31 Aralık 2017 Pazar

MADEN GEZEGENİ KOMPLOSU

Merhaba moronologlar,

Son dönemin sıcak tartışması dünya düzmü yuvarlakmı konusuna bugün değinmeyeceğim, çünkü yayınların ilerleyişine bağlı olarak bunu zaten kendiniz çözeceksiniz yada sadece okuduklarınızla kalıp koyunsal koşuşturmanıza devam edip ona buna laf anlatmaya çabalayacaksınız.

En son ne zaman biryerleri gezdiğinizde yada bulunduğunuz yerde iken çevrenize gerçekten dikkatlice baktınız? Bahsettiğim şey uçan martılara yada yerdeki solucanlara bakmanız değil...... Bulunduğunuz coğrafyayı dikkatlice en son ne zaman incelediniz????? En son ne zaman topografik bir haritaya baktınız??? En son ne zaman dağların, tepelerin yada kanyonların şekillerine baktınız??? Tabiki hiç..... "Çünkü onlar hep oradaydı!!!! Coğrafya öğretmenim bana dağların ve tepelerin tektonik olarak nasıl oluştuğunu zaten anlattı, yani baktıklarım bana anlatılanla uyuşuyor, yani şimdi ofisime gidip masamın başına geçebilir ve süper şekerli gıdalarımla beslenip saatin 5 olmasını bekleyebilirim."

Dağlardan ve tepelerden size ne ki? Onlar sabit duruyorlar işte..... değil mi??? Hiç etrafınızda bulunan yüzeylerin doğal görünümlerine bakıp aralarındaki farkları inceledinizmi? Neden şuradaki dağın yüzeyi böylede buradaki tepenin yüzeyi şöyle diye düşündünüzmü? Bu gölde nerden çıktı yada bu dere ne iş hacı diye duraksadığınız olmadımı? Sizlere "doğal erozyon" diye anlatılan "doğa harikaları"nda hiç dikkatinizi çeken şeyler olmadımı?? Ülkelerde yaklaşık 10 senede bir ziyarete açılan kanyonların birdenbire nasıl ortaya çıktıkları ve bunca yıldır bilinmiyorlarken nasıl olduda şimdi keşfedildikleri hiç aklınızda soru işareti bırakmadımı??? İçgüdünüz "yanlış giden birşeyler var" işareti verirken nereye bakıyordunuz? Futbol? Porno? Komşunun kızı? Whatsapp ekranındaki rehber? Yoksa SIRI ile muhabbet etmeyemi çabalıyordunuz? 

Çoğunuz sadece uyuşuk değilsiniz.... Aptalda değilsiniz..... Hele zeka özürlü hiç değilsiniz..... Sadece ve sadece zihinsel bariyerlerle körleştirilmiş birer laboratuvar ürünü organik yapısınız.


1640 yılında yayınlanmış bir harita ile 2001 yılında yayınlanmış bir harita örneğinde Hazar denizinin şeklini görüyorsunuz! Öyle bön bön bakıp o zamanlar hata yapmışlardır demeye başlamadan evvel son 5 asırda hazar denizini içeren haritaları inceleyin. Nasıl oluyorda tüm denizler birbiri ile mucizevi bir şekilde boğazlar vasıtasıyla bağlantılı? Depremler sayesinde değilmi?

Denizlerin aslında ne olduklarını şimdilik bırakayımda biraz şu "doğal" kanyon tipli yerlerden örnekler vereyim. Kanyon ismi aslında bir kadına tecavüz ettikten sonra onu boyayıp bir sanat eseri yaratmış havası vermek ve seyircisindende para kazanmaktır. Bu işe yarıyor çünkü koyunlar doğal ve insan yapımı şeylerin farkını anlayabilecek zihinsel programa sahip değiller. Koyunların düşünmek yerine zihinlerine yerleştirilen "görseller" ile karşılaştırma yaparak düşündüklerini zannederler.


Bu tam olarak bir kanyonun ne olduğunun mecazi halidir!







Örneğin.... Amasya şehri eski bir maden ocağına kuruludur!





Kapadokya - kızıl vadi yada ondan geriye kalan çöp yığını



Bu resimdeki kanyonlar dünyanın çeşitli bölgelerinden sadece birkaç örnek. Aralarından bir taneside yeni açılan Ulubey Kanyonu. Burada bakmakta olduğunuz şey maden ocaklarının içini oyduktan sonra geriye bıraktığı çöptür. Tüm alengirli kıvrımlar, şekiller, düzlemler yada çıkıntılar tamamen insan ve makine işidir. Bu yerler normalde "düz" birer vadi yada ova iken, işleri bittiğinde geriye bu artık yığınlar kalır ve sonrada dip kısımdan bir derenin akıtılması ile bölge nadasa bırakılıp yeşillenmesi ve tekrar doğal bir görünüm alması sağlanır. ardındanda koyunlarına beğenisine sunulup birer "doğa harikası" diye yutturulurlar. Hiçbir taneside çıkıp "yav siz bu vadinin anasını zkmişsiniz" de demez, çünkü gördükleri şey devasa bir möcizadır ve bunu bir insan asla başaramaz diye düşünmeye programlıdırlar. Yukardaki resimde terasta duran iki koyunun bu anası bellenmiş ovaya hayretle nasıl baktılarını görüyorsunuz değilmi?


Aktif maden ocağına bir örnek. Bu örneğe iyi bakın çünkü bu gördükleriniz topografik haritaların temelini oluşturur.


Antarktikadaki dağların uçaktan çekilmiş resimlerinde, bu bölgeninde çoktan dev kepçelerle oyulduğunu görebiliyorsunuz. Tüm "bilim adamı" kılıklılar orada neyin araştırmasını yapıyor sanıyorsunuz? Tabiki mineral ve maden tetkiki ve nerden ne çıkarılabileceğinin hesaplanması. 

NASA bunca yıllardır yukarıdan dünyaya bakarak ne arıyordu sanıyorsunuz? Tabiki maden ve mineralleri. NASA, madencilikte burnu iyi koku alan av köpeği gibi kullanılır ve çevreyi inceler. Sonuçlara görede nereye ne kadar yatırım yapılıp ne kadar kar elde edilebileceğinin ön tanımını sağlar. NASA nın tetkiklerinden sonra bölgeye biyolog ve jeolog takımları giderek yerinde "bilimsel" araştırma yapmaya başlarlar. NASA uzay seyahatleri yada abuk subuk galaksi resimleri ile ilgilenmiyor. Yukarıyla ilgilendiği izlenimi verilerek "yerdeki" operasyonları gizleniyor.


Rakamı iyi okudunuzmu? 19.5 milyar dolar!!! Neden bu kadar ve neden şimdi?! Hatırlarsanız son yıllarda devlet adamları ve ruhani liderler antartikaya ziyarete gitmeye başladılar. Bu heyecanın nedeni uyduruk uzaylılar, piramitler yada iç dünyaya giden geçit değil. Önceden (1947 de Admiral Byrd güney kutbunun "2800km ötesinde" yaklaşık 8000km genişliğinde bir kıta keşfetti - Operation High Jump) keşfedilmiş olan kıtaya geçişi sağlamak ve orada yapılacak maden ve mineral kazıları için "koloni" (işçi grupları) kurmak. Bu koloni dünyadan tamamen kopuk olmak zorunda ve arada kesinlikle kontrolsüz bir trafik olmamalı. Bu yüzden önde gelen ülkeler Antarktik anlaşmaları yaparak bu yeni kıtanın nasıl paylaşılacağını çoktan belirlediler. Bu yüzden antarktika hiçbir ülkenin toprağı olmamasına rağmen oraya öyle kafanıza göre gidemiyor yada üzerinden uçamıyorsunuz. İzin almadan girmeye çabalarsanız her türlü mermiyi yada roketi kıçınıza sokarlar! Bir sonraki konuda tabiki dünya farkına varmadan binlerce insanı oraya nasıl transfer edeceksiniz? Ancak şimdiki konumuz bu değil!

Dünya genelindeki birçok gölet, deniz yada boğaz tamamen insan yapımı havuz ve su aktarım sistemleridir. Denizler size okulda anlattıkları şekilde ırmakların getirdiği tuzlardan dolayı değil, madenlerin yüz binlerce yıldır içini oyup boşalttıkları boşlukları kaplayan kimyevi sıvı atıkların (Sodyum Klorür başta olmak üzere) bir sonucudur. Eğer tuzlu su iyi birşey olsaydı, tarımda kullanılmazmıydı? Deniz suyunun toprağa ne kadar zararlı olduğunu unuttunuz mu yoksa?  



Marmara denizinin dibindeki boşluk nasıl oldu sanıyorsunuz? Erozyon, tektonik hareketler yada bir mucize? Bu çukurluk nasıl oluştu ve bu çukurdaki toprak nereye gitti? Google haritalardan bakınca birşey dikkatinizi çekmeli!!! Dipteki tepeciklerin nasılda hizalı bir şekilde durduğu. Bunlar kısaca atık kalıntısıdır. Örnek vermem gerekirse....

Bir başka turist atraksiyonu olan "Chocolate Hills - Filipinler"
Çikolata Tepeleri Bohol, Filipinler de bulunan sıradışı bir coğrafik oluşumdur. Yaklaşık 1268 koni şekilli aynı boyutlarda tepeler 50 kilometrekare dan fazla yer kaplar. Tepeler yeşil otlarla kaplıdır ve kuru mevsimde kahverengi renk alırlar, bu renkten dolayı çikolata tepeleri olarak adlandırılmışlardır.

Çikolata Tepeleri Bohol'un en çok turist çeken mekanlarındandır. Bölgenin doğal zenginliklerinin en önemli sembollerindendir. Filipinler Turizm Bakanlığı'nın turizm listesinde yer alır ve ülkenin 3. Ulusal Coğrafik Anıtı olarak UNESCO Dünya Mirası Listesi'ne dahil edilmiştir.

Çikolata Tepeleri engebeli yapıda otla kaplı tepelerdir, ve neredeyse simetrik konik yapıya sahiplerdir. Gündoğumu ve günbatımı sırasında Çikolata Tepelerinin çok çekici bir görüntüsü vardır.

Kuru mevsimlerde yağışlar yetersiz kalarak tepelerin kurumasına ve çikolata rengine dönmesine neden olur. Bu dönüşüm, sonsuz bir çikolata görünümü oluşturur. Çikolata Tepeleri ismi, bu görünümden kaynaklanmaktadır.

Efsaneye göre iki dev orada kavga ederken birbirlerine toprak, kum ve kayalar fırlatmaya başlamışlar. Kavga iki gün sürmüş ve sonunda yorulup oturmuşlar. Yorgunluktan kızgınlıklarını unutup arkadaş olmuş ve oradan çekip gitmişler ve arkalarındada bu yığın kalmış.
Esas gelişim süreci:
Kireçtaşı tabakaları zamanla yağmur ve akarsuyun etkisiyle çözünmeye ve doğa koşullarının etkisiyle aşınmaya başlamış. Sonunda kilometrelerce karelik bir alanı kaplayan binin üzerinde tepe oluşmuş....
Kısacası, kimse bu tepelerin nasıl oluştuğunu bilmiyor ancak bilimsel arkadaşlar illa bir açıklama yapalım deyip uzun bir liste yazmış olsalarda sonuçta "sihirle oldu" demekten geri kalamıyorlar. Bunun gibi birçok "doğal" zenginlik (çöp yada atık yığını) bugün koyunlara doğal zenginlik diye yutturuluyor çünkü hiçbir hayırsever çıkıpta onların suratının ortasına acı gerçeği söyleyip kariyerini sonlandırmak istemiyor! Hiçbir jeolog basamaksı yapıların nasıl "doğal" olarak oluştuğunu akla mantığa sığacak şekilde açıklayamaz. Her ne anlatırsa anlatsın mutlaka araya "doğal süreç" isimli zırvayı sokacaktır. Ancak yukarıdaki resimlerde sanırım bu doğal denilen sihirli sürecin nasıl gerçekleştiğini çözdünüz. Peki bununla bu konu bittimi tabiki hayır!




Manisa Kula Tepeleri. Tepecikler suyun ortasında yada yanında. Çünkü oyma işlemi bittikten sonra geriye bırakılan atık tepelerinin doğal birer görünüm alması için kazı alanı sular altında bırakılır.


Kula volkanizması, Ege Bölgesi'nin doğudan batıya uzanan en büyük tektonik çukurlarından "Gediz Oluğu" üzerinde yer alıyor. Dolayısıyla buradaki ilginç yeryüzü biçimlerinin oluşumunda volkanik faaliyetler, tektonik hareketler, akarsu ve atmosfer olaylarının etkileşimi söz konusu. Özellikle Kaplan ve Sandal köyleriyle Kula ilçesinin kuzeyinde yer alan volkan konileri ve oluşumlar, dün olmuşçasına yeni ve etkileyici. Salihli'den Demirci'ye uzanan yola girip kuzeydoğuya doğru yaklaşık 25 kilometre gittikten sonra, Demirköprü Baraj Gölü'nün kıyısında biri büyük, diğeri küçük iki volkan konisinin oluşturduğu çok hoş bir görünüm karşınıza çıkar. Kula Jeoparkı Batı Anadolu‐Ege eşiğinde, Manisa İli sınırları içerisinde yer alır. Yaklaşık 300 km² alan kaplayan Kula Jeopark (*maden!!) sahası, ekseriyeti Kula İlçesinde olmakla birlikte kısmen Salihli İlçesi ile Sandal Beldesi, Gökçeören (Menye) Beldesi, Adala Beldesi ve Gökeyüp Beldelerini içine almaktadır.   
Bu görmekte olduğunuz "volkanik" tepeler size volkan gibimi geliyor? Yoksa gerçek bir volkanın neye benzediğinimi unuttunuz? Çevresinin neye benzediğini yada akan lavaların çevresinde nasıl şekiller oluşturduğunumu unuttunuz? Bu atık tepeleri içlerindeki kimyasal tepkimelerden dolayı (Tarımda humus tepeciği yapımını hatırlayın) tıpkı bir volkan izlenimi verdiklerinden sadece yalancı volkanlardır ve yeraltındaki herhangi bir lava hattı üzerindede durmazlar!



Göllü Dağı! Bu size bir volkan gibimi görünüyor? Lava akıntıları nerede? Ne kadar düz ve engebesiz değilmi? Sanki birileri onu oraya koymuş gibi.



Mauna Loa Volkanı Havai adası. İşte size gerçek bir volkan, yani türünün bir kaç örneklerinden bir tanesi. Patlamalar yapmıyor ve sadece lava akıtıyor, yani magma kanalına bağlı bir volkanın yapabileceği tek şeyi yapıyor.... 



Burada günümüzde pasifik okyanusu denen "boşluğu" görüyorsunuz. Boşluk diyorum çünkü burası tamamen oyulmuş bir alan. Eğer pasifik bölgesinin topografik yapısını yakından incelerseniz kıtaların ve adaların bu oyma işleminden geriye kalan parçalar olduğunu görebilirsiniz. Bu oyma işleminin bir sonucu olarakta bugün "Ateş Hattı" denilen volkanik tepe ve dağlar geriye kalmıştır.



Pasifik okyanusunun en derin bölgesi: Mariana Çukuru.... Ne kadarda "doğal" görünüyor değil mi?
Burası Meksika Körfezi..... Ne kadar "doğal" bir görünümde değil mi? Bilim koyunları buranın bir asteroid çarpması sonucu oluştuğunu ve çarpmanında dinozorları yok ettiğini iddia ediyorlar. Meteor çarpmasına benziyormu?

 Gerçek bir meteor krateri. Geliş açısı ve çarpma alanındaki etkisi net olarak görülebiliyor!


Bu ve benzerlerine meteor krateri deniyor ancak gerçekte hepsi sadece yapay birer çukur! Böyle bir çukurun oluşması için meteorun tam olarak dikey bir çarpma yapması gerekir, ki bu imkansızdır.



Bu dev kepçenin nasıl çalıştığını görebiliyorsunuz sanırım. Basamaklar şeklinde yatay yada dikey olarak oyar. Buna bugünün teknolojisi diyoruz. Ne hikmetse bu devin nerelere gittiği hakkında hiçbir haber yayınlanmıyor. Fakat bu devin geçmişte var olduğunuda kanıtlayabiliriz!




Kolombiya öncesi MÖ 500-1100 yıllarından testiler. Bunlarda onlarca farklı model mevcut. Hepsindede timsah ve çark betimlemesi mevcut. O zamanki insanların gördüklerini bildikleri ile harmanlaştırarak sanat yaptıklarını unutmayalım. Karşınızda hayal ürünü birşey durmuyor! Bunun haricinde toltec imparatorluğundaki heykellere değineyim. Bunlara uzaylı gibi yakıştırmalar yapıyorlardı. Çünkü ellerinde garip cihazlar tutuyor ve garip bir giysilere sahipler. Bugünde neyin ne olduğunu öğrenmenin zamanı geldi!



Ne ise onu görmektesiniz.... Hiltilerin uç kısmı kullanım alanına göre değişkendir. Bu tip aletlerin silah olabileceğini zannetme gafletine düşen tüm koyunlara buradan duyrulur. Hiç gerçek bir silah ergonomisine sahipler mi?

Dünyanın bilinen (halka duyrulan!) en eski maden ocakları 200.000 sene öncesine kadar varmaktadır. Bunların çoğu afrika kıtasındadır ve bu madenlerin atıkları olarak bugün karşınızda sahara çölü denen devasa alan durmaktadır.




Çindeki Taklamakan çölü. "Doğal yollarla" (Erozyon) Nasıl oluşmuş olabileceği hakkında birçok teori olmasına rağmen, bu alanın tamamen bir maden kalıntısı olduğu açık ve net olarak ortadadır. Normal iklim koşullarının yaşandığı bir ortamda çöl olmasına nasıl mantıklı bir açıklama yapılabilir. Hemde etrafı yeşil alanla çevrili bir çöl!



Nemrut dağı! Çakma tarihi kalıntılarla restore edilmiş ve arkalarında duranda madenden kalan atık tepesi. Süper değil mi? Tam bir doğa harikası. Gezi alanında görebileceğiniz tek şey ufalanmış kaya parçacıkları ve kimse size kayaların bu yükseklikte nasıl bu halde olabileceklerini izah edemiyor. Ovvvv, bekleyin bir - sakın bunlar maden makinaları tarafından parçalanıp oraya yığınlanmış molozlar olmasın.... Yooo tabiki değil, hepsi "doğal".... Sizlere bu doğa harikaları ile ilgili binlerce örnek verebilirim, fakat kafanız bassın diye özellikle en çok tanınanlarını ele adlım.

Hiç dünyadaki element miktarlarına bakarken şuna dikkat ettinizmi diyeceğim ama nasılsa elementlerin su, ateş, toprak, rüzgar ve tahta olduğunu zannettiğinizden doğrudan konuya geçeceğim.....


1 oksijen O 466000
2 silisyum Si 277200
3 aluminyum Al 81300
4 demir Fe 50000
5 kalsiyum Ca 36300
6 sodyum Na 28300
7 potasyum K 25900
8 magnezyum Mg 20900
9 titanyum Ti 4400
10 hidrojen H 1400
11 fosfor P 1200
12 manganez Mn 1000
13 florin F 800
14 baryum Ba 500
15 karbon C 300

Oksijenden sonra dünyada ppm ölçümüne göre en çok rastlanan şey silisyum (16 atom) yani silikon. Bu bolluktaki bir elementin olduğu gezegende nasıl oluyorda nadir ve daha zayıf olan bir element olan Karbondan (6 atom) oluşuyorsunuz diye hiç düşünmedinizmi? Tabiki hayır, çünkü sizlere bu nadir elementten oluşmuş olmanın nasıl möcizavi bir şey olduğu zırvası anlatılarak sizlere "özel" olduğunuz yalanı yutturuldu. Peki neden silisyumdan değilde karbondan yapıldınız? Silisyum su ile temasa geçtiğinde çözünür, ki maden ocakları suyu mineralleri ayıklamak için bolca kullanmak zorundadır. Bu nedenle bir maden ocağında en çok kullandığınız maddeye karşı hassas işçiler çalıştıramazsınız. Maden ocağı derken koskoca bir yüzeyi kastediyorum (hadi şimdilik adı gezegen olsun). Bilim adamları size diyecekki eğer silisyumdan olsaydık karbon gibi diğer moleküllerle çoklu bağlantı olamazdı, yani bu kötü birşey olmalı, değil mi? Aksine daha az molekülle bağlantı kurmanız daha az hasta olmanızı ve buna bağlı olarakta dirençli olmanızı sağlardı! Herneyse...

Şuan etrafınızda duran neredeyse tüm silisyum minerali kadim varlıklardan geriye kalanlar! Cesetlerin artıkları üzerinde yürüyorsunuz! Yani zamanı geldiğinde karbonda aynı şekilde maden değerini alacak ve bu vücutlarda benzer bir şekilde işleme alınıp yerlerine yeni bir elementten oluşan vücutlar gelecek. 

Şimdi nerede yaşadığınızı, neden insan olduğunuzu ve amacınızı anladınızmı? "E madem burada su yoktu, peki bunca okyanusu dolduran su nerden geldi?" soracaksınız tabiki.... bunuda bir sonraki yazıda izah edeceğim. Şimdilik sadece bu konuyu hazmetmeye çalışın.

   

Heil Satan.....

12 Aralık 2017 Salı

UYUŞMUŞ TOPLUM

Merhaba moronitanyalılar,
Son zamanlarda etrafıma bakınca koyunlarda dikkatimi çeken özel bir durum var. Sanırım çoğunuz bunu görüyorsunuz, farkındasınız ve biliyorsunuzda - ancak kendinizde aynı koyuno-sapien ailesinden olduğunuzdan verdiğiniz tepki aynı: umursamazlık!

Peki neymiş bu ortada kıçı açık gezip "yokmu beni düzecek biri" diye bağıran bir dişi gibi gezen net görüntü? Tabiki UYUŞUK HALK!

Hayırseverlerin koyunlara sunduğu "mutluluk" iksirlerinin kullanım miyadının dolduğu artık açık ve net olarak ortada. Peki nedir bu mutluluk iksirleri? Tabiki nikotin, alkol, tuz ve şeker hemde çooook şeker. 1950 lerden beri bu uyuşturucular sayesinde koyunlar mutlu köleler olarak hayatta tutuluyor ve fazla taşkınlık yapmadan çalışıp aldıkları kredileri ödemeleri sağlanıyordu. Buda toplumun işlevsel olarak ayak durmasına olanak tanıyordu. 

İlk uyuşturucu dozunun işlevini yavaşça kaybetmesinin ardından hayırseverler bir üst doz olan sentetik uyuşturucuları 1970 lerin sonunda işleme soktular. Bunlar hazır kahve (sentetik kafein), asitli içecekler (yüksek şekerli mısır şurubu), diyet içecekler (sentetik şeker) ve SSGI (Selektif Serotonin Gerialım İnhibitörü) anti depresant ilaçlar. Serotonin neydi hatırlayalım: insanda mutluluk, canlılık ve zindelik hissi veren bir nörotransmitter. Eksikliğinde depresif, yorgun, sıkılgan bir ruh hali görülür. Peki buna göre SSGI ne olarak adlandırılmalı? Anti-Mutluluk hapı?! SSGI ilaçlarına ek olarak Benzodiazepin (Benzo) sunuldu, bunun özellikleri ise: hipnotik sedatif (uyku-uyarmayan), anksiyolitik (anti-anksiyete), antikonvülzan, kas gevşetici ve amnezik eylem sonucu bir nörotransmitter olan gamma aminobütirik asit (GABA), etkisini artırır. 


Basitçe bakmak gerekirse.... Canabis içildiğinde vücuttaki şeker eksikliği kafayı güzelleştirir ve bu etkiyi ortadan hızlıca kaldırmk içinde çok şekerli bir içecek kullanılırak vücuda eksilen şeker geri verilir ve sistem tekrar normalleşir. Peki bu şeker takviyesinden sonra kurban ne yapar? Tabiki bir tane daha sarar!  Hayırseverlerin koyunlara sunduğu bu uyuşturucularda farklı değil. Önce yüksek dozu alıyorsunuz, sonra anti-doz yapıyorsunuz ve bu döngüyü tekrarlayıp hayatınızı böyle devam ettiriyorsunuz. Düğmeye bas mutlusun ve düğmeye bas mutsuzsun - Süpeeeerrrr, tüm kontrol sende minik koyuncuk!!! Lütfen geberin ve gidinnnnnn....



Çocukken hatırlıyorum, almancılar gelirdi ve yanlarında Mars Twix tarzı çikolata barlaarı getirip etraftakilere dağıtırlardı. O zamanlar bakkalda sadece tadelle falan vardı. O züper şekerli avrupa çikolatalarından yediğim ilk zamanıda hatırlıyorum.... nasıl bir lezzetti o, mmmmmmm. Gerçekten, bir kere ondan yedikten sonra doğal fındık ezmesi ve doğal kakao ile yapılan yerli çikolatalar sanki çöp gibi geliyordu. Çünkü onlarda bildiğimiz lezzetin aşırısı vardı ve yediğimiz zaman sanki allah katına çıkmış peygamber gibi huşuya varıyorduk. Peki şimdi aynılarınıı yediğinizde neden o eski çocukluk anılarınız canlanmıyor? Neden o eski lezzeti bulamıyorsunuz? Cevabı basit, aşırı sentetik şekerden dolayı sinirleriniz uyuştu ve artık reaksiyon göstermiyorlar. Yani artık ne kadar yerseniz yiyin, o eski huşu olmayacak - gitti ve bitti!!

İşte bu öforik lezetlerin sunduğu mutluluk hissinin yok olması ile beraber gelen şeyde depresyon, yani mutluluk eksikliği. Hayırseverlerin bir sonraki yeni uyuşturucu dozuna kadar alkol ve tütüne zam yapmaları onlara ulaşımı frenledi. Yani koyunlar artık en azından düşük miktarda elde edebildikleri uyuşturucularını ellerine aldıklarında minikte olsa bir öfori yaşayacaklardı. Yeni uyuşturucu ise tabiki sanal ve dijital, yani maddesel bile değil - lütfen söyleyin bu dahice değilmi? Bu deha bir saygı duruşunu hak etmiyormu? Onca masrafla kaynak kullanıp şeker üretip koyunları uyuşturmak yerine artık onları tamamen sentetik gıdalarla besleyip, dijital olarak uyuşturacak ve tüm o doğal kaynaklardan gelen gıdaları aklını kullananlara bırakacaksınız!!!
Hmmmmm lezizzzzz!


Taze ve donmuş "taze"
 Sabah gevrekleri

 Konserve gıdaları

 Yiyin bu çıtır çıtır süper baharatlı toksik çöpleri..... Yiyin ve geberin.

Hayırseverler her köşebaşına açtırdıkları fast-food zincirleri ile korumasız sokak kediciklerini tıpkı sizin evinizdeki kediyi beslediğiniz gibi kedi-maması denebilecek çöple besleyecekler. Kurutulmuş ve sentetik olarak işlenmiş şeylerle. Selüloz gibi mesela..... ovvv bakın nasılda çıtırrrrr çıtırrrrrrrrrrr, yanındada özel mısır şekerli, soya yağlı sosu ve gizli baharat karışımıda varrrrr - vooaaaaaaaa..... cennetteeeeyiiiimmmm.

Güzel ve doğal aynı zamandada lezzetli bir yemekmi istiyorsunuz? O zaman bunun için çaba sarfetmek zorundasınız, çünkü bildiğiniz gibi hemen olmuyor. Koyunlara herşey anında sunulduğundan, hepsi sadece sanki filmin sonunu seyreden salaklar gibi o "vaaayyyy buymuş haaa" etkisinin olmasını hemen o anda bekliyorlar. Tüm bu koyunlar bu acelecilikleri yüzünden hayatın aşamalarını unutuyorlar. 15TL ye hemen bir McMenümü yoksa kendi başınıza tek tek satın alıp hazırlamanız gereken fırında etli patatesli bir yemekmi? 



İşte yedikleri şey tam olarak bu!!!!

Japon bilim adamları insan dışkısındaki proteinleri kullanarak ‘biftek’ üretmeyi başardı. Okayama Laboratuvarı çalışanı Mitsuyuki İkeda, Tokyo Kanalizasyon İdaresi’yle birlikte yaptığı çalışmalarda, kanalizasyon birikintilerinin çok yüksek oranda protein barındırdığını keşfetti. Proteinlerin özütlenerek gıda üretiminde kullanılabileceğini düşünen İkeda, özütlenen proteinleri sentezledikten sonra, rengi ve tadı geliştirmek (yani değiştirmek) amacıyla gıda renklendiricileri ve soya proteini kullanarak yapay et üretti. Düşük yağ oranı nedeniyle gayet sağlıklı olduğu düşünülen yapay etin tadı, deneklere göre sığır etine benziyor.
Yukarıda yazanı iyi okudunuzmu? Boka onca baharatı ve aromayı koyunca tadının ete benzediğine inanmayı seçmiş deneklerin, sırf tadı yüzünden yediklerinin aslında gerçekten bok olduğunu görmezden gelmeleri koyunların hayalperestliğinin ve uyuşuk sinir ucu alıcılarının yeni bir doz arayışının eseridir! Boka ne koyarsanız koyun, nasıl renklendirip tadlandırırsanız tadlandırın, sonuç olarak bok olduğunu bile yemeyecek kadar kafanız çalışıyordur! DEĞİL Mİ? Tabiki tüm fast-food bundan üretiliyor demiyorum ama kaynak tüketimine bakarak varış yerinin neresi olduğunu görmek pek zor değil. Sizce hayırseverler bu bilim adamını ödüle boğmalımı???? Nobel ödülünü dahi almalı aslında.....




Ve bu beyin hücreleri körelmiş koyunlar bu tarz filmleri bilim-kurgu sanıyordu! Savaşlarda yaşanan açlıklar esnasında insanların açlık yüzünden ne vahşilikler yapabildiğini hatırlamak isteyen???? 

"Peki ENKI gerçek yaşamada nasıl olacakta senden bunca küfürü yemeden yaşayacağım? Dışarıda yemek evde hazırlayıp yemekten daha ucuz!!!".... diye ağlayan koyunları duyar gibiyim. Bakın koyuncuklar eğer gerçek gıda için çalışıp para kazanmanın yollarını bulamıyorsanız, o zaman zaten hayatta kalma yolunda pes etmişsiniz ve bir BABA nın gelip sizi beslemesini dilemektesinizdir. Daha önceleri ne diyordum: "Eğer kendi hayatınızla ilgili kararları başkasının vermesine imkan verirseniz, o da sizinle ne yaparsa bunu hak ettiniz demektir!". 

Gerçek bir öğün örneği: 250Gr kuşbaşı et, 1kg patates, 1 soğan, 2 domates, tuz ve karabiber. Maliyet: 20TL!! Patatesi yıkayıp soydunuz ve küp küp kesip cam tepsiye yaydınız, ardından soğanı soyup doğradınız ve patatesin üzerine yaydınız, ardından 2 domatesi rendelediniz ve üste yaydınız, şimdide etleri dizdiniz ve tuz ve karabiberi üstüne hafif bir bilek hareketi ile serptiniz.... 



Şimdide bir güzel hepsini harmanlayıp 180C fırına verip 40dk beklediniz ve fırını kapatıp bir 30dk daha dinmesiniz beklediniz. Şimdi fırının kapağını açıp o leziz kokuyu aldınız ve afiyetle yemeden önce masanızı hazırladınız ve tabağınızın başına oturup eserinize baktınız...... Nasıl hissediyorsunuz? Yemeden mutlu? Yedikten sonra mutlu? Yada her ikisi?!!! İşte koyunların hayatındaki eksik yap-boz parçasıda bu: o anları yaşamıyorlar ama yinede sonda elde etmeleri gerekeni en başta elde ediyorlar. Bu yüzdende yapay ve sentetik bir yaşamda ölmeyi bekliyorlar, belkide bunu hakediyorlar.




Gidin ve kuytu bir yerde şu aciz varlığınıza ailece bir son verin. Sadece geberin ve artık şu insanlığın yüz karası olmayın.

Heil Satan.....