31 Temmuz 2012 Salı

Tantum Satan denen Yaratığın Yorum

Hadi bu salağın yaşını tahmin edin! Varoşların efendisi Tantum Satan! Bu tip yaratıklardan bana günde gelen onlarca emailde daha ne tür cevherler olduğunu bir düşünün - bu sığır diğerlerinden oldukça akıllı görünüyor. Ülkeyi bu tip salaklara emanet etmeye ne dersiniz? Türk gençliği işte... buyrun size! Beyinleri yıkatılmaya hazır zombi orduları. Bunları ateşleyip istenen yere doğru yönlendirmek o kadar kolayki!! Nedenmi? Çünkü beyinsizler...

Tantum satan ! Tarafından luciferin günlüğü bloguna 30 temmuz 2012 12:33 tarihinde gönderildi

Demekki kitap yazan insanlar elit oluyor yazar statüsüne kavuşuyor diğer insanlara biz farklıyız diyorlar enki ben dünyalı değilim yıllardır merak ediyorsun ya bu yapıtlar insan eliyle olmaz diye haklısın onları bizler sizin zamanınıza göre milyar yıl önce yaptık bizler biliyoruz ki tanrı bizleri yarattı bizler tanrıyı inkar etmediğimiz halde sizler (sosyolok) inkar ediyorsunuz aslında komik olan ne biliyor musun beni keşfetmiş olupta rusya ya git rusya ya git gibi saçma telkinler duymam sanırım bunda senin etkin var ne yaptılar sana yoksa bizim size öğrettiklerimizi sen bizlere mi öğretiyorsun hayır hayır sizler gerçeği anlayamıyacak ölçüdesiniz neden mi gerçek sandıklarınız sürekli değişiyor vu haa yazarken komik olmayım diyorum ama yapamıyorum sen içinde rus biriyken şimdi amerikada pompon kızları seyrediyorsun aslında telepatik ruh araştırmaları merkezinde keşfedilen en güzel nokte enerjinin kaybolmaması enerjiyi lazer gibi odaklayabilmek. 

Benim zihnim özgür ben yaptığım telkinlerin etkisinde dahi kalamıyorum sen ise odaklan kuzum odaklan hayır kral yapamıyorum seninle konuşmayı istersem yapıyorum dedem yaşındasın hala masturbasyon yapıyon ya kjomedi adamsın ya senin sikin 60 modasına uygundur yerinde olsam benim gözümdeki elit ve kaliteli varoluşunu ilk tanıdığım şekilde zihnimde kalmanı isterim lütfen aslında o da benim bu da bemim diyerek yaz ma ben bilmiyorum sadece biliyorum da değilim artık dünyalı oldum mutla değişmez gerçeğim yok sanırım artık kabuğunu yırtmak istiyorsun bu yaşıuna kadar yazdığın yazılar bugün dahi kendi gözünde gerçek gelmiyor çünkü gerçekleri bulmadan insanların düşüncelerini başkalarının düşünceleri şekillendirdiğini anlamadan farkında olmadan en yakınındaki insanın düşüncelerini bilmeden aslında içindeki bilerek ondan da etkilenerek yazman yazar olmak çok kolay yazdığın kelimeye bir daha yazmamaya dikkat et bir de bakmışlsın ki yazılar dans ediyor birgün hayallerimden vazgeçtiğim zaman yazar olcam tabi her zaman sana göre zayıf görünebilrim bu merhametli olduğum anlamına gelmez senin gibi güçlü olupta varoluşundan beri adet gören kadınlara karşı hoşgörüyle yaklaşamıyacaksam ben senin düşüncelerinde zayıfım çünkü ben mutlu olumlu olan ortamımı bozmak istemiyoırum derken luceferin ışığı götümü aydınlattı daha dünyanın dönüşünün dünyanın ayın ve güneşin birbirleriyle olan çekim etkisinden döndüğünü keşfedememiş birisi olarak ki bu sen bence örnek vereyim bir oyuncak al ve içindeki dinamoyu sök bak bakıyım iç yüzey ay olsun dış yüzey güneş ve verilen güç dünya olsun bak o zaman bizdeki güç bu saydıklarımla birşelince ne oluyor tabi ki dönüyor işte sizler sanıyorsunuz ki herşey dönerek ve çarpışarak bu çarpışma ve bölünme sonucu oluştu neden böyle biliyor musun herşeyin bu etkiylke canlı cansız elektronların dönüyoır olması yüzünden bir gün başkasının özgürlüğüne el koyacağım zaman onu tanırım senin bana yaptığın gibi hayatını sikmem aferdin ben küfür etmem ama sen hakkatten beni siktin senin yüzünden 2 yılımı kaybettim ve en kötüsü giden yıll değilde hala üzüldüğüm kız arkadaşımdan ayrıldım. 

Onun da annesi vefat etmiş babasının durumu hiç iyi değil belki ben olasaydım belkilerle dolu hayal dünyamda o zaman seni daha çok severdim seni neden sevmiyorum biliyor musun yaşının olgunluğunu sözcüklerinde göremiyorum şimdi gelmiyor 2 yıldır ruhumun ikizini buldum diyorum fakat o bi piç yüzünden benden uzakta ve yokluk içinde söylesene canımı yakmışken seni nasıl severin tamam az uyuyorsun niye biliyor musun çünkü aramızda 6 saat var benim senin yanına gelmem imkansız ama sen benim yanıma gelebilirsin yıllardır araştırmaların olabilir ama ben sence sanal ve insanların zayıflıklarından faydalanan düşünceleri tekelleşmemiş belli peryotta çalışmayan insanları belli bir kalıba koyan peygamberi rüyamda görmüş olmam sen bende etki yaptın ama sana göre ters etki çünkü ben senden sonra müslüman oldum ama bu benim güncel ve ilermeme düşüncelerimi zayıflatmadı ben ölü olsam ne yazar varlığımda zaten milyonlarca hüçremle ölüyorum her neyse bugün çok üzgünüm sevdiğim kızın kalbini acısını hissediyorum çünkü hissediyom çünkü yaşıyorum yaşlamazsam hissedemez dimi dimi sen zavallı değilsin ama değişmek ya da değiştirmeye çalşmak bu yöntemlerle olmaz anlıyorsun evet ama hissedemiyorsun sevgi bütün düşüncelerden daha fazla enerji yayar herşey önceden bilinir öyle olmasa insanlar açken farklı fikirler doğmazdı. 

Üzdün beni baba gerçekten üzdün yaşımı merak ediyorsan orta yola giden yolun başındayım aşk acısı çeken yüreğimle sana katlanamıyorum ölmen bana ne acı nede sevinç vermez ben aşkımı istiyorum lütfen uykularımı bölme çünkü o nu ne zaman rüüyamda göreceğimi bilemem.....yazılarını okumuyorum artık aklına ilk ne geldi işte bi moran yo yo işte this is me me gerçekten kendim gib bi insanla yaşamak bana doyumsuz bi zevk verirdi sen kedin gibi insanla yaşamak istersen o zaman sen tam olmuşsun demişsindir işte her zaman kendinle yaşadığını unuttuğun için hep bir yönün eksik kalıyoır ve fazla olan yönlerini başkalarında mö koyun it koyun gbi olmadı fiziksel alışkanlarını eleştirel olarak söylüyorsun insan kendinde ki yanlışları yapmadıklarını başkalarında olumsuz meziyet olarak görür sen varsın bunu biliyorsan seni sen yapanın düşünce değil de düşüncelerin var ettiği alışkanlıklara verdiğin cevap olduğun u bilmen ya da daha bilememiş olman... Aşkımı ver bana param yok internetim kesildi okulumu bitiremiyorum param yok ne yapıyım var da ben mi harcamadım ....... Ben fakirim zengin değilim lütfen tek zenginliğim bugünde ölmemiş olmam bugünde içimde sevgi olması lütfen uykularımı bölme biraz anlayışlı ol biri sen istemezken yanına rahatsız etse ve sen kayıtsızca dursan hoşuna gider mi unutma ben istersem konuşurum....aşkımı var lan bana göt....  Tabi tabi aslında o da benim aşkım nerdesinnnnnnnnnnnnnnnnn
Tamam anlıyorum,artık şöyle şöyle işte bu böyledir gerçek bu,demiyeceğim.bende okudum sizin okuduklarınızın çoğunu hala okuyorum.bildiğimi yazarım sizde kendi bildiklerinizi...ne okumuş bu enki say la say aynısı okuyom diyon yani siz yazın ben yazıyım sie ben hafta sonu tatile gittim inkuma inan dünyanın en güzel kelimeleri okusam yine aldığım zevkiş mutluluğu alamazdım enki duyda kıskan baba sen bundan sonra benimn babasım sen panik atak yaptın beni aşkımdan korakar oldum ondan şüpelendim aşkımı ver lannnnnnnn baba aşkımı istiyorum...
Baba aşkımı özlüyorum....


Http://www.youtube.com/watch?v=vzklcsccjvy


Yaşına bakınca ölümsüzlüğü bulmuş gibisin :)) çok şekersin ama sadece tatlı fakat alerji yapıyosun.



Ölürsen sana diyecekler dünyada hber vermek istediğin biri var mı diyecekler tabi inançlı ölürsen o zaman de ki tantum vardı de fakir ama ayyaş bi o kadar da güzel gence öldüğümü rüyalarında gösterin bende o zaman ruhuna fatiha okucam bi nebze su olsun yaparım gerçekten ben ölürken istemsiz olarak kelime-i şahadet getirmiştim çünkü tanrı beni seviyor öyle olmasaydı senle beni karşılaştırmazdı tanrı seviyor bizi nden ??? Aklımız kullanıyorz her neyse aşksız hayat boş be babacım ...susda sözlerime kulak ver acı çekiyorum.

Tamam bi yanlışım olduysa özür dilerim yolun açık olsun babacım kendine iyi bak.

Acılarım sana göre anlamsız sen sevmeyi ne bilirsin....

--------------------

Sanırım sana tamda şimdi sağlam bir baba tokatı lazım! Merak etme istediğini alacaksın!
 
Tantum Satan sen kendine değilde belki çevrendekilere bir iyilik olarak aşağıdaki metodlardan birini kullanmayı deneyebilirsin. Sen için en popüler olanlarını buldum! Yardımcı olacaksa eğer: "O kız şimdi başkasına veriyor!" .......  Neden biliyormusun? Çünkü o uyuz olduğun ve "gıpta" (koyunca: kıskançlık) ile baktığın piç şuan o kızı şapır şupur yalıyor. Peki neden o kızı sen değilde "o" yalıyor? Çünkü onda senin o ama sunamadığın birşey var! Sakın bu para olmasın?! Am istiyorsan ona sunabilecek birşeylerin olmalı - kim bedava am veriyor bu zamanda? Platonik aşkına cevap alamayıncada mahallenin köşesi bucağından evin içine kaçırdığın içkini yudumlayıp bir şeylerin değişeceğini sandın. Belkide tiner çekmişsindir - çünkü tıpkı bir tinerci beyni ile yazmışsın! Birde utanmadan bu halinle bana yazdın. Senin gibiler sadece kullanılmak için varlar Tantum - bu sensin: elitler için yedek parça!

Senin gibi zayıf karakterli sığırlardan ne kadar nefret ettiğimi zaten biliyorsun. Fakat yinede dönüp dolaşıp geri geliyorsun - sığır olduğun, kafayı çekmişken yazacak cesareti bulabilmenle hemen kendini belli ediyor. Doğmadan kürtaj edilmiş olması gereken bir zavallısın.

Dinlediğin müzikler bile en aşağılık varlıkların dinleyebileceği "damar" müziklerden ibaret. Kendini jiletlemeyide ihmal etmemişsindir umarım. Senin "yersen" müslümanlığından bana ne! Takıl kendi cehenneminde böylesi daha iyi. Beş para etmez koyunlardan birisin ve kimin umurunda olabileceğini sanıyorsun - benimmi? Senin gibi ağlmaktan başka bi sikim bilmeyen zayıf karakterli şeylerin neyine saygı duyupta umursayayım? Ne oldu, hayatın boyunca bulabileceğine inandığın tek amı kaybedince tüm varoluş amacınımı kaybettin!? Bumuydu yani? Bunun içinmi yaşıyordun: durumun elverişliliğine göre her an başkasına vermeye hazır kadınlar içinmi. Defol git....

 
Hani benim amım nerdeeeeee? Amımı çaldılaaaar..... Bana sümüklü Tantum deme yaaaaa....

 

Benden sana bir hediye... belki yardımcı olur! Zamanında senin gibi onlarcasına yardımcı olmuştu. Beni sadece tiksindiriyorsunuz. Daima yerini bil tantum.... sen tam olman gereken yerdesin ve bende sana tependen bakıp kıçımla gülmekteyim. O çukurdan asla kurtulamayacak olduğunu bilmek nasıl bir duygu? Bu beni neşelendiriyor, çünkü senin gibiler orada kalıp birer ünite olarak işlevlerini yerine getirmeye devam edecek. Düzen böyle: %5 kazanır ve %95 kaybeder. İşte sende bu %95'e dahil olan bir başka eziksin - buna alış. Benim için yapmayacaksan Hz Muhammedin hatrına yap, olurmu? Allah çalışmayan/ibadet etmeyen kulu sevmez, biliyorsun... sonra cehennemde cızzz olursun! İntihar edincede cızzz olacaksın cehennemde... haydaaaa - iki uclu boklu değnek denen şey herhalde bu olmalı. Offff.... Beni güldürürken hayalarıma ağrılar girdi.... Mwahahahaaaaaaa

Ağla Tantum.... ağlaaaaaa.... hemde hüngür hüngür ağla... şuan neredeysen 5 sene sonrada orada olacaksın, 10 sene sonrada! Senin modelin bu ve upgrade olanağın yok.... bekle belki mehdi gelince sana sihirli bir dokundurma yapınca mucizevi birşeyler olur.

İstediğin kadar çıldır, kız, sinirlen yada ortalığı birbirine kat - yinede bi bok olacak değilsin. Yinede bi sikim başaracak değilsin. Sen bir eziksin ve bir ezik olarak kalmayada devam edeceksin.

Yoksa benden merhametmi bekliyordun?
 
***************************

En Çok Kullanılan 10 İntihar Etme Yolu
 
Bugünün dünyasında intiharın talihsizlik ve depresyon baskısı, zalim gerçekliğin sendelemesi olmuştur. Amerika’da, dünyada en çok idam cezası uygulayan devletler arasında 46.dır, yılda 11,000 adet kendini zorlıyarak ölüm gerçekleşmektedir. İngiltere’de ise 7,000 civarındadır. Bunların en büyük sebepleri ise ailevi sorunlar, sağlık sorunları, parasızlık ve/veya ilişkideki başarısızlıklardır. Karmaşık yaşamın dahada dolambaçlı hale gelmesiyle intihara karar veren insanlar için geriye kalan tek şey hangi yolla ölmek istediklerini seçmeleridir. Aşağıda ise en çok seçilen 10 ölüm metodu bulunmaktadır…

10- Boğularak

Nasıl Yapılır: Belki bir ilişkinin sarsılması, hayatınızın bu dünyada olduğunu hatırlatır ve bu üstünüzdeki ağırlık sizin kendinizi boğmanıza karar vermenize sebep olabilir. Bazen, bol bir şeye veya suya arabanızı sürmek veya yürümek bunun için yeterlidir. Bazense küvetinizi az miktarda suyla doldurmanız yeter.

Beceremediğiniz Takdirde: Oksijen eksikliği sonucu beyniniz acılı ve sürekli olarak zarar görür.

9- Elektrik Şoku

Nasıl Yapılır: Bazen çok güç sorunların ve problemlerim ortaya çıktığı bir dünyada yaşamaya devam etme düşüncesi, elektrik şokuyla ölmek istemeye sebebiyet verebilir. İletken herhangi birşeyi prize sıkıştırmak kadar kolaydır ve elektik şokuyla ölmeyi sağlar.

Beceremediğiniz Takdirde: 500-1000 volt arasında ise derin yanıklar, 110-220 volt arasında kalp ritminde bozukluk, ve şiddetli nörolojik ( sinirsel ) hasar.

8- Kansız Kalma

Nasıl Yapılır: Genelde en basit yöntem kendi kendine hızlıca zarar vermek, bileklerini, sinirleri, bacaktaki toplardamarları kesmektir. Bunun yapmak için kullanılabilincek en uygun alet aşırı keskin herhangi bir alettir. Ustura ve bıçak en popüler olanlarıdır. Genel inanışın tersine, kesim şekli yukarıdan aşağıya doğru değildir. Yukarıdaki fotoğraftaki gibi yatay biçimdedir. Bu Japonların yaptığı Jigai (kadın) ve Seppuku (erkek) ile aynıdır. Fakat onlarda ruhsal amaç bulunmaktadır.

Beceremediğiniz Takdirde: Aşırı derecede kan kaybı, kalbin yavaşlamasını sağlar. Bu ise beyne oksijen gitmemesini sağlar. Ayrıca, sıklıkla derin yaralar ve doku zedelenmesi görürsünüz.

7- Yüksekten Atlama

Nasıl Yapılır: Birinin hayatının boşluğunu düşünmek acı verici bir deneyim olabilir. Halbüki , hepsi kahredici gözüktüğü zaman , çok büyük bir yükseklikten ; kendi ölümüne dim dik düşmeyi tercih edebilirsin. Oysa , romantikler uçurumları, sarp kayalıkları seçebilirler. Aşağıdaki asfalta bir binanın tepesinden atlamak , biraz ölümcül ve popülerdir. Oysa , romantikler uçurumları, sarp kayalıkların üstünde yada köprüleri seçebilirler.

Beceremediğiniz Taktirde: Bir çok kemiğiniz kırılır. Kırılar kemikler içinize girdikçe girer.

6- Nefessiz Kalmak

Nasıl Yapılır: Hayatının karmaşa içerisinde olduğuna karar verdin ve baskıya daha fazla dayanamadın. Bunların hepsini bitirmenin bir yolu kafana plastik bir torba geçirip kendini oksijensiz bırakmak yada gerçekten ölmeye hazırsan direk olarak içine nitrojen yada helyum çekmekte işe yarar.a

Beceremediğiniz Taktirde: Son anda vazgeçmeniz halinde uzun süreli veya kalıcı beyin hasarı oluşur.

5- Karbon Monoksit Solumak

Nasıl Yapılır: Dünyanın bütün yükünün omuzlarınıza bindiğini düşünebilirsiniz. Gidip garajdaki arabanın içine kendinizi kitlemeye, motoru çalıştırıp sonrada uykuya dalmaya karar verebilirsiniz. Yada CO verebilecek gerekli alet edevatınız varsa, buda işinizi görür.

Beceremediğiniz Taktirde: Son anda dahi vazgeçseniz CO molekülleri insanın homoglobinlerine tutunarak ölümcül sonuçlar doğurur.

4- Zehirlenmek

Nasıl Yapılır: Romeo ve Juliet çiftide yapmıştı, diğerinin muhtemelen ölümünü görünce, kendini aşırı derecede zehirlemişti. Temizleyici maddeler, endüstriyel atıklar, diazepam, siyanür içmek işinizi kolaylaştırır.

Beceremediğiniz Taktirde: Genelde dönüşü olmayan bir yoldur. Fakat, hastahanelerde mide yıkamasıyla düzeltilebilinen bir problem. Maksimum iç organlarınızda hasar oluşur.

3- Kendizini Asarak

Nasıl Yapılır: Öncelikle güvenli yüksek bir yere ipgeçirilir, ve güzelce bağlanır. Sonra Hafif yüksek bir sandalyenin üstüne çıkarak ip boyundan geçirilir. Sonrasında sandalyeyi ayağınızın altından iktirerek, havada kalmanızı sağlayan tek şey boynunuzdaki ip olur.

Beceremediğiniz Taktirde: Oksijensizlik yüzünden beyin hasarı oluşabilir. Genellikle boyun kırılması görülmektedir. Ayrıca ip boynunuzu yakarak iz oluşmasını sağlayabilir.

2- Yüksek Dozda ********** & Alkol

Nasıl Yapılır: Günlük hayatın çok sıkıcı olduğunu ve doktorlarunuzun size verdiği ilaçların etkisini hissedemiyorsanız ve doktorunuzunda sürekli verdiği ilaçların dozunu arttırarak deniyorsa, bu yol tam size göre denebilir. İntihar eden ünlülerin ağa doğrusu müzisyenlerin çoğuda bu yolu seçmiştir. Bi ağız dolusu hap yeterde artar bile. Hatta üstüne birde bir kaç kadeh alkol alırsanız yeterliliği artar. Yanlız başınızayken aldığınız aşırı miktarda alkolde aynı işi görebilir.

Beceremediğiniz Taktirde: Eğer her tarafa sıçramadan temizlenemezse iç organlarınızda sürekli ve aşırı acı hissedersiniz. Tabi buda sizi tedavi etmeye çalışan doktorun deneyimine bağlıdır.

1- Silah İle

Nasıl Yapılır: Başarı oranı en yüksek intihar çeşitidir. Genellikle %99 başarı oranı vardır. Fakat vuruşu göğsünüzden yaptığınız zaman bu başarı oranı çok aşağılara düşmektedir. Şakağınızdan yada ağzınızdan sıktığınız tek kurşun sizi ebedi aleme yollayacaktır.

Beceremediğiniz Taktirde: Bazen tek kurşun ölüm için yeterli olmıyabilir. Genellikle vucudunuzda ve iç organlarınızda yaralar oluşur ve aşırı miktarda kan kaybına veya beyin hasarına uğrarsınız.

Genel Kanun

Merhaba Moronitaslar,

Bu kanun esoterik bilimde dünyanın mekanik işleyiş biçimini izah etmek için kullanılır. Mouravieff "Gnosis" adlı kitabında bu kanunu insanın evrendeki yerini izah etmek için kullanmıştır. Buna bağlı olarak, Mouravieff'in izah ettiği gibi, insanın du gezegen üzerinde var olmasının iki temel amacı vardır:

1) Evrensel organizmanın bir parçası olarak, kendinden sonraki şeylere hizmet etmek.

2) İzole edilmiş bir birey olarak, insan kendi başına şahsi ideallerinide gerçekleştirebilir. İnsanın evrendeki yeri tıpkı bir organdaki gibi tekil bir hücreyle benzerlik gösterir. Her hücre organın bir parçasıdır ve bu organda tabiki bir başka organ grubunun parçasıdır, buna bağlı olarak organizmanın sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayacak kesin görevlerin yerine getirilmesini sağlarlar.

Böylece vücudumuzdaki hücreler iki farklı kategorideki kanunlar tarafından idare edilirler.

İlki hücreyi yerinde tutmaya yarar. Esoterik bilimde buna Genel Kanun denir. İkincisi ise hücreye belirli bir özgürlük sağlayarak hareket etmesine müsaade eder. Bunada İstisna Kanunu denir.

İlk kanun muhafazakardır ve hücrenin bir parçası olduğu organın işlevini herhangi bir aksaklık olmadan yerine getirmesini sağlar. Buna bağlı olarak, ilk koşul yaşamları boyunca hücrelerin kendilerinden beklenen görevleri yerlerine getirerek organın işlevinin devam ettirilmesidir. Bu kanun hücrelerin yerlerinde kalıp kendilerine atanılan görevleri yerine getirmeye mecbur kılar. Bu sayede bu kanunun yararı vücudun hayatta kalmasını temin etmekle belirginleşir.

Her ne şekilde olursa olsun, organdaki bir kaç hücrenin - yani organ için oldukça küçük bir parçacığın - ortadan kaybolması işlevin devamını engellemediği sürece fark edilmez bile. Çünkü Genel Kanunun esas rolü sistemin arızasız devamını sağlamaktır, böylece işlev devam ettiği sürece birkaç kaçağın olması hem normal hemde öngörülen bir gelişmedir. Sembolik açıdan bakmak gerekirse, Genel Kanundan kaçmış olan hücreler bu andan itibaren İstisna Kanununa tabi olurlar. Bu tip hücre kaçışları sürekli gerçekleşen bir fenomendir. Çünkü bunu İstisna Kanunu mümkün kılar! Epidermden sinirlere kadar tüm hücrelerimiz sürekli olarak kendilerine göre biçilmiş belirli döngülerde yenilenirler. Bu içten yenilenme sırasındada yeni üniteler yerlerine geçmiş olsun yada olmasın ortadan kaybolan hücreler olmaya devam etmektedir.

ANCAK tam bu noktada; insanın mekanik hayatı yöneten Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmek için sarfedeceği efor sayesinde oluşan durum ile bu benzetme sona erer. Yukarıdaki hücresel benzetmede bahsedilen az miktardaki hücrenin Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmesi tamamen Mekanik bir işlemdir. Ancak insanlar için bu farklı işleyen bir işlemdir. İnsanlar hayatın Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmeye çalıştıklarında bu ancak ve ancak bilinçli bir şekilde uyarlanan eforla sağlanabilir. Bunun ardındanda Genel Kanun onlara karşı işlemeye başlar. Kısaca Genel Kanun, İstisna Kanununa tabi olmak isteyene düşman kesilir ve yok edilmesine yada tekrar asimile olmasına uğraşır.

Mouravieff Gnosis Vol -1- kitabından:

Bir insan, ona adapte edilmiş olan kişiliğinin tamamen yok edilmesi prensibini herhangi bir mücadele vermeden kabul ettiği sürece Genel Kanunun dikkatini çekmeyerek üzerinde herhangi bir baskı oluşmadan hayatına devam edebilir.

Durum bireyin kendine uygulanan baskılara karşı gelmeye çalışması ile bambaşka bir hal alır. Genel Kanun aynı anda birden fazla alanda etki göstermeye başlar... bunlar fiziksel, mental ve ahlaki alanlardır. Ahlaki alandaki etki, zaman bütünüyle hatırlanamayacağına göre, birey tarafından şeytanın kişiselleştirilmiş hali olarak idrak edilir.

Eski ortodoks geleneklerinde demonoloji oldukça göze batan bir yer kaplar. Bu alanada yapılmış olan bir çok önemli gözlemde Şeytanın planlarının farklı alan ve durumlarda oldukça zekice ve sinsice işleyerek kurbanını inançları sayesinde kendi sonlarını getirmeye itecek düzeyde olduğu kayıt altına alınmıştır.

Aynı zamanda asırların kayıt altına alınmış tecrübeleri ezoterik bilimle uğraşan öğrenciler için paha biçilmez değerde öneriler sunmaktadır; çünkü ilk olumlu sonuçlar elde edilmeye başlandığında bu öğrenciler şüphesiz - kanunun ve Kurnazın Oyununun muhalefetine karşı aktif bir artışa geçeceklerdir.

Farkına varılması gereken önemli bir husus ise, kendini İstisna Kanununun kalkanı ardına yerleştirdikten sonra - insan, Genel Kanunun aksine hareket etmeye başlar, öyleki - bireysel alanda dahi olsa bu kanunu devirmesi için ona teşvikte bulunulur. Sürpriz bir saldırı anında unutulmaması gereken şey; kurtuluşun ancak Şeytanın yenilgiye uğratılması ile mümkün olduğudur - buda yukarıda bahsedilen Genel Kanunun oluşturmuş olduğu ahlaki görüşün kişiselleştirilmiş halidir. Bu böyledir, fakat yinede - kozmik bir kanun olmasına rağmen aynı zamandada doğal olarak ilahi bir kanundur. Aslında korkulması gereken hiçbirşey yok, çünkü İstisna Kanunuda İlahi bir kanundur. Bunu seçerek, insan bütüne hizmet etmeye yinede devam etmektedir, ancak hem farklı ve hemde diğerine göre kıyaslanamayacak kadar daha verimli bir şekilde. İlk kanuna karşı verilen savaşta, insanın karşısına birçok test, kışkırtma şeklinde çıkmaya devam eder. Eğer arayan birey özgürlük ve kurtuluş hedefine yılmadan dos doğru ilerlemeyi amaçlıyorsa, önüne çıkan engelleri başarılı bir şekilde aşarak Genel Kanuna meydan okuyacak güce sahip olduğunu ispatlar, sonrasında üzerinde oluşacak etki çevresinde bulunan ancak onunla aynı yolu izlemeyenler tarafından indirek olarak oluşacaktır -  bu ​​eylem, ahlaki alanda oluşur ve genellikle onun en asil, cömert ve ilgi göstermediği duygularına hitap eden duygusal formlara bürünerek onun hayırseverliği, onun yükümlülükleri ve onun merhametine karşı saldırıya geçer. Onu çaktırmadan kör geçitlere sevk ederek görevine geri dönmeye teşvik eder, yani böyle yaparak doğru yolda gittiği intibasını bırakır. İsanın bir sözü bu duruma oldukça iyi bir açıklık getirmektedir: "İnsanın en kötü düşmanları kendi ev halkıdır." - Matthew 10:36

Ne yazıkki Boris Mouravieff gibi yazarların kitapları 1 tanesi hariç türkçe bulunmamakta. Oldukça önemli noktalara değindiği "Gnosis" kitapları aslında okullardaki felsef derslerinde okutulması gerekenlerden... fakat bunun yerine bırakalım veletler sikim sülfat tanrısal ideolojilerle eğitilsinler. Böylece ileride düzülecek adam lazım oldumu nerden bulacağımızı iyi biliyor olacağız.

Yukarıdada okuduğunuz gibi kanunlar arasındaki geçiş pekde kolay birşey değil. Genel kanun onun kontrolünden uzaklaşmaya çalışan tüm üniteleri bir şekilde geri gelmeye ve eski görevlerinin başına geçmeleri için teşvik etmeye durmaksızın devam ediyor - çünkü bu onun doğası! İstisna kanunu ise ancak küçük bir azınlık için işe yarıyor ve böylecede sistem dengede kalmaya devam ediyor. İstisna kanunu ancak bilinçli bir şekilde ne yaptığını bilenlerin hizmetine giriyor. İstisna kanununa tabi olanlar, genel kanuna tabi olanları sergiledikleri doğaları ile ister istemez korkutarak onların Genel Kanuna sım sıkı sarılmasını ve onu korumaya devam etmesini sağlıyor. Her iki kanunda birbirleri ile dolaylı olarak işbirliği içinde çalışıyor. Unutulmaması önemli nokta ise Genel Kanunun teşviklerini öngörüp ortaya çıkararak bunları etkisiz kılmakta yatıyor. Bunun en basit örneği inançların (sadece dini değil) sürekli olarak zihinde ele alınarak yeni bir sebeplendirme ile "inanılır" hale getirilmeye çalışılmasıdır! Bir hafta ateist takıldıktan sonra ortaya çıkan bir resim, yazı yada cümle ile bir anda tüm sanılar yada kanılar tekrar masaya yatırılır ve bir çelişki başlar... buna bağlı olarak "ya doğruysa" şüphesi ortaya çıkar! Bu hissi biliyorsunuz değilmi??? İçinizde bir huzursuzluk yada bir rahatsızlık oluşur, bir anda kendinizimi kandırdığınızı yoksa yanlış yönemi gittiğinizi düşünüp durur ve buna bağlı olarak durumunuz iyice boka sardırırsınız. İşte Genel Kanunun yaptığıda budur: kendine yenik düşürtme! Asla kendinizden başka birşeye karşı savaşmıyorsunuz - savaş daima kendinizle, yani ahlaki görüşleriniz, hayata bakış açınız, inançlarınız yada vicdanınızladır. Ya kendinize yenilir ve Genel Kanunun sıcak görünen kucağına dönersiniz yada İstisna Kanununun ürkütücü gibi görünen geniş ovalarında gezersiniz. Her ikisi içinde "görünen" yada "gibi gelen" terimlerini kullanıyorum çünkü her ikiside onları "ne ise o" oldukları şekilde göreceğiniz ana kadar bu sıfatı taşımaya devam edecektir.

Bu alanda her iki kanun ile denge içinde bulunmanın en güzel örneği Japonyada icra edilen Aikido sanatıyla açıklanabilir.

Aikido - Wikipediadan

Aikidō (Japonca: 合気道) bir "Modern Japon savaş sanatı" (Japonca: 現代武道 Gendai Budō) dır. Japonya'daki diğer savaş sanatları gibi aikido sadece kendini korumak için değil aynı zamanda ruhsal gelişim için de bir öğretidir.
Aikido adı üç kanji'den oluşmaktadır:

  • 合 ai (birleşme, uyum)
  • 気 ki (veya çi)(yaşam gücü, ruh)
  • 道 dō (yol)
Bir bütün olarak da anlamı "Yaşam Gücü İle Bütünleşme Yolu"dur. Aikidonun felsefesi insanın kendi yaşam gücünü geliştirmekten ibarettir. Yaşam gücünü geliştirmek ama kazanım ile veya yenilgi ile bağlanmamaktır. Aikido öğrencilerine aikidoka denir.
Genelde aikido bir saldırı sanatı değil, bir savunma sanatı olarak anılır. Ancak bu yetersiz bir tanımlamadır. Aikido geleneksel Japon Budo'sunun bir örneğidir. Budo kelime anlamıyla mızrağı durdurmak anlamına gelirken, içeriği savaşçının yolunu kapsar. Budo kelimesinin karşılığı olarak savaş sanatı (martial arts) kullanılabilir. Savaş sanatı, "budo"yu en yakın ifade eden kavram olabilir. Savunma sanatı tamamen bir yanlış anlama ve eğitim eksikliğidir. Savunma ve saldırı kavramları, savaş sanatının stratejileridir. Savaşçı savunmayı, saldırıya karşı bir tepki olarak değil, bir strateji olarak kullanır ve bir stratejinin diğerine önceliği yoktur. Önemli olan doğru zamanda doğru stratejiyi kullanabilmektir. Aikido bu stratejileri ve kullanımlarını öğretir. Aikido farkındalık, zamanlama ve tekniksel bütünlüğü içerir. Çalışan kişiye kazandırdıklarının en başında farkındalık ve duruma uyum sağlayıp ona uygun olan reaksiyonu verme yetisidir.
Dediğim gibi, savaş daima bireyin kendisi ile olandır. Bu iç savaşta dışa nasıl vurulmuşsa öylede geri yansır. Kendinin ustası olma felsefeside buna dayanır... dışa vurumu öngörüp onun yansımasını önceden olması gereken şekle sokabilmek. Türkçesi... etrafınızdakilerle düşünceleriniz hakkında tartışmaya girmeyin! Bu daima kontra prodüktiftir! Tartışmalar sadece birinin ötekisi üzerinde egemenlik sağlaması üzerinedir. Her tartışmacı sırf kendi bildiğinin doğru olduğunu ispatlama yolunda gittiğinden sonuç olarak hiçbir taraf bir gelişme elde edemeden süreç biter. Eğer bildiklerinizin doğruluğu yda gerçekliğinden kesinlikle eminseniz, bunun üzerine tartışmak yerine sadece susmalısınız! Az konuşan çok bilir, çok konuşan ise az bilir... gibi bir atasözü boşuna söylenmemiştir.

Hazır aklımda iken şunuda yazmalıyım....

Gnosis, en basit anlamı ile BİLGİ demektir! Ancak bilgi elde edildikçe paylaşılması gereken bir unsur değildir! Dikkat ederseniz tüm önemli olarak varsayılan gizli bilgiler şifrelenmiş yada gizlenmiştir! Kendinize bir sorun: Neden? Çünkü bilgi sadece onu arayanın eline geçmelidir! Arayan onu bulacaktır, bu kaçınılmazdır! Fakat aramayan birine verilecek bilgi sadece negatif sonuçlar doğuracaktır. Bunu aklınızda bulundurun ve çenenizi kapalı tutun!

Şu masonik denyolarada bir değinmeliyim! Masonların o ünlü sembollerinde bulunan "G" harfi aynı şekilde Gnosis kelimesini temsil eder! Ancak bugünkü yahudiler tarafından içlerine sızılarak manipule edilmiş olan Mason Locaları bu terimden koparılmış ve sadece şuan onları yönetenlerin ideolojilerine hizmet etmektedirler. Anlayacağınız, bugün "Ben Masonum" diye takılıp parmağına yüzüğü geçirmiş olanlar sadece birer yahudi kuklasıdır ve Masonlukla uzak yada yakından alkaları yoktur. Yahudi kuklası demişken aynı şekilde tüm islami sistemde yahudilerin kontrolündedir. Buna Gülen cemaati diye adlandırılan nurcularda dahil. Bu tip cemaatlerden elde edilen gelirlerin büyük kısmı israile aktarılır. Bunları birilerine kızın yada diş bileyin diye değil, sadece bilin diye yazdım! Hiç kendinize sormadınızmı... Türkiye İsrail ile ilişkilerini kopardı ancak onların askeri ateşesini neden kovmadı diye?! 

Heil Satan....

ENKI


25 Temmuz 2012 Çarşamba

Okuyucu Yazısı -II-

Selam, Enki. Önceki bloglarını okumuştum, bunu da takip ediyorum ve belki artık 1-2 şey yazmamın zamanı gelmiştir diye düşündüm.
Dürüst olayım, benim kendi gözlemimden başka pek bir şeye güvenim yok. Çok fazla bilgiye sahip olduğumu da düşünmüyorum, ama kendi gözlemlediğim şeyler de oldu elbet. 

Son derece normal, ultra eğitimli, ultra itaatkar ve Müslüman bir ailede doğdum, büyüdüm de, hiçbir şeyden şüphe etmeden. Süper bir saksı çiçeğiydim. Aşırı ilgiye düşkündüm, sanırım bazı şeyleri idrak etmeyi bu şekilde başardım.

İlgi odağı olmak için inanılmaz yalan kıvırırdım –hem de öyle kıvırırdım ki, ailemle okul arasında yalan mekiği dokurdum. Nasıl ikna edebileceğimi bilmemden olsa gerek, nasıl hiçbir şey çakmadıkları hayret vericiydi. Bunu yaparken de 7-8 yaşlarımdaydım sanırım. Ama, Müslüman bir ailede yetişmenin etkisiyle olsa gerek yaptığımdan pişmanlık duyup içime kapandım, zavallı hissetme aşamalarından geçtim. Dışarıdaki “diğer” kişileri gözlemleyebilmek, ilişki kurmaktan geçiyor. Eğer insanların bir şeyleri ilişkilendirme şeklini etkilersen, her şeyi değiştirebilirsin. Ki bu da senin “ilişkilendirmen” doğrultusunda değişir. Düşünce şekilleri tuhaf bir şekilde rahatsız ediciydi. 

Rahatsız edici olan tarafı, manipüle etmenin fazla kolay olmasıydı. Sadece kendi düşüncelerimi ileri sürdüğüm müddetçe arkadaştan öteye gitmiyordum, hatta soğuk ve asabi göründüğüm için güvenilir bir kaynak değildim. Bir kaynaktım, ama gücüm yoktu. Bana gelip dert anlatmazlardı, böylece ben de onların kanına girmeye başladım.

Şimdi öncelikle şu konuya gireyim ki, “kadınları” ya da “erkekleri” anlamak diye bir şey yok. Sekiz yıllık bir gözleme dayanarak diyebilirim ki, bu iki tarafın da duymaktan zevk aldığı bir şeydir. Eğer, facebookta aşk mesajları attığı çocuk tarafından boynuzlanmış bir kız varsa karşınızda, sizden “erkekler ihanete çok meyillidir aslında, ona tamamen güvendiğini bilmesine izin vermeyeceksin, böyle yapıyorlar işte!!!” dersen, hiddet ve hüzün de katarsan ses tonuna, o kızın kalbinde giremeyeceğin yer yoktur.

Bir kızı anlamakta sorun yaşayan bir başka erkeğe ise kızı anlatmasını istersin, kızı biraz gözlemlersin, “kadınları anlamak imkansızdır, ben bile bazen anlayamıyorum, ama şöyle şöyle de, hoşuna gidecektir, eminim sen zaten yapmışsındır, gerçekten trip atmaları çok itici” derseeen onun da artık kalbine girmeyi başaracaksın. ÇÖZÜM ÖNERİSİ SUNMA –işte bunu sakın yapma. Gerçek bir çözüm sunma. Onu rahatlat. Anlayış göster. Tam anlamıyla değil, şu mesajı ver; “ne yaşadığını tam olarak asla anlayamam, ama tahmin edebiliyorum.” Ve sempati duy. Acılarını dışarı yansıtırken biraz da ilgi istiyorlar aslında.

Bu şekilde başlar, ve sanki olayı anlamak istiyormuşsun gibi içini didikleyecek sorular sorarsan kişiyi etkilemeyi başarırsın. “Dışarıdaki” hayat denilen şey çocukluğun bir taklidinden başka bir şey değil. Lisedeki “tuvalette ağlayan kızları sakinleştirme derneği” büyüyünce oluyor “kadınları koruma derneği”. Ya da lisedeyken, sizden büyük olup, çok yakışıklı olup ve hoşlandığınız kızı elinden alan ayrıca diğer güzel kızları etrafında dolaştıran çocuk da iş hayatınızda sizin paranızı sömürecek adamın ergenlikteki halidir.

Ofisteyken, eğer diğer kişilerden üstünseniz, ezdiğiniz “loser”ların bir araya gelip size kötü kötü bakıp fısırdaşması ya da “oaah o orospunun/piçin teki” demesi normal bir şeydir. Ortaokulda ve lisede de bu böyle. Bir kız, yanına diğer arkadaşlarını alıp size ters ters bakarsa, ya da bir erkek arkadaşlarıyla gülerken size laf sokarsa bu demektir ki “Canımı yaktın ondan karşılık veriyorum, ha ayrıca bunu tek yapacak götüm yok, dolayısıyla arkamda sürü sepet insan taşıyorum.”

Koyunlarla ilgili bir gerçek daha: Güçsüz olduklarına inandıkları için güçsüz gibi davranırlar –gruplaşırlar. Voaah aman Tanrımmm bir kişiye karşı zibilyon kişi bu adalet(!)siz değil mi?!?!?!?!?!
Düşünce manipüle etmenin etkili yolu: Yalan yalan yalan yalan yalan. Gerçek, senin gerçekliğindir. Onlar senin gerçekliğine tanık olmak İSTEMEZLER. Kısa vadeli çözümler (oyalama), anlayış (ilgi çektiğini hissettirme). Bundan sonra yapman gereken tek bir şey kalıyor, cümleleri etkili bir şekilde kullanmak. Karşındaki kişi sana ne anlattıysa, sen olayı onun isteyeceği biçimde analiz edeceksin. Tamamen onun huyuna gitmeyeceksin tabii ki, arada birkaç sert çıkışlar yapıp onu da suçlayacaksın ki sana inansın.

Ve en önemli kısma, ayrıca en etkili şeye geliyorum: Kaynak. Kaynağınız güçlü olmalı. 15 yaşındaki bir çocuk “Ben satanistim” derse ergen olur, aptal olur, ilgi çekmeye çalışıyor olur. Ama illuminati ile alakası olduğu düşünülen biri “Ben satanistim” derse, o korkutucu olur, tehlikeli şeyler biliyor olur, vesaire de vesaire olur. Varsayalım ki ikisi de aynı şeyi savunuyor olsunlar, iddia ediyor olsunlar ve bu uçuk bir şey olsun. Eğer bilim adamıysa kesinlikle doğruluk payı var diye bakılır, eğer 15 yaşında zeki biriyse umursanmaz. Kale alınmaz. O üniversite okumadı, o daha küçük, o ergen, o bilemez, vesaire. Kaynak güçlü olmalı derken bunu kast ediyorum. Örneğin, ağabeyim bana “aptal” diye bağırırsa endişelenir ve “ne dedim ki” diye düşünürüm. Ama sınıftakilerden biri bana aptal diye bağırırsa boynunu pencere pervazına koyar üstüne de pencereyi kapatırım –o kim ki bunu söyleyebiliyor. Kaynağı güçlü değil, çünkü benden genç, çünkü benden aptal olduğuna inandırılmışım, çünkü “güçlü” olduğuna inandığım kişilerin görüşleri hariç her görüşü siktiretmeye odaklanmışım.

Öbür çocuk da satanist –ama bu onu kötü yapar. Çünkü o çocuk güce sahip değil. Adam satanist –bu onu korkutucu yapar, tehlikeli yapar. İkisinin de satanizmle ilgili bir kaynak sunduğunu düşünelim, hangisine inanırdınız? İşte kaynağın gücü budur. Siz adama inanırsınız, çünkü onların (hayırseverler) gücünü görebiliyorsunuz, ya da başka bir "kaynak" size illuminati güçlü demiş ve kendi kanıtlarını göstermiş. 

Kitaplardan ve internetten okuduklarımızı kaynak olarak kullanırız -ama şu araştırma kitapları ve ansiklopediler daha güvenilir gelmez mi, resmi bir sitede yapılan açıklama bir teoriden daha güvenilir gelmez mi? Belki teori tamamen gerçek! İşte, elinde güç tuttuğuna dair sizi illüzyonla manipüle eden insanlar, bu şekilde İSTEDİKLERİ şekilde düşünmenizi sağlarlar. Hatta, düşünmemenizi sağlarlar. Bunu yapmak kolaydır. Sen güce sahipsen, sen kaynaksın. Sen nasıl bir bilgi salarsan ortama, insanlar ona inanır. Gördüğüm şey şu; insanlar algılar, kelimeleri seçer ve cümle kurabilir. Ama anlamak? Nadir.
Kısacası, bir şeyin kaynağına çok fazla takılmak yerine "önyargı"yı bir kenara bırakarak KENDİ düşünmeli insan. Kulağa ne kadar tuhaf da gelse KENDİ düşüncelerini öne atmalı. Illuminati hakkında hemen herkes aynı şeyi bikbikbikbik söyleyip duruyor! Sanki herkesin söylemesi onu doğru yapıyormuş gibi! Neden? Çünkü güç aynı! Köken aynı. Herkesin bilgi edindiği kaynak ENİNDE SONUNDA aynı. O kaynaktan bilgi yayılıyor, çünkü ilüzyonuna yakalanmış ve güçlü olduğuna inanmışsınız. İşte, insanları etkilemek bu kadar da kolaydır. 

Sınıfta bulunduğum ortam boyunca kendi düşüncelerimi öne sürerken “Doktor Johnzortson Zort böyle demiş, makalelerinden birinde okumuştum” diye götümden bilim adamı adı uydurup söylesem, bir anda aşırı ikna edici olurum. Kaynağın gücü! Bu şekilde siz de güvenilir bir kaynak haline gelirsiniz. Önce insanları gözlemlemeyi başarmak gerekiyor, sonra onlara yaklaşacaksınız, ardından kendinizden güçlü kaynaklar sayesinde siz de güçlü kaynak olacaksınız. Sürekli kanıt olduğunu iddia ettiğim şeyleri öne sürerek güvenilir kaynak oldum. Şu anda, ne öğretmenlere, ne diğerlerine, bir şey söylediğim zaman uzun uzun açıklamam gerekmiyor. “Aaahh o böyle söyledi, O söyledi, o zaman doğrudur. Hadi ona inanalım.” Bu defa, sizin söyledikleriniz tamamen doğru da olsa sadece papağan gibi tekrar etmeye çalışıyorlar. Aslında algılama zorlukları yok, ama anlama zorluğu yaşıyorlar. Siz, bunu başardığınız zaman onların düşüncelerini istediğiniz gibi yönetebilirsiniz. Hatta bir süre sonra kendi dertleriyle(ne dertler ama!) baş etme zahmetine bile girmeyen ağlak kız arkadaşlarım hepsini benim omzuma bıraktılar. Şimdi ne yapabilirim? Onları birbirine düşürebilirim, erkek arkadaşlarıyla flörtleşebilirim, söylediklerime inandırabilirim, vesaire. Gerçek hayattakinden çok da farklı değil. Yansıması sadece. Kariyeriniz, paranız ya da diğer bazı şeyleriniz riske girmediği için daha kolay sadece. Siz yine sizsiniz, küçük de olsanız, büyük de. Fark etmiş olmalısınız, koyunlar, hayırseverlerin istediklerini BÖYLE düşünüyorlar. Uygulanan politika aynı. Koyunlar tembel, siz onların tembel tarafını kışkırtıp kendinizi çalışkan gösterdiğiniz zaman size gelecekler ve siz de onları yönetebileceksiniz. Bir şeyleri ulaşılması kolay yapıyordunuz. Örneğin ben düşünceyi ve çözüm önerilerini ulaşılması kolay yapıyorum. Ama asla gerçek çözüm sunmuyorum ki bana bağımlı kalsınlar. Ekmeği çiğniyor, tadını alıyor ve tükürüyorum ki onlar yesinler. Kim çiğnemekle uğraşacak? Youtube’a, google’a yazarken tek bir harfe basınca her şeyin aşağıda çıkması buna güzel bir örnek. Tamamını yazmakla uğraşma, ne gerek var? Gücü siz almıyorsunuz, onlar veriyor. Ben arkadaşlarıma(!) doğru bilgiyi vermiyordum. Düşünmelerini istediğim bilgiyi veriyordum. “Güçlü” bir kaynak olduğuma onları inandırdıktan sonra bunu yapmak daha da kolaylaştı.

Tabii yalanlarınızın biraz makul olması da gerekiyor. Uçukluğunuz bile makul olmalı.

“Voaaah feysbukuunnn tivitırınnn yok mu nasıl olmazzzz” dendiği zaman gerçeği söylemektense kendinizce bir sebep uydurmalısınız. Aptal aptal orada mesajlaşmanıza ve arkadaşlarınızla konuşurken, onlarla gezerken bile facebookunuzu kontrol etmenize, ha bir de fotoğraflarınızla kendinizi süper göstermenize götümle gülüyordum, öyle olmadığım için sildim diyemezdim tabii. Örneğin ben; “Eskiden vardı, bilgisayarda daha çok bir şeyler okumak için vakit geçiriyor ve orada hiçbir şey yapmıyordum. Ben de onları sildim.” Diye uydurdum (Eh, tamamen uydurma sayılmaz ama buna bayıldılar. Çok bilgili muhteşem şahıs imajım pekiştirilmiş oldu.)
Sadece kendi kanıtlarınızı da hazırlamayı unutmayın. Kanıt(!) da göreceli bir şey. Rastgele bir isim söyleyin, ve kafanızdan makale başlığı uydurun –araştırmaya zahmet etmeyecekler bile!!!
Kanıtlar yanıltılabilir, yanıltılabilir. Her şey manipüle edilebilir. Kaynak, güç, teşvik, vesaire vesaire...
Ama tabii, bir koyun için bir illüzyonu izleyip onun büyüleyiciliğine kapılmak her zaman keyiflidir.

-Stulto Caballius

--------

Koyunlara duymak istediklerini söylediğin sürece tıpkı bir kediyi mırlatırcasına onları okşamış olur ve böylecede kanlarına girersin. Hangi koyun okşanıp "güzel" sözler duymayı beklemezki?! Koyunlar yalanı mutlaka bir noktada abartıp foyalarını ortaya çıkarttırılar. Profesyonel yalanın püf noktası abartı değil gerçeğe dayalı dezinfo tarzında olmasıdır. Tek yapmanız gereken gerçekleri dezinfo tarzında süsleyerek manipule etmektir.

Stulto Cabalius, yazına fazla bir şey eklemeye gerek yok, olduğu şekli ile zaten açıklayıcı. Cesaretin ve zamanın için teşekkürler.

24 Temmuz 2012 Salı

Okuyucu Mektubu -1-

Nowaytodie' dan mektup,

Sevgili Enkı seni en başından beri takip ediyorum ve artık benim de bu koyun sürüsü üzerindeki tespitlerimi sana yazma vaktim geldi.
Sheep Tale İnsanlar doğdukları andan ölümlerine kadar aynı yolu izlerler.Hepsi tıpa tıp aynı.Fark göremezsin.Çocukken herşey güzeldir hayallerin vardır yapmak istediğin şeyler sonra hayatından zevk alamayıp büyümek istersin işlerin daha da kötüye gideceğinden habersiz.Daha sonrasında üniversite denen saçma yeri okuyup kendini kandırmaya devam edersin, sonrasında askerlik yapıp evlenir kıçını yaya yaya otururken ona bakmanı bekleyen bir efendi ve onun sigortası olan çocuğuna bakmak zorunda kalırsın.Hayaller ne oldu? İşte benim anlatmak istediğim şey burada başlıyor.Ben de bir zamanlar aynı şekilde yetiştim.Ebeveynlerim tarafından progranlandım.Onların zevklerine göre konuştum, onların zevklerine göre giydim.Onların ego kaynağı oldum.Sonra birgün gerçeği gördüm.Tüm bu koyun sürüsü herşeyi etrafa iyi görünmek için yapıyor.Başkaları için yaşıyor.Zaten facebook benim için koyunların komplekslerini, ne kadar aciz ve zavallı olduklarını gördüğüm bir deney ve gözlem ortamı.Bugün yaptığım şeylerin fotoğraflarını koyayım da ''bak ben daha çok eğleniyorum heeeeyyy'' imajı verebileyim..Ne kadar yazık..Ha bir de bu koyunlar için iyi bir üniversite çok önemlidir.Hani biri sorarsa filan şurada okuyor veya okuyo desinler! Peki buraya kadar herşey hoş tamam kabul ediyorum.Peki ya geçen yılların ne olacak? Başkalarına yaranmak için götünü yırttığın o yılların hesabını kim verecek? İşte ben burada seçimimi yaptım ve sorumluluğunu aldım.Doğduğum aileyi ve ırkı ben seçmediğime göre bunlar s*kimde dahi değil.Bana seçimlerimden dolayı herkes tepki verdi , en çok da yakın çevremdeki arkadaşlarım beni caydırmak için yapmadıklarını bırakmadılar.Bunun en büyük sebebi benim de kendileri gibi tek düze gitmem, başarılı olma ihtimalimi dahi görmek istemiyorlardı.Sonrasında herşey gibi zor bir süreç atlattım ve sonunda ne ektiysem onu biçtim.Eksi ve artı her zaman birbirini seçer.Önemli olan oluruna bırakmaktır.Ve öyle oldu da.Seçimlerim sonucunda hayatımın geldiği nokta inanılmaz. Kimseyi takmıyorum, kendim için yaşıyorum.Koyunlar gibi sabah 8 akşam 5 güdülme seanslarına katılıp işe yaramayınca emekli edip kıçına vurulanlardan olmayacağım.İşte bunu duymak en çok sinir oldukları şey.Gerçek bu üzgünüm.Günün 24 saatinin 20 saatini kendime ayırıyorum.Özgürce yaşıyor, istediğim gibi giyiyorum , isteidğim gibi yaşıyorum.Param ile sadece kendimi geçindiriyorum.Ne fazla ne eksik.Kredi kartı kullanıp köle olmuyorum.Araba alıp stresini çekmiyorum her yere taksi ile giderim.Kafama esince bisikletim ile uzun yolculuklara çıkarım.Ve işin ilginç tarafı ise kimseye hesap vermiyorum ! Ne kıçını yaya yaya oturup ona ve sigortasına bakmam gereken bir ailevi sorumluluğum var ne de başkalarına iyi görünme çabam.Geleceğe yönelik para yatırımı yapmam saçma hayaller uğruna.Zaten paranın gelişi asla durmayacak, aksi halde bu koyunları borçlandırıp köle yapamazlar.Önemli olan hayattan zevk alabilmek.Problem üretmemek.O eski dostlarım(!) şimdi bana diyorlar nereye kadar böyle devam edecek, hayatını elinden kaçırıyorsun tarzı meeee seslerini duyuorum.Fakat hayatı elinden kaçıran kim gibi duruyor dediğimde ise cevabı siz daha iyi biliyorsunuz. İşte benim hikayem budur.Böyle de devam edecek.Şimdi bu koyunlara soruyorum acaba cesaretiniz var mı artık birşeyleri kendiniz için değiştirmeye! Ha siz şimdi bundan da suçlayacak birini bulursunuz ailem beni zorladı vs tarzı şeyler ile.Hiç değişmeyeceksiniz.Ve benim gibilerden yolda yürürken sizi görüp ufak bir acımayan aksine size bakıp mutlu olan bir tebessüm haricinde hiçbirşey alamayacaklar. Tüm bunlar için koyunlara teşekkür etmek istiyorum.İyi ki varlar onlar olmasa ben bu konuma gelemezdim.

-----------------

Bravo NWTD....
Seninde oldukça başarılı bir şekilde çözmüş olduğun gibi, köle bir ailenin ferdi olarak şartlandırılacağın tek şeyde yine aynı kölelik olur. Çünkü köle olarak yaşamış ebeveynler başka türlüsünü bilmezler, değişiklik onlar için korkutucudur. Ya başaramazsak, ya alaya alınırsak, ya dışlanırsak... gibi korkular onları daima diğerleri neyi yapıyorsa aynısını yapmaya iter. Sürü neyi yapıyorsa aynısını yaptıkları sürece ortaya boktan bir sonuçta çıksa, bu durum çoğunluğun başına geldiği için "normal" olarak kabul edilir ve sanki hiçbirşey olmamış gibi davranılarak aynı hatalar yapılmaya tekrar edilir. Buda sürü düzenin ayakta kalmasına yardımcı olur.

Etrafındaki koyunların limitsiz kıskançlığı daima... seni onlarla aynı seviyeye çekecek şekilde seni aşağılamaya iter. Saçların neden öyle, pantolonun neden böyle, niye smart phone'un yok, niye facebook hesabın yok, telefonun niye kapalı, niye takım taraftarı değisin, niye inanmıyorsun, niye evlenmiyorsun, niy çocuk yapmıyorsun, niye ev almıyorsun, niye kredi kartın yok, niye oy vermiyorsun...... bu tip sorular koyunların bilinçaltlarında baskın olan ezikliğin ve otoritenin karşısındaki savunmasızlıklarının göstergesidir. Koyunlar için toplum bir otoritedir... buna görede her koyun toplumun kabullendiği normları olduğu gibi kabullenmelidir, yoksa korktukları başlarına gelir! Neee, sizin çocuklar kuran kuruna gitmiyormu... Neee, sizin oğlan üniversite bitirmedimi.... Ne sizinki hala evlenmedimi.... Ne sizinkinin halen sigortası yokmu??? Bu tip korku yüklü ve caydırıcı tavırlar koyunların sürekli diğerlerine adapte olmaları için dronelar tarafından uygulanan jedi zihin sikiştirme teknikleridir. Ne kadar terslerine hareket ederseniz bir o kadar sizi kendi yollarına sokmak için kafanızı sikmeye gelirler. Burada önemli olan her ne kadar terslerine hareket ediyor olsanızda, sanki onlar gibiymişsinizcesine davranmaktır. Muhabbet esnasında sorulunca üni okudum iktisat bitirdim... allaha şükür yada allah izin verirse yakında devlet memuru olacağım.... tipli konuşmlar her koyunu karşınızda "aha bizden biri" düşüncesi ile rahatlatır ve size karşı herhangi bir anti tavır almalarına gerek olmaz. Bu sayede onları bu zayıflıkları ile kullanırsınız.

Koyunlar sürüden ayrı takılan, kendi kurallarını koyan, kendi bildiğine göre hareket eden ve özgürce davrananları asla tolare etmezler. Bunun tek nedeni zihinlerinin en derinliklerindeki sizin gibi olamama nefretidir. Kendi kendilerini sıkıştırdıkları kapandan kurtulamamaları ve günbegün bu kapana dahada kısılmalarından dolayı devamlı yardıma muhtaç kalırlar. Bu yüzdende sürekli kendilerine bakacak, götlerini kollayacak, başlarına bir çatı koyacak koruyucuyu ararlar. Tabiki bu koruyucu talepleri karşılama karşılığında onlardan belirli şeyleri kendi koyduğu kurallara uyacak şekilde yaptıracaktır. Kurallara uymak istemeyende kapının dışını boylayacaktır. En basit bir örnek vereyim.... paranız varsa koruyucu arayan iki üç kadını evinizde yaşamaya davet edip onları bu "rahat" ortama alıştırdıktan sonra kurallar koyarak onlara her türlü şaklabanlığı yaptırabilirsiniz. Mesela siz evde iken çıplak gezeceklerdir, işine gelmeyende siktirip gidebilir - kimse zorla tutmuyor! Hiçbirisi sizin köleniz değil fakat her biri korkularından dolayı seve seve köle olarak kalmayı tercih edecektir.

Şimdi bu kadınların karşıdaki komşunun yalnız yaşayan bir bayan olduğunu fark edip onu izlemeye başlamaları ile komşunun canı istediği zaman eve erkek getirip sabah postaladığını görmeleri ve ardındanda spor arabasına binip gazlayıp gitmesini seyretmelerinin ardından ne düşüneceklerini tahmin edin! Ondan tabiki nefret edecekler... ona orospu diyecekler... belkide baba parası yiyiyor diyecekler. Bu kadın onların belkide asla başaramayacağı bir şeyi başarmış ve bunu rahatça segiliyor olduğundan bu kölelerin daimi düşmanı olacaktır. 

Bu köle kadınlara göre başarı; bir koruyucu bulup başlarını sokacak bir yer bulmakla sınırlıdır, çünkü sadece bunun için programlıdırlar. Köleler için özgürlük asla sahiplenmeye çalışmayacakları birşey olduğundan, buna sahip olan ve koruyanlar daima onların düşmanı olacaktır. Koyunlar hayatın her açısından birbirlerini baskı altında tutarak ezik bir hayat yaşamaya şartlandırılırlar. Hiç oturduğunuz apartmanda bağıra çağıra düzüşen çiftleri duyuyormusunuz? Belki bir, belki iki defa fakat farkına varacaksınızki artık olmuyor... çünkü mutlaka birileri onların yolunu kesip buna böyle devam etmemeleri için uyaracaktır. Hatta bazen pişirilen yemeğin kokusu rahatsız ettiğinden o evin sakinleri bir başka uyarı alarak bu lezzetten kendilerini mahrum bırakmak zorunda kalırlar. Tabiki uyarılar tehdit şeklinde olmasada saman altından su yürütür misali bir mesaj olarak yollanır. 

Aynısı okuldada vardır.... herşey tek-tip olmalıdır... aynı model elbiseler, aynı model saçlar, aynı model çantalar ve aynı model kırtasiye zamazingoları.... sosyal ilişkiler kontrollü ve sınırlıdır.... ders anında kız arkadaşınızla aynı sırada otururken el ele tutuşmanız yasaktır. Bu tip baskılar ile koyunlar kuzu yaşta iken sürünün yaşam tarzına şartlandırılarak otoriteyi asla sorgulamamayı ve emirlere itaati öğrenirler. Eğer bunlar gerçekleşmezse ikinci bir deneme olarak sahnye acı girer. Okulda kurallara uymuyorsanız öğretmen dayak atar yada disiplin kurulu size uzaklaştırma cezası verir. Bir düşünün, okul sizi doktrinasyon merkezinden 7 günlüğüne azad ediyor, fakat siz özgür olmanın vereceği sevinci yaşamaktansa içinizde bir buruklukla beraber eve gidip özgür olduğunuz için ebeveynlerinizden ceza alıyor, ayrıca bunun burukluğunu ve pişmanlığını yaşamak zorunda kalıyorsunuz. Bu tip "ters" doktrinasyonlardan geçen bir neslin nasılda itaatkar ve "özgürlük" karşıtı hatta düşmanı olacağını siz hesaplayın.

Öncelikle okula gitmek sizin fikrinizmiydi? Hayır, bu ebeveynlerin şimdiki kanunlar doğrultusunda sizin devlet karşısında birer "bakıcınız" olarak yapmaları gereken bir hareket. Eğer bunu yapmazlarsa ceza alacaklardır. Yani bir nevi okula gönderilmenizin başlıca nedeni ebeveynlerin götlerini ceza derdinden kurtarmaktan ibaret. Ayrıca siz onca saat okulda iken kafalarını size takmadıklarıda kesin. Zorla gönderildiğiniz ve üzerinede belirli bir süre için ceza mahiyetli özgür bırakıldığınız bir düzende doğru ve yanlış ayrımını "ters" olarak yapmaya programlanmanız oldukça dahiyene değilmi? Bu sayede bir işe gitmeyi ve orada kapalı kalmayı evinizde istediğiniz şeylerle zaman geçirmeye tercih edersiniz! Eve döndüğünüzdede tekrar işe gitmek için saatleri sayarsınız. Hiç kendinize sordunuzmu: neden 6. sınıftan itibaren kot ve t-shirt değilde - takım elbise giyme zorunluluğu var diye? Yazın herkes okul armalı bir t-shirt, kışında yine okul armalı bir sweat-shirt giyemezmiydi? Hemde devlet tarafından yapılmış olandan... böylece kimse yoksulluk bahanesi ilede çıkıp artistlik yapamazdı. Fakat anlayacağınız gibi devletin kontrolü altındaki tüm okulların yeni nesil köle üniteleri ilerideki pozisyonlarına genç yaşta iken alıştırılır ve hatta bunlardan biri olabilmek için birbirleri ile yarışa sokulurlar. 

Eğer tüm bu doktrinasyonlardan sıyrılıp kendi istediğiniz hayatı kendi bildiğiniz gibi yapmaya kalkarsanız karşınızda önceden programlı koyunları bulup baskı altında tutulacağınız kesindir. Bu yüzden toplum içerisinde yaşadığınızı unutmadan "sikimdemisiniz" model takılmak hayati tehlikelerede yol açabilir. Toplum içinde yaşamak sizin seçiminiz ise koyun postlu kurt misali yaşamanız zorunlu olacaktır. Bu kamuflajı yok edip gerçekten kafanıza göre takılabilceğiniz zamanda zaten etrafınızda kendi köleleriniz cirit atıyor olacaktır. Toplum içinde kibir ve böbürlenme elitler için oldukça negatif sonuçlar doğurur. Koyunlarla tartışmalara girmek, onlara onlardan daha iyi bir durumda olduğunuzu sergilemek sadece bir hatadır! Daima kötü durumdaymış gibi takılın, onların durumlarını taklit edin, borç ödediğinizden ve patronunuzdan nefret ettiğinizden bahsedin. Koyunların beğeneceği, yani hayatın zevklerini kötülercesine konuştuğunuz sürece onların beğenisini kazanırsınız. Bu da size onları kullanma avantajı sağlar.

Toplum kendine ahlak öğretip bunun kurallarını aşılamaya çalıştıkça daha çok ahlaksızlaşır. Toplumun dayattığı herşey negatif etkiyle geri teper - bu karşı konulmaz bir esastır. Toplum kanunlar yarattıkça kanunsuzlukta bir o kadar artışa geçer. Toplum insan yetiştirmeye çalıştıkça karşısında aptal ve gerzek bir vahşi hayvan sürüsü bulur. Toplum neye el atıp kontrol etmeye çalışırsa bu onu bir o kadar soruna boğar. Çünkü toplum kendi içinde "zorlama" (uyum) ile işleyen bir düzendir. Bildiğiniz gibi teşviğin olmadığı bir düzende yıkıma öyle yada böyle mahkumdur. Sakın hayırseverlerin teşvik sistemini toplumun zoraki sistemi ile karıştırmayın! Birisi dıştan teşvik ederken, diğeri ise içten uymaya zorlayarak işler. 

Koyunlara acımak ancak acınacak olanların başvuracağı bir davranıştır. Ancak kendinizi acınacklarla aynı seviyede görüyorsanız onlara acırsınız. Birinizin orada diğerinizinde burada olmasının bir nedeni var: BENcil olmak!

Yazılarının devamını bekliyorum NWTD.... Satanın huzurunda birer elit şövalye olarak hayatın tadını çıkarmaya ve zevklerini tatmaya devam.

Heil Satan

22 Temmuz 2012 Pazar

Damacana Haberleri (From GOD)

Damacana Haberleri
Son günlerde şu damacana haberleri sıklaştı, istemsiz olarak bile bu tip haberlere rastlıyorum. Hepsi de ağız birliği etmiş gibi birebir kopya denecek şekilde haberi yayınlıyor basın kuruluşları. Ben de internette çok az bir süre bakındım neyin nesiymiş diye...
21 Temmuz 2012, 16:45
TOPBAŞ: SAĞLIKSIZ DAMACANALARIN TAKİPÇİSİYİZ

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’da 50 damacanada yapılan incelemelerde 14 damacana haricindekilerin sağlıksız çıktığını söyledi.

İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş, İstanbul’da 50 damacanada yapılan incelemelerde 14 damacana haricindekilerin sağlıksız çıktığını söyledi. Topbaş, “Konu İstanbulluların sağlığını ilgilendirdiği için biz de yakından takip ediyoruz.” dedi.

Kadir Topbaş, Tarabya’da kurulmakta olan ve Eylül ayında açılması beklenen Tarabya Tekna Parkı'nda incelemelerde bulundu. Topbaş, İstanbul’daki deniz ulaşımı ve son günlerde basında çıkan sağlıksız damacanaların artması konuları hakkında konuştu. Topbaş, İstanbul’da 50 damacanada yapılan incelemeler sonrası 14 damacananın sağlıklı, diğerlerinin sağlıksız olduğunu belirtti. Kontrollerin Sağlık Bakanlığı’na bağlı İl Sağlık Müdürlüğü tarafından yürütüldüğünü vurgulayan Topbaş, “Konu İstanbul’un sağlığını ilgilendirdiği için biz de yakında takip ediyoruz. Ancak şunu da açık ve net ifade etmek isterim ki İstanbul’daki şehir suyu damacanaların birçoğundan daha sağlıklıdır. Yeter ki konutlardaki tesisat ve depolarda bir sorun olmasın.” şeklinde konuştu.
(Bu haberi 3 satırla yayınlamakta mümkün fakat sırf yer kaplasın diye herşey 3 kez tekrar edilmiş.)

http://www.showhaber.com/topbas-sagliksiz-damacanalarin-takipcisiyiz-583973h.htm

Araştırma verileri nerede? Peki çeşme sularının daha sağlıklı olduğunu söylerken neye dayanarak söylüyor? En son içme suyu araştırması ne zaman yapıldı? Suların dağıtım kanallarından sonraki hali de denetlendi mi?

19 Eylül 2011, 11:20
SAĞLIK BAKANLIĞI: DAMACANADAN SU İÇİLEBİLİR

Sağlık Bakanlığı, son günlerde tartışılan damacana sularına ilişkin vatandaşı rahatlatan açıklama yaptı.
http://www.showhaber.com/saglik-bakanligi-damacanadan-su-icilebilir-481571h.htm

Ne doğru düzgün bir açıklama ne de bir şey var! (Şu linkte yine sağlık bakanlığının açıklaması var: http://www.haber7.com/guncel/haber/785952-saglik-bakanligindan-damacana-aciklamasi)  Hadi daha eski tarihteki bir habere bakalım, link vereceğim okuyun:http://www.haber7.com/guncel/haber/608833-polikarbonat-damacanalar-temize-cikti
http://www.haber7.com/ekonomi/haber/784669-altayli-ve-haberturkun-damacana-meraki

Bu hengamenin arasında şu habere de bir göz atalım:
http://www.on5yirmi5.com/genc/haber/97142/istanbullu-damacana-suya-veda-ediyor.html


Peki ne oluyor da sürekli bir öyle bir böyle diyerek fikir değişikliğine gidiyor bu su ilgilenen abiler? Biri diyor sağlıksız, diğeri diyor bir zararı yok! Aklıma ister istemez içme suyundaki(bedava su) florid konma mevzusu veya hayırseverlerin içme sularına bırakacakları bir mikrop ile koyunları gebertme ihtimali geliyor. Şu sıralar ise bahsedilen proje ile cam fabrikası geyikleri var arkaplanda sanırım. Benden size tavsiye, basın eğer bir şeyi çok vurguluyorsa iyice araştırın. Muhakkak altından bir bok çıkar çünkü.
Size şunu için demeyeceğim ama araştırın, öncelikle içilecek suyun kriterlerini, çeşme suyunu, depolanan suları... Temkinli yaklaşın ve panik yapmayın!



-GOD
---------------
Önce panik ve korku yarat, sonra güvensizliği oluştur, ardındanda mucizevi çözümü sun.... Sadece bekle ve gör! Ne yani sırf senin paşa gönlün için laboratuar kayıtlarını sunacaklarınımı sandın, kimsinki sen bunu isteyebiliyorsun? Ne yani uzmanlara güvenmiyormusun? :D

Aynısı gıda sektöründede devam ediyor... et ve süt ürünlerinde özellikle, çünkü yavaş yavaş bu ürünler güvensiz gıda konumuna geçerek üretimden çıkarılacak ve yerlerini yenileri (sentetik fakat doğal aromalı olanlar) alacak.... Maret yada Pınarın sucuklarına bakın, hiç eski "sucuk" görünümleri varmı? Yeni normlarla beraber değişen ürünlerin normalizayson vasıtası ile değişmiş oldukları hatırlanmayacak bile. Sentetik et üretimi çalışmalarına boşuna milyonlar yağmıyor!

Lezzetli olan herşey yavaş yavaş yerini sentetik doğal aromalara bırakacak. Doğal aromasız gıdalar ise git gide pahalanacak. Neden mi? Çünkü doğal gıda yemek içeriğindeki mineraller ve bakterilerden dolayı hayati bir risk olarak lanse edilip, kullanımı risk teşkil edecek. Halkı bu riskten uzak tutmak içinde üretimleri frenlenip fiyatları yükseltilecek. Tabiki yarın değil bu, fakat emin adımlarla ve codex alimentarius'unda katkıları ile yavaş yavaş ve emin adımlarla. 
Alınan suyu cam şişeye koyup 1 saat kadar güneşte bekletin - voilaaa, bakterilerden arındı! Bu kadar.... basit ve kesin çözümler daima en etkili olanlardır. Birçok apartman su deposunu karanlıkta barındırır, buda karanlığa bayılan bakteriler için uygun ortam sağlar. 
Damacana sular konusunda yeni bir yönetmelik çıkana kadar bekleyin.... şuanki haberler sadece ön hazırlık ve şartlandırma için. İllaki bir şirketin baskısı yüzünden, yapılmış olan yatırım ve üretim atağı ile herşey cama dönüştürülecek. Örneğin Ciner holdingin bir eli nasılsa medyada, yani bu cam operasyonuda başarılı bir şekilde sonuçlanacak. Holdinglerin yatırımlarını izleyerek ileride gelecek değişiklikleri önceden öngörmeniz çok kolay.
Haydi şimdi koşun hayırsever Koç ve Sabancı grubun sitelerine.... :D
İstanbula içme suyu getirmek adına Melen Çayını kurutup onun suladığı alanlar çoraklaşınca ne olacak peki? Dkkat ederseniz "uzun vadeli" derken herhangi bir zaman vermiyorlar, çünkü eğer matematiskel olarak "yaklaşık 11 sene (en fazla 8) yeter" deselerdi bu projeye milyonları yatırmak oldukça salakça görünürdü. Buna "kasıtlı ölü yatırım" denir...

21 Temmuz 2012 Cumartesi

Message from GOD -1-

Because GOD (Rumuzlu yazar) says so...
Bu yazıyı enk'yi takip edip de hala bir şeyler öğrenmemişler, üstelik sürekli aynı zırvalar ile vızıldayanlar için yazdım... Bazı sivri zekalar çıkıpta biz bunları zaten biliyoruz demesin, tek akıllı(!) siz değilsiniz!
Objektif Realite Nedir?

Varlığın mantıksal açıdan algılanmasına verilen isimdir. İnsanlar bununla yetinmeyip kurmaca gerçiklikler yarattı. Bunların kökeni kişisel yaratıcılıktan ibarettir. Evrimsel zekamız sağolsun, zekiler tarafından görece aptallara bu kurmacalar gerçekliğin kendisi olarak sunuldu! İşte oyun o zaman start aldı! 

Objektif Realiteyi neden öğreniriz?
Bir çok koyun bu konuyu anlamakta güçlük çeker. Belkide biraz kelimeler ile oynayayım ha koyuncuk? Nesnel gerçekliği niçin kavrarız? Aslında olması gereken bu! Fakat senden zeki(!) büyüklerin  duru zihnini siktikleri için, bildiğin şeyi tekrar öğrenmen gerekiyor. Ancak bu kolay bir iş değil -kolay ne var ki zaten-. Sence bunca doktrinler, uğraşı ne için? Evrim! Bununla sadece maymundan insan olmak yada çok özel ''sırlara'' vakıf olmak gibi moronik şeyleri anlıyorsan...
Evrim, mükemmeliyete endeksli ve sömürü bazlı çalışan bir şeydir! Evrim=sömürü, bu kadar! Şimdi o embesil beyinlerinizdeki sömürü kavramını genişleteyim. BENcil istençlerinizin neticesinde ortaya çıkan durumlar sömürüdür. İnsanları çalıştırıp kendine zaman kazanmak, yemek yemek... sadece ben kaynaklı bir eylemin sonucu olması yeterli! Tanrılara kızan koyunlar, kendilerinin de aynı şeyi yaptığını inkar edip bu işin "ustalarını", kötülükle ve haksızlıkla itham eder!
Tüm bunların bilincinde olsa koyunlar ne olur? ''Herkes sonsuza kadar mutlu yaşar!'', Ooh koyuncuk! HER ŞEY EŞİT EVRİLMEZ! Fark olmazsa denge olmaz, biri tanrı ise diğeri koyun olacak! Eğer bunların bilincinde olup bir koyundan farksız yaşıyorsan sen sadece tanrıcılık oynayan bir koyunsun!
Koyunlar ve BÜYÜK ADAM Olma Hevesleri
Beni en çok uyuz eden tiplerdendir bunlar. Çılgınca her şeyi isterler ve herkesden saygı beklerler. Ellerindeki imkanları uygun olmadığı halde, hemen olacak şekilde istediklerini elde etmeye çalışırlar. Beklenildiği gibi bir bok elde edemezler! Bazı çılgınlar ise hayırseverlerin yemlerine atlarlar sazan gibi. Halbuki yok yere götlerine girecek kazığı yağladıklarının farkında olmazlar!
Peki bu tipler neden büyük adam olmak ister? Gerek hayırseverlerin teşviki ile gerekse koyunların kendi aralarındaki teşviki ile, sırf özendirilirek aşırı bir sahip olmaz arzusu yaratılır. Her şeyini sürüye göre yaşayan koyunlar öyleyse bende sahip olmalıyım der. Maddi durumu kısıtlı olmasına rağmen gider ihtiyacı olmayan harcamalar yapar. Bakın burada lüks kavramına gönderme yapmıyorum! Sırf beğeni vb. toplamak için yapılanları kast ediyorum. Beğenmedikleri şeyleri başkaları için alırlar!
Koyunlar istediklerini elde etseler ne olur peki? Öncelikle koyunların ne istediklerine bakalım. Evler, arabalar, tıkınıcak tonla şey, çakılacak ilah gibi hatunlar, can sıkıntılarını geçirecek high-tech oyuncaklar. Ya sonra? Evleri daha az ihtişamlı gelecek, arabalarının yeni modelleri çıkacak, yağ fıçısı vücutları yediklerini bayıcı bulacak artık, envai çeşit fanteziyi yaptıkları hatunlar artık onları cezbetmeyecek -yeni ''tat'' arayaşına çıkacaklar-, bir kaç kez eline aldıkları zibilyon tane tekno oyuncakları olacak!  Nihayetinde tatmin duygusunu kaybeden koyun ya intihar edecek yada daha fazla gözü dönmüş bir şekilde saldıracak!
Böyle bir kitlenin fazla olduğunu bir düşünün, sizce işler ne kadar süre tıkırında gidebilir? Bir gün, iki gün veya bir ay?
Ah moronlar! Kimse sizin evriminizin mükemmeliyetten sayısal değere değişim geçirmesinden şikayetçi değil. Bu, sömürümü daha da kolaylaştırır. Mesele yöntem! Siz beceriksizler acemi bir şekilde her şeyi batırıyorsunuz. Bir çok koyun gördüm, oldukça zengin olmalarına rağmen herşeylerini kaybettiler. Tek sebebi aptallıkları idi!
İstediklerinizi nasıl elde edersiniz? Hah! hemen heyacanlanmayın, bir çoğunuzun beklediği gibi size örneği değil yöntemi anlatacağım. Ne istediğinin gerçekten bilincinde ol ve onları bulunduğun duruma göre zamana yay. Aptallar sadece kolay ve çabuk bir yol olduğuna inanır! Bir de şu hepinizin hevesi ve idolü tanrı olma mevzusuna değineyim arada. Tanrı=kendisi için yaşayan!
Ne kadar yatarsan, ne kadar sahipsen, ne kadar bilirsen, o kadar tanrısın diye bir kaide yok! Hayat bir rpg oyunu değil! Bir anda seviye atlayıp koyundan tanrıya dönüşmeyi beklemeyin. Siz ütopik tanrınızı düşlerken aptal bir koyun olarak öleceksiniz. Embesiller! Hayırseverlerin sizi yaşadığınız ''anı'' yaşamıyor olduğunuza inandırmaları bir aldatmaca, siz de moronik bazı şeyleri yaptığınızda  ''Oh evet! Şimdi yaşıyorum!'' diyorsunuz.
Hadi gelin sizi günlük yaşamda belki göt göte yaşadığınız tanrılara götüreyim şimdi! Yalnız bu abiler hiç düşündüğünüz gibi değiller. Kaba saba bir adam düşünün, ticaret yapıyor, çok da büyük bir iş değil. Elemanları iş üretirken bu abi kendi istediği gibi takılıyor, çünkü zamanına sahip çıkıyor! Geliri de istediği standartları karşılıyor üstelik. Belki kıro dediğin ve bir şekilde hor gördüğün adam eli sikinde gezerken sen sevmediğin moronik işinde götünü yırtıyorsun ve vaktinin çok büyük bir kısmını köle olarak geçiyorsun! Şimdi söyle bakalım o odun mu yoksa sen mi evrimini daha yetkin bir şekilde gerçekleştiriyor? Nerede kaldı onca spirütel, gizemli, entellektüel bilgi? Realite budur şapşal, işler sadece kafada yürümüyor!
Size aşağı gelen işleri yapıp hem paradan hem zamandan kazanan insanlar, standartlarını da ona göre ayarlayıp kafası rahat, huzurlu yaşıyor! Sense o kıskançlık ve haset dolu ezikliğin ile kendi kendini yiyip bitiriyorsun.
Tekrar edeyim sadece yatmakla ilgili değil mevzu. Yaptığın işi seviyorsan geceni gündüzüne katarak çalış, sen mutlu ve huzurlu hissediyor musun? Daha ne...! Hayaller peşinde koşup ''anı heba ediyorsunuz. Memnunsan teşviklere kanma, değilsen ''kendi'' standartlarını akılcı ve gerçekci şekilde sabırla elde et!
Bir daha zırlamayın artık! Biliyorum daha net şeyler bekliyorsunuz halen! Yani benden sizin yerinize avlanmamı! Aptallar, gözlemleyin, fırsatları değerlendirin, fırsatlar yaratın... ''Hayatınızı'' yaşayan sizsiniz, ben değilim!
İstanbulda turistik yerlerde taşak yumurtası şeklinde iki tane mıknatısı 20 tl ye satıp çok kısa sürede epey para kaldıran insanlar vardı. Realite her zaman epik olmayabilir...
Copydoglar
Bunlar genellikle yarı bilinçlilik ile ve korku ile yaşarlar. Her zaman bir çobanın yanaşması olmalı, çoban onu bilgilendirmeli ve beslemeli. Şu kasıtlı ifşa ve uyandırma geyikleri suratına tokadı yiyen moronu bir korku alır gider. Üstündeki gerilimi atmak için sürekli ''hakikatı'' belirli dozlarla öğrenmelidir. Hayırsever abilerine hayranlardır, bir yandan onlar gibi olmak isterler fakat diğer yandan ise ondan kopamazlar! Sürekli Öğrenmeye heveslidir, ne kadar ''az bilinen ve gizli'' şey öğrenirse o kadar orgazm olur. Gerçekliği kavrayıp matrixten kurtulurak tanrı gibi yaşayacağına, gider yine kendilerini köle edecek şeyler bulurlar. Takacak şeyden bol ne var ki zaten!
Sürekli bir şeyleri dert edinirler, çoban abilerinin tavsiyesine muhtaç kalırlar! Kendilerinin bu halleri yetmezmiş gibi tamda hayırseverlerin istediği şekilde yarı bilinçlilik halini her türlü yolla diğer koyunlara bulaştırırlar. Günümüzün ''ifşacı ve araştırmacı'' moronları tam da istenildiği gibi davranmakta. Onlar kendi aralarında, internette, orada burada bu hayırsever abileri deşifre ettiğini sanırken esas noktaları kaçıyorlar. Anlayacağınız zamanlarını piç ediyorlar sadece!
Bu heriflerin kişisel yaratıcılığı kısıtlıdır, o tasmayı taktıkçada öyle kalacak! Koyunların inançla korkması gibi kendileri gerçeklikten korkar. En uyuz olduğum tarafları ise algı darlıkları ve öğrenme dışında bir sik yapamıyor olmaları!
------------
Yazı için teşekkürler GOD...
Çoğunlukla yazdıklarım okunmuş bilgi değil, sadece tecrübelere bağlı olanlar.... yani biliyorum çünkü pratik olarak uyguladım. Her nekadar koyunların kim olduğunu bilsekte, sırf bu yazıları okuyupta koyunluktan kurtulunacağına inanmak, zannetmek yada hayalini kurmak aslında hiçbirşeyi değiştirmiyor. Gidilecek yol belkide uzun fakat bu daima ilk adımla başlıyor. 

Bende diğer hayırseverlerin yanında köle olarak çalıştım... fakat o yolun sonunda kendi kölelerime sahip oldum - yani sabırla ve uğraşı ile. Şimdikilerin çoğu yazacağın iki cümle ile hayatlarının değişeceğine ve hemen bir anda tanrı olacaklarına inanmak istiyorlar.... tabiki hepsi kendini kandırıyor.

Açık zihinli olayım derken zihnin dışarı boşalıp etrafa saçılmasına izin verende çok. Birşeyleri bilmekle herşey anlanmış olmuyor. Aslında ne kadar çok bilirseniz o kadar az anlamış olursunuz. Açık zihinliliğin paradoks tarafıda budur. Usta dediklerinize bakın... her neyin ustası olursa olsun.... yaptıklarını aslında hiçde janjanlı bir şekilde yada şekilli hareketlerle yapmıyorlar - tek yaptıkları yapılması gereken. En kısa ve en öz hali ile hemde.

Bir usta en az hareketle en çoğu elde edendir, fakat o pozisyona erişene kadarda sabır ve hatalarla dolu bir yoldan geçer. 

Sırf bu sabırsızları paralarından etmek için birçok kurnaz - gizli - formüller sunarak kısa yoldan zengin olmayı, kadınları ayartmayı, başarılı olmayı yada sorunlara çözümleri sunar. Sabırsız koyunlar bu tuzaklara daima düşerler. Çünkü birşey yapmadan elde etmenin hayali ile yaşarlar.

 
Mesela bu factor.... TV işportacısı Mehmet Öz yada bir diğer şovmen ismi ile Doktor Öz. Bakın bu lavuğun adı altında satılan ürün ne yapıyormuş. Bu adam gerçek doktor değil!
Prof. Dr. Mehmet Öz tarafından amerikada bir tv programında önerilen african Mango amerika’dan sonra şimdi Türkiye de. African Mango, Amerika’da en çok satılan ve en etkili bitkisel zayıflama hapları kategorisinde ilk sıralarda yer almaktadır.
Doktor Mehmet Öz African Mangosunu bir çok Hoolywood yıldızına önerdiği (önermiş ama alan yok!) ve bir çok seminerinde African Mangosu ile ilgili açıklama yaparak tavsiye etmektedir (üstünden para kazandığın ürünü kötüleyecek kadar aptal olamazsın herhalde) African Mango hapının mucizevi bir ürün olduğunu ve kilo problemi olan herkesin mutlaka kullanması gerektigini ve african mangosunun lif ve potasyum açısından oldukça yüksek olup antioksidanı oldukça kuvvetli bir zayıflama hapı oldugu için zayıflamanın yanı sıra cilt ve saç bakımında çok fazla faydalar sağlamaktadır. (İçinde yok yok, sadece zayıflatmaklada kalmıyoooor! Koş vatandaaaş.) Dinç ve diri vücudun yanı sıra saçlarınıza extra güç vermektedir şeklinde açıklamalar yapmıştır
African Mango Hapının Faydaları
  • African Mangonun içerdiği vitaminler sayesinde cilt ve saçlar için çok fayda sağlamaktadır.
  • Mango; potasyum, lif bakımından yüksektir ve kuvvetli bir anti-oksidandır.
  • African Mango Hapı etkin içeriği ile çok güçlü bir yağ yakıcı özelliğine sahiptir.
  • Metabolizmayı Hızlandırır. Enerji Verir.
  • Vücuda Zindelik Verir. (Yer kaplaması için boş laf)

İşte burada bu lavuk, bu sabırsız koyunlara kısa yolu sunmaktadır. Sadece hayal satmaktadır. Kullanılan kelimeye dikkat edin: Mucizevi - bunun anlamı hiç bir sikime yaramıyor demektir! Fakat şaaşalı kelimeler sanki bi bok satıyorlarmış gibi bir hava katıyor değilmi. Buradaki dikkat edilmeyen nokta zayıflamak isteyenlerin bu hapla aslında dahada şişmanlayacağıdır! Neden mi? Ne yapıyor bu hap - enerji veriyor. Enerji şişman olanlarda zaten yağ olarak saklı durmuyormu, yani zaten gereğinden fazla enerjiye sahip değillermi? Ayrıca diyelimki bu hap yağları yakıyor... ee bu yanan yağa ne oluyor - nereye gidiyor bu yanmış yağ? Porlardan ter olarak akıyor değilmi?!!

Tüm bu kısa yol arayan salakların sürekli başvurdukları bu tip mucizevi yada gizli formüllerin onları getireceği yer daima başladıkları yerdir - yani hiçbir mesafe kat etmemişlerdir.

Yağ yakmanın tek bir yolu vardır - o da hareket etmek yani efor sarfederek acı çekmek!! Bunun haricindeki tüm opsiyonlar hayalden ibrettir. Tek objektif zayıflama metodu budur. Yukarıdaki açıklamalara dikkat edin - önerilerin hepsi neye işaret ediyor? Çok fayda, Yüksek, Çok Güçlü, Hızlandırıcı... hepsinin koyunlarda yarattığı "almalıyım" etkisi "daha" önerisiyle sağlanmaktadır. Mango yiyenlerde bu zayıflama etkisi görünmüyorken, hapı neden zayıflatsın?

Tıpkı "The Secret" kitabı gibi koyunlar okudukları vasıtası ile mucizevi değişimler yaşayacaklarını zannederek düzülürler. Tabiki bu arada kitabın yazarı köşeyi döner.

Biz burada ne yazarsak yazalım, koyunlar bu huylarında asla vazgeçemezler - bu yüzdende benim gibiler tarafından suratlarının ortasınada söyleseniz düzülmeye devam ederler.

GOD neyi bekliyorum biliyormusun.... birilerinin okudukları doğrultusunda birebir pratiklerini yazmalarını ama halen yok! Bunun bir nedenide tabiki rezil olma korkusu..... Burada anonimsiniz - kime rezil olacaksınız? Biraz kendinize güvenin ve inanın. Sahneye çıkın ve kendinizi gösterin... daima öğrenmek için 50/50 şans mevcut - ya başarırısın yada başarmazsın. Bunu öğrenmenin tek yoluda YAPMAK ve Satan'ın yolundan giderek "görmek"!

Heil Satan!!!

19 Temmuz 2012 Perşembe

YALNIZLIK??

Merhaba Moranoteranlar,

Bana yazılan birçok mailde yakınılan temel noktalardan birisi yalnızlık. Bunun her ne kadar bir sorun olmadığını belirtsemde bu duruma alışmanıza yardımcı olayım. Görebildiğim kadarı ile çoğunluk her ne kadar yalnız olmayı tercih etsede sanki bir yanları sürekli onları bunun tersine davranmaya zorluyor.

Bu sosyalleşme içgüdüsü eski bir içgüdüdür ve eskiden yani kadim zamanlarda vahşi doğada hayatta kalmak için gerekli idi. İnsanlar beraber plan yapıp tek başlarına indiremeyeckleri hayvanları avlayıp aralarında bölüşürlerdi…. Tabiî ki oradada en güçlü olan en büyük parçayı alırdı. Fakat görebildiğiniz gibi artık o eski zamanlarda değiliz! Hiç kimse mamut avına çıkmıyor…. Hiç kimse yırtıcı hayvanlardan korunmak için yüksek ağaçlara ev yapmıyor, yada toplu olarak ateş etrafında çömelerek gecenin karanlığından korunmaya çalışmıyor. Bugün aklını kullananlar bu gruplaşmadan koparak aslında bir şeyler kaybetmekten çok kazanıyor olduklarını pek anlamak istemiyorlar! Yalnız yaşayabiliyor olmakla kendi özgürlük ve bağımsızlığınıza kavuşmaktasınız.

Yalnız olmakla kimseye hesap vermek zorunda olmazsınız. Yalnız olmakla kimsenin size kural koymasına mekan hazırlmazsınız. Yalnız olmakla kimsesiz değil kendi başınızasınızdır. Buna bağlı olarak kendinizi mutlu veya memnun eden şeyleri yaparsınız. Kimsenin zırvalarını dinleyip kafanızın düzülmesine yer vermezsiniz.

Bir düşünün…. Birisi ile oturuyorsunuz ve konuşmakta olduğunuz konu büyük ihtimalle tek taraflı bir muhabbet, yani karşıdaki size kendi hoşuna giden şeyleri anlatıp durmaktadır. Yemek yapmayı sevmezsiniz ama o size nasıl yemek yaptığından bahseder. Spor karşılaşmaları ilginizi çekmez ama o size tüm takımların performansından bahseder. Yaptığı işten bahseder ama anlattıkları ne ilginizi çeker nede işi sizi ilgilendirir. Çocuğu var sizin yoksa başlar kafanızı çocuk sahibi olmanın ne kadar harika bir şey olduğundan bahsetmekle düzmeye. Tabiî ki tüm bu konuşma esnasında sizin fikirlerinizi sürekli ya es geçer, ya geçiştirir yada lafınızı bölüp kendi haklılığını ortaya çıkarmaya çalışır. “Ohh, demek çocuk sahibi olmak çok güzel bişey… ya peki sabah 3 te zırlama sesiyle uyanıp 4 farklı renkte sıçmış bir bebekle ne yapmayı düşünüyorsun?” hadi bunu bırak, “Çocuğun dişleri çıkmaya başladığında o hafta boyuncaki uykusuzluğunu nasıl gideriyorsun?” birde “Diyelimki zayıf genlerinden dolayı çocuğun astım hastası yada otist, ya o zaman ne olacak? Defolu bir çocuğa sahip olmak seni nasıl hissettiriyor olacak?”…. çoğunlukla karşınızdakine arkadaş olarak baktığınızdan onun kalbini kırmamak için bu tip şeyleri söylemez yada söyleyemezsiniz, fakat bu düşünceler onu her gördüğünüzde aklınızın bir köşesinde “bırak beni çıkayım” dercesine sizi rahatsız eder.

Konuşmaya ve iletişim kurmaya çalıştığınız kişi ile ortak noktalar bulmaya uğraşırsınız fakat bu çoğunlukla nafiledir, aslında tek yapmaya çalıştığınız şey yalnız olmamak için karşıdakinin istek, zevk yada fikirlerine uyum sağlamaya çalışmaktır. Bir nevi iki ucu boklu değnek ile uğraşmaktasınızdır. Karşıdakine uymazsanız gider, uyarsanızda onun istediği gibi bir arkadaş olacağınızdan asla istediğiniz gibi yalnız olmadan yaşıyor olamayacaksınız. Anlayacağınız belkide ömür boyu kafanıza uyan birini arayıp duracak ve anlaşabileceğiniz ortak bir noktayı bulabilmek için kendiniz olmak yerine tiyatro yapıyor olacaksınız. Kısaca bir arkadaş buldum sevdası ile kendinizi kandırıyor olacaksınız. Tabiî ki kimisi çıkıp “ama arkadaşlık özveri ister” diyecektir…. Bu salaklara sadece “bi siktirin gidin” demek en kısa cevap olur!
Çocukluktan beri sürü içerisinde yaşatılmaktan dolayı çoğunluğun zihnine işlemiş olan bu “birini bul” dürtüsü aslında zamanı dolmuş ve gereksiz bir arayıştan başka bir şey değil. Bir eş arayışı çoğunlukla hüsranla bitecektir… çünkü ta en başından iki tarafta birbirini kandırmaktadır. Hiç kimse geçmişini apaçık ortaya sermediğinden bununla ilgili noktalar ortaya çıktıkça içinde bulunduğunuz ilişkide can sıkmaya ve kurtulunması çıkmaza giren bir labirente dönüşecektir. Çünkü ya verilen sözlerden, ya tekrar birini bulamama korkusundan yada etrafa rezil olma korkusundan dolayı bırakıp gitmek imkansız gibi görüneceğinden battı balık yan gider misali ilişki öylece devam edecektir.

Bir kadınla konuşurken kafasında sizinle ilgili sadece iki fikir bulunur:

a)      Elinde tut
b)      Bir şekilde kurtul

Bu kadar… çünkü bir kadının aklı sadece bu kadar işler! Bir köleye sahip ol, çocuk yap ve hayatını güvenceye al. Bunun haricinde ona anlatmaya çalışacaklarınız sadece vajinasını kapmak için köşe kapmacadan ibarettir. Yani yalan söyleyerek onu etkilemeye ve vajinasını sunması için ikna etmeye uğraşırsınız. Bunun haricinde yapmaya çalıştığınız her şey boştur! Bildiklerinizle yada hikayelerinizle onu etkilemeye uğraşmanın sizi vardıracağı tek şey yine sadece vajinadır. Yoksa değimli??? İşin sonunda vajina olmasa uğraşmayacağınıza göre, demekki tek yaptığınız şey vajina avcılığından ibarettir. Bir kadını ancak bunun için kullanabilirsiniz – düzmek! Her kadın dolaylı yoldan bir fahişedir. Dışarıdaki sokak kadını parayı verince size doğrudan hizmetini sunar, evdeki ise onun isteklerini yerine getirdiğiniz zaman. Bir kadın ile arkadaş olduğunuzu ummayı bırakın, düşünmeyin bile – tek yaptığınız kendinizi kandırmaktır! Bir kadın ile erkeğin arkadaşlığının bittiği yer daima yataktır – daima! Eğer bu noktaya varılamıyorsa tek kelime ile kullanılıyorsunuz demektir. Biz sadece arkadaşız diyen bir kadın önündeki erkeği sadece yedek listesinde bulundurur ve vajinasından koklatarak onu sömürür!

Sakın bir kadını hayatınızın arkadaşı olarak esas almayın, çünkü öyle yada böyle hayal kırıklığına uğrarsınız. Ona sevginizi sunabildiğiniz sürece arkadaşsınızdır: ayakkabı, çikolata, çanta ve takılar! Kısaca bu arkadaşınız sevgiye sahip olduğunuz sürece arkadaşınız olarak kalacaktır… sürekli bir beklenti içinde!

Tabiî ki canınız çekti diye vajina avına çıkacaksınız ve bir yerde oturup etrafınıza bakınıp bir tane bayan ile tanışacaksınız. Centilmen takılıp hesabı ödeyecek ve telefon numaralarınızı alıp ayrılacaksınız. Dikkat edin… tam o andan itibaren vajina için yatırım yapmaya başlamış oluyorsunuz! Fakat bu riskli bir yatırım ve kaybetme riskiniz çok yüksek. Matematiksel bakarsanız dışarıda hazır bekleyen ve her istediğinizi yapacak olan bir fahişeye yatıracağınız para size %100 lük kazanma şansı veriyor. Bedavaya verdiğini düşündüğünüz kadınların bunu sırf avlanma amaçlı yaptığını unutmayın – bedavaya vajina diye bir şey yoktur. Sırf sempatikliğinizden dolayı vajinaya sahip olmuyorsunuz, sadece belirli bir amacın uğruna verilen kurbanı elde ediyorsunuz. Devam edincede sonunda sahip olunacaksınızdır!

Hiç kaç tane kadının kocasını aldattığını ve çocuklarının dahi bundan haberi olmadan yaşıyor olduklarını düşündünüzmü? Herkes için annesi tertemizdir, asla böyle bir hata yapmaz değimli? Sizi bu kadar emin yapan nedir? Şahsen beraber olduğum evli kadınları düşününce bunun üzerine kafa yormamak mümkün olabilirmi! Kısaca kadınlardan ancak alış-veriş devam ettiği sürece simbiyotik bir arkadaş olur… gerisi boştur!

Diğer arkadaşlarınız ise çoğunlukla arabanız, tanıdıklarınız yada paranız var diye sizinle takılırlar. Bazende evinizde tek yaşadığınız için, konu eve karı atmak olduğunda ilk akla gelensinizdir. Gereken her şeye sahipken, arkadaş dedikleriniz bunlara sahip değilse kullanılacaksınız demektir! Sizin istekleriniz ise tabiî ki onlar tarafından karşılanamayacaktır. Yani, eğer bir arkadaş arıyorsanız aynı seviyede ve aynı varlıkta olmadığı sürece o arkadaşlığın sömürme dışında bir şeye dönüşmesi imkânsızdır. Bu yüzden bu tip ilişkilere sadece arkadaşlık denir, yani daima biri ötekinin arkasındadır: ARKA-DAŞ! Tabiî ki bu kelimeyi “arkanı kollayan” anlamında anlamak isteyen çok olur, ancak birçok kavga anında o arkanızın nasılda bir anda boşaldığını görünce hangi anlamın daha uygun olduğunu anlarsınız… fakat bunun için biraz geç olur! Acıylada olsa gerçeği öğrenirsiniz!

Bu tip insanlarla takılmaktansa hiç takılmayın daha iyi, çünkü tek yaptığınız “onlara” iyi vakit geçirtmekten ibarettir. Sonuç itibarı ile zaten zihinsel ve statü açısından yalnızsınızdır. Tek aradığınız birilerinin etrafında takılmak ve sosyal davrandığınıza inanmaktır. Tofaş gibi dandik arabalara binmem, halk otobüsleri yada metroya binmem, hele minibüslere asla. Arkadaş hatırınada bunu değiştirecek değilim! Herkesin belirli bir standardı vardır. Çoğunluk o standardın üstüne çıkmaya can atar, bunu onlara sağlayacak birini buldukları zamanda peşinden ayrılmazlar. Bu yüzdende ARKAdaş olurlar, veya olmaya uğraşırlar.

Farklı dünyaların insanlarından dost olması nerdeyse imkansızdır! Dostlar birbirlerini ihtiyaçtan değil, zevkten ararlar! Dostlar birbirlerini bir şeye ikna etmeye uğraşmazlar. Dostlar aramadığınız için size sırt dönmezler. Dostlar karşılıklı verme yarışındadır, alma değil! Dostluk alış-veriş değil sadece paylaşımdır. Dostunuz sizi dinler, sizi anlar ve tıpkı gerçek bir dost gibi düşündüğü ne ise – sizi kıracak olsa bile – yüzünüze karşı söyler… aynısınıda sizden bekler! Dostlar bibirlerini karşılıklı geliştirme ve yüceltme yarışında olur. Bu yüzden birbirini sikmeye çalışmayan insanlar olarak bu ilişki bir ömür boyu sürer, çünkü temeli güvendir! Eğer karşınızdakine her ne sebepten dolayı olursa olsun bir güvnmeme hissi duyuyorsanız – bunda haklısınızdır, yani içgüdünüz sizi yanıltmıyordur ve kendinizi haksız çıkarmak gibi bir salaklık yaparak sadece kendinizi aldatmaya uğraşıyorsunuzdur.

Dost denen şey ömrünüz boyunca belki bir veya iki kere karşılaşacağınız ender bir olaydır! Yani her arkadaş dediğiniz kişiyi doğrudan dost olarak algılayıp kendinizi kandırmaya uğraşmayın. Çoğunlukla hüsrana uğrayacaksınızdır…. Dostluk zaman ister!

Yalnız olmak bu yüzden elitlerin kaderidir! Çevreden ne kadar uzak olursanız, bir o kadarda onların zırvalarından ve sorunlarından uzak olursunuz. Buna bağlı olarakta başkaları yerine kendinize odaklanıp kendiniz için yaşarsınız. Yaptığınız her şey kendi zevkinize uygun olacaktır. Kimseye zevklerinizi beğendirmek için uğraşmanızada gerek olmaz. Viskimi seviyorsunuz, o zaman evinizde sadece viski ve belki bir şişede şarap vardır. Puro mu seviyorsunuz, o zaman sehpanızın üzerinde bir kutucuk daima sizi bekler. Beğendiğiniz müziğin CD si yada MP3 listesi daima sizin emrinize amadedir. Sevdiğiniz meyveler masanın üstündedir ve canınız istediği zamanda dolabı açıp doğrudan şişeden yada kartondan içersiniz – hemde kimseye hesap vermeden, kimseyi düşünmeden. WOW oyununu sabahlara kadar oynayın, kimse gelip “benimle ilgilen” yada “çok oynuyorsun gözlerin bozulacak” gibi can sıkıcı şeylerle tepenize dikilmeyecek. Yapmakta olduğunuz veya yapacağınız her şey sizin zevkiniz ve keyfinize bağlı. Her kim bundan bir şey elde edebiliyorsa kendini sizin zevkinize adapte etmek zorundadır – tersi değil. Yani başkalarının zevki yada memnuniyeti için değil sadece kendi zevkiniz ve memnuniyetiniz için ne yapıyorsanız onu yaparsınız. İstediğiniz filmi seyredip beğendiğiniz sahneyi isterseniz 20 kere tekrarlatırsınız – nedenmi? Çünkü bunu yapabilirsiniz!

Neden krallar, papalar yada konsey başkanları inzivada gibi yaşadıkları halde herşeyi kontrol edebiliyorlar sizce? Çünkü ulaşılmaz olan daima koyunları bir mıknatıs gibi çeker! Elitler doğaları gereği yalnızdır. Bir sürüde en az 20 koyun ve en az 2 köpek vardır, fakat çoban daima tektir! Her çoban kendi işine ve kendi tarzına odaklıdır. Çobanlar senenin belirli günleri toplanıp belirli konular hakkındaki görüşlerini ve bilgilerini diğerlerine iletirler, ardındanda tekrar kaldıkları yerden devam ederler.

Yalnız yaşmayı sakın sürü üyelerinin psikolojik jedi zihin tekniklerine aldanarak kötü bir şey sanmayın. Ne kadar yalnızsanız kafanızı takacak bir o kadar az sorununuz var demektir. Bu sayede zihinsel sakinliği ve huzuru bulursunuz…. Bunun için spiritüel koyunlar gibi meditasyon yapmaya çabalamanızda gerekmez – çünkü zaten o durumdasınızdır: sakin ve huzurlu! Sahip olduğunuz tek sorun size ait olandır ve isterseniz çözüm için bekleyebilirsiniz. Ancak eğer sahip olduğunuz sorun bir arkadaşınızınsa – bu acilen hallolmalıdır – değimli? Buna hemen, bir an evvel yada acilen bir çözüm bulmanız gerekir. Zihinsel tecavüz ve gereksiz problemlerin içine dalmak için arkadaş edinmek oldukça iyi bir fikirdir.

Yalnızım diyerek kendinizi bunalıma sokmanın hiçbir anlamı yoktur! Aslında sevinmeniz bile gerekir. Bunalıma sürükleyen şey çocukluktan beri şartlandırıldığınız “paylaşma” dürtüsünden başka bir şey değildir. Bildiklerinizi, gördüklerinizi, duyduklarınızı yada okuduklarınızı paylaşamayınca sanki her şeyi boşa yapıyormuşsunuzcasına bir his sizi sarar. İçinizden bir şey “hadi paylaş” der durur – etrafınızda paylşacak birini bulamayıncada işletim sistemindeki hata sizi bunalıma iter… sinirlenirsiniz, bazende saldırganlaşırsınız. Bunların hiçbirisi siz değilsiniz, bunlar size çocukluktan beri beyninize kazıtılan komünal yaşam biçimi programından başka bir şey değil! Bunu bilen elitler işte bu yüzden yalnız takılırlar. Onlar koyunları koyun gibi sürü halinde yaşamaya terk ederken, kendileri, kendi ortamlarında ve zevklerinde yaşarlar.

Koyunların evlerine bakın… ne kadar tek düze ve aynı değillermi? Hepsinde birer yemek masası, iki koltuk, iki-üç yatak, bir sehpa takımı ve bir-iki tane tv var…. Aha birde unutmadan çoğunda şu vitrinler vardır… hani gelen misafir bayanlara eldeki kristal yada porselenleri sergilemek için. Bu düzenin haricindeki farklı düzenler koyunlara yabancıdır ve alışkın olmadıkları düzendeki bir ortamda kendilerini rahatsız hissederler, sanki oraya ait değillermiş gibi. Konfor aramazlar, sadece aynılığı ararlar! Koyun misafirler için bir anda uzaylıymışsınız gibi bir hale bürünürsünüz. Bunun nedeni yine aynı komünal uyumsallıktır, yani her şey sadece farklı bir renkte yada şekilde olsada aslında aynı şeydir, ortada sadece aynı şeyin farklı görünümü adı altında sunulan bir seçim imkanı mevcuttur. Bu yüzden elitler dizayncılardan türünün tek örneği olacak eşyalar sipariş ederler. Bu sayede kendi zevklerini, kendi özgürlüklerini ve kendi bağımsızlıklarını dışa vururlar. 
Tüm mobilya endüstrisinin sırf koyunlar boş dolapları, boş çekmeceleri ve boş vitrinleri doldurarak diğer yan sanayileri beslesinler diye üretim yaptığını hiç fark etmedinizmi! Koyunlar bok böcekleri gibi nerde boş alan görürlerse orasını doldurmak için bir şey satın alırlar – yoksa o mobilyanın ne anlamı kalır. Bu tip dahiyane üretimlerle koyunlar daima anlamsız çöpleri alıp evlerine tıkıştırmaya devam ederler. Böylelikle paylaşmak yerine herşeyi kendilerine saklayarak cimriliğe başlar ve daha fazlasına göz dikerler.

Ne kadar aza sahipseniz o kadar az sorununuz vardır!

İşte yalnız olmanın en büyük avantajıda budur, çehrenizi dilediğiniz gibi düzenler ve onu seveceğinizi hissettiğiniz yada bildiğiniz şekle sokarsınız. Yalnızlık kendinizi dışa vurabileceğiniz tek şanstır. Sahnede ikende yalnızsınızdır! Tek başınıza kürsüde durur ve karşınıza yüzlerce insanı alıp konuşmanızı yaparken kendinizi dışa vurursunuz. Ancak yalnız iken gerçek benliğinizi keşfedebilirsiniz. Başkaları ile beraberken ya kendinizi kısıtlamak zorundasınızdır yada tiyatro yapmak. Berbat esprilere zorla güler, karşınızdakinde ters etki yapacağını düşündüğünüz şeyleri söylemekten kaçınırsınız. Yani aslında sadece oynuyorsunuzdur ve gerçek benliğinizi dışa vuramıyorsunuzdur. Kimisi çıkıp “ben seni senden iyi tanıyorum” der…. Bu zırvaya inanabiliyormusunuz? Kimse kimseyi kendinden daha iyi tanıyamaz. Kendini tanımanın tek yoluda yalnızlıktır, yani hayırseverlerin koyunların elinden aldığı şey! Eğer koyunlar tek başlarına kendi benliklerini keşfetmeye başlarlarsa kontrol kaybedilir! Çünkü koyunları ancak bir aradalarken kontrol edebilirsiniz. Bu mantık onlara grup terapileri, grup konserleri, grup çalışmaları (okul) ve diğer grupsal etkinliklerle sürekli aşılanır. Faşizmin kaynağıda buradan gelir: birlikten kuvvet doğar! Fakat kimse bu felsefenin hatalı yani aldatıcı tarafına dikkat etmez. Yalnız iken kendi benliğinizdesinizdir, kendi kararınızı kendiniz veririsiniz… grup içindeyken ise zayıf ve kontrol altındasınızdır, çünkü sizin için kararı daima bir başkası vermektedir. Bir elin nesi var iki elin sesi var gibi zırva bir lafın yanlış olduğunu tek elle çıkarabileceğiniz seslere kanıtlayabilirsiniz. Parmaklarınızı avuç içine doğru vurunca ses çıkmıyormu? Ya parmak şıklatınca? Ya orta parmakla başparmağı am gibi birleştirip eli sallayarak işaret parmağını ikisinin üzerine vurdurarak? Tüm bu faşizm yanlısı “güç” birikimine işaret eden sözlerin koyunlar üzerindeki etkisi tek bir zayıflıktan kaynaklanır… açgözlülük, yani daha fazla güç! Grubun kendisi güçlü olabilir, fakat içindeki siz o grubun kaderine ortak olurken sadece zayıfsınızdır. Yalnız iken bir güce sahip olmadığınızı kim söyledi size peki? Okul, ebeveynler, arkadaşlar, medya ve tabiî ki korkular!
Arkadaş buluşmalarındada durum farklı değildir. Üç ve daha fazla bir topluluk içinde başkalarının zevkine göre verilen kararlara bağlı hareket edersiniz. Onların istediği bara gider, onların istediği filmi seyreder, onları beğendiği oyunları oynarsınız… tek yaptığınız sürüye uymaktır. Büyük ihtimallede sizin zevklerinize karşı bir ilgi duymuyor ve sırf çoğunluk oluşturmak yada sizi bir şekilde kullanmak amacıyla sizinle takılıyorlardır. Realitenin gerçeklerinden kaçmak, sizi yalnız bırakan yegâne etkendir! Asla unutmayın siz kendinize sahipsiniz. Kendinizin en iyi dostuda yine sizsiniz. Mutlu olmayı başkalarında değil kendinizde arayın.

Dışarıdaki grupsal koyunlar size hizmet etmek için varlar. Eğer buna tersten bakıyorsanız demekki kendinizi gruptan koparmaktan ve yalnız olmaktan korkuyorsunuz. Bu korkuyu yaratanında kendiniz olduğunu gayet iyi biliyorsunuz. Dışarıdaki kızlar sizin zevkiniz için varlar…. Onları kullanır ve yollarsınız. Hayatınızda sanki sadece bir tane kız olacakmış gibi korkuya kapılmayın, dışarıda aynı korkuya sahip binlerce kız mevcut. Duydunuzmu beni – binlerceeeeeeeee! Her akşam o arayıştaki gözlerini görüyorum.

Koyunlar çıkıp size “ee yaş 50 oldumu napcan, çocuk yok, evlenmemişsin, bir yuva kurmamışsın, ne olacak halin öyle yalnız başına” diye duygu sömürüsü yaparak sizide kendileri gibi aynı koyunsal girdaba sokmaya uğraşırlar. Bu zihin özürlüleri dinleyerek hareket ederseniz tek elde edeceğiniz şey başkalarının hayatı olur. Önce çocuk yaparlar sonrada arkalarında çocuklarına bir şey bırakmak için uğraşırlar. Sonuç olarak çocuklar ele geçen ne varsa satıp parasını yerler – varmı ötesi? Bunun içinmiydi onca debelenme ve çırpınmalar. Öldükten sonra şahsen kimsenin umurunda değilsiniz, çevrenin baktığı tek şey sizden kalandan nasıl bir pay koparacaklarıdır. Kardeşler arsa paylaşımı yada daire ve dükkanların satımı diye birbirlerine girerler… mahkemeler açılır ve para için hepsi birbirine düşman kesilmiştir. Bu salak baba ardında bir şey bırakma uğruna aslında ailesine zarar vereceğini düşünmemektedir bile, ki aynı durum hergün süregelir, sanki kimse bundan bir bok öğrenmek istememektedir.

Sonrada koyunların tekrarladığı bir başka zırva vardır: “adam parayı karılarla yemiş, gezmiş, yemiş içmiş, gününü gün etmiş, sonrada arkasında bir şey bırakmadan ölüp gitmiş” – buradaki sorun nedir? Hayatta olmak için bir amacınız varmıydı? Ya size verilen bir görev? Doğmadan önce yaptığınız bir anlaşma varmıydı? Hatırlayan varsa koyunların yaptığının tersini yapın derdim! Buradada koyunlar hayatı yaşamayı lanetleyip kendilerini sömürtmeyi “doğru” olan olarak kabullenerek başkalarının bunu yapmaması halinde onları birer öcü gibi göstermeye çalışarak kendi mallıklarını sanki “yapılması gereken tek doğru şeymiş” gibi haklı çıkarmaya çalışırlar.

Etrafınızdaki her koyun size verdiği öğütlerle, sizi kendine benzetmeye çalışır. Onlar sizinde onlar gibi acı çekmenizi ve başarısız olmanızı isterler. Size öğüt verenlere daima sorun: sen başardınmı? Çoğunlukla alacağınız cevap ya “hayır” yada dolaylı bahaneler olacaktır. Koyunları değil, kendi isteklerinizi ve kendi hislerinizi dinleyin. Birçok alanda göreceksinizki siz kendi istediklerinizi yapmış olarak mutlu iken, diğer sizi izleyen koyunlar size nefretle bakıyor olacak ve kendinizi kötü hissedip onlar gibi davranmanız için size duygusal baskı uygulayacaklardır. Sakın bu jedi mental zihin sikiştirmesi hilelerine düşmeyin…. Sizden istedikleri tek şey “kendiniz” olmamanız!
Başkalarını sevmeden önce kendinizi seveceksiniz. Başkalarına vermeden önce kendinize vereceksiniz. Başkalarını düşünmeden önce kendinizi düşüneceksiniz. Halkın hizmetkârı olmadığınıza ve olmayacağınıza göre hayatınızdaki öncelik daima ilk olarak kendiniz olacak!

ÖNCE BEN, SONRA DİĞERLERİ

HEIL SATAN