11 Aralık 2017 Pazartesi

FLASHLIGHT PROJESI AKTIF

Merhaba sevgili moronoyüksekfruktozgiller,
Ilk yazımda pek yorum yazamadım ancak bundan sonra her yorumu tek tek cevaplayacağım. Ilk yazının tek amacı sadece tekrar yazmaya başladığımı belirtmekti. Konu her ne kadar göz önündede olsa buna bir dikkat çekmek gerekiyordu.

Bugün size flashlight projesinin nasıl hayata geçirilimiş olduğu konusunda bilgi vereceğim. Sanırım oldukça uzun bir yazı olacak, o yüzden sabırla sonuna kadar okumadan yorum yazanları zevkle aşağalayacağımı şimdiden belirteyim. Çünkü yazdıklarımı öncelikle okuyup sonra hazmetmeniz gerekecek. Bunun için lütfen kendinize zaman tanıyın! Aslında bu yazıyı 2013 te yazacaktım ancak son anda yazmaktan vazgeçtim. Sanırım şimdi zamanı geldi!

Neden 2013 te yazacaktım diye soranlarınız olacak.... Çünkü 2013 te Nelson Mandela "tekrar" öldü! Evet yanlış okumadınız Nelson Mandela 2013 yılında sanki bir zombi gibi mezarından fırlayıp canı öteki dünyadan gelme hikayeleri anlatmak istercesine ortada görünüp, haberlere çıktı ve yine öldü.

Öncelikle Nelson Mandelanın 1991 de öldüğünü kanıtlyayım! Bunun için google amcanın bir eksikliğinden faydalanacağım: pdf dosyadaki imaj karakterleri değiştirememe eksikliği! Google şuan internetteki tüm dijital yazıları manipule edebilir, çünkü hepsi birer dijital karakterden ibaret. Bunu becerebildiğini, chrome ile gelen site tercümanını devreye soktuğunda görebilirsiniz. Bir tıkla tüm sitedeki karakterler bir anda farklı bir lisandalar, yani tüm harf karakterleri manipule edildi ve yerlerine başkaları konuldu. Umarım buradaki manipulasyonu idrak edebildiniz! Konuyu dağıtmadan kanıtı göstereyim:

Google Kitaplarda


Sanırım bunun üzerine fazla söze gerek yok! Okuduğunuz şey gerçek, ancak burada değil! Çünkü burada (yani burası olduğuna inandığınız "burada") Nelson Mandela 5.12.2013 te öldü. Bu ölüm ilanı birçok insanda "hey, bu neydi lan" etkisi yaptı ve bunada bir internet fenomeni olan "Mandela Etkisi (Mandela Effect)" dendi. Bir anda insanların birşeyleri farklı olarak hatırladıkları ortaya çıkmaya başladı. Türlü türlü videolar ve bloglar yazıldı.... çoğundada aynı şeyler tekrar edilip duruldu. Örneğin.....



Bizim dünyamızda bu marka febreeze (ortada çift "ee" ile) idi.


Bizim dünyamızda bu markada ok işareti yoktu. Okul zamanı arkadaşımın arabası volvo idi ve logosunun neye bezediğini çok iyi biliyorum.

Bizim dünyamızda Mona Lisa duygusuz pozu ile ünlüydü ve gülümsemiyordu. Louvre Müzesinde şahsen gördüğüm için biliyorum.



Bizim dünyamızda bu markada V ile W arasında çizgi yoktu. Bunu okul önünde duran hurda minibüsten biliyorum, çünkü çocukken hergün önünden geçerdim.


Peki bunu hatırlayanınız varmı? "Buda nerden çıktı amk" demeye başladınızmı?

"Neler oldu?" yada "Neler oluyor?" gibi bir takım düşüncelerde olabilirsiniz. Kafanız şuan karman çorman olabilir fakat okumaya devam edin. 

Şuan içinde bulunduğumuz durumun adına "Göreceli Gerçeklik Çakışması" diyoruz. Bu durum titreşimsel frekansları değişmiş evrenlerin tekrar çakışarak yeni bir gerçeklik oluşturmalarıdır. Frekansların değişiminin bir başka anlamıda yok olmuş olmalarıdır. Basitçe bu evren 100Hz, bir diğeri 101Hz, bir başkası 102Hz ve ötekiside 103Hz te titreşiyor diyelim.... ki burada sonsuz sayıda evrenler söz konusu! Bazı evrenler titreşim frekanslarını kaydırmaya başlayınca (çürüme ve yok olma aşaması) ortaya aynı frekansa doğru ilerleyen evrenlerin çakışması çıkıyor. Evrenler orada burada ve şurada değilller! Hepsi şuanda ve burada. 

Bu durumu anlamak için bir resmi photoshop ile açın. Resmin bir kopya katmanını oluşturun ve her iki resmide %50 opaklığa getirin. Üst üste dururken 2 resim birbirinin eksik olan %50 lik kısmını tamamlar ve yine %100 lük opaklıkta tek bir resim görürüsünüz. Ancak görmekte olduğunuz şey aslında 50 ve 50 değerde olan iki realitenin çakışmasından ibarettir. Bu çakışmanın sonucuda size "100" verecektir, yani bütün ve sabit bir realiteyi. Tüm realiteler bu bütünlüklerini zamanla kaybetmeye başlayıp diğer benzer realitelerle çakışarak bütünleşirler. 90+10=100, 10+20+70=100, 2+3+5+90=100 gibi çakışma ve bütünleşmeler daimi olarak gerçekleşirler ve %99.99 ihtimalle kimse bunun farkına bile varmaz. Bu durumun farkına varmak demek birilerinin uzay ve zaman manipulasyonunu teknolojik vasıtalarla gerçekleştirdiği anlamına gelir. 

20.yy ortalarından itibaren teknolojik manada birçok gelişme oldu ancak medyaya yansıyanların haricindeki uzay ve zaman kavramlarını manipule etme girişimleri bu yansımaların dışında idi. İlk olarak tabiki bir çok deney başarısızlıkla sonuçlandı. Birçok insan öldü yada bazı bölgeler yada binalar haritadan silindi. Dün insanların cıvıl cıvıl gezdiği kasabalar ertesi gün sanki 200 yıldır kimsenin yaşamamış olduğu hayalet şehirler oluverdiler. Deneme ve yanılma yolu ile birçok yenilikler keşfedildi. Bunlardan en dikkat çekici olanı ise dalga boyu manipulasyonu idi (ismi tam olarak bu değil ve yazmayacağımda). Amaçlardan biri ise sürekli olarak çürüyüp giden bir ortamı sabit ve sonsuz bir cennet yapabilmekti. Ki tanrılarında verdikleri sözde hep buydu: seçilmişlere ebedi yaşam ve mutluluk.

Peki şuan neler oluyor? Gerçeklikler birer photoshop katmanı gibi üst üste getirilirler ve her katman yeni değişiklerle ve bir öncekini örtmeye ve onunla bütünleşmeye başlar. Bir başka örnekle: önünüze bir yap boz alın.... görmekte olduğunuz şey 2D bir tabakadan ibaret ve resimde gözünüzün önünde. Şimdi puzzle parçalarını bulundukları pozisyondan tek tek sanki havada asılı kalırlarmışçasına ve aralarında sadece kendi kalınlıklarından fazla mesafe bırakmayacak şekilde birer photoshop katmanı gibi kaldırın. Şuan 3D bir yapıya bakmaktasınız! Şimdi bu katmanlar size sadece bir tek bakış açısından bütün resmi verebilecek, yani tepeden. En tepede bir şablon mevcut yani "grand finale" diyeceğimiz şey. İşte tüm katmanlar bu şablona uyana kadar katmanlardaki manipulasyonlar devam edecek demektir. İşlem daha karmaşık ancak 5 yaşındaki çocuğun anlayabileceği tarzda yapabileceğim tek açıklama bu.

Şuan günlük yaşamdaki değişimler, ani gelişmeler, son dakika gündemleri yada şok edici haberlerin tek bir nedeni var: Flashlight Projesinin işlevsel olarak kullanılması. Hayırseverler bunun için "Quantum Bilgisayarı" dedikleri cihazları bilim insanı diye tabir edilen maşaların ellerine verdiler ve dikkatli incelerseniz hiçbir tanesi bu bilgisayarların ne işe yarayabileceğini bile bilmeden reklamını yapmaya başladı. Çok karmaşık problemleri çözebileceklerini söylüyorlar ancak elimizdeki bilgisayarların çözemediği hangi "karmaşık" problemi çözecekler diye sorduğunuzda ........


Bilim adamlarının Quantum Bilgisayarları konusunda size söyleyebileceğie tek gerçek çok hızlı işlem yapabildikleridir. Hepsi bu..... Geriye kalan tüm zırvaları CGI resim ve animasyonlarla izah etmeye çalışsalarda aslında ellerine ne verildiğini halen tam olarak bilmemekteler. Bu yüzden şimdiden Open Source yazılım için çağrı yapmaya başladılar. Open Source yazılımın tek bir anlamı vardır: Biz bi boktan anlamıyoruz, ne olur biri bize yardım etsin! Quantum bilgi işleminin babası diyebileceğimiz David Deutsch bu konuda ne diyor bakalım:
Wired News: Bir kuantum bilgisayarın, bir ilacın bağışıklık sistemi ile nasıl etkileşime girdiğini görmek için ileride  bir makro simülasyon inşa edebileceğini düşünüyor musunuz?

David Deutsch: Hayır, bunun kullanım amacı bu değil. Kuantum bilgisayarı daha çok küçük şeyler için, yani bir molekülden daha büyük ölçekte olmayan şeyler için kullanılabilir. Küçük moleküller ve atom içindeki etkileşimler, farklı izotoplar arasındaki ince farklar, bu tür şeyler. Ve tabii ki daha da küçük ölçekli şeyler. Nükleer fizik ve ayrıca nanoteknolojide kullanılacak yapay, atom-boyutlu şeyler. Elbette diğer kuantum bilgisayarları tasarlayan kuantum bilgisayarlar kuşkusuz uygulamalardan biri olacak.
*******
David Deutsch: "Paralel evrenlerin kuantum teorisi sorun değil, çözümdür. Sıradan teorik kaygılardan ortaya çıkan bazı zahmetli, isteğe bağlı bir yorum değildir. Bu, açıklanabilir - karşılanabilir olan tek - olağanüstü ve karşı-sezgisel bir gerçekliktir. " - 1997 The Fabric of Reality. Sayfa 41
*******
David Deutsch: Quantum işlemleri "Paralel Gerçeklikler" arasında oluşturulacak işbirliği ile sağlanabilecek faydaların gerçekleşebilmesine olanak tanıyacak ilk teknolojidir. - 1995 
*******
Dr. Geordie Rose (D-Wave Systems): Bizler (Bilim adamları), bahsedilen o paralel gerçekliklerden faydalanabilecek Quantum Superbilgisayar makinalar ürettik ve şuan bunlardan elimizde 2 adet mevcut.
 *******
Daha önce yapılmış deneylerde atomaltı parçacıkların spinleri için Zeno Etkisi sergilenmişti. “Atomik hareketin gerçek uzay ölçümleri yoluyla Kuantum Zeno Etkisini ilk kez gözlemledik. Ayrıca, yüksek derecede kontrole bağlı olarak deneylerimizde, davranışı yavaş yavaş ayarlayabildiğimizi de göstermiş olduk. Bu ayarlama sayesinde de “beliren klasiklik” (İng. emergent classicality) adı verilen etkiyi de sergiledik,” diyor Vengalattore. Beliren klasiklik durumunda kuantum etkileri solmaya ve atomlar klasik fiziğin beklediği biçimde davranmaya başlar.

Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/kuantum-zeno-etkisi-deneysel-olarak-kanitlandi/
Daha önce yapılmış deneylerde atomaltı parçacıkların spinleri için Zeno Etkisi sergilenmişti. “Atomik hareketin gerçek uzay ölçümleri yoluyla Kuantum Zeno Etkisini ilk kez gözlemledik. Ayrıca, yüksek derecede kontrole bağlı olarak deneylerimizde, davranışı yavaş yavaş ayarlayabildiğimizi de göstermiş olduk. Bu ayarlama sayesinde de “beliren klasiklik” (İng. emergent classicality) adı verilen etkiyi de sergiledik,” diyor Vengalattore. Beliren klasiklik durumunda kuantum etkileri solmaya ve atomlar klasik fiziğin beklediği biçimde davranmaya başlar.

Bu yazının kaynağı: https://bilimfili.com/kuantum-zeno-etkisi-deneysel-olarak-kanitlandi/
Daha önce yapılmış deneylerde atomaltı parçacıkların spinleri için Zeno Etkisi sergilenmişti. “Atomik hareketin gerçek uzay ölçümleri yoluyla Kuantum Zeno Etkisini ilk kez gözlemledik. Ayrıca, yüksek derecede kontrole bağlı olarak deneylerimizde, davranışı yavaş yavaş ayarlayabildiğimizi de göstermiş olduk. Bu ayarlama sayesinde de “beliren klasiklik” (İng. emergent classicality) adı verilen etkiyi de sergiledik,” diyor Vengalattore. Beliren klasiklik durumunda kuantum etkileri solmaya ve atomlar klasik fiziğin beklediği biçimde davranmaya başlar. Bu bize bir kuantum sistemi belki de tekil atomlarına kadar kontrol edebilmek için benzersiz bir araç sağlamış oluyor.
*******
Sylvester James Gates teorik bir fizikçi olup, üst simetri (supersymmetry), üst çekim (super gravity) ve üst sicim (super string) teorisi üzerinde çalışmaktadır. Dr. Gates, üst sicim'de Simülasyon Teorisini doğrulayabileceğine inandığı bir kod keşfetti. Kod, bir arama motoru gibi bir tarayıcıda bulacağınız bir şey gibidir. Bulunan kod 0 ve 1'dir. Bu bulgu birçok fizikçiyi rahatsız ediyor. Sebebi, bu bulgunun "Akıllı Tasarım" sorusunu tekrar akla getiriyor olması. Bu keşif, bilim dünyasının, büyük patlama teorisini bir hata olarak kabul etmesi gerektğini öne sürmektedir.

Paralel evren, gölge evren yada anti evren gibi teorilerin geçerli oldukları kanıtlanmaya devam ediliyor. Fakat biz bunları bırakıp 5" ekranlarda futbol ve dizi seyredip, seyahat esnasında whatsapp rehberindeki kişileri yukarı aşağı incelemeyi tercih edelim.... önemli olan "kimse kafasını yukarı kaldırmamalı ve sürekli olarak abuk subuk şeylerle meşgul olmalı!". En son ne zaman güneş ve ayın hareketlerine baktınız yada samanyolu galaksisini seyrettiniz? Hatırlamıyorsunuz bile değilmi?

Bilimsel keşifler daima gizli saklı yapılır, çünkü sistem böyle kurulmuştur! Bilim adamları yapmakta oldukları keşifleri açık olarak ortaya bırakırlarsa bunları bir başka firma yada laboratuar alıp geliştirebilir ve ortaya çıkan yeni teknolojiye kendi isimlerini verip esas buluşu yapanlar tek kuruş kazanç yada ödül elde edemezler, buna bağlı olarak kariyerleri bir yere varmaz. Bundan dolayı bilimsel keşifler ancak tüm denemeler yapılıp kullanıma hazır olduklarında halka sunulurlar, ki buda sadece halkı alakadar edecek bir teknoloji ise mümkündür. Zeno etkisi ilk ne zaman keşfedildi peki? 1968 de! Ancak ilk tanıtımı 1974 te yapıldı ve 1977 tarihinde de yayınlandı. İşte bu, teknolojilerin ne kadar önceden keşfedildiğine bir örnek sadece. Herneyse konuyu saptırmayayım.....

Şuan neredeyse her ay yeni bir katman ile gerçekliğimiz manipule olmaya devam ediyor, bu hızlanmada bu hayırsever hediyesi quantum bilgisayarlarında yardımı olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Teknik olarak söylemem gerekirse, 2009-2012 yada 2020-2025 yılları arasında bir yerde yaşanan bir olay yüzünden (kimse artık ne olduğunu bilmiyor, ancak büyük ihtimalle bir yok olma olayı idi), belirlenmiş olan bilinçler buraya nakil oldu ve bunun yan etkisi olarakta benzer bir sebeple yok olan yakın paralel gerçeklikler ile iç içe geçmekteyiz. Flashlight Projesi bu geçiş ve birleşmeleri manipule ederek arzu edilen sonuca varmaya yarayan bir arayüzden ibaret. Ve şunu tekrar edeyim, önünüze getirilen hiçbir quantum fizikçisi konunun aslında ne olduğunu yada bu makinaların amacına uygun olarak nasıl kullanılacağını bilmiyor!

Bu realitelerin geçişleri aşamasında birçok "yeni" gerçek ortaya çıkmaya devam edecek. Herbiri kendi gerçekliğine ait olmasına rağmen içinde bulunduğumuz gerçekliğin yeni bir parçası olarakta artık bizim "gerçeklerimiz" olacaklar. Tüm bu yeniliklerin aşamalar halinde oluşmasına bağlı olarak içinde bulunduğumuz "bir nevi" holografik gerçeklik esas yani öngörülen şeklini almaya başlayacak. Yada almayıp tekrar baştan başlayacak.


Şimdi devam etmeden evvel size ilginç bir soru sormalıyım! Başka bir gerçekliğe ait bir kişi, bizim yaşadığımız gerçeklikte bizimle aynı haklara ve adalete sahip olmalımı? Aynısının onların gerçekliklerinde bize tanınması ihtimali ne kadar yakın? Yani şuan bu dünyada (yada bu gerçeklikte) yaklaşık olarak 800 milyon kişi benim gerçekliğimden geliyor, ancak diğerleri değil. Bu diğerleri kendi gerçekliğimizi düşündüğümüzde bizler için ne kadar önemli yada değerli olur? Hepsini yok etmek tıpkı bir pc deki masaüstü çöp kutusunu boşaltmak gibimidir (aslında sadece farklı bir frekansa geçecekler ve ne olduğunu hatırlamayacaklar bile) yoksa her nerden olurlarsa olsunlar onlarda yaşam hakkına sahiplermidir? Bu sorular hollywood filmlerindede işlendi ve filmlerde verilen kararları (komut) hatırlamanızı tavsiye ediyorum.

Sizler yapılan birkaç değişkiliğin hatırlatmasını yapayım. Bir önceki gerçeklikte olmayan bir şeyi:
2/BAKARA-191: Onları yakaladığınız yerde öldürün; onların sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Fitne/baskı ve bozgunculuk, öldürmekten daha kötüdür. Mescid-i Haram'da, onlar sizinle çarpışmaya girinceye kadar siz de onlarla çarpışmaya girmeyin. Eğer sizinle çarpışmaya girerlerse siz de onları öldürün. İşte böyle verilir küfre sapanların cezası!


2/BAKARA-193: Fitne kalmayıncaya ve din yalnız Allah'ın oluncaya kadar onlarla çarpışın. Eğer çarpışmaktan vazgeçerlerse artık zulme sapanlardan başkasına düşmanlık edilmez.

Bu cümleler aslında orada yoktu. Bir düşünün bakalım ne zamandan itibaren insanlar bu işaretli cümlelere işaret etmeye başladılar? Şuan şu iki cümlenin eklenmesi ile nasıl bir etkinin oluşturulmuş olduğunun farkındamısınız?

Bir başka değişimden daha bahsedeyim. Adolf Hitlerin göz rengi:
Ela mı yoksa mavi mi?
Yukarıda görmekte olduğunuz resim google dan. İşin ilginç yanı resme ilk tıklayıp yüklemesini beklerken gözleri ela renginde. Ancak resim tam yüklendiğinde gözleri mavi oluveriyor. Hitlerin gözleri ela idi! Ancak burada mavi renkteler.



Ya bu göz bebeğinin etrafındaki yeni siyah halkalara ne demeli? Bizim gerçeklikte insanlar bu halkalar için lens satın alırlardı. Burada doğal olarak mevcutlar.


Artık kalbimizde sol tarafta değil - neredeyse tam ortada. Eskiden hatırlayan varsa hafif sol tarafta idi ve sol koltuk altında atışları gözle dahi görülebilmekteydi. 

Bunun gibi birçok minimal değişiklikler sürekli gerçekleşmekte ve hepsini tek tek takip yada kontrol etmenize imkan yok. O yüzden lütfen paranoya yapmayın. Burada tek bilmeniz gereken neler olduğu ve ne ile yaşadığınız! Sizi kurtaracak şey her zaman sadece bilgidir. Bilginiz varsa eğer "nasıl" sorusuna çözüm bulabilirsiniz.

Buradaki bir başka fenomen ise Lucifer Projesinin çoktan aktif halde kullanılması. Güneşimiz yine olduğu yerde ancak bazen, yani belirli tarihlerde güneşin önüne bu yada benzeri bir yansıtıcı projektör koyuluyor ve bu sayede yukarıda görmemeniz gereken şeyler saklanıyor. Önde neyin durduğu önemli değil - neyi gizlediği önemli!



Bu örnek resimler hava durumu kameralarının çekimleri. Benzerlerini google dada bulmanız mümkün. Veya zamanınızı harcayıp bu kameraların yaptıkları günlük çekimleri tek tek inceleyeceksiniz. Ortadaki siyah nokta sabit değil, sürekli olarak rotasyonda! Kısacası 2 (doğal olan ve onun yapay yansıtıcısı) güneşe sahibiz fakat henüz farkında değiliz. 


ISS in orbit

 ISS ve uzaydaki bilinen uydular ile atıkların birer resmi.

Şimdi aklı başında olduğuna inan kişiler olduğunuzu varsayarak şu karşılaştırmayı yapmanızı istiyorum! ISS resmi NASA sayfasından alıntı yani "gerçek" (değil mi???)!! Diğer resim ise sadece bir 3D çizim. Yukarıda kayıtlı olarak bilinen yaklaşık 1800 uydu olduğu belirtiliyor ancak bunların sadece %40 kadarı çalışır durumda yani aktif. Her neyse... 1800 uydu artı yakıt tankı gibi atıklar vs yukarıda geziyor. Peki ISS resmine baktığınızda tüm bu bahsedilen uydu ve atıklar nerede?  ISS yeryüzünden yaklaşık olarak 405km yukarıda geziniyor ve buraya Termosfer katmanı deniyor....

Termosfer

Mezosferden itibaren 640 km yüksekliğe kadar uzanan katmandır. Bu katmanda güneş ışınları yoğun olarak hissedilir. Sıcaklığı güneşin etkisine göre 200 ile 1600 °C’dir. Bu katmanda gazlar iyon halinde bulunur ve iyonlar arasında elektron alışverişi oldukça fazladır. Bu nedenle haberleşme sinyalleri ve radyo dalgaları çok iyi iletilir.
Peki ISS yapımında hangi metaller kullanılmıştır?
Aliminyum : Erime Sıcaklığı: 660 °C
Titanyum : Erime Sıcaklığı: 1668 °C
Çelik : Erime Sıcaklığı: 1520 °C

Havada yani uzayda asılı bir fırında yaşıyor olmalarına rağmen oldukça mutlu görünüyorlar değilmi? Kim olmazdıki.... Astronotsunuz, kariyerin ulaşabileceği son noktaaaaaa - uzayyyyy - vaauuuuuvvvv. Çakıl büyüklüğündeki mikro meteorların en az 5000km/s hızla her 0.2 saniyede bir delik deşik edebileceği bir gemide olmak ne kadar huzur verici değil mi? Şu moronların suratlarına bir bakın.... ne kadar mutlular değilmi?????

Anlatmak istediğim resmi görebiliyormusunuz? Hayır!? Peki, o zaman size açık ve net olarak yazayım.... Yukarıda ISS diye bir istasyon yok. Yukarıda uydu diye birşey yok, sadece balonlarla yukarı çıkan cihazlar yada avacs tarzı uçakların yüksek irtifadan yaptıkları çekimler var. TV yayınları güneydeki antenlerden iyonosfere yansıtılarak yapılıyor. Uydu interneti diye birşey yok, tüm internet %99 bazda deniz ve karalar arası kablolarla sağlanıyor. Yukarıda roket atığı diye birşey yok. Yukarıda hubble diye bir teleskop yok. Yukarıda sadece henüz dejenere zihinlerinizin kabul edemeyeceği birşey var. Onada bir başka sefere değinmeyi denerim.


Challenger Mekiği faciası 1986


1986 Challenger mekiği faciası. Mekikteki 7 kişilik ekip ölmüştü. Hatırlayan varmı?

Aslında hepsi şuan diri ve hayatta. 

Hayatınızda yaşayabilmiş olduğunuz en büyük kandırmacayı öğrenip çocukluğunuzdan beri nasıl beyninizin yıkanmış olduğunu öğrenmenin vereceği acıyı düşünmek istermisiniz? Artık hepimiz burada sandığımız yeni "buradayız" ve hiç kimse biryere gitmiyor. Binlerce dünya benzeri gezegende bulunsa oraya kimse gidemeyecek. Marsa seyahati unutun. Aya inmeyi unutun. Merkürde golf oynayıp Io'nun sıvı metan yüzeyinde sörf yapmayı unutun. 

Şimdi google amcaya şunu istediğinizi yazın "Uzaydan Dünya Çekimi". Şimdiye kadar okuduklarınıza göre bana bir tane "gerçek" dünya resmi gösterin! Yukarıya milyon dolarlık teleskop gönderildi, ancak bir gün olsun ne dünyanın nede Ay'ın adam gibi bir resmini neden çekemedi? Bir tane olmazmı? O teleskop merceğini dünyaya döndürüp 24 saatlik bir dögüsünü neden 4K ve daha üstü kalitede çekmez? Neden tüm "uydu" resimleri hep tarama parçalardan oluşuyor?

Bu SOFIA, yani hubble çekti diye elinize tutuşturulan uzay resimlerinin anası. Şimdi Sofia ya merhaba deyin........ Bununla beraberde uzay astronomisine elveda deyin, çünkü o berrak dijital resimlerin laboratuarlarda renklendirilip şekillendirilmeden önceki halleri, amatör astronomlarınkinden pek farklı değil.

Fırlatılan roketlerin rotası! 

Neden bu roketler hiç doğrudan yukarı çıkmıyorlar diye kendinize sormadınızmı hiç? Yani roketin gitmesi gereken yer uzay boşluğu istikameti iken, neden dosdoğru yukarı değilde aşağı doğru gökyüzüne teğet bir rotada gidiyor? 


Söyleyin bakalım..... NEREDE YAŞIYORSUNUZ?
Başınızmı ağrımaya (gerçek anlamda) başladı.... bakın bu iyi bir başlangıç işareti! Tüm yazdıklarım sadece bedava bilgiden ibaret, yani ne bir çözüm nede bir kurtuluş sunuyorum. 
Heil Satan.....

79 yorum:

  1. Enki , yazıda bahsedilenleri bir sene önce internette okumuştum. Ben de volswageni senin dediğin gibi hatırlıyorum. Hatta geçen sene arabaların logosu dikkatimi çekti. Ayrıklık vardı. Sonraki günlerde Mandela Effect yazılarına denk geldim. Yazılar benim seninde tabirinle beynimi biraz yaktı hatta biraz korkuttu. Paralel evrenlerle ilgili yazılanlar Robert Lanzanın biyocentrism fikriyle örtüşüyor. Ama bazı sorunlar gözüme çarptı. Eğer yanlış anlamadıysam evrenlerin çakışması değişime sabep oluyor. Bu değişimin bu değişimle ilgili her şeyi değiştirecek zincirleme reaksiyona sebep olacağı düşünülürse şu anda hafızamızda buna ait birşey olmamalı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yukarıda yazdığım gibi, eğer bu geçişler doğal düzeninde gerçekleşiyorsa hiçbirşey hatırlamazsınız. Ancak teknolojik manipulasyonla yapıldığında ortaya hatalar çıkmaya başlar. Mesela evlisiniz ama çocuklarınızın olduğunu hatırlamıyorsunuz, veya eşinizi tanımıyorsunuz bazende arabanızın rengi değişmiş oluyor.... gibi düzensizlikler ancak hızlı düzenlemeler yüzünden ortaya çıkar. Ki doğa hiçbirşeyi aceleye getirmez, buda herşeyin düzenli ve denge içinde gelişimini sağlar.

      Değişik evrenlerle ilgili tüm teorileri bilebilirsiniz ancak bunların aynı anda manipule edilerek istediğiniz sonuca varacağınızı zannetmek sadece kibirden kaynaklanır. Hatırlarsanız "Zeitgeist" hareketi ile bir şok dalgası ve akabinde zihinsel bir düzenleme yaşanmıştı.... şuan bu mandela etkisi ilede aynı şey gerçekleşiyor. Bundan yaklaşık 20-25 yıl kadar sonra yine böyle bir dalgalanma (istila ve savaşın arka yüzü üzerine) ve zihinsel manipulasyon yaşanacak..... ve yine bu döngüsel değişim süreci devam ettirilecek. Her defasındada geçmiş tarih değişecek!

      Aynı anda iki yada fazla farklı realiteye ait "şey"lerin şuan burada olmasının tek nedeni gerçek olmamız. Eğer sadece bir bilgisayar simulasyonundan ibaret olsaydık, dediğin gibi hiçbirşey hatırlanmazdı. Bu bir simulasyon kesişmesi değil, gerçeklik kesişmesi! Fark bu.

      Sil
  2. Selam Enki, Yazının başında bahsettiğin gerçeklik kırılmaları aklımda tek birşeyi çağrıştırdı. Bir manipülasyon yöntemi. Beyin geçmişten ve şimdiden sebep-sonuç ilişkileri kurarak ilerler ve bu Data' yı manipüle edersen "Fatal Error" olabilir. Gaslighting deniyor(http://www.wikizero.org/index.php?q=aHR0cHM6Ly9lbi53aWtpcGVkaWEub3JnL3dpa2kvR2FzbGlnaHRpbmc)

    .gerçekte olan bir durumun olmadığını söylemek ve buna inandırmak gibi. Örneğin masanın üzerinde cep telefonu duruyordu ve onu oradan aldın, cep telefonunu arayan kişi masanın üzerine baktı ama bulamadı, sonra geri koydun giz-lice. Onu gördüğünde beyin önceki bilgiyi sorgulayacak, yanlış olduğu kanaatine varacak. kendinden ve bildiği herşeyden şüphelenecek, öz saygısını yitirecek, lidere boyun eğecek. Eğer gerçeği öğrenemezsen oltaya takıldın, oyunu kuran kişi git gide seni sindirmeye başlar. Zaten sindirmişse, uyanmanı engeller, zaten engellemişse.... diye devam eder.

    Yazdıklarına ek olarak şunları söyleyebilirim. Kalbin yeri hakkında söylediklerin zihnimde bir ışığın yanmasına neden oldu, ilkokulda kalbin yerini tam ortada göstermişlerdi, otoriteden gelen bilgiyi sorgulamamıştım. Fakat sonra gördüğüm fotoğraflarda ve kendi deneyimlerimde de kalbinin sol tarafa yakın olduğuna ulaştım. Ama bu bilgiyi de kurcalamadım. Yani zihnim oyalanıyordu, hem ortada olduğunu hemde sol tarafta olduğunu kabullenmiştim, ikisinden birini yanlışlamadım ya da doğru bulmadım. Otoriteden gelen bilgiyi kendi deneyimimden üstün tutmuşumda farkında değilim bunca sene.. Oltaya gelmişim.

    Gerçekten nerede yaşıyoruz? Önceleri insan içinde bulunduğu sistemi anlamaya yönelik gözlemler yapardı, doğa felsefesi, filozofik eserler. En kötü ihtimalle içinde bulunduğu sosyal yaşamla ilgili görüşler ortaya atardı. Şimdi ise 24-25 yaşına kadar 8-5 okullarda, sonrasında yine 8-5 ofislerde, eve gelincede tv ve uyku. Kimse içinde bulunduğu durum hakkında en ufak bir bilgiye sahip değil. Sanki akvaryumda balıklar, suyun dışını hiç bilmiyorlar, buraya nasıl geldiler, bilmiyorlar. Burası ne? kime kölelik ediyoruz? kölemiyiz? bu yediğimiz yemlerde neyin nesi?

    Aslında algoritma hiç değişmiyor. İçerik değişsede. Başkasının aklıyla değil kendi aklınla hareket et. Başkasının verdiğiyle değil kendi kazandığınla yetin, başkasının sözde bilimine değil kendi deneyimine güven. Evet gerçekten çok çalıştılar ve karşılığını aldılar, binlerce yıldırda karşılığını alıyorlar, böylesi bir bilimsel ilerleme göz kamaştırıcı olabilir. Fakat realiteyi unutmamak lazım, o kadar çabalayıp ulaştığı veriyi sana neden bedavaya versin? Ancak uslu bir kedicik olursan kabına yemek koyarlar, aynen vadesi dolmuş teknolojiyi halka sundukları gibi. Aynen patronun kazandığının anca artığının artığını çalışana vermesi gibi. Herşeyin bedeli vardır, peki bilimin, bilginin? Elbette. Kimse onlara "güneş tutulması" bilgisini bedavaya vermeyecekti, neden versinki. Yemeğini bedava mı veriyor?

    Kurtuluş yok. "Oyuna katıl, oyunu kur" derdi sevdiğim bir dostum.

    Parlayan ışığın etrafında sineği bol olur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sistem hep aynı ve öylede kalacak, çünkü bu doğal! Bazılarımız düzensizlikleri, dengeleri yada dönüşümleri dikkatlice takip edebildiği zaman - ki bunun için sadece şahsi gözlem ve düşünmek yeterli - sistemi ve düzeni kendisi için kullanır.

      Neden Arakandaki müslümanlar bir anda önem kazandı? Bunu önemsemelimiyiz? Bu gündem kendi şahsi çıkarınıza ne kadar faydalı? 0! Demekki önemsiz bir gelişme. İşte hayat ve kararlarda bu kadar basit. Koyun mantığı ise "Ama orda çocuklar ölüyor, suçsuz insanlar katlediliyor....vs" - gibi duygusal miyavlamalarla işlediğinden "tüm bunlara dur diyecek bir kahraman"ın gelip herşeyi düzelteceğine inanarak aslında bizim gibilerle aynı şeyi yapıyor olduklarını bile anlamıyorlar..... yani sadece düşüncelerinde ve dualarında umursuyorlar ancak aslında bi bok yaptıkları yok. Eğer bu tip olaylar bizim gibileri etkileyecek ise, bizler abuk subuk sosyal medya zırvaları ile ağlayıp sızlayarak beğeni toplamaktansa gerçekten birşeyler "yaparız" ve esas anahtarda budur: yapmak, hemde gerçek anlamda.

      Eğer kendi çıkarınız için elde edebileceğiniz birşey yoksa, ne üzerine kafa patlatmaya nede bunun için zamanınızı harcamaya değmez. Adı üstünde "zamanınız" yani sizin olan şeyi başkası ile paylaşmanızın size bir getirisi yoksa (fiziksel yada meta-fiziksel olsun) sonuç olarak yaptığınız tek şey iyi niyetli (avvvvv ne şekeeer - iyi niyetliiiii) beklentileriniz doğrultusunda kendizi kandırıp kayba uğramanızdır.

      Canınız birine yardım etmek istedi ve bunuda yaptınız - minnettar bakışları gördünüz ve karşılığındada hormon bombasına maaruz kalıp kendinizi iyi mutlu hissetmeye başladınız. İşte buda bir karşılıktır. Yardım ettiniz ve o anda kıçını dönüp gitti... ne bir hormon bombası nede bir mutluluk var, ne oldu? Beklediğiniz şekilde olmadı değilmi? Çünkü her işi yapmanın bir yolu ve adabı var ve bazende bunları unutup duygusal sömürüye maaruz kaldığınızda kendizi kandırmış olduğunuzu ancak iş işten geçince anlıyorsunuz. Bunun nedeni çabuk karar verme dürtüsü! Düşünenler olarak daima gözlemle-düşün-karar ver formülünü kullanmalısınız. Okulda sunulan hazır ve çabuk bilgilerden dolayı çürütülen beyinlerinizin tekrar işe yarayabilmesi için bu adımlar şart. Yoksa dediğin gibi 8-5 yaşam modunda geberip gitmek sadece bir seçim oluverir!

      Sil
  3. Bu yazıyı okuduğumda '' dur bakalım 1991 de mi öldü diye düşündüm(1998 doğumluyum ve malesef mandela olayını takip edemedim. İnternet ve yazılı kaynakların ne kadar değiştirildiği mechul . Bunun için iyi gözlem ve hafıza gerekir.Olayın şimdi izini sürmek samanlıkta iğne aramak gibidir. O zaman bildiklerimle başlayayım. Kalbimin yeri. Kalbim hala solda atıyor. Buda mandela etkisinin hafıza olayı olduğunu kanıtlıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Kalpteki değişiklik 1.7cm kadar ortaya kaymış olması, bundan dolayıda genel bakış açısında pek bir değişiklik yok gibi görünüyor.

      Sil
  4. Hafıza olayına değinmek istiyorum. Gerçeğin değiştirilmesinin hafıza değişimine sebep olmamasının bir diğer nedeni de elitlerin geçmişe önem vermesindendir.Tecrübe.Zaten yeni gerçek eskinin yerini alınca eskisi unutulur gider.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bravo Ali, çok doğru bir gözlem!!!! Eğer yaptığın birşey ise onun tecrübesi daima seninle olacaktır. Ancak eğer bu sadece anlatılmış ve inanmış olduğun bir zırva ise o zaman çakışma ile birlikte oda değişecek demektir.

      Sil
  5. Enki bu değişimlerin insan elinden olduğunu yazmıştın. Ozaman bu çakışma doğal yolla olsaydı tecrubeler de mi değişecekti.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Eğer bunlar doğal olsaydı, şuan bu konuyu tartışıyor bile olmayacaktık. Doğal yol dengeli işler. Ancak biz dengesiz bir çakışmadayız. Tecrübelerin bilinçli olarak gözlemlendiği için değişmeleri mümkün değil. Tüm varoluş bilincin dalagasal dışavurumudur (çift yarık deneyini [double split experiment] hatırla), buna bağlı olarak bilinç kendini değil sadece gözlemlemekte olduğu şeyi manipule edebilir.

      Sil
  6. Enki yazıyı tekrar okuyunca bu sistemin radyo gibi olduğunu fark ettm. Bizim var oduğumuz gerçek evren 100hz olsun. Çakışmak istediğimiz evrenin frekansı 101 hz olsun. Bu çakışmalar yapay olduğu için radyo gibi frekansı 101hz e çekmek gerekir. Senin de bildiğin gibi aynı frekansta iki kanal varsa bu ikisi çakışır ve iki ayrı ses aynı anda duyulur.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ancak aynı radyonun farklı kanaladaki yayınları çakışırsa ne olacak? Mesela Power Fm istanbulda 100.00 ancak Muğlada 100.30. Aynı müziği çalıyorlar, sadece arada bir reklamları yayın şehrine göre farklı oluyor.

      Senin örneğinde Dünya ile Jüpiteri çakıştırmak gibi bir deneme olsaydı, ki bunun sonucu korkunç olurdu, işte o zaman bahsettiğin farklı sesler duyulur. Bu sesler doğaüstü varlıklar denecek garip varlıkların "sıkça" görülmesi olurdu.

      Sil
  7. Enki hitlerin remine dikkatli bakınca resme tıkladığımda göz rengi değişiyor. Bunun iki açıklaması var ya teknik sorun(daha önce görsellere tıkladığımda değişiyordu) ya da mandela effect.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ya "özellikle dikkat çekme" ihtimaline ne oldu? Hansel ve Gretelin eve dönüş yollarını neyle ve nasıl bulduklarını ne kadar çabuk unuttun!

      Sil
  8. Enki dikkat çekmeyle ne kastetiğini pek anlamadım.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Aceleci cevap vermekten vazgeç düşünmeye bak ! Artık 18 yaşından büyük biri olduğun için siteye girebiliyorsun :-)

      Sil
  9. Merhaba.aydınlatıcı bir yazı olmuş.enki şu soruyu soracağım; uzay mekik ve araçlarının dış seramik kaplamaları rahatlıkla 1600 ü geçkin derece sıcaklıklara dayanaklı yapıldığı ve dışarının ısısını içeriye geçirmediği söyleniyor.yani termosfer sıcaklığına dayanması gerekmez mi?Ve basit bir teleskop sahibiyim. iss yi gözlemleyebiliyorum. Haydi benim gördüğüm şey iss olmadığını varsayalım ozaman iss nin 24 saat canlı yayın yapması onun gerçekten yörüngede olduğunu göstermiyormu yani?spacex in nasa nın bütün uzay mars yolculuk ve planları,plütonun yanından geçen fotoğraf yolayan (adını unuttum) bütün hepsi yalan olabilir mi?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Iss in canlı yayınını seyretmiyorsun! Sadece "duyduklarını" yazmışsın. Lütfen önce o yayini dikkatlice izle.

      Iss i canli yayinda görsen, onun seramik ile kaplı olmadığını anlaman bir dakikadan az sürmez. Bahsettiğin seramik mekiklerde mevcut, ki onlarında atmosferden giriş yaptığını görmedin. Filmlerde görmemiş olarak, doğrudan şahsen gözlemlediğin bir uzay mekiği firlatması ve kenetlenme olayı mevcutmu? Tüm bildiklerinin sana "gösterilenlerden" ibaret olduğunu ne zaman çözeceksin?

      Pluto nun resmi CGI. Gördüğün iss bir projeksiyon. Evet, tüm o uzay görevleri yalan. Bunada hayırseverlerin 2. tutulma hilesi diyebilirim çünkü dahiyane bir plan.

      Sil
    2. Gravity filmindeki efektler nasıldı? GERÇEK gibiiii. ISS 24h canlı yayında...... tabiki mavi/yeşil arkaplanlı stüdyodan. Hiç bir astronotun mekiğe binip uzaya çıktığını "gördünüzmü"? Tabiki hayır! Sizlere tanitildilar, isimleri anons edildi ve ertesi gün hooop istasyondaydilar. Degilmi? Onların hepsi aktör.

      Sil
    3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    4. Kendi gözlemlerin, ne gördüğün ve ne anladığın önemli. Kimin ne deyip yazdığı 2. önceliktir.

      Sil
    5. Dünyanın düz olduğunu düşünmüyorum çünkü sadece dünya mı düz. Ay küre. Dürbünle baktığımda küre olduğu çok bariz. Ay tutulması. Dünya ayı sadece belli dönemler kapatıyor. Dünya düz olsaydı dünyanın gölgesi olamazdı. Dünyanın kavisli resimlerinin balıkgözüyle çekildiği söyleniyor. Doğrudur. Ama bir video buldum. Bu video balıkgözüyle çekilmedi. https://www.youtube.com/watch?v=lYSTDolfK64

      Sil
    6. Dünyanın şekli konusunda bir iddiada bulundum mu?

      Sil
    7. Hayır ben sadece dünyanın neden düz olamayacağını açıkladım.

      Sil
    8. Başka biri çıkıp seninkinden daha somut örneklerle neden dünyanın yuvarlak olamayacağını izah ederse ne olacak?

      Sil
    9. That's the ticket! :D Bir problemi -komplikasyonuna göre- saniyesinde bir veya birkaç sav ile çözümleyebilmemiz için insan üstü bir zekaya ve ömrümüzü yetiremeyeceğimiz kadar bilgi birikimine sahip olmamız gerekir. Bir nevi Übermensch, tam olarak olmasa da. Bu durumda yapılması gereken de oturup bilim adamlarının merdivenlerini kullanarak matematik, fizik ve felsefe öğrenmek, bu konularda tefekkür etmektir. Bedava peynir fare kapanı...

      Burada işler "vererek" ve "alarak" işliyor. İkisinin de bir arada olması gerekir. İnsanlık veya canlılar olarak lower-brain'in istekleri doğrultusunda yaşayarak her şeyi kendimize alıp hiçbir şeyi dışarıya vermiyor olsaydık internete girebilmek şöyle dursun bir baraka bile inşa edemezdik ve aslanlarla cebelleşmekten beynimizi geliştirmeye vakit bulamazdık. Kaldı ki kilometrelerce mesafeden anlık olarak fikirlerimizi beyan ediyoruz ve anlaşıyoruz... Almak ve vermek. İki kutup ve ikisi de birbirinin tümleyeni, her zaman olduğu gibi. Gelişim böyle olur. WhatsApp'tan 7/24 geyik muhabbeti yapanlar teknolojiye ne kadar da saygılılar :D

      Her insanın söylediğini doğru kabul etmemeniz gerektiği gibi her sevdiğiniz veya saygı duyduğunuz kişinin söylediğini de doğru olarak kabul etmemeniz gerek. %99.99 bunları bildiğini sanır ve böyle şeyler söylediğin zaman yüzlerinde aptal bir küçümseme ifadesi belirir, aptalca bir gülümseme. Kendileri bu öğretileri uygulayabiliyorlarmış gibi. Küçümsenen ve küçümseyen kim oldu şimdi? :D Knowing is not enough, we must apply. Willing is not enough, we must do! İlk cümleyle yazıyı bitirecektim ama yine uzadı :D Herneyse. Her şey zamanla, çalışmayla ve nötr olmakla. Salve.

      Sil
    10. Enki o zaman düz dinyayla açıklanamayacak bir fenomen bulmam gerekecekti.

      Sil
    11. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    12. @Golden HAwk
      Başı ve sonu olmayan bir yüzeyin resmini çekemezsin!
      https://www.youtube.com/watch?v=qAPXZgJjv7A (burada "neler" görüyorsun?)

      Sil
    13. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  10. Enki o zaman TV sinyalleri baz istasyonlarından geliyor. O zaman Türksat da yalan.

    YanıtlaSil
  11. Enki yazının bir bölümünde 1950 de yapılan deneylerden bahsetmiştin. O deneylerin içeriği tam olarak ne. Bu deneylerin CERN le bir ilgisi var mı. Çünkü tarihsel olarak CERNin kurulduğu zamana denk geliyor.

    YanıtlaSil
  12. merhabalar enki şimdi bir kaç merak ettiğim konu var (yaşca sizden baya bir küçüğüm büyük ihtimal ondan dolayı cahilliğimi bağışlayın sürçü lisan edersem affola)

    "çok sayıda koyun sahibi olan, çok zengin bir büyücüden söz eden, doğu'ya ait bir mesel vardır: bu büyücü, aynı zamanda çok cimri imiş. ne çoban tutmak ne de koyunların otladığı meranın çevresine sınır çekmek istermiş. koyunlar, sonuç olarak ormanda dolaşmaya, çukurlara düşmeye ve ayrıca da kaçmaya başlamışlar; çünkü büyücünün et ve derilerini arzuladığını biliyorlar, bunu ise istemiyorlarmış."

    "sonunda, büyücü bir çare bulmuş. koyunlarını hipnotize etmiş ve onlara, her şeyden önce ölümsüz olduklarını, derileri yüzüldüğünde onlara bir zarar gelmeyeceğini, aksine bunun, onlar için iyi ve hatta hoş olacağını, daha sonra ise büyücünün yani kendisinin, sürüsünü çok seven iyi bir efendi olduğunu(!) ve onlar için dünyada her şeyi yapmaya hazır bulunduğunu, üçüncü olarak da, onlara herhangi bir şey olacaksa bunun hemen o anda, her koşulda o gün olmayacağını, bu nedenle de bu konu üzerinde düşünmelerine gerek bulunmadığını telkin etmiş. ve daha da ileri giderek büyücü, koyunlarının zihinlerine, onların hiçbir şekilde koyun olmadıklarını yerleştirmiş; bazılarına aslan, bazılarına kartal, diğer bazılarına insan, geriye kalanlara ise büyücü olduklarını telkin etmiş."

    "ve böylece büyücünün, koyunları hakkındaki bütün merak ve endişeleri kaybolmuş. artık hiç kaçmayıp sükunetle büyücünün etlerine ve derilerine ihtiyaç duyacağı zamanı bekler olmuşlar."
    "bu mesel, insanın durumunu çok iyi bir biçimde canlandırmaktadır."
    bunu gurdjieff denilen bir adamın kitabında okumuştum(insanın gerçeği kendini bilmek) adam aynen şöyle diyordu ,benim dile getiremediklerimi getirmişti

    ''İnsan bir makinedir; yaptığı her şey, düşünceleri, alışkanlıkları, duyguları dış etkenlerin ürünüdür. Bundan dolayıdır ki tüm yaşantımız bir çeşit 'uyanık uyku'da' geçer. Bir düşteymiş gibi yaşıyoruz ve düşlerde olduğu gibi etrafımızdaki dünyanın nasıl olması gerektiğini bizler kararlaştıramıyoruz. Sürekli olarak her şey bir vampir gibi bizi boşaltmaktadır; hayran olduğumuz bir manzara, sigaramızın dumanı, mutluluklarımız, acılarımız... Tüm bunların ardında 'gerçek bir varlık' yoktur. Biz aslında var olmuyoruz, birer makine, birer kabuğuz!
    şimdi bu alıntılardan sonra merak ettiğim bir konu var hayırseverlerin ortak bir özelliği belli bir ırktan mı oluşmasımıdır?
    güneşin önünden bize doğru gelen şey tetragramoton mu(yhvh) o varlık 2150 de mi gelicek ruh vs sömürecekmi bizi ne olacak o konuda çok çelişkide kaldım
    etimizden sütümüzden faydalandıkları gibi ruh denilen sübtil şeyide mi aradan çekicekler (ruh var mı emin bile değilim ama)
    bu illuminati kartları mevzusu hakkında düşünceleriniz nelerdir hayırseverler o kadar emin ki geleceği direkt gözümüzün önüne mi seriyor

    gördüğümüz gerçeği etkileyen bir mekanizma beynizimizde bulunuyor olabilir mi(kötü şekilde etkileyen)
    eski zamanlarda m.ö 30 bin yıl civarı mu kıtasını batıran hayırseverler(bize nuh tufanı olarak miras kalan şey) aynı şekilde yeni bir tufan mı yapıcak küresel ısınma ile
    gördüğümüz herşey bir hologramdanmı ibaret
    bu güneşin önünden bize uğrayan şey küp biçiminde olan birşey olması gerekiyor değilmi hatta scientology tarikatı bile filmlerinde sembol halinde yolluyordu piramit patlatma falan
    aklıma şimdilik gelenler bunlar

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayırseverler neden tarihi manipule ederler? Tabiki koyunları arzu ettikleri zihinsel şekle sokabilmek için - buda onlara kontrolü elde tutma imkanı sağlar. Geleceği öngörülebilir yapmak onu kontrol edilebilir yapar!

      Filmler normalde boş olan zihinsel görüşünüzü hayırseverlerin öngörüşleri ve planları ile doldurur, buda onların dilediği şekilde fikir edinmenizi ve düşünmenizi sağlar. Eğer birisi çıkıp şu tarihte bu olacak diyorsa bil ki zırvalıyor! Bize doğru gelen birşey yok, sadece orada olupta görmenize henüz izin verilmeyen birşey var. Rahu ve Ketu yu araştır derim.

      Sil
  13. Eski zamanlarda insanlarin bilgileeri tas tabletlere kazimalarinin sebebi bu gerceklik cakismalarinda bilgilerin orunmasini saglamak olalir mi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır, sadece bilginin ileri nesillere manipule edilemeden iletilebilmesi içindi. Şuanda halka sunulanlar (müzedekiler vs) gerçekte varolanın sadece %5 kadarı.

      Sil
    2. Buda zihinsel manipülasyonun geçmiştede yapıldığının göstergesi olabilirmi sonuçta asıl tutsaklık zihnimizde başlamıyormu?

      Sil
  14. Bu hayirsever programindan kurtulmanin yolu rahattan uzak bir yasam yasamakla baglantili olabilir mi meditasyon spor yapmak vs ile vucutu zorlayarak sinirlari asmak cozum olabilir mi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Denemeden nasıl bilebilirsin? "Yap" ve sonuçları gör!

      Sil
  15. Enki yazıda her evrenin frekansı olduğundan bahsetmiştin. Bu evrensel frekans maddenin en küçük yapı taşı olan sicimlerin titreşim frekansı mı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sicim bir "şey" dir.... titreşim ise "şey" leri oluşturur.

      Bu evrensel frekans maddenin "en küçük yapı taşı"..... en küçük diye birşey yok, sadece herşey var. Mandelbrot kümesini oku ve anlamaya çabala.

      Sil
  16. Facebook linkiniz varmı ?
    Bu akşam bu blogda ki hemen hemen bütün yazılarınız okudum
    Ama bu son yazı şok etti beni

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sosyal medya kullanmıyorum. Tüm yayınlarım sadece bu blogdan ibaret.

      Sil
  17. Enki tüm bu çakışma işlemleri bittiğinde kendi frekansımıza dönecek miyiz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu işlemin geri dönüşü yok. Tıpkı aynı suyun aynı moleküler düzende aynı ırmaktan tekrar akamayacağı gibi. Tüm titreşimsel frekanslar sürekli olarak birbirlerini düzenler ve asla eski hallerini almazlar. Evren harekettir ve hareket daimidir. Bu anlamda bahsettiğin "öze dönüş" gibi bir imkan söz konusu değil. 2D fiziksel insan olarak düşünmeye devam edersen kendini sürekli olarak çıkmaza sokarsın. Bizler insan değiliz, sadece bu belirli bir son kullanım tarihi olan bedenlerin ölümsüz kullanıcılarıyız.

      Sil
    2. Selam enki biz kendi kendimizi mi yarattık acaba? Özümüz ölümsüz ise sürekli olarak tekrar mı doğuyoruz?

      Sil
    3. Evet! Evet!
      Bu sorular bu şekilde cevaplanmadığından dolayıda sürekli olarak bir başlangıç, bir yaratıcı ve birde yol gösterici aranıyor. Aslında hepsinin cevabı kendimiziz.

      Hepiniz başından beri hedefteki 12nin üzerinde duruyorken, size hedefin orada burada yada şurada olduğu telkin edildi ve edilmeye devam edilecek, çünkü bu gerçek tam anlamıyla idrak edilmediği sürece tüm sistemi çökertir. Madem ölümsüzüm o zaman neden uğraşayım, neden şükredeyim, neden itaat edeyim gibi fikirlere yöneltir ve herşey bir anda durur.

      Filmlerde görmüşsündür.... insanlar kaçınılmaz sonun geldiğini öğrendiklerinde sadece kabullenip o anın gelmesini beklerler ve bir anda herşey durur. Kısa süreli bir sakinlik havası mevcuttur. Yada madem öleceğiz o zaman abuk subuk şeyler yapıp nasılsa artık anlamı kalmayan hayatımıza kendimize göre son verelim gibi fikirlere yönelirler.

      Buna bağlı olarak gerçeği bir anda ortaya çıkarmak herzaman akıl karı birşey değildir. Hatta bazen o bilgiyle ölmek bile daha mantıklıdır! Sen zannetmeki bu blogda yazdıklarım yeni şeyler. Bunlar fikren eterik ortamda yayılmış olanlardır. Bu yayılımın henüz olmadığı birşeyi yazmak yada hakkında konuşmak sisteme ancak zarar verir. O yüzden yazacaklarımın eterik ortamda var olduğundan daima emin olmam gerek.

      Sil
  18. Bir yazında oyunu intihar edip bitirebileceğini söyleyen insanlara karma yasalarını okumalarını önermiştin. Yani ne kadar ölümsüz de olsan buradaki yasalar orada da geçerli.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayat oyununda "cheat code" diye bir opsiyon yoktur! Level 2 den Level 10 a atlayamazsın. Herşeyin bir yeri ve zamanı vardır. Her biriniz o yere ve zamana ulaşmak içinde uğraşmak, öğrenmek, acı çekmek ve idrak etmek zorundasınız. Bunları yapamaya istekli olmayanlarda "game over" sonrası sil baştan yaparlar. Evren bir okuldur ve ancak derslerinizi öğrenerek sınıfı geçebilirsiniz. Hile yapamazsınız, çünkü sonunda sadece kendiniz kandırmış olursunuz!

      Bu analojiye benzer olarak geçen sene çıkan bir filmi seyretmenizi tavsiye ederim: "The Discovery"!!!!

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Kendine sorular sorabilmen için yalnız olman gerekir! Günümüzde ise yalnız olmak bir hastalık, bir arıza yada bir kibir gibi kabul edilir. Tüm medya, dijital dünya, oyunlar, telefon app ları..... hepsi "yalnız kalmanızı engellemesi" için kurulmuş bir düzene aittir. Asla kendi kendinize olmamalısınızdır... ASLA!!!

      Eğer iletişim kuramıyorsanız sorun sizdedir. Eğer sosyal olmak hoşunuza gitmiyorsa siz iletişimde beceriksiz birisinizdir. Eğer başkaları ile muhabbet edemiyorsanız siz asosyalsinizdir. Eğer fikrinizi anlatacak kimseniz yoksa sorun sizdedir.... Bunlar günümüzün "yalnız olma karşıtı" bahaneleridir.

      Kendi başınıza olmak sizi dingin bir ruh halinde benliğinizle iletişime sürükler. Bu da sormanızı ve cevaplar almanızı sağlar. Asla üst benliğinizle bağlantı kuramamalısınız. Daima bu bağlantıyı engelleyecek bir unsur olmalıdır. Mesela telefon hücre vericilerinden gelen infrasound (ses altı) dalgaları.

      Sessizlikte, kalp sesinizi dinlemeye başladığınızda bağlantıyı kurdunuz demektir. Ancak daima birşeyler (sessiz titreşim dalgaları) sizi rahatsız edecek ve bu bağlantıyı kurmanız engellenecektir.

      Sil
    4. Enki arada bir yaşadığım tecrübeden bahsetmek istiyorum.Bazen kulak çınlaması ve bunun akabininde düşündüğüm şeyleri unutuyorum ben ne yapacaktım ne düşünüyordum gibi. Bunun benimle ilgili olamdığını düşünüyorum çünkü bu eskiden olmazdı. Bunun infrasound olayıyla bir ilgisi var mı?

      Sil
  19. Enki DMT zaten ölüm diye bir şey olmadığını kanıtlıyor gibi. Çünkü ölümde salgılanması ruhumuzu başka bir yere taşıyan köprü işlevi görüyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Konseptin yanlış.....
      Ruhumuz diye birşey yok... ruha sahip değilsin... sen o enerjik yapının kendisisin!!! Daima fiziksel yapıyı yeniliyorsun, ancak kendin daima aynısın.

      Sil
  20. Sürekli bir tekrar, sürekli yenilenen fiziksel yapımız peki geçmiş deneyimlerimize ne oluyor her başlangıç bir sıfırlanma mı oluyor?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Geçmiş deneyimlerin seni terk etmiyor, onlar daima seninle. Bu deneyimler sadece birer anı değil koddur. Doğduğunda o kodlar bulunduğun ortama seninle beraber geliyor ve doğru kararları aldıkçada sana rehberlik ediyorlar. İçgüdün bunca "garip" şeyleri, bazen diğerlerinin değilde sadece senin algılamanı nasıl sağlıyor sanıyorsun?! Anılar önemli değil, önemli olan sadece deneyimsel kodlama.

      Sil
  21. merhaba enki.tavsiye etmişsiniz discovery filmini izledim ve düşündürdü beni.gerçek hayatta da o filmdekine benzermi oluyor ölümden sonrası.fikrinizi merak ettim

    YanıtlaSil
  22. merhaba ENKİ.tavsiye etmişsiniz discovery filmini izledim ve beni düşündürdü.gerçek hayattada ölüm ötesi o filmdekine benzermidir? fikrinizi merak ettim

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Doğrusunu yapıp bir sonraki basamağa çıkmak için tekrar ve tekrar"..... Evrenin döngüsü bu. Her döngüde doğrusunu yapmak için bir şansın var ve o doğruyu yapabileceğin doğru bir an. Fırsatı kaçırdığında tekrar bir sonraki döngüye kadar bekleyeceksin.

      Eğer doğru olduğuna inanıyorsan yapmalısın. Eğer doğru olduğuna inanıyorsan o kapıyı çalmalısın, o telefonu aramalısın, o eli uzatmalısın, o kitabı almalısın, oraya gitmelisin.... çünkü hepsi bir döngüde sadece bir defaya mahsus, ya yapacaksın yada yapmayıp vicdan azabı çekerek kendi yarattığın cehennemde bekleyeceksin.

      Tıpkı diğer döngülerdeki gibi "şimdi" elindeki en büyük hazine.... eğer doğru birşey yapmak istiyorsan vakit şimdi! Hayatın ve karmanın sırrı işte bu küçük ayrıntıda gizli!

      Hindistanda karma temizleyici mantra saçmalıkları çıkarıp guruları zengin ettiler. İslamcılar cehennem azabından koruyucu muskalar çıkarıp şeyhleri zengin ettiler. Her inanış insanların bu zayıf noktasından faydalanır.... bu sahtekarların sunduğu "anında huzur" yalanları koyunların kendilerini kandırıp döngüde saplanıp kalmaları içindir.... Ruhunu şeytana satma fikri buradan doğar: hayatınla ilgi doğruların kararlarını başkalarının vermesine müsaade etmenden. Oysaki anlayacağın gibi aslında oldukça basit ve kolay bir şeyi yapmamak için binbir neden uyduruluyor ve bu sayede döngüler sonsuza dek sürmeye devam ediyor.

      Şansını iyi değerlendir!

      Sil
  23. Enki yorumlarda evrenin bir okul olduğundan ve herkesin buradan bir şey öğrendiğini söylemiştin. Fakat öğrenmenin bir amacı var onu kullanmak ya da merakını giderip korkularından ve şüphelerinden kurtulmak.Peki tüm hayatlarımızda edindiğimiz tecrübeleri nerede kullanıcaz. Yoksa bu sonsuz hayatlara sahip olduğumuz için öğrenme hiç bir nihai amaca varmayacak mı?

    YanıtlaSil
  24. "Peki tüm hayatlarımızda edindiğimiz tecrübeleri nerede kullanıcaz?"
    Bunun cevabını kimse bilmiyor.

    "Yoksa bu sonsuz hayatlara sahip olduğumuz için öğrenme hiç bir nihai amaca varmayacak mı?"
    Sonu olmayan bir varoluşta "nihai" bir amaç olmasına imkan varmı sence?

    YanıtlaSil
  25. Enki 2 gün önce fark ettiğim bir şey var. 23 ocaktaki son sorumdan beri siteyi kontrol ediyorum. 63 yorum varken 2 gün önce yorum sayısı 64e çıktı. Yorumlara baktığında bir yorumun iki versiyonu arka arkaya yazılmış gibiydi. Bu yorum belli sonradan eklenmiş ama bu sitede böyle bir şeye gerek yok. Bunun mandela etkisi olduğu çok açık. Başka bir tecrübem ise ay tutulmasından sonra ay gülen ağız şeklindeydi sonraki günlerde düzelmişti. Son zamanlarda çakışma olayı yaşandı mı bilgin var mı?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. O bahsettiğin yorum spam klasöründen çıktı! Yaşanacak çakışmaları takip etmenin artık bir önemi yok, çünkü bunun değişime bir etkisi yok. Tek bilmeniz gereken bu olayın gerçek olduğu idi. İleride sadece bunu bilmek size yeterli olacak.

      Zeytin Dalı Harekatı yerine Aydınlık Harekatının kullanıldığı realitede bulunamayacağına göre, bunu bilmeninde sana bir getirisi olmayacak. Aynı şekilde 15 temmuzda CB uçağının bir stealth drone tarafından düşürülmüş olması ancak bunun bu realiteye yerleştirilmemiş olmasını bilmekde sana birşey getirmiyor..... nerede isen oradasın ve bunun bir amacı/nedeni var! Bulunduğun yere odaklan, bulunmadığın yere değil!

      Sil
    2. https://www.youtube.com/watch?v=EIJh_Bhvg8g

      Selam Enki, youtube'da olan "project flashlight" isimli bu konuyla alakalı dikkat çekici olup izlenmesinin faydalı olacağını düşündüğüm bir film.

      Sil
    3. Filmin orjinal ismi "The Quiet Earth".

      Sil
  26. "Yukarıda sadece henüz dejenere zihinlerinizin kabul edemeyeceği birşey var. Onada bir başka sefere değinmeyi denerim.

    ...yukarıda görmemeniz gereken şeyler saklanıyor. Önde neyin durduğu önemli değil - neyi gizlediği önemli!" -ENKI

    Enki bu cümlelerden kastın şunun gibi bir şey olamaz değil mi?

    https://static1.squarespace.com/static/54934397e4b0ca053ae1bbc9/t/596561c13a04116acaeea0d6/1499816807430/?format=1000w

    Biliyorum biraz çocukça ve uçuk oldu ama zaten anlatmaya çalıştığım birebir bu değil. Merak ettiğim acaba orada bizden gizlenmek istenen bu 'şeyler' kadimlerin tarif etmeye çalıştığı tanrılar olabilir mi? Ne zaman antik tanrılar hakkında yazılar okusam olay direk uçuk varlıklara gidiyor. Göklerin boğası, dev yılan tanrılar, ejderhalar gibi. Verdiğim örneğin nedeni senin atmosferin dışının sıvıyla kaplı olduğunu söylemen ve izlediğim şu video:

    https://www.youtube.com/watch?v=t5Rs0fdRY9A

    Aslında bu videodaki görüntüler sahte değilse bile büyük ihtimal projeksiyon olabilir diye düşünmüştüm ama bu yazından sonra kafam biraz karıştı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Hayır bahsettiğim şey onlar değil, fakat UFO ların aslında organik canlılar olduğunu anlamanda bir gelişmedir. Bu sana uzayın boş olmadığını ve buna bağlı olarak burada nasıl organik canlılar yaşıyorsa oradada organik canlıların yaşadığını gösterir. Bir görüntüde uzay solucanı ISS te geziniyordu. Dikkat ettiysen o vakum diye anlatılan uzay boşluğunda istediği yöne hareket edebiliyordu, bunun tek yolu ise uzayın dolu olmasıdır. NASA gezegenlerin çıkardığı sesleri yayınlıyor, fakat vakum ortamda bunu nasıl kayıt ettiğini açıklayamıyor. Eski tanrıların bahsettiği yukarıdaki sular ve aşağıdaki sular aslında mecazi değiller.

      Ejderin taşlaşmış kalıntılarını bugün kuzey afrikada görebilirsin. Kuzey afrikanın neredeyse tüm üst yüzeyini kaplar. Şunu anlamaya çalış, evren hayatı barındırdığı sürece bir anlam taşır. Bu nedenle evrende bir boşluk olmasının ona hiçbir faydası yoktur. Heryer hayat dolu ve hepside hareket halinde. Tek sorununuz "garip" olanı algılamama programınız.

      Venüse verilen isim neydi? Medusa.... Bugün bazı lisanlar deniz anasına nasıl hitap ediyor? Meduza, meduso, medussa, madoso..... Çünkü venüs kadim bir canlıydı ve onu öyle algılamamanız ve korkudan altınıza sıçmamanız için onun tarihteki konumu ve izahatı modifiye edildi..... iyiliğiniz için!

      Sil
    2. Selam enki ozaman tüm evren yasayan canlı bir varlık mı? Birde bu iss nerde? uyduların olmadığını biliyoruz ama yukarıda "gerçek" uzayın ne olduğunu araştıran istasyonlar var olduğunu gösteriyor.

      Sil
    3. Evet tüm evren yaşayan canlı bir organizma. ISS in yukarıda çekilen selfie fotoğraflarının neyin tarafından çekildiğini öğrendinmi? ISS in eldeki bilgiye göre yörünge hızına bakacak olursak onu teleskopta ancak bir anlık "kurşun" geçişi sanabilirsin, o da ancak teleskobu tam olarak ISS in bahsedilen yörüngesine sabitleyebilirsen.

      Sil
    4. Sorumu düzelteyim iss in çektiği söylenen bu görüntüler yüzeyden mi çekiliyor yada yüksek irtifa uçaklari veya benzer ekipmanlar ile? Birde nasa yada diğer benzeri uzay araştırma kurumlari astronot kıyafetlerini su geçirmez dizayn ediyorlar buda yukarıda herhangi bir araştirma yapıyorlarmi yada yapmayimi planliyorlar acaba?

      Sil
    5. Yukarıda insan kullanarak yapabilecekleri bir araştırma yok. Astronot görüntüleri su altındaki stüdyolarda alındığı için kıyafetler su geçirmez yapılıyor. Astronot kıyafeti yüksek basınca dayanıklı dalış kıyafetidir. Yukarıdan yapılan çekimler yüksek irtifa uçak ve balonlarla yapılıyor.

      Sil
    6. Enki benim soruma verdiğin cevap için teşekkür ederim fakat itiraf etmeliyim ki bu sefer açıklık getirmektense iyice kafamı karıştırdın. Şimdi kafamda çok daha fazla soru var.

      Şimdi organik ufolarla başlayalım. Ufolar birer araç, bu araçlarsa organik... Bildiğin at-eşek gibi yani? Sadece uzay dediğimiz, boşluk sandığımız fakat sıvıyla dolu olan ortamdaki(belki de bir okyanus) ulaşım amacıyla kullanılan devasa hayvanlar. Denizanalarına medusa dendiğini biliyordum ama bugüne kadar bir kez olsun neden diye sorma ihtiyacı hissetmedim. Eğer yukarıda devasa denizanaları varsa ve uzaylı diye bildiğimiz bu üstün insanlar bu hayvanları binek olarak kullanıyorsa, ufo sandığımız şeylerin bu hayvanlar olması mantıklı oluyor. Belki de orada yaşayan daha küçük canlılar da vardır, bu deniz anaları da onları yiyerek yaşıyorlardır, bu sayede yakıt sorunu da çözülmüş oluyor. Bazı denizanası türlerinin ölümsüz olduğu söyleniyor(yumurta haline dönerek) bu durumda bu hayvanın(geminin) bakımına ya da yenisiyle değiştirilmesine de gerek kalmıyor. Resmen kusursuz bir taşıt. Şimdi bu taşıtların uzay gemisi kadar değil de çok daha devasa olduğunu, yani belki de bir gezegen kadar büyük olduğunu düşünürsek(venüs) o zaman belki de bu üst-insanlar bizi yarattıkları günden beri, bizi bu gezegen kadar büyük gemilerinden izliyorlardır. Venüsü üzerinde insanların yaşayıp şehir kurabileceği kadar büyük bir denizanası olarak düşünelim. Üstünde yaşayan üst-insanların şuna benzer bir kıyafet gidiğini düşünürsek:

      https://gizemliyollar.files.wordpress.com/2015/06/21545-img_2154.jpg

      Bu da bize neden duvarlara çizilmiş ziyaretçi kadim tanrıların bu şekilde tasvir edildiğini açıklar. Bu durumda insanlar gökyüzüne bakınca vantuzları etrafa saçılan devasa bir top görüyorlar, bu topu kafaya vantuzları da yılana benzetiyorlar ve oldu sana medusa... Düz mantık gidiyorum ama parçalar tek tek yerine oturuyor. Bu üzerine şehir kurulmuş uzay hayvanı, ki özellikle denizde yaşayan hayvan fikri bana şunu hatırlattı:

      https://pm1.narvii.com/5661/a8fb3f54b56265be27af63b48fc73854dd5e5a57_hq.jpg

      Gökte böyle bir şey görsek biz elbette korkudan kafayı yerdik. Eski insanlar zaten bunun ne olduğunu anlamayıp direk bir tanrı diye tanımladıkları için yaratıcılar(üst-insanlar) sanırım bunu saklama ihtiyacı duymamışlar. Zamanla gözlem cihazları gelişmeye başlayınca da belki yaratıcılar artık güneşin önüne yerleştirdikleri bir cihazla bu yaratıklara başka korkutucu olmayan şekiller vermenin uygun olduğunu düşünmüşlerdir. Bu arada güneşten bahsetmişken aklıma okyanusun dibinde yaşayan ve disko topu gibi parlayan deniz canlıları geldi. Güneşin ve ayın denildikleri kadar uzakta ve büyük olmadığını fakat aynı zamanda atmosferin de içinde olmadıklarını söyledin diye hatırlıyorum. Şimdi bu okyanusun derinlerinde yaşayan ve disko topu gibi parlayan canlıların muazzam büyüklükteki versiyonlarını düşünürsek... Belki de güneşimiz ve kendi ışığını yansıtan ayımız... Kim bilir? Hatta belki de tüm bu milyarlarca ışık yılı uzakta diye yutturulan yıldızlar ve parıl parıl parlayan gezegenler de.. Çok derin astronomik bilgim yok fakat oldu bitti marsın, merkürün ve venüsün neden geceleri parladığını anlamamışımdır. Vay efendim güneş gezegenlere vuruyor da ordan da bize yansıyor da. Yahu resmen diğer yıldızlardan farksız bir şekilde parlıyorlar. Anlatmaya çalıştığımı yeterince açık ifade edebildiğimi düşünüyorum.

      Sil
    7. Yalnız Enki, söylemek istediğim bir şey daha var. Cevaplarından birinde gerçeği öğrenince jenga kulesi gibi yıkılan insanlardan bahsetmiştin. Şimdi sıradan bir insana dünyanın(evrenin) düz olduğunu, sonsuz olduğunu, üstündeki göklerin sıvıyla kaplı olduğunu, bu sıvının içinde korkunç devasa büyüklükte deniz canlıları yaşadığını, gördüğümüz milyarlarca ışık yılı uzakta sandığımız yıldızların, gezegenlerin aslında yaşayan birer canlı olduğunu(belki de bütün bunlar muazzam büyüklükteki tek bir canlının bize görünen beden parçalarının parlak uçlarıdır), hatta dibimizdeki güneş ile ayın bile yaşayan, ışık saçan birer deniz canlısı olduğunu söylediğimizi düşünelim. Hatta bunları kanıtlarıyla kesin bir şekilde ve şak diye tek seferde söylediğimizi düşünelim. Ayrıca neden bilmiyorum ama insanların çoğu bir sebepten ötürü okyanuslardan ve orada yaşayan canlılardan deli gibi korkmuş olmalı ki kraken,cthulhu,loch ness canavarı gibi hikayeleri üretip durmuşlar. Şimdi bu insanların aklını kaçırması ya da yıkılması sence de şaşırılacak bir şey mi olurdu? İçten içe söylediklerimin deli saçması olduğunu, fantastik hayallerden ibaret olduğunu söylemeni isterdim fakat bunların hepsini senin yazdıklarından çıkardım ve mantığıma da tamamen uydukları için yazdım.

      Sil
    8. Oldukça yakın tahminlerin var ancak çoğunlukla fazla üzerine yoğunlaşmadan yazmışsın. Yukarıdaki yıldızların ne olduklarını merak ediyorsan sonoluminescence hakkında bir kaç video izle.... bunlar en azından sana bazı temel fikirleri kazandırır.

      Her biyolojik canlı doğrudan bir uzay gemisi değil. Bu tarz gemiler ancak simbiyotik olarak kullanılabiliyor. Yani gemi ve kullanıcıları birbirlerine fayda sağlayarak yaşıyorlar, ancak bu kullanıcıları insansı zannetmeni pek tavsiye etmiyorum. İnsanların biyolojik bir canlıyı gemi olarak kullanmaları oldukça zor, çünkü sinirsel kumandayı sağlayacak bir arayüz olmak zorunda, buda organizmanın gelişigüzel manipülasyonu ve büyük ihtimallede ölümü ile sonuçlanır. Bu nedenle insanlar koyunların alıştığı dışa patlamalı teknolojinin (explosive) aksine içe patlamalı (implosive) teknoloji ile oluşturdukları gemileri kullanırlar. Bu teknoloji içinde Viktor Schaubergeri incelemeni tavsiye ederim. https://en.wikipedia.org/wiki/File:Explosion_and_implosion.svg

      Gemi derken, bu kelimeninde "Uzay Gemisi" (Space Ship) olarak kullanımının nedenini sanırım şimdi daha iyi anlıyorsundur. Çoğu hollywood uzay gemisi dizaynı aslında bir denizaltıdır (submarine).

      Astrolojide kullanılan canlılarda "balık" haricinde hiçbirisi yüzey olmadan hareket edemez. Yengeç suyun tabanında gezer, yüzücü değildir. Uzay denizindeki canlılar tıpkı bizim denizimizdeki canlılar gibi yüzeye çıkmıyorlar. Bizler bu iki denizin ortasındayız ve burası bizim ortamımız, orasıda onların ortamı. Her ortamın kendine has bir dengesi var. Ancak bildiğin gibi güney afrika açıklarında yüzmeye çabalarken 6 metrelik bir büyük beyaz tarafından mideye indirilmenden dolayı kendinden başka kimseyi suçlayamazsın. Denizanası tarzı canlılar eğer atmosferden içeri girerlerse yönlerini ve hareket kabiliyetlerini kaybederler ve ancak karaya çıkmış balıkların sıçramaları gibi hareketlerle tekrar geri dönebilirler. Toprağa değdiklerinde ise bir nevi elektrik şoku geçirir ve ölürler.

      Ses titreşimleri ve bu titreşimlerin etkilerinin kullanım alanları ve doğadaki etkilerini incelemeyi dene. Merak etme fantazi kötü birşey değildir, en azından bir başlangıçtır!

      Sil
  27. Enki uzaydan alınan sesler var. Bu sesler gerçek mi acaba çünkü bu seslerin kaynağı NASA. Nasa insanların vaay uzaya bak be demesini sağlamak için bu sesleri kendisi yapmış olabilir mi?

    YanıtlaSil
  28. Merhaba Enki , bugün flashlight projesiyle ilgili sorularım olacak. Bu konuya takılmak konusunda yanlış mı yapıyorum bilmiyorum. Eski yorumlarda bizim için önemli olanın şu an burada olduğumuzu bilmek ve bu evrene göre yaşamak buna katılıyorum çünkü düzeltmek için quantum bilgisayarı yapamayacağıma göre bu evrene teslim olmak zorundayım. Ama nereden buraya geldiğim ve ne değişti ; bunlar önemli sorular. Belki bizimle ilgili çok önemli birşey değiştirildi ama biz idark edemiyoruz çünkü beynimiz değiştirilmiş olabilir. Beyin organı sadece bize hizmet eden bir organ yani bizimle ilgili bilgiyi bu realitede yaşamak için var. Yani beyin yeni evrene uyarlanırsa doğal çakışma etkisi oluşturulabilir. Ve bunu anlamak için elimizde sadece gözlemlerimiz kalır. Ben şahsen son birkaç yıldır evrenin işletim sisteminin değiştiği izlenimine kapılırdım. Aslında haksızda sayılmam.
    1)Çakışma olduğunda bu çakışmayı hafiften sezmek(hissel olarak) mümkün mü?
    2)Önceki yorumda çakışmaların koyunların seçimlerini belirli doğrultuda yapmaları için kullanıldığını yazmıştın. Ama dünyada bunu yapan radyo istasyonları zaten var o zaman bu sistem başka bir nihai amaca mı hizmet ediyor?

    YanıtlaSil