9 Ekim 2012 Salı

Her şeyi biliyoruz değil mi?

 Kalemi eline almak öyle bir şey ki! Bazen her şey fazlalık gelir, sadece susman kafidir. Herkesin bildiği yada bir şekilde bilebiliceği şeyler ifade etmenin gereksizliğini hissedersin de kendini tutamazsın. İşte öyle bir evredeyim...

 Şu aralar yaşadığım yeri değiştirdim, yaşamımı nizama soktum. Buraya gelmeden önceki beni tasvir etmek istiyorum. İnsanlardan garip bir nefret, tiksinti duyuyordum. Yapım gereği duyarsız biriyim (bir tür korunma mekanizması olabilir), aynı zamanda hep değer biçeceğim bir şeyler aradım. Dışarıdaki hayatla öyle ilgiliydim ki, kendi bahçemi ekmeden yeni bahçeler arıyordum. Bazı şeyleri açık seçik gördüm, kalabalık halk kitlelerinin o yüzeyselliğine inat ben derine daldım. En derinde o sarsılmaz diye ilan ettiğim tahtımda olanı biteni seyrettim. En azından ben öyle sanmışım, duyarsızlığımı katı bir bencillik ve hiçlikle perçinliyordum. Yaşam aracımı artık amacım haline dönüştü. Saplantılı bir şekilde bilginin peşinde koşuyor, diğer taraftan gündelik gerekliliklerimi yerine getiriyordum. Yetişmem gereken bir doruk varmış da ben varamadan un ufak olacak hani.

 Gelelim buraya geldim de ne oldu? Öncelikle bir yakınımda (yakından daha yakın) kalıyorum. Gerçek bir ''aile''nin yanında. Doğamda olan dağınıklı beni toza çevirmeye yakın olan şu dönemde ''dirilttiler''! Kafamdaki bazı paslanmaya yakın şeyleri gıcırdattılar. Hep olgun olmadığımı, zekam, bilgim ve algım olsada bir şeyin eksik olduğunu biliyordum. Tecrübe!

 Yeri gelir insan öyle bir an yaşar ki, hayat öyle bir tokat patlatır ki yüzüne... O kızarıklıklar hayrkırır, '' daha olmadın evlat!''. Hepimiz yeri geliyor insanları yargılıyoruz, evet insan diyemeyeceğim o kadar çok ne idüğü var. Ben şurada yanıldım, bazı kıstaslar koyup mavi yada kırmızı etiketler yapıştırdım herkese. İlk görüşümde artık herkes kırmızı etiketli gözükmeye başladı gözüme. Eniştemle geçen bir konuşma yaşadık, ondan önce bir kaç kez şaka ile karışık laf soktum. Ben biliyorum ya! Hiç ses etmedi, en son marketten elinde cam şişe ile gelince ben ''ah şu medya!'' dedim. Halbuki zamanında cam kullandığını hatta topraktan çömlek kullandığını falan anlattı. Şimdi plastikler daha pratik fakat toprak kadar iyi değil vb benim bildiğimden daha fazla bilgiye sahip olduğunu gösterdi. İnce adamdır kendisi, hiç ezmeden anlattı. ''Ben senin geçtiğin yerleri geçeli çok oldu.'' dedi. Gençlerin biraz bilgi görüp, biraz da şakşakcı topladığında nasıl kendini bilge sandığını anlattı. Bu olayın üstünden bir kaç gün sonra uzun uzun konuştuk. Ben vardığım yeri anlattım, epey şey anlattı, aklımda kalan bana göre önemli şunlardı:
-Bilgi her şey değildir, bilgili adamlar gördüm insan diyemezsin.
-Ben herkese 100 puan veririm, tanıdıkça artar yada azalır. İnsanlara elimden geliyorsa yardım ederim, belki şu adam içiyor karısını çocuğunu dövüyor, bilemeyiz, arabası yolda kalsa bir el at dese atarım belki soygun yaptı fakat bilmiyorum. Arabayı itmekle bir yerim eksilmeyecek. Tabi bu demek değil ki iyilik meleği ol, önlemini alacaksın her zaman. Herkese o fırsatı ver, ön yargılı yaklaşma.
-Ne adamlar gördüm eline alıp bir kitap açmamıştır ama kaç tane kitap bitiren adamdan akıllı mantıklı konuşurlar, yaşarlar.
-Hani böyle yük taşıyan eşekler var ya! onlardan olma.
-Yaşamında değerlerin olsun, yoksa savrulur durursun. Bütün değerlerini askıya asıp bakabilmeyi de bil.
-Bir şeye inanıyorsan neye inandığını çok iyi bilmelisin.

Kendisi felsefe eğitimi almıştır ve mesleği gereği yıllarca zibilyon tane insan görmüş, yetiştirmiştirdir. Filozofik adamdır vesselam. ''Bildiklerini yaşadıkların karşılaştır, dedi Suphi'' demiş Ahmet Kaya. Bildiklerini yaşadıklarınla...

Toparlayacak olursam, alın birini karşınıza. Aklı başında biriyse Aristo olmaya gerek yok, gerekli soruları sorun. O da belirli bir kesimin diğer insanlara hükmettiği fikrine ulaşılır. İnternette 7/24 ''ifşaat'' yerlerde takılmaya gerek bunu bilmek için. Eeee? peki ne yapacağız, bütün insanları kollektif bir güç haline getirip değişikliği sağlayamayacağımız ortada. ''Önce kendini düzelt!''. Bunca zamandır bu öğreti yaşıyorsa vardır bir değeri demek ki! Daha bağımsız yaşamanı elde edememiş insanlar başkasının bahçesinde ağaçlar taslıyor.
Hani şimdiki gençlerin elinde internet, istedikleri şeye ulaşıyorlar annelerinden babalarından daha çok şey bilip, daha çok şeyle ilgileniyorlar ya. O bilgilerin çoğuna çöp yada olmasada olur diyebilirsin fakat bir annenin yada babanın bildiği yaşamsal pratiklerdeki tecrübeler için bunu diyemeyiz. Bir gün gelir öyle sıçıp batırırsın ki, öyle basit bir şeydir ki. O zaman tecrübeye kulak vermediğin için yakınırsın. Burada ''insan'' dan bahsediyorum elbette, bir sivri zekalı çıkıpta yeaa moruk boş versene bu babane nasihatlerini demesin. 

 Son olarak insan ilişkilerindeki giderek mükemmel ve kusursuzluk anlayışı var ya, hikaye! Hepimiz insanız, size aşılanan insanlar gerçek değil! Olmayanlar insanları kıstas alarak kendi kendinizi mutsuz ediyorsunuz sadece. Zordur zor doktrinleri atmak. Öyle bir nesil yetişiyor ki günümüzde, aşırı dolu aynı zamanda aşırı boş! Günümüz insanı biliyor ama anlayamıyor.

Not: Geçen bir tane hür masonlarla ilgili bir kitap okudum. Tamam mistik ve gizemli bir hava katacaksında edebiyat parçalamanın dibine vurma be ışık mışık diye! ''O saf ve kutsal sikkomatik kozmosun ışığının tutkulu ateşinde yanıp eşsiz yeşil zümrüdü hakikatte süzülmek...'' ne lan!?