Kitap ve Kültür Fuarında verildi. Kampanyanın başlatılmasıyla birlikte Vakfımızdan gönderilen ekipler bölgeye ulaştı.
Ramazan ayı sonuna kadar sürecek yardım kampanyasına katılmak isteyen vatandaşlarımız; Turkcell, Avea ve Vodafone (Vodafone kontörlü hatlar hariç) operatörlerinden "ARAKAN" yazıp 5601`e mesaj göndererek 5 TL`lik bir katkıyla Arakan' da ki Müslümanlara destek olabilir.
Ayrıca Vatandaşlar www.diyanetvakfi.org.tr adresinden online olarak ve aşağıda belirtilen hesap numaralarından fitre ve zekatlarını verebilecek, yardımda bulunabileceklerdir.
HESAP NUMARALARI
SilTürkiye Vakıflar Bankası Meşrutiyet Şubesi
TL Hesabı : TR55 0001 5001 5800 7300 0661 77
USD Hesabı : TR38 0001 5001 5804 8013 5505 63
EURO Hesabı: TR17 0001 5001 5804 8013 5505 53
Türkiye Halk Bankası Mithatpaşa Şubesi
TL Hesabı : TR75 0001 2009 3960 0016 0001 28
T.C. Ziraat Bankası Mithatpaşa Şubesi
TL Hesabı : TR08 0001 0012 6207 9673 6651 08
SİZ PARAYI YOLLAYIN BİZ GERİSİNİ HALLEDERİZZZZZ! ;)
"bölgeye ulaşmaya çalışan uluslararası yardım kuruluşu temsilci ve gözlemcileri tutuklayarak engellediği belirtiliyor."
Madem durum bu, para oraya nasıl ulaşacak o zaman?? Belkide hiç oraya gitmeyecek!
Elitler neyler,neylerse güzel eyler...
SilKoyunların inandıkları daha doğrusu inanmak için götleri yırttıkları sevgi kelimesinin aslında hiç de okadar masum olmadığını çok küçük yaşlarda anladım.Bunu anlamam da ailemin katkısı çok büyük oldu tabi.Küçüktüm tatlıydım diğer koyunlara karşı sempatiktim, sonra büyüdüm tatlılığım kalmadı artık koyunlar için hayatın anlamı olan derslerimde öne çıkmam istendi.Ve ben uyanana kadar bu böyle devam etti.Ne zaman ki sizin ve sizin gibilerin değer verdiği koyunsal şeylere artık ben sikime dahi takmıyorum dediğimde o hep inandığım sevgileri kaybolana kadar.Hayatınızda ilk tanıdğınız kadından yediğiniz kazık.Sizi büyüten kişilerin dahi en ufak bir koşul dışına çıkmanızda sizi suçlu ilan edip karşılarına almaları sonucunda bir insan nasıl başka birine karşı aşk-sevgi tarzı zırvaları besleyebilir?
YanıtlaSilİki koyun birbirlerini sevdiklerine inanıp evlenirler.Erkek koyun her gece vurduğu veya daha önce vurduğu malın bedelini ödeyemeyince, dişi koyun onu terkeder.Ve sonra da ''SEVGİ-AŞK'' bitti derler.Ne kadar zavallıca..
Birisine seni sikicem diyemezsiniz, onun yerine seni seviyorum dersiniz.
Önceden bir barda veya ortamlarda bir kız grubuna baktığımda, içlerinden bazılarını gruptan farklı görüp onları kendi duygusal düşüncem yönünden kategorize ederdim.Artık o topluluğa baktığımda içlerinden bir tanesini bile ayırt edemiyorum.Hepsi aynı görünüyor gözüme.Hepsi..
Yıllardır dost olan çok iyi geçinen iki insanın ufak birşeyden çok kolay araları bozulabilir.Fakat yıllardır çok iyi dost olan , birbirlerinin en kötü halinde dahi, koşul dışına çıkınca dahi objektif bir biçimde kendilerini yine aynı göz ile görmüş iki insanın dostluğu çok zor bozulur.Enkı senin de dediğin gibi onlarınki artık ARKA-DAŞ olmaktan çıkar.
Koyunların iyi olduğuna inandığı şeyler ve gördükleri şeyler hep kolay olandır.Önemli olan koyunlara göre kötü gibi görünen veya bizim çıkarlarımıza karşı çıkan bizim bakış açımızdan kötü görünen birşeyde, güzeli görüp onu hala sevebilmektir.Bakın 'İYİ' demiyorum, güzel diyorum.Gerçek sevgi koyunların asla ulaşamayacaüı birşeydir.Çünkü içlerindeki bedavacı ve parazit yaratık buna engel olacaktır.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBahsettiğin bireyin zaten kendisinde var olan sevgi,hayata karşı olan hayranlık mı? Yaşama isteğinin zevk ve tatmin duymaya karşı olan karşılıklı sevgisinden başka nasıl bir sevgi türü olabilir?
YanıtlaSilKişiler arası karşılıklı çıkar ilişkisi olur,buda karşılıklı sevgi olur. Bireyin kendisinde karşılıksız var olan sevgi nedir anlayamadım. Sevgi duymayı bırak, bir başkasına güvenirsen dahi bunu suistimal eder....
Gerçekten nedir kişinin kendisinde olan sevgi?Kime elini versen kolunu istiyor.Bumu sevgi,kendini feda etmek?!
Bir itirafta bulunacak olursam,ben sanırım sevemiyorum.Sadece kendi dürtülerime ve alacağım zevke odaklı yaşıyorum.Buna bağlı olarak'ta hiç kimse umrumda olmuyor.En yakınlarıma dahi bana fayda sağlamadıkları halde çok kötü davranabiliyorum bundan pişmanlık duymuyorum,çünkü tepkilerimin nedenini diğer insanların etkileri oluşturuyor,diye düşünüyorum en azından.Objektif ve mantıksal bir şekilde bakınca,öylede.Bende bir sorun olduğunu düşünmektense diğer insanları aptal ve ezik olarak görmek mantıklı geliyor.Benim şikayetçi olduğum konu ise,diğer insanlara karşı gerçek hislerimin olmamasından dolayı onlarla etkileşime geçmek çoğu sefer bana 'bunaltıcı' geliyor.Eğer benim ideallerimin gerçekleştirilmesi uğruna kafa kafaya vermemişsek o kişi ölse kılım kıpırdamıyor.Cenazeler'de ölen yakınlarım için şu ana kadar hiç üzülmedim diğerlerininde ağlama numarası yaptığını düşündüm.Üzülürsem'de artık o insandan faydalanamayacağım içindir.Objektifliğin bu kadarıda fazla amına koyayım diyen?
Hayırsever olduğumu düşünmüyorum,sadece başarmayı zafer kazanıp diğer insanlar üstünde bir üstünlük kurmaya uğraşıyorum,böylece yaşadığımı hissediyorum.Bu yüzden kendime dair fazla bir seçenek görmüyorum.Sevgi nedir...
Bahsettiklerin sevgi değil! Bunlar sadece dışa vurumların sevgi ile karıştırılmasından ibaret. Mesela babaannem öldüğünde hiçbirşey hissetmedim, amcalarım öldüğündede birşey hissetmedim - çünkü hiçbiri ile akraba etkitemiz haricinde herhangi bir bağım yoktu. Ne ağladım nede üzüldüm.... Anlayacağın bu sadece senin başına gelmiyor. Bazı insanlar seversin bazılarını ise sevmezsin, kimilerini ise hiçbiri, yani sevip sevmediğine karar bile veremezsin.
SilKimisi öldüğünde ise, tek aklına gelen yapmış olduğu ibnelikler olur ve bir nevi öldüğü için sevinirsin bile.... değilmi? Hadi biri cenazede çıkıpta "hakkımı helal etmiyorum o orospu çocuğuna" desin de görelim! Veya herkes yüksek sesle beddua okusun ve adamın cehennemin en dip köşelerinde yanmasını dilesin. Asla böylesi olmayacak değilmi - çünkü o anda bile herkes birbirini kandırmaya devam ediyor. Böylelikle aynı aldatmacanın kendileri içinde yapılmasını temenni etmeye devam ediyorlar. "Ha o mu... evet sübyancının tekiydi, borçlarınıda ödemedi ama neyse hakkım helal olsun" dedirtmek için yapılan şaklabanlık serisini görmektesin.
Sevgi sadece tecrübelerin ve bilgin doğrultusunda neyin ne olduğunu anlamanla ortaya çıkan kendine güven huzur duygusuna benzer. Bu gülückler saçmak, sevinçli görünmek yada yardımcı bir melek gibi görünmek değil. Bildiğin zaman kendinden eminsindir, kendinden emin oldukçada kendini seversin - bu kadar basit. Bu bağlayıcı bir insani duygu değil, sadece "bilmek" onun getirilerini öngörebilmek demek. Yeni çağcılar ezoterik öğretilere bağlı olarak sevgi=ışık derler, ancak ezotrizmde ışık bilgidir, yani bilgiye sahip olrak hem ışığa hemde sevgiye sahipsin. Tabiki bilgi sadece okuyup öğrenmek değil - tecrübeler edinmekle oluşan bir yığındır.
Etrafındaki insanların birer borg sürü olduğunu ve yanlarına yaklaşan herkesi kendi davranış şekillerine asimile etmeye çalıştıklarını unutma. Onlar gibi takılmaman zaten sende bir sorun olduğu anlamına gelmiyor - sadece uyamıyorsun: incompatible!
excellent post :P
SilBilemiyorum,sevgi sözcüğü bende ters etki yaratıyor.Onca şey yaşadıktan onca şey gördükten,onca tecrübe ve bilgiden sonra,sevgi!?Güvenden,sevgiden bahseden herkes cehennemi boylar diyorum kendime kimseye içten sevgi gösterme,kimseye güvenme,asla.Çünkü hepsi sadece kendilerini düşünen sadece kendilerine fayda sağlayacak hareketlerde bulunan bencil bir okadarda aptal köpekler.
SilYeni çağcılar,dinciler,emolar,rapçiler,annesiz clubberlar,cadılar,büyücüler,robin hoodlar,keltler....Herşey bir kaç çatlağın uydurmasıyla başlıyor gerçeklikten kurtulmak isteyen koyunlarda bunu eyes wide shut takip ediyor...Bu ışık-sevgi konusu için sanırım yeni dünya'nın dini olabilir gibi bir konu vardı.Eğer dünya çapında din ışık-sevgi olursa gerçekten ilginç bir durum ile karşı karşıya kalırız.Hatta din insanlar ve evren arası bağ olduğu için doğduğundan beri bununla beyni yıkanan nesil nasıl birşey olur hayal etmek istemiyorum.Ama belki birbirlerine ve kendilerine daha saygılı ve içten olur insanlar.Ancak ışığa ulaşma amaçlı toplu intiharlarda olabilir.Çok manyak bir iş bu yeni çağ dini,islam'dan hristiyanlıktan iyi gibi görünüyor ama gerçeklikten tamamen koparır.Eğer benim seçimime kalsaydı,koyunlara bu manyaklığı vermezdim.Onları verimsiz dahi yapabilir.Ama tabi bu yeni çağ olayları daha tam oturmamış durumda,bir kitap ortaya çıktığında kuralları ne olur bilmiyorum!
Gerçi bu gidişle kitap değil,dinin e-book'u çıkar orası ayrı!
SilEğer inanç sistemi yavaş yavaş transforme edilmezse, sistem kendi kendine alabora olur ve sığırlar kontrolden çıkar. Işıkçıların ve spiritüalistlerin çoğuna dikkatli bakarsan - pasifize edilmiş, negatiflikten kaçan amcıklar sürüsü haline geldiklerini görürüsün.
SilTabiki bu yeni dinin kitabı ebook olacak, böylece herkes onu smart phone yada IPadinde bulundurbilecek, yani her zaman heryerde yanında olacak. Fakat bununla bundan belki 50 sene sonrasından bahsediyoruz. Eğer Mescidi Al-Aksa camiine birşeyler olursa bu gelişim hızlandırılabilir! Çünkü böylece o camiinin altından islamı yerle bir edecek (önceden yerleştirilmiş) tarihi kanıtlar çıkacak. Bakalım görebilecekmiyiz? Ancak sahne çoktan hazır beklemekte! Bu olay I Pet Goat II animasyonundada vardı!
Sonrasında seyret curcunayı... Mwahahaahaaaaaaa
Heil Satan
Evet,unutmaması daima hatırlanması gereken birşey'de bunların hepsinin aptal birer şımarık evcil hayvan olduğu. Ne kadar sevgiden bahsetseler'de kendilerini ne kadar kandırsalar'da bu açık seçik bir gerçek.
SilŞımarık hayvanlara hakettikleri şekilde davranılması gereklidir! Gazeteyi alırsınız,rulo haline getirir ve kafasına kafasına vurmaya başlarsınız.Bu kadar,şımarık bir hayvana yapılması gereken şey bu,yoksa dahada şımarır!
Ah hele bir kontrolden çıksınlar.....Yoluma çıkan her koyunu kontrolden çıktığına bin pişman ederdim.Kontrolden çıkmak ve hükümetin kandırmacası altında yaşamamak = koyunlar için rahat ve bir o kadarda ezik hayatlarının sonu demek! Bu hayvanlar devletlerini,şirketlerini bırakamazlar,asla.Taşkınlık yapabilirler.....Onları bu taşkınlıklarıyla baş başa bırakırsın,birbirlerini öldürürler,geri gelir tekrar yönetime geçersin.
Ne tür kanıtlar çıkarabilirler islam inancını ortadan kaldıracak Enki? Yani,bu açıkça bir 'inanç' işi... Bu hayvanlar inandıklarına inanmıyorlar,kandırılmak istedikleri için yapmacık olarak inanıyorlar. Ve hayatları boyunca nesiller boyunca buna inandılar,anneleri inandı babaları,çocukları inandı.Bu onlar için artık bir inanç değil,bir yaşam tarzı haline geldi.İslam,hristiyanlık bunlar bu domuzların 'kalbine' yerleşmiş, nasıl bir kanıt sunabilirsin canavarın kalbinden onu sökmek için? Peki canavar söz dinler mi??? Umarım o kanıtlar açıklanır kanal D, CNN gibi kanallardada dünyada'ki bir kaç milyar götü bokludan kurtuluruz.
Bu buluşlar sadece bir tohum niteliğinde olacak. Yani bulundukları zaman "haa demek aslında böyleymiş" dedirtecek türden olacaklar. Buda yeni tür tartışmalara itecek ve islama olan bakış açısını yeni gelecek olan dine doğru yönlendirecek. Bu tabiki uzun vadeli bir süreç. Yani eğer bir buluntu ile "hahaaa işte islamın sonu" diye birşey çıkmayacak - çünkü dediğin gibi koyunlar inanmak için delilleri hiçe sayar. Ancak eğer ilahiyatçılar yeni bulgular üzerine tartışmaya başlarlarsa halkı yeniden yavaş yavaş programlarlar. Bugün tırnak kesmenin orucu bozup bozmayacağını soran bir sığır sürüne neyi anlatırsan inanırlar - yeterki anlatan lavuk medya ve internet camiasında şişirlmiş bir tip olsun, birazda sakalı ve cübbesi olursa bir o kadar makbul geçer. Ramazan zamanı özellikle millete tamda iftar zamanı bu yeni kavramlar yavaş yavaş "yükleniyor".
SilBir havuz suya hergün bir damla mürekkep atarsan 1000 gün sonra kimse buraya ne oldu demeyecek kadar görüntüye alışmış olur. Yeterki renk yavaş yavaş ve göze batmayacak şekilde değişsin!
Merak etme dini çatışmalar konusunda dilediğin gerçekleşecek.
Aynen katılıyorum...
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilMatrix gibi olmasın sonu? Ben bir robota güvenmem,artı nereden biliyorsun robotun yapacağı işin insanın yapacağından daha yeterli veya daha az kaynak tüketeceğini. Sadece şu an Dünyanın nüfusu fazla,bu nüfusu dengeleyince herşey yoluna girer.Tekrar bu tür devasa bir nüfus artışı olmaması için din,ahlak,inanç önlemleri'de alındımı,kendini cennette sanarsın.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilWolf's Rain izlemenizi tavsiye ederim ben de
Sil@Başka Bir Yer
SilÜretim konusunda 50 milyara yetecek üretim sadece nüfus patlamasının yalan olduğunu ve bu gidişle kendi kökümüzü kurutacağımıza karşı uydurulmuş bir yalan! Konu sadece enerji üretimi ve deniz suyunun tatlı suya dönüştürülmesi değil!
Öncelikle dünyanın her bölgesi tarıma elverişli değil! Tarıma elverişli alan %10 bile değil! Kayalık bölgeler, çorak bölgeler, çöller, buzul alanlar, balta girmeyen bölgeler dünya toprağının yaklaşık %60 ını oluşturuyor. Geriye kalan %15 lik kısımda insanlar dağınık olarak yaşıyor. Konu üretim olunca 50 milyar insanın kaplayacağı yer ve ihtiyacı olan kaynakları sağlamak sadece imkansız! Bu kada insana yetecek eti üretmen için bir o kadar yeşil alana ihtiyacın olacak, ki bugün bile bu alanların eksikliğinden hayvanlara tahıl, mısır ve diğer zırvalar yediriliyor. Eko-sistem ve onun dengesini kaldırabilecek maksimum insan nüfusu 9 milyar! Bu rakam bile sınır, yani açlıklar ve susuzluklar devam edecek demek.
Bu durumu Küçük Çiftlik yazımda izah ettim... 50 milyar rakama ulaşılınca ne olur biliyormusun? Yamyamlık başlar! Buna bağlı olarakta insanların üremesinde bir sakınca olmaz.
Tarım kısaca bio-soykırımdır! Tarım alanları oradaki toprağı sadece kurutmakla kalmaz aynı zamandada çevredeki bağlı yaşam zincirininde yok olmasına neden olur. Tarım ile şu anda bile sadece kendimizi yavaş yavaş öldürmekteyiz.
Bahsettiğin 50 milyar için üretim çatılarda balkonlarda yapılmak istenen topraksız üretim metodu ile düşünülen bir hayal. Bunca bitkinin şehirde yetiştirilmesinin yaratacağı sera gazı etkisi ve sıcaklık artışı kimsenin pek umursamadığı bir detay. Daha çok bitki daha çok su tüketmk demektir. Tüketilen bunca suyun yerini kaplamak hiçde matematik tahtasında hesaplandığı gibi basit görünen birşey değil. Bence bu 50 milyar hayalinden vazgeç ve aktüel tarımsal alanları, yıllık enerji ihtiyacını, yıllık su ihtiyacını bir izle - önünde eksponensiyel bir artış mevcut ve gezegen ne yazıkki kendini yenileyemeden yeni bir kaynak sunamıyor.
Max limit 9 milyar! Bu kadar... bunun üzeri ya ölüme yada yamyamlığa mahkum. Optimal rakam ise 3 milyar ve altı. Haydi ayıkla pirincin taşını. :)
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilYiyecekler öyle yada böyle çöpe gidecek, bunu engellemen çok zor - ama imkansız değil! Eğer dediğin gibi tıpkı eskiden olduğu gibi kasa kasa sebze/meyveyi eve götürsen yine israf olacak. Ha sen alıp evine götürmüş ve dolabında çürütmüşsün, ha manav çöpe atmış aynı şey. Ortada paranın dönmesinin bu gidişatı değiştirdiği yok.
SilKonu hiperkapitalizm değil - toprağın ne kadar süre ne verebileceği - buna hayvancılık için gerekli olan yeşil alanda dahil. Hiperkapitalizm yaptığı iyi şey gereksizleri ayıklamak ve ölüme terk etmek. Hiperkapitalizm ile doğa kanunları bu alanda oldukça benzer bir karaktere sahip - akıllıysan ve gördüğün anda atlayıp yakalayabilirsen doyarsın, beklersen ölürsün.
Zaman kendi başının çaresine bakma zamanı.... dünyayı kurtarmak gibi bir hayal ancak hayalperestlerin işine yarar. Sen istediğin kadar neyin nasıl düzeltilebileceğini yada iyileştirilebileceğini anlat... çıkar yoksa bu kimseyi ilgilendirmez. Bu çıkar kimisi için paradır, kimisi için güç, kimisi için ün, kimisi için kontrol, kimisi içinde tembelliktir. Tek bir fikirle aynı anda hepsini memnun edemeyeceğinde kesin olduğuna göre sistemi ne ise o olarak görüp kendi başının çaresine bakarken diğerlerinin yok oluşunu "kaçınılmaz" olarak görmeye alışmak gerek.
Yazdıkların her ne kadar gerçeklere dayanıyorsada, biliyorsunki millet istediğini elde ettiği sürece düzen ne ise o olarak işlemeye devam edecek. İnsanın doğası bu: açgözlülük. Millet açgözlü doğasını doyurmayı "istemeseydi", kimse onları kandıramazdı!
Bu arada sentetik etin (ve yapılacak diğerlerinin) biyolojik metabolizmayi nano teknolojiye uyuma hazırlayan bir etken olduğunun farkındamısın?
Gezegende 10, 20 yada 30 milyarın yaşaması için uğraşmanın amacı yada anlamı nedirki? Sırada bekleyen ruhlara acil giriş şansı tanımakmı?! :) Az ile huzur varken ne diye çokluk ve boklukla takılasın!? Tam bugün 1 milyar insan ölse bunun etkisi sadece medya sayesinde bir hafta sürer! Sonra hayat yine devam eder ve her sene o sikikler için bir anma töreni düzenleyip sap gibi 1 dk saygı duruşunda bulunuruz. Şu saygı duruşuda her ne boksa.... ne diye duruyoruz yani - neden 1 dk takla atmıyoruz, olduğumuz yerde zıplamıyoruz yada alkış tutumuyoruzda sap gibi "duruyoruz"?
Kimse çıkar olmadıkça başkasının umrunda değil! Dünyayı değil, sadece kendini kurtarmanın yolunu ara - gerisi boş!
"Bu arada sentetik etin (ve yapılacak diğerlerinin) biyolojik metabolizmayi nano teknolojiye uyuma hazırlayan bir etken olduğunun farkındamısın?"
SilBu ilginç bir bilgi, hiç böyle düşünmemiştim. Doğal olmayanın biyolojime zararlı olabileceğini ve kansere yol açabileceğini düşünüyordum ama vücudumun buna alışıp da biyolojisinin değişeceğini düşünmemiştim.
Şu evsizlere bir bak! Neden evsizler? Sahip olmamaları gereken yada sahip olamayacakları şeylere sahip olmak istedikleri için! Açgözlülüklerinin cezası olarak şimdi sokaktalar. Kimisi ilişkisinden kovulduğu için sokakta, kimisi alkol yada uyuşturucu bağımlısı olduğu için - çoğuda zaten hayata küsmüş ve bir köşede ölümü korkuyla bekliyor... tek yaptıkları gün geçirmek. Ha hapistesin ha sokakta evsizsin - onlar için durum aynı.
SilAfrikadakiler çocuk yapıp bakamayınca satıyorlar - kullanılan çocuklarda sonrasında sokağa atılıyor. Bunca travmadan geçmiş insanlardan insan olmalarını bekleyemezsin. Bunca fazla çocukta ancak askere alınıp yok edilebilir. Gaz odasına atarsan bu bir insanlık suçu olur, fakat eğer savaşta ölmüşlerse "vah zavallı, bu gencecik yaşta... cık cık" olurlar.
Disko kapısında seni beraberinde içeri alman için seks teklif edenlerden tut, çocuklarını bilerek pedofillere satıp para kazanmayı düşünen insanlara kadar herşey bu gezegende mevcut. Bu tımarhanenin nesine yardımcı olacaksınki? Kıçına ampul sokup içerde patlattıktan sonra hastanenin yolunu tutan salaktan, banka soymaya çalışırken kendini ayağından vuran aptala kadar hepsi mevcut. Temelde hasta olan bu mother fucker sürüsüne neyin yardımı yapılmalıki? Yemek ve su? Keşke bununla bitse! Biliyorsunki bu sürüye elini verince değil kolunu diğer uzuvlarını bile zor kurtarırsın - bir anda yapışıp kalırlar sana... "kurtar büzü abüüüü" diye ağlamaya başlarlar.
Bırak entropi işini yapsın.... ayağı kırılan ata ne yapılır biliyorsun! Bu davranış insanimidir yoksa doğanın istediğimi sence? Yoksa insan sadece doğanın isteğini daha kısa ve acısız bir işlememi sokar! Herkes insanlığı nasıl kurtaracağının hesabını yaparken, neden kimse çıkıpta insanlığı nasıl yok deceğinin hesabını yapmıyor? Çünkü esas hesap zaten bu: yok etme, hemde sistematik olarak. Optimist takılanlar daima detayların bir kısmını es geçer. Pesimist olanlar ise herşeyi dikkate alarak en kötüyü yani objektif sonucu hesaplarlar. Bırak sen insanlığın yararına yazmayı.... söylesene dünyayı 5 milyardan kurtarmanın en etkili ve temiz yolu nasıl olurdu? Hadi biraz sinerji yapalım ve satanik genlerimiz bayram etsin. :D
Tabiki elitler suçlanamayacak şekilde olmalı bu plan!
aslında bunla ilgili çok ilginç bir teori var. teoriden ziyade bilgi diyebiliriz. anneler çocuklarını doğurduklarında doğan çocuğun vücuduna annenin bütün toksinleri geçiyor. bunun sebebi olarak da çocuğun zamanının doğasına uymasına elverişli halde doğması gösteriliyor.
Silöyleyse vücutlarımız yeniliklerle değişecek ve ortama adapte olacak şekilde evrimleşmeye devam ederken arada bazı hasarlar gösterebiliyor. fakat hasar göstermeyen vücutlar ise adapte olarak değişime uğruyor. zamanların hastalığı olan kanser, immunodeficiency virüsleri gibi hastalıklar da bu hasarla beraber bazı türleri yok ediyor.
Doğanın israfçı görünmünün altındada bu yatar zaten... en sağlam ve uygununu oluşturmak için milyonların feda edilmesi. Tek ejakülasyonda ABD halkına eşit miktarda potansiyel hayatı bir peçeteye silip atabiliyor ve bunu umursamıyorsun bile. Doğada bu açıdan farklı değil - uyum sağlayan yaşamaya devam eder, edemeyenede yok olur.
SilTüm bu insan benzeri robotlar I Robot filmindeki gibi insanların yardımı için gösterilen birşey değil!
Robotların insan benzeri gösterilmelerinin tek nedeni insanları robot olmaya alıştırmak. Hızlılar, güçlüler, daha iyi görüyor ve daha iyi hesaplıyorlar. "Sizde daha iyi olmak istemezmisiniz?". Onca dizayn arasında neden robotların insan benzeri yapılıyor olduklarını hiç düşünmedinizmi? Hadi diyelim robotlar tüm işleri yapıyor - eee insanlar ne yapıyor olacaklar? Resim çizip dansmı edecekler.... hani hayattan zevk alacaklar falan. Bu tip bir ütopyanın ne kadarda yalan ve hayali olduğunu hala göremeyenler için tekrar edeyim...
Sentetik gıdalar ve nano teknoloji ile insanların kendileri bio-mekanikleştirilecek ve robotsal varlıklara dönüştürülecekler. Bu robotların hepside birbirlerine kablosuz şekilde bağlı olduklarından küresel bir ağ içinde tümden bir BORG ailesine dahil olacaklar. İlk sentetik derili çocuk doğduğu zaman yeni bir çağada başlanmış olacak. Robotlar insanların gelecekte kendilerini dönüştürecekleri şey, yapıpta işlerini yaptıracakları şey değil.
Şimdide elitlerin ne olacaklarını siz düşünün!
Enki tahminimce elitler,normal insan olacaklar.E tabi sadece elit olarak doğmuşsa.Ve bu kişilerde böylece koyunlardan farklı üstün seçkin bir insan ırkı yaratacak.
SilFazlamı kurguladım acaba? Herkesin robotlaşmasıysa insanoğlu olarak göte geldik demek.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Silhttp://www.youtube.com/watch?v=xW8oSRSzS7M
YanıtlaSilMatrix hazırlanıyor! Filmdeki teknolojiler şuan mevcut, sadece küresel bir hal alması için zaman gerekiyor.
Bak hele sürünün yaptıklarını yapmazsan psikopatmışsın:)) Koyunları hizada tutmak ve hareketlerini gözlemlenebilir yapmak adına aba altından sopa gösterircesine yayımlanan haberler. Sen bütün hareketlerini hayatını naklen yayımla ee seni takip için koskoca istihbarat ağına ne gerek var koy iki tane operatör takip etsin bütün koyunları gerektiğinde de müdahale için düğmeye bassın :))bu konuya denk düşmedi ama en azından ilişkilendireyim "Facebook sevgidir ama koyun sevgisi:))"
YanıtlaSilhttp://www.hurriyet.com.tr/teknoloji/21173701.asp
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilHükümetlerin insanalrın ifade özgürlüklerini kısıtlayıcı politikalarına karşı protestolar düzenlediğim için facebook'tan IP'mi banladılar.Koyunun teki üzerinde bunu uyguladım ve bir anda süper kahraman oldum çıktım.Ancak bu yalan tam çözümü sunmuyor,bu yalandan sonra daha fazla yalan uydurmak gerekebiliyor'ki buda oldukça can sıkıcı,boşu boşuna yapılan bir beyin fırtınası.Fikri olan?
SilEkim, anlamama yardımcı ol. Zaten güç sahiplerinin alt yapısını hazırladığı ve kontrol ettiği bir ortamda (buna facebook de veya romanın arenaları de) yaptığın isyanın ne gibi bir sonucu olabilir. Veya böyle bir ortamda güçlü olman veya insanları örgütleyerek güç toplaman sana güç sahiplerine baskı uygulama imtiyazı sağlar mı? Mühim olan eğer bir savaş vereceksen bunu kendi belirlediğin ve hazırladığın bir alanda yapmaktır. Kaldı ki düşmanın insanların bu tarz isyankar davranışlarını (ve diğer her türlü davranışlarını) kontrol altına almak adına düzenlediği bir ortamda hak aramak veya hak dilenmek ne kadar gerçekçi, yaptığımız her hareketin birkaç kod değişikliği ile manipüle edilebildiği bu kaygan sanal alemde ne bize bu değişim yapma gücünü verecek. Ayrıca gaza getirdiğimiz bu sanal alem koyunları ne kadar sağlam insanlar ki bu büyük bir güç haline gelecek. Dışarıda bile gösteri yapanlar için belirli noktalarda izin verilmiyor mu? Neden diyorlar ki “aha yavrucuklarım gösterinizi burada yapın varsa gazınızı çıkartın rahatlayın sonra tıpış tıpış evinize dönün”. Değil sadece sanal alemde diğer alanlarda yapılan en uç gösteriler bile kontrol altında değil mi ? Peki hakkın olanı almanın, (hak aramak veya dilenmek değil) bu hak her şey olabilir, yolu bu mu? birinden istemek mi yoksa almak mı? Gösteriler yapmanın veya protestoların bana söyler misin bu güne kadar ne gibi kazanımları oldu kim gerçekten ne kazandı ne kaybetti ? yoksa sinsi sinsi hedefine çaktırmadan yaklaşanlar mı başarlı oldu. Bu ikincisine ben de örnek veremem adı üstünde sinsice davranan sabırlı olan bilgiye ulaşan hakkını alıyor ama biz bunu bilemiyoruz işte, çünkü adam çıkıp aldıklarının reklamını yapmıyor onları tanımıyoruz bile ama alacaklarını alıyorlar.
YanıtlaSilBen bu yüzden protestoymuş direnişmiş grevmiş gibi kavramlara soğuk bakıyorum temelde bu terimlerin bile güç sahipleri tarafından koyunlara sanki bu yolları izlerlerse haklarını alabilirlermiş gibi bir izlenim vermesi için yaratıldığına inanıyorum. Ama dersen ki sen ne öneriyorsun diye işte orasını henüz ben de bilmiyorum genelde bu gibi durumlarda uygun zamana kadar bekliyorum yada farklı yollar deniyorum ama bu da çözüm değil biliyorum sadece kalıcı çözümü bulana kadar benim yöntemim bu. Lakin protesto yöntemleri de çözüm getiriyor olabilir ama ben görmedim. Zaten yanlış bilmiyorsam en isyankar adam olarak tanıdığım Che Guevara bile haklarını savunduğu insanlar tarafından dışlanmış ve en sonunda kiralık katillere yem olmuştu. Söylesene güç bunun neresinde veya hak veya adalet adını sen koy, değer mi buna kimin hakkını kim için savunacağım eskiden olsa vicdanım sızlar ama bir yol olmalı diye düşünür uğraşırdım insanlar adına şimdi ise zerre üzülmüyorum ölmesi gereken ölmeli. Asıl vicdansızlık yaşayamayacak kadar aciz koyunları bu vahşi kuralların hüküm sürdüğü dünyada yaşatmaya çalışmaktır. Bırakalım her şey olacağı yere varsın öyle veya böyle, kendini kurtarmış saydığımız kişiler bile sadece olanları seyredebilirler artık herhangi bir olaya müdahil olmak onları tehlikeye düşürür.
Pekala anlaşıldı'ki benim yalanım tamamen harika.
SilAragorn,facebook-youtube-twitter gibi şirketler kafalarına göre adam banlamazlar,hatta hiç banlamazlar.Bu şirketler kişisel değildir,sadece kar amacı güderler diğer tüm şirketler gibi.Elit denilenler,kontrolu elinde tutan kişiler büyük 'iş' sahipleri,sadece karlarını arttırmayı amaçlar ve bu yönde işlerler.Doğayı yağmalamak,çaresiz insanları günde 1.5 dolara köle olarak kullanmak onlar milyar dolarlar kazanırken hiç sorun değildir.Düşünsene günde 5,10 dolar versen işçi mutlu bir şekilde çalışabilir,ancak gel sen verdiğin 1.5'ide onun elinden almaya çalış...İlluminati oyun kartlarında şöyle birşey yazar: Bunu neden yaptıklarını kimse bilmiyor.Bu arada doğal afetleri sadece nüfusu azaltmak için kullanıyor'da değiller.Daha fazla kar veya güç elde etmek veya dahada ilerisi normal şartlar altında yok edip yerine geçemeyecekleri şirketleri,kişileri yok etmek içinde.Yoksa doğal afet konusunda sadece şanslılar mı?
Her aklı başında olan insan bilirki,yılda on milyarlarca dolar kar eden ama diğer insanları bir kaç dolara çalıştırabilen şirket sahiplerine karşı çıkamazsın.Onlar ele geçirmişlerdir.Biz insanların ortak olarak problemi açgözlülük,hepimiz tüm insanoğlu olarak elde etmemiz gerekenden fazlasını istiyoruz,dengeyi unutuyoruz,bir denge olmalı ama doğanın bu kanununu es geçiyoruz.
Belkide artık durum bu çünkü erkek egemenliğinin esir aldığı bir dünya yarattık.Ve biz erkeklerin yanında'da bize,bu kadar yeterli burada durmalısın...diye diretecek hiç gerçek kadın yok artık.
"Belkide artık durum bu çünkü erkek egemenliğinin esir aldığı bir dünya yarattık.Ve biz erkeklerin yanında'da bize,bu kadar yeterli burada durmalısın...diye diretecek hiç gerçek kadın yok artık."
SilBuna katılmadan edemedim. Erkek egemen toplumu biz yarattık ve onu yarattığımız gibi de yok etmemiz gerekiyor. Zira doğa artık bundan bıktı.
Nigma,bu sistem onu yok etmeyi çalışanı yok eder.Çoğu kişi bu yüzden sesini çıkaramıyor ve sadece kendini ve kendi ailesini düşünmesi konusunda tembihlenip kıçına vurulup yolanıyor...Onlar istemeden kahraman olacak değilsin ya!
Silkadınlarda göz ardı edilemeyecek başarılara imza attılar. sayıları az olsa da yapanlar var. gerek tekstil olsun, gerek fabrika gerek serbest üretici vs. fakat bu kadınlar genelde erkekleşerek bu konuma gelebiliyorlar. yani tam manasıyla bir kadın olarak bu işleri yapanlar belki vardır ama gördüklerim içlerindeki kadını öldürmek zorunda kalmış oluyor.
Silkadınlarla erkeklerin farkına gelmeden önce aslında insanların aralarındaki farklara da bakmak lazım. bu kadın-erkek meselesinden çok, bir döngüyle alakalı. mesala senin baban çok fakirdi ve karnını doyurmak için 7 yaşında ticarete başladı ve sonunda çok zengin bir pamuk üreticisi oldu. sonra sen doğdun ve ailen seni şımartmış pohpohlamışsa senin bu hayatta başarılı kalma olanakların çok düşer çünkü hiç bir zaman üretmeyi öğrenemezsin, ya da çok zorlanırsın. diyelim dişini sıktın, zincirlerini kırdın bu sefer de çok fazla ilerleyemeden bir yerlere gelirsin ve ölürsün. sonra senin çocuğun senin kaldığın yerden döngüye devam eder. yani kimin başarılı kimin başarısız olacağı pek de önemli değil. bir döngüdür dönüp gidiyor.
özgürlükten filan bahsediyoruz ama bir yere kadar. aslında hepimizin oynaması gereken roller var..
işte tam burada da genel kanun-istisna kanun devreye giriyor http://luciferocalypse.blogspot.com/2012/07/genel-kanun.html
SilHımm, hem insanoğlunun açgözlü olduğundan bahsedip hem de erkek egemen toplumu suçlamak tezat değil mi? Kadınlar insan değilmiş gibi bir anlam çıkıyor sanki. Kadınlarda açgözlü, bencil olabilir tıpkı erkekler gibi. Kadınlara erkeklere nazaran bu tarz iyi anlamlar yüklemek ne kadar doğru. Bence kötülük anlamında her iki cins de eşit ve birinin diğerinden bir farkı yok hem de hiçbir konuda.
YanıtlaSilİkinci husus bir firma kurmanın tek amacı her zaman kar elde etmek değildir. Sadece bu eksende ve normalde araç olan ve sadece finansal bir enstrüman olan karı ön plana çıkarmak yanlış. İktisat kitapları öncelikli amaç olarak kar maksimizasyonunu ön plana alsa da bu rasyonel davranış gösterenler içindir ki insanoğlu davranışları (koyunlar hariç gerçek insan) irrasyoneldir. Akıllı adam beklenmeyeni yapar, amacı diğerlerinden farklıdır ve koyunları kandırmak için amacını saklar veya saptırır. Sen onu sadece kar amacı güdüyor diye görürken onun asıl amacı sadece ve sadece güç elde etmek olabilir ki bu durumda kar bir araçtır amaç değil. Amerika’da kurulu çok uluslu şirketlerin mutlaka gizli servis destekleri vardır. Peki bu gizli servisler niye bu şirketlere yurtdışı yatırımları için destek olur sadece para için mi para bir kelimedir ki ne anlam yüklersen o olur. Hayır onlar ülkelerinin mevcudiyetinin devamı için şirketlere yardımcı olurlar ki burada karın amaç olduğundan söz edemeyiz. Buradaki amaç sürdürülebilir güçtür, daha ileriye gidebilme ülküsüdür daha öteye. Ben kara saygı duymam ama bu amaçlarına saygı duyarım. Ayrıca güç ile para arasında sıkı bir korelasyon olmasına karşın her zaman güç eşittir para değildir. Parası olmayan bir adamın da şaşırtıcı biçimde gücü olabilir. Peki bunu ne ile sağlar? BİLGİYLE.
Söylesenize hiç ölmeyecek olsanız paraya ne ihtiyacınız olurdu veya tam tersi yarın ölecek olsan yine paraya ne ihtiyacın olurdu? Paraya ihtiyacımız olduğu dönem işte bu iki şıkkın arasında ve sadece bu süre zarfında kullandığımız bir araç ama amaç değil. Bunu yegane amaç olarak gören boşa kürek sallamıştır. Bir hiç için yaşamıştır.
İşin özü; kar amaç değildir. Amaç güç elde etmektir desek bu da eksik kalır. Amaç bilgiye ulaşmaktır ki güç bile bilgi yanında araçtır. Şu an düşünüyorum da eğer o bilgiye (hani işte o bilgiye : ) ) ulaşsaydım ne yapardım? Bunu düşünürken bile klavyem durdu neden bunu mevcut işlemcim ile algılayamıyorum da ondan. Ne derdim bilmiyorum korkup ta cehalet mutluluktur deyip gerisin geri sadece para için yaşamaya geri mi dönerdim yoksa daha ötesine geçmeyi mi isterdim.
Peki bu güçlü dediğimiz insanlar neden sadece kara odaklanmıyor da bir de üstüne toplumları şekillendirmeye çalışıyorlar? Buna düz sosyalist gençlik mantığıyla “adamların tek düşündüğü kar yapmak kardeşim” dersek bu eksik hatta yanlış olur. Bu adamların bir ülküsü var bu düşünceleri bizim sığırların vatan millet sakarya edebiyatlarından farklı ulusların üstünde. Bunlar hep bizimle uğraşıyor topraklarımızda gözleri var düşman bunlar tü kaka demek aslında kendimizi pohpohlamaktan kendimize olduğumuzdan fazla değer vermekten başka bir şey değil. Senin toprağın canın o insanların amacı değil amaç çok farklı onlar bizim Türklüğümüzü iplemiyorlar bile biz ipliyoruz. Amaç ne peki amaç ne istediğini bilen insan için hep daha ötesi. Daha ötede ne var ben de bilmiyorum işte bilseydim daha ötede olurdum di mi : ) peki o çoook öte yerde söylesene paraya ne ihtiyaç var.
Tüm bu yazımın amacı karın bir amaç olmadığını düşündüğümü kendimce anlatmak içindi ama diğer bahsettiklerim üzerine de uzun uzun konuşulabilir tabi : )
konunun kardan açılması hoşuma gitti. kardan bahsetmeden önce mesleklerden bahsetmek istiyorum.
Silkariyer üzerine kurulmuş meslekler insanların aktif olma zorunluluğundan yararlanarak ortaya çıkmıştır. tamamen gereksizdirler. nasıl paranın bir değeri yoksa bu mesleklerinde hiç bir değeri yoktur, içi boş koyunları oyalamak için üretilmiş bir toplum oyuncağıdır.
gerçek olan tek meslek ticarettir. diğer meslek gibi gözüken şeyler sadece ilgi alanıdır ve sadece paylaştıkça değer kazanır. ticarette ise esas olan kardır. fakat ticaretteki bu bakış açısı yüzünden şu an türkiye çöplük yığınına dönmüştür. kalite diye bir şeye değer verilmez, hep para gibi basit amaçlar ve beraberinde getireceği hayvansı içgüdülerin doyumu gözetilir.
ticaretin amacı bana göre hizmettir. başta doğayı ve onun içinde barınan her molekülü güzelce izleyip zamanın getirilerine göre ona hizmet etmektir. bundan dolayı ticaret çeşitli kollara ayrılır. bazıları koyunların etrafa verdiği zararı minumuma indirgemek için çalışır(örn. süpermarket zincirleri, üniversiteler), bazıları direk olarak elitlerin daha iyi bir standartta yaşayabilmesi için kendi içlerinde takas sistemiyle ticaret yaparlar (örn. çiftlik ekimi, doğal temizlik ürünleri, iplik üretimi vs.).
ticaretin kendi içinde nasıl işlediğini ne yazık ki bilmiyorum fakat yukarıdakiler sadece gözlemlerim. aragorn'un yazdıklarından anladığım kadarıyla ticaretin işleyebilmesi için çok destekli bir sisteme ihtiyaç var. nitekim dünyamız şu an gerçekten karmaşık. hani belki 100 sene önce olsa ben çıkıp kendime bir çiftlik kurar sonra diğer dostlarımla takas sistemini işleyerek yaşayabilirdim. ne yazık ki şu an için böyle bir şey mümkün değil.
Aragorn,çaresiz insanlardan her türlü hareket beklenebilir.O bahsettiğin bilgiye ulaşmak nedir anlayamadım,bence bu sadece bir ilizyon çoğu insan kıçını kaldırır kölelik veya herhangi birşey yapar ve parası olur,bununlada yaşar.Şirketler kalıcı kar etmeyi gözetiyor.Hem kar edecekler,hemde bulundukları pozisyonu koruyacaklar.Pozisyon paradan daha değerlidir ifade etmeye çalıştığın gibi.
SilKadın erkek ilişkileride doğal dengeyle alakalı...
Güç elde etmek için kar değil bağımlılığı arttırmak önemlidir! Örneğin bir köyde eğer en çok büyük baş hayvana sahipseniz bununla tezek üretimi ve kış için yakacak teminini sağlarsınız. İnsanlar sizin bu üretiminize alıştıkça kendi kendilerine üretmeyi önemsememeye başlayacaktır. Bu sayede ısınma sizin kontrolünüze geçer. Bu bugün rusyanın yaptığının benzeridir. Savaşmaya yada güç uygulamaya gerek olmadan sadece kapıları yada vanaları kapatarak insanların bu hazıra olan bağımlılıklarını kullanarak onlara her türlü yaptırımı uygularsınız. Bu güçle hayatı kontrol edersiniz.
Silİran ve rusya türkiyeye karşı olan tutumlarını savaş değilde vanaları kapatarak gösterirlerse bu gücün nasıl birşey olduğunu "hissedersiniz". İnsanların bağımlı oldukları şeyleri ele geçirerek onları daha kolay kontrol edersiniz. Elinizde isterse 1000 uçak 100000 tane olsun - yakıtları bitince hepsi ördek gibi kıçının üstüne oturup avcının onları tek tek avlmasını beklerler. Fakat amaç av değil - sadece kontrol! Yani yaptırımların uygultılması ve ajandaya uygun şekilde şekillenmenin gerçekleşmesini sağlamak.
İnsanlar aç iken, üşüyor iken, hasta iken yada susuzluktan kırılıyor iken... politika, siyaset, din, ordu yada liderlik gibi şeyler bir anda önemini yitirir. Herkesin gözü bir anda "esas sağlayıcıya" döner ve onun iki dudağının arasından çıkacak söze odaklanır. Tam onda esas kontrolün kimlerde olduğunu anlarsınız. Aç ayı oynamaz.... benzinsiz transport olmaz... gazsız ısınma olmaz.... susuz zaten hiç olmaz.... bunlara, parası olan değil - onlara gerçekten sahip olan hükmeder. Kaynağa hükmeden yeni belirlemeleri yapar ve sahip olmayanların yapabileceği tek şeyde boyun eğmektir. Kontrolü elde bulunduranların paraya ihtiyacımı var sanıyorsunuz?
Para ile hükmedebileceğini zanneden salaklar, kaynağa sahip olanın fiyatı bir kaç katına çıkarmasıyla ellerinde olanın ne kadar değersiz olduğunu ancak o anki değer düşüşü ile anlarlar. Bugün 100 idi yarın 1000. Dün 1000'e 10 alabilecekken bugün 1000'e ancak 1 alabiliyorsunuz - yani konrtolü parası olan ve kendini elit zanneden zengin müsfetteleri değil, kaynağın sahibi belirliyor.
Ülkenin en büyük pamuk tarlası sahiplerinden ol - tekstili piyasasını yönet! Ülkenin en büyük tahıl tarlası sahiplerinden ol - gıda sektörünü yönet! Ülkenin en büyük gübre üreticisi ol - hepsini yönet! En az göze çarpan, en çok tesire sahiptir. Kaynak fiyatları ile oynayarak piyasaya biraz çizik atıp hafif kanamalarını sağlarsınız... buna alışırlar. Ancak kaynağı kesmek gırtlağa çöküp boğmaktan farksızdır. Anlayacağınız koyunların en büyük korkusu olan ölümün düğmesi parmağınızın ucunda iken kimse size artistlik yapamaz!
"İnsanların bağımlı oldukları şeyleri ele geçirerek onları daha kolay kontrol edersiniz."
Silişte bir çocuğun hazin başlangıcı. bir kere hayata anne-babaya bağımlı olarak geliyorsun, sonra da bu anne-baba kötü niyetliyse hayatını sana zehir ediyor.
Tamamen katılıyorum hem insanoğlunun aç gözlülüğünden bahsedip hem de erkek egemen toplumu suçlamak tamamen tutarsızlıktır.
YanıtlaSilEkim, şuanda bile bu blogta asıl anlatılmak istenen amacı kavrayamamışsın.O sürekli birilerini suçladığın parmağı kendine doğrultman lazım.Yok erkek egemen toplumdur, yok insanoğlunun aç gözlüğüdür yok illuminati kartlarıdır bunlar işin eğlencesi.Önemli olan senin kendini anlaman ve o yolda ilerlemen.Çıkışı sadece sen bulabilirsin.
Bu arada Enkı'nin önceki bloglarında yazdığı bir sözü aklıma geldi.
''Bir kız ile bu konuları konuşamazsın ona anlatamazsın.Dünya yok olacak kontrol edileceğiz vs.. Bütün bunlara onun vereceği cevap şudur : Peki beni de kurtaracak mısın?''
Umarım olayı özetlemiştir.
Sana saygıyla cevap veremeyeceğimden dolayı düzgün bir cevap vermemem,cevabım seni sadece daha fazla sinirlendirir veya sıkıntı verir.Bu yazdıklarının aslında kendine itiraf etmen ve üzerine gitmen gerekenler olduğunu biliyorsun.Sen asıl o parmağı kendine çevir.
SilKesinlikle sinirlenmedim.Zaten yazdığım yazıda en ufak bir sinir veya negatif tarzda bir tutum yok.Birşeyin beni sinirlendirmesi için ya onu takmam gerekir ya da ona dünyamda yer vermem gerekir.Problemler ve çözümleri ile ilgili yazıyı iyi kavramalısın.Sadece olanı söylüyorum.Olmayan bir dünya hakkında konuşmak yersiz.Tabi eğer içini boşaltacaksan beni suçla bana küfret tüm herşeyin sebebinin benim zihniyetim olduğunu düşün.Fakat hiçbirşey değişmeyecek.
SilBen o parmağı kendime çevirdiğim için söylediklerim senin bana saygıyla cevap vermeni zorlaştırıyor.
''Sen asıl o parmağı kendine çevir.''
Tam da senin gibilerden duyulabilecek bir cümle.Suçlama-Suçlama-Suçlama...
Eğer demek istediğim şeyi tam olarak idrak etseydiniz böyle birşey yazma gereği dahi duymazdınız.
Koyunlar anlamadıkları şeyden ya korkup ona itaat ederler, ya da ona saldırırlar-suçlarlar.
@Ekim
SilKadınlara bir genelleme ile yaklaşırsan konunun hiçde senin kabullenmek istediğin gibi olmadığını görürüsün. Birkaç istisna kaideyi bozmaz.
Kadınlar 1900 lerine başından itibaren uygulanan propagandalar ile kadın olmayı unuttular yada daha doğrusu kadın olmanın nasıl birşey olduğu onlara unutturuldu. Kadın ürünlerinin %70 i (hatta fazlası) erkekler tarafından icat yada dizayn ediliyor. Kadınlar erkek zevkinin onlara uygun gördüğü şeyleri kullanıyor, kadınların değil!
Eskiden kadınların akıllarında olan temel bir kural vardı: erkeği evden karnı tok hayaları boş çıkarmazsan elinden kaçırırısın! Bu oldukça basit bir düzene kuraldı. Ancak şimdi bunu unuttular. Artık sadece "gelsin" diye bekliyorlar, kim daha çok sunuyorsa ona koşuyorlar.... normal bir hayatın değil sadece gelecekte götlerinin derdindeler. Bu konu hakkında daha öncede çok yazdım ve bunlardan dönecekte değilim. Durum ne ise o!
Sor bir kadına "ileriye yönelik planın nedir?" diye... alacağın cevap çoğunlukla "bir koca bulmak" olacaktır. Yalnız buradaki bulma hevesi sevmek ile değil sadece götü kurtarmakla alakalı. Geriye kalanlarda iş bulup kariyere yönelecektir.
Merak etme yakında yalnız kadınlar ve yalnız anneler git gide artmaya başlayacak. Çünkü kadınlara "siz güçlüsünüz", "siz başarcakasınız", "siz değişime öncülük edebilirsiniz" mesajları sürekli verilmeye devam ediliyor ve buda kadınların olmayan götünü kaldırmaktan başka bir işe yaramıyor.
Şimdiye kadar karşılaştığım kadınlarda dikkat ettiğim iki tür vardı....
1) Aptal olanlar
2) Zeki gibi görünüp Zırvalayanlar
3) Bazen her ikisi
Tanımadığın hemcinslerini savunmamak en akıllıca verilecek karardır! Bu sayede olmak istediğini zannettiğin kişiyi değil ne isen o olmayı öğrenirsin.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Silekim eğer kadınsan bu erkeklerin kadınlar hakkındaki yorumlarına hiç bakma derim. boşuna kadınlar venüsten erkekler marstan dememişler. sen burada bilgi olarak ne alabileceğine bak, gerisini boşver
SilAslında benim bahsetmek istediğim cinsiyet ayrımcılığı gibi birşey değildi.Sadece kadın erkek ilişkileriyle ilgiliydi,kadınların erkekler üzerinde söz hakkında sahip olamamasıyla birlikte doğal dengenin bozulması.Sadece erkeklerin kuralları koyduğu bir dünyanın bu gün'kü hali ile ilgiliydi.
SilAncak şuan farkettiğiniz gibi,bir kişi yanlış anlayıp sazan gibi atladı ve durumu bilmeden her kişinin farklı bakış açılarıyla farklı anlamlar çıkarabileceği türden farkında olmadan manipule etti.Bu belkide benim anlatım yetersizliğim veya amaçsızlığımdan kaynaklanmıştır,böyle şeyler her gün olur bu yüzden bu yanlış anlaşılmaları yararlı hale getirmek en makulü.
Ben fazla kadın-erkek ayrımı yapmamayı tercih ederim.Bir kadın aynı zamanda bir erkektir,bir erkekte bir kadın.Ve bu her iki cinsiyet'te yaşamaları için ne gerekiyorsa onu yapıyorlar.Ancak bana göre eşit şartlarda bir kadın bir erkekten çok daha güvenilir ve sadıktır.Benim gördüğüm şey bu oldu,10 erkek beni çekemiyorsa benden içten içten nefret ediyorsa buna karşılık 2 kadın beni çekemez.Benim için %80 farkla kadınlar kazanıyor.Hem onlarla delice cinsel ilişkiyede girebiliyorum,beni dinliyorlar ve en ters fikirlerime bile ilgi ve saygı gösteriyorlar.
Niye bu dünyada sadece kendi yaşıyormuş sanan yüzünde kıl yumağı oluşturmuş beyin özürlü olduğu kadarda homofobik olan erkek denen cinsiyet ile vaktimi harcayayım'ki.Erkeklerin çoğunu kendi ideolojileri ele geçirmiştir,inançları,hırsları onları delicesine yönetir.Ve tüm bunlar onları bok yoluna götürür.Onlar asıl emirleri bekleyen kölelerdir.İstisnalar bunu değiştirecek değil.Gerçi bu istisna konusuda göreceli,kişiliğinden,görünüşünden,davranışlarından ve konuşmasından hoşlanılan biriside bu istisnanın içine girebilir rahatça.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilNe yazıkki eşit diye birşey yok,ne yani doğadaki ceylan ile kaplan eşitmi? Av ile avcı eşit diyorsun ama sömüren daima erkek yani avcı,Kadınlar ise birer av.Şimdi gelipte burda eşit ayağı yapma.Koyun postlu kurt olur ama,kaplan postlu ceylan olmaz çünkü misyonları farklı..
Silhttp://www.youtube.com/watch?v=SvJf51SQyXg
SilHerkesin elinden farklı yazılar beyninden konseptten çok uzak düşünceler çıkıyor.Bu kafayı az kullanmanın bir göstergesimidir?Elbetteki kaslar gibi,beyin kasınızıda hiç geliştirmezseniz işe yaramayan yağa dönüşecektir.
İstediğin kadar İnsanoğlu arasında erkekler gavattır kadınlar'da fahişe'dir diyebilirsin.Senin seçimin.Ceylan gibi süslenip püslenip etrafta hoplaya zıplaya seni avlayacak birilerini beklersen elbette değişmez bu.Av olmanın tadını çıkart.Aslında ceylan gibi zarif bir canlı olmakta güzel ve zevkli değil mi?O'da gerekli..
@Ekim
YanıtlaSilEnki'nin eski bloglarında yazdığınız konu ile alakalı çok doğru fakat bir o kadar da sert yazıları vardı fakat şimdi burada bir tanesini dahi paylaşsam siz kendinizi sorgulamak yerine yine suçu bir başkasına atacağınız için boşa vakit kaybı olur.
Siz kadın-erkek diye insanları kategorize ederek kendiniz bu ayrımcılığı yapıyorsunuz daha sonrasında da bu yaptığınız olaydan yakınıyorsunuz.Ne bekliyordunuz anlamadım burası fikirlerin paylaşıldığı insanın cinsiyet gözetmeksizin birey olarak ele alındığı bir yer.Ya koyun olursun ya kurt! Ya gavat olursun ya fahişe ! Cinsiyetten ötürü insanlara farklı insiyatifler uygulanmasını mı bekliyordunuz.
''Aslında benim bahsetmek istediğim cinsiyet ayrımcılığı gibi birşey değildi.''
''Ben fazla kadın-erkek ayrımı yapmamayı tercih ederim''
ve
''Niye bu dünyada sadece kendi yaşıyormuş sanan yüzünde kıl yumağı oluşturmuş beyin özürlü olduğu kadarda homofobik olan erkek denen cinsiyet ile vaktimi harcayayım''
İşte şu cümleler arasındaki tezatlığı eminim sen de görüyorsundur.
Ha bu arada aklıma gelmişken söyleyim doğada sayısı fazla artan zararlı türler arasında ya virüs çıkıp onları yok ediyor ya da o türler arasında eşcinsellik baş gösteriyor.
Cinsiyetin ile ilgili bir problemin mi var? Tamam kabul ediyorum ben eşcinselim.
SilRahatız artık?Görüyorsun kimse harika değil.Belki süslü ceylanlar harikadır,ama biz değiliz.
Yazdığım yazıdaki verilen mesajı anladığınız halde başkalarını suçlamaya kendi femine kimliğinizi tatmin etmeye devam ediyorsunuz.Bu seviyeden sonra sizinle sağlıklı bir ortamda tartışmam imkansız.İstediğiniz kadar anladığınızı zannedin sizin için umut yok.Genlerinizde gerçeği idrak edip koyun postunu üzerinizden atacak kabiliyet yok.Ben Gavat-Fahişe ilişkisi diyorum siz hala olayı erkek kadını sömürür diye algılıyorsunuz.Öncelikle benden veya birisinden bir birey olarak saygı görmek istiyorsanız kendi cinsiyetini ön plana çıkarmaktan vazgeçmelisiniz.Burada erkek-kadın diye bir ayrım yok ! Koyun ve kurt var Gavat ve Fahişe var ! Düzülen ve düzüşen var. Ne demek istediğimi anladığınızı yine zannetmiyorum.
SilSonuçta bazı şeyleri herkesin anlamasını bekleyemeyiz.
Senden niye saygı görmek isteyeyim?Kadınlardan hoşlanıyorum dedim diye niye bunu üstüne alındın sen? İmalı imalı yazıyorsun sonra yok anladığınızı zannetmiyorum yok düzülen yok düzüşen var yok koyun postu.
SilPekala Türkiye güzellik kraliçesi,madem kan çıksın istiyorsun bu isteğini tatmin edeceğim!
Bu bahsettiğin başkalarını suçlamakta olduğumu nerenden ve nasıl çıkardın açıklayabilirmisin? Eğer bunu başaramazsan o sahte tacı geri alacağım!
Bu arada,farkındamısın bilmiyorum bizim ülkemizde türkiyede senin gibilerinden çok fazla var ve,miğdemi bulandırıyorsunuz.Sen zaten bir kadın değil bir canavarsın...Bu yüzden bu kadın erkek işini üstüne alınmana gerek yok.Öyle bakma sen içini dökerken ben dolu kalacak değilim.
Peki Ekim hanim, belki istemezsiniz ama ben yinede saygili bir sekilde anlatmaya calisayim. Bizim(Biz=ben) burada ustune gittigimiz temel dusunce, birey ve bireysellik uzerinedir. Ben bunu en basit sekilde aciklayan Ἐγώ εἰμι veya אהיה אשר אהיה yani Ben, benim. Veya; Ne isem oyum. Cumlelerini adeta felsefe edinmis biri olarak size kisaca aciklayayim. Biz burada, "beyaz, siyah, erkek, kadin, amerikan, avrupan, asyan, alman, japon" veya benzeri sekilde ayrimlar yapmayiz. Bunun en iyi ornegini, http://luciferocalypse.blogspot.dk/2012/07/okuyucu-yazs-ii.html
SilBu yazida gorebilirsiniz (Yazarda sizin gibi bir bayandir).
Biz, oluslari sadece iki kategoriye ayiririz. Bu kategoriler doganun temel kanunlarina dayanir ve NWTD adli dostumuzun dedigi gibi soyledir; Alt kademe ve Ust kademe. x ve y gibi dusunun, y her zaman x ten ustundur. Bu kurala bagli olarak x ve y degiskenlerine istediginiz degeri tanimlayabilirsiniz. Ornegin av(x) ve avci(y), somuren(x) ve somurulen(y), tuketilen(x) ve tuketen(y) gibi.
Isterseniz Ultra terrestrial bir uzayli olun, bizi ilgilendiren bu iki degiskenden hangisini olmayi sectiginizdir.
Bu baslik altinda, kadin erkek ayrimini basindan beri belirten tek kisi sizlersiniz. Siz, kendiniz olarak degil "kadin" olarak degerlendirilmeyi istiyorsunuz. Ben bir erkek miyim? Belki bende bir kadinimdir. Belkide konusan bir kediyimdir. Bu hic bir seyi degistirmez! Cunku beni ben yapan, bana secme hakki taninmamis irkim, nasyonalitem veya cinsiyetim degildir. Beni ben yapan dusuncelerim ve secimlerimdir.
NWTD arkadasimizda bunu anlatmak istemisti. Sonuc olarak size soylemek istedigim- her ne kadar icten ice basarili olamayacagima inansamda- Sizi nasil degerlendirmemizi istiyorsaniz, ona gore davranin.
'Biz' degil 'Ben' olarak dusundugunuzde, Hersey bir anda, adeta parlak bir ejder alevi ile "Crystal Clear" bir hal alir.
Ἐγώ Εἰμι!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Sil@Ekim
SilSonunu soru işareti ile bitirdiğiniz saçma koyunsal komplekslerine cevap vermekle vakit kaybetmeyeceğim.Sonunda saldırgan-çekimserlik durumuna geldiniz.Ha bu arada aklınızda şekillenen kişilik bayan olduğum yönünde sanırım.Fakat üzgünüm yine yanıldınız.
Tipik bir koyun saldırısı daha.Köşeye sıkışınca saldır.Yazdığın cevapta hiçbir fikirsel düşünce yok! Burada işler yaşadığın o koyunsal toplumdan farklı yürür.Kim olduğun önemli değildir! İster bayan ol ister erkek ister YHVH dediği gibi belki de konusan bir kedi.Burada fikrinizi yazarsınız %50 şans ile ya saygı görüp tebrik edilirsiniz ya da yanlışınız suratınıza vurulur.
Hedefi seç ve saldır!
Sen ve senin gibiler için umut yok dediğimde bunu kastetmek istemiştim.Eleştiriye açık değilsin.
YHVH çok güzel açıkladı durumu.Umarım benim sert mizacımla anlayamadığınz konuyu kendisinin izah ettiği şekilde anlarsınız veya anlamazsınız.
Alıntı:Enki
SilŞimdiye kadar karşılaştığım kadınlarda dikkat ettiğim iki tür vardı....
1) Aptal olanlar
2) Zeki gibi görünüp Zırvalayanlar
3) Bazen her ikisi
Ben hiçbir zaman bu böyle değildir demedim! Bunların zırvalamasına izin vermemek,özel bir yetenektir.
evet ekim bizi cok guzel somuruyor su an, tebrikler :)
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBlogdaki herkes karı çıktı mk..(Hemen muhalefet olmayın size bişey dediğim yok)
YanıtlaSil