17 Kasım 2017 Cuma

KORTIZOL KOMPLOSU


Merhaba sevgili moronogiller,
Uzun süreden sonra artık tekrar yazmanın vaktinin geldiğini görerek bu yazı ile açılışı yapıyorum. Çünkü bunları ya şimdi yazacağım yada bir daha asla!

Bugünkü konumuz bir toplumun kökten biyolojik olarak hasta edilerek zayıflatılması ve buna bağlı olarak kolayca (kendi kendine) çürütülerek ele geçirilmesi üzerine. Eğer hatırlıyorsanız saygıdeğer hayırseverlerin zamanı kullanma konusundaki sabırlarını ve titizliklerini birçok kez eski yazılarımıda irdelemiştim. Kortizol komplosuda işte bu dahiyane sabır ve titizliğin eseridir.

"Savaş sanatının en yücesi, savaşmadan düşmanı alt etmektir." - Sun Tzu

Modern insanlar varolduklarından beri yaşamları 5 temel hormon üretimi üzerinden sürmüştür. Bu hormonlar duruma göre hayatta kalmak için çok önemli rol oynarlarken, dengesiz üretimleri metabolizmayı bozmakta hatta çökertebilmektedir. Peki hangisiymiş bunlar ve ne işe yararlarmış?

Endorfin: Acının hissedilmesini önler. Sporcular antreman yaparken kas ağrıları bu hormon sayesinde dindirilerek daha uzun süre idman yaparlar. Antreman bitip endorfin salgısı sona erincede kaslara verilen zararın acısı ortaya çıkmaya başlar. Bu hormon aynı şekilde yaralı iken hayatta kalmak için ilerlemenize ve yardım bulana kadar dayanabilmenize yardımcı olur. Sıcak yaranın acımamasının esas nedenide bu hormondur. Bu hormon insana hayatta kalması gerektiğinde çok önemli bir özellik tanır: DAYANIKLILIK! Bu hislere bağlı olarakta ortaya "yenilmezlik" yada "karşıkonulmazlık" fikirleri ortaya çıkar. Bu his ve akabinde oluşan üstünlük fikirleri yüzünden bu hormon bağımlılık yapar.




Dopamin: İstenilen şeye ulaşıldığında yada istediğini elde etme anında salgılanır. ZEVK yada UÇMA hissini veren en önemli kimyevi etkendir! Aç iken yiyecek bulmak için gerekli olan odaklanmayı sağlar. İleride gördüğünüz avınıza odaklanmanız için salgılanmaya başlar ve hedefe yaklaştıkça minik dozlarla üretilirken - hedefe ulaşıldığında vücud "aferin" dercesine yüksek bir doz vuruşu yapar. Bu hormon insana HEDEF ARAMA/BULMA yetisini kazandırır.
Bu hormonun salgılanması için ya görsel yada düşünsel bir "şey"e ihtiyaç vardır. Hocalar camilerde cennet ve hurilerden bahsederkende ortaya bir "hedef" koyduklarından insanlarda o an dopamin salgılanmaya başlar ve buna bağlı olarakta hedefe ulaşma içgüdüsü harekete geçerek yüksek dopamin vuruşunu elde etme uğruna her türlü salaklığı yapmaya hazır olurlar.
Bu hormonun suni etkilerle salgılandığı anlarda vardır..... alkol alımında, tütün mamülleri içildiğinde, uyuşturucu kullanıldığında yada kumar oynarkende dopamin hormonu salgılanır. Bu yüzden bu hormonda bağımlılık yapar!





Bu iki hormon hayırseverlerin koyunları kontrol altında tutmak için kullandıkları mikro-kontrol sistemidir. Her ikiside tam olarak hayırseverlerin sistemine itaat ile elde edilebilirler. İşyerinde daha çok para kazanmak (hedef) için mesai yapıp buna bağlı olarak aile ile geçirilecek zamandan feragat ettiğinizde, şans oyunları oynarken, ekranda sevilen dizinin sonu "beklediğiniz" gibi bittiğinde, faturalarınızı zamanında ödediğinizde, arzu ettiğiniz krediye onay verildiğinde, parti lideriniz seçildiğinde, düşmanlarınıza zarar geldiğinde...... dozunuzu alacaksınız demektir!! Hayırseverler koyunların özellikle bu dozlardan almaları için programlanmalarını sağlarlar. Bunun için eğitim sistemi, inanç ve medya gibi temel etkenler kullanılır. Bu iki hormonu özel kılan şey, bunları elde etmek için kendinizden başka kimseye ihtiyacınızın olmamasıdır. Bu yüzdende bu hormonlara bencillik hormonu denir.

Bunların haricinde hayırseverlerin koyunların elde etmelerinde sakınca gördükleri hormonlarda mevcuttur!

Seratonin: Aylarca bir proje üzerinde çalıştınız ve sonuç olarak istediğiniz şey gerçekleşti..... Şimdi ise sizi bu başarınızdan dolayı sahneye davet edip ödüllendirecekler. İşte tam isminiz çağrılıp basmaklardan yukarıya doğru çıkıp ellerinde plaket ile bekleyenlere doğru giderken içinizde aşağıdan yukarı doğru kabaran bir his oluşmaya başladı, kendinizi tıpkı içten gürleyen bir volkan gibi hissediyorsunuz, artık eller size uzanıp eliniz sıkılmaya başlandı ve elinize üzerinde isminizin yazdığı altın yaldızlı bir plaket verildi...... tam o anda salonda aileniz, eşiniz, çocuğunuz yada çok yakın kabul ettiğiniz birileri ile göz göze geldiniz - şimdi sadece o anı hayal edin.... size el ile işaret edip dudaklarından "sesinle gurur duyuyorum" dediklerini okudunuz...  - ve buummmm.... artık onlarda tıpkı sizin gibi hissediyor! Gurur ve mutluluk hissi, ancak hepberaber yaşanabilen bir his! Seratonin sadece lider sıfatlı, yaratıcı ve üretici insanların -yaptıkları şeyler vasıtasıyla tanınma yada takdir edilmeleri ile ortaya çıkar. Bu başarılar onlara statü ve ayrıcalık kazandırır. Bu hisler vasıtası ile çok önemli bir şey daha oluşmaya başlar: SOSYAL BAĞ! Sosyal bağ bir grup yada topluluğun birbirlerine olan "güven" hislerini güçlendirip hayatta kalma imkanlarını yükseltir. Seratonin sayesinde yakınlarınızı, öğretmeninizi, koçunuzu yada eğitmeninizi gururlandırmak istersiniz. Hatta aynı hisleri diğerlerinin yaşamalarınıda arzular ve bunun için çaba sarf etmek istersiniz. Bu hisler ve onlara bağlı davranışlarınız sizi bağlı olduğunuz toplum içinde alfa konumuna getirir! Doğadaki alfa kurallarındanda bu şekilde faydalanmaya başlarsınız. Yemeğin iyisini yer en yumuşak yerde yatarsınız, kızların en güzeli size sunulur, sütün en tazesi size içirilir vs... Seratonin sadece gerçek (karşılıklı, ekrandan değil) sosyal bağlantı ile salgılanır ve onun etkisi sayesinde topluluk içinde kabul edilirsiniz. 


Hayırseverler koyunların bağ kurarak güçlenmelerini engellemek için bu davranışların en az düzeye indirilmesini sağlarlar.  Metod ise marka giyimidir. Koyunlar statüyü ve üstünlüğü para ile sergileyerek alfa statüsü elde ettiklerine inandırılırlar. Versace takım elbiseler, Prada ayakkabılar, Gucci takılar, Chanel parfümler yada BMW ve Porsche gibi pahalı arabalar ile zenginliklerini sergileyerek toplumda statü kazanacaklarına inanırlar. Kısa vadede bu statüyü elde edenlerde oluyor ancak bu davranış insan doğasını aldatmaya çalışmak olduğundan kısa süre sonra bir işe yaramıyor. Çünkü yapay olarak elde edilen şey yine kendisi gibi yapay oluyor ve gerçeğini temsil dahi edemiyor. Bu yüzdende tüm bu marka koşuşturması statülerini ayakta tutmak için devam ediyor. Sürekli yeni kıyafetler, cihazlar, arabalar yada eşler ile "bakın bende ne kadar çok para var" sergisi yapılıyor - ancak ortada olan tek şeyde sadece bu: gösteriş. Paradan başka sergileyebilecekleri hiçbirşeyi olmayan bir topluluk, gerçek alfalarını kaybetmeye başlar ve TOPLUM olma sıfatını yitirir! Alfası olmayan bir toplum ise yok edilmeye hazır bir avdan ibarettir. 




Hayırseverlerin kara listesinde olan bir başka hormondan daha bahsedeyim.....

Oksitosin: Kalabalık bir yerdesiniz, tanımadığınız insanlar var, ancak bulduğunuz yerde dururken kendinizi tehlikede hissetmiyorsunuz. Yakınınızda duran insanlara güven duyuyorsunuz, çünkü oksitosin salgınız size bunu hissetmenizi sağladı. Bu hormon size güven duyma, sevgi gibi hisleri hissetmenizi sağlar. Anne doğum yaparken oksitosin bombası gibidir ve bebeğe güvende olduğu hissini verir. Birini kucakladığınız zaman yada sadece dokunduğunuz zaman oksitosin salgılanır. Bu hormon güvende ve rahat olma hissini verir. Bu hormonun salgılanması yada algılanması içinde en önemli şey oldukça yakında bulunmak yada dokun(ul)maktır. Bir iş anlaşmaşı yapacaksınız.... birinde iki şehir arasında telefon yada kamera vasıtası ile görüşüp anlaşacak ve karşılıklı imzalar atıp birbirinize postalayacaksınız, bir diğerinde ise bulunduğunuz şehirden onların yanına gidecek, oturup birer çay içecek, sonundada "el sıkışıp" anlaşmayı imzalayıp tekrar şehrinize geri döneceksiniz. Sizce hangi anlaşma uzun vadeli olacak? Tabiki el sıkışarak seratonin alışverişi yapıp güven hissini verdiğiniz ile! Bu yüzden dijital yol ile yapılan hiçbir iletişim güven hissini vermeyecek ve buna bağlı olarak uzun vadeli olmayacaktır. Yurtdışındasınız ve eşinizden iki mektup geldi, biri bilgisayar çıktısı, diğeri ise el yazması - her ikisindede aynı kelimeler yazıyor! Hangisine gerçekten değer vereceksiniz? Tabiki özveri ile yazılmış ve seratonin kokulu olanına. Peki o mektubu okurken nasıl hissediyor olacaksınız? Huzurlu ve güvende!

"Son zamanlardaki çalışmalar oksitosin hormonunun davranışlar üzerine etkisini de ortaya koymaktadır. Örneğin; orgazm, sosyal tanıma, eşler arasındaki bağ, anksiyete ve anne davranışları bu davranışlar arasında sayılabilir. Bu nedenle bu hormona bazen "aşk hormonu" da denmektedir. Oksitosin salgılanmasındaki yetersizlik sosyopati, psikopati, narsisizm ve genel manipülasyon eğilimi ile ilişkili bulunmuştur." Vikipedia


Hayırseverler koyunlar arasında güven bağını ortadan kaldırmak için çok fazla çaba göstermediler, çünkü zaten alfasız olan korkak koyunları "uzaktan" iletişimle güvende olabileceklerine inandırmaları yetti. E-mailler, chat ler ve sms ler ile bunu başarmak çocuk oyuncağı idi. Ne oldu şu hissini sms ile ifademi edemiyorsun - hoppp al sana yeni bir emoji, sıradaki gelsin.... Oksitosin yok, güven yok, bağlanma yok!!!


Şimdide can alıcı noktaya geleyim.....

Kortizol: Açık alanda kamp yapıyorsunuz ve gece uyumaya çalışırken kamp etrafında bir çıtırtı duydunuz...... gözleriniz faltaşı gibi açıldı, kalbiniz hızla atmaya başladı, glikoz sisteminize pompalandı, kaslarınız kasıldı, tüyleriniz diken diken oldu, kalbiniz deli gibi çarpmaya başladı ve kulağınız sesin geldiği yere odaklandı, her an fırlayıp kaçmaya hazırsınız..... işte bu hissi veren şey kortizol! Hayatta kalma hormonu! Kortizol devreye girdiği anda vücut bazı işlevlerini durdurur ve bunlardan en önemliside bağışıklık sistemidir! Hayatta kalma moduna girmiş bir vücut o an için hastalıklarla savaşmak gibi bir derdi düşünmez, tek hedefi tehlikeden uzaklaşmaktır. Hayatta kalma modunda iken bu durum çevrenizdekileride etkiler.... etrafınızdakilerde sizdeki huzursuzluğu yada tehlike sezintisini hisseder ve içgüdüsel olarak kortizol salgılamaya başlar. Belgesellerde gördüğünüz gazeller gibi..... hepsi sakince otlarken bir tanesi bir çıtırtı duyar ve ani bir hareketle kafasını kaldırıp kulakları dikerek etrafa bakar - ve buna bağlı olarak diğerleride aynı şekilde davranmaya başlar.... bir tanesi can havli ile koşmaya başlayınca diğerleride bu davranışa eşlik edip sebebini bilmeksizin kaçmaya başlar. Kortizol sizi tehlike sezintisi anında, onun nerde olduğunu bulabilmek için bir nevi paranoid yapar. Herhalde izah ettiğim durumları aklınızda canlandırırken günlük hayattada arada bir tam olarak öyle hissettiğiniz anlar olduğunu anımsıyorsunuzdur!




Kortizol salgılandığında bloke olan bir başka şey ise Oksitosin salgılanmasıdır! Oksitosin olmadığında tamamen bencil, çevrenize karşı empati duymayan, şüpheci ve diğerlerinin zarar görmesini umursamayan varlıklara dönüşürsünüz. Çünkü kortizolun verdiği tek mesaj "SEN hayatta kalmalısın" dır! Konu "SEN" yada bir başka deyişle "BEN" olduğunda sosyal güven, sosyal bağlılık ve sosyal huzur diye bir durum söz konusu dahi olmaz. Peki kortizol başka hangi durumlarda salgılanır? İş ortamınızda patron yada müdürünüz size garip davranmaya başladığı zaman.... işten çıkarılma şüphesine bağlı olarak hayatta kalma korkusu! Medya her an bir savaş çıkabileceğini söylediği zaman.... hayatta kalma korkusu! Herhangi bir örgüte mensupsunuz diye içeri atılabileceğiniz şüphesi..... hayatta kalma korkusu! Bankanın sizi arayıp kredi borcunuzu yapılandırmak istemesi.... borçtan batıp hayatta kalma korkusu! Parasız kalınca eşiniz sizi terkeder şüphesi.... yalnız kalma korkusu! Etrafınızdaki yobazların size şeriat uygulama çabaları.... hayatta kalma korkusu!..... Bu listeyi bu şekilde uzattıkça uzatabilirim. Çoğunuz bu durumun son 10 yılda oldukça ivme kazanmış olduğunu sanırım görüyordur.

Bir ülkenin halkı daimi olarak hayatta kalma korkusuna maaruz bırakıldığında insanlar aşırı kortizol salgılanmasında dolayı sağlıklarını kaybetmeye başlarlar. Kortizola bağlı hastalıkların en başında diyabet (şeker hastalığı), kalbe bağlı tansiyon ve damar hastalıkları ve psikopati ile sosyopati gelir! Bu sayede bir ülkeyi hem fiziksel hemde ruhsal olarak içten içe çökertirsiniz.

Türkiyede Diyabet 10 yılda %100 arttı.
Türkiye Avrupa'da diyabetin en hızlı arttığı ülke.
Kortizol nedir?Toplum duyarsizlastikca acimasizlik artiyor

Medya tabiki koyunlara sürekli olarak aynı şeyi tekrar edip duracak..... aşırı karbonhidrat tüketmeyin, çok şekerli yemeyin, doymuş yağlara saldırmayın, fast food u abartmayın vs..... tüm bunları aşırı kilo, kalp hastalıkları ve diyabete bağlamaya devam edecekler. Fakat dikkat edenler için bu hastalık artışlarının ülkedeki huzursuz ortama eş orantıda arttığını görmemeniz mümkün değil. Kortizol doğal ortamda hayatta kalma için oldukça gerekli ve kullanışlı bir hormondur. Ancak bunun gün içerisinde sürekli olarak salgılanmasına neden olan bir ortamada iseniz - normalde sizi kurtarması gereken bir mekanizmanın aynı zamanda sizi öldürebileceğinizde anlarsınız. Herzaman  dediğim gibi "daima dengeyi sağlamalısınız"..... dengenin olmadığı bir ortamda yok olmanız muhtemeldir.


TV deki sağlık PROGRAMlarında sürekli olarak aşırı kilo, obezite ve git gide sağlıksızlaşmanın nedenlerine başka noktalardan değinilirken, kimse halk üzerindeki baskıya, sterese ve buna bağlı oluşan psikolojik etkilerden bahsetmiyor. Sorunların kaynağı herşey ama özellikle kortizol değil. Böyle bir kelimenin sözlükte yeri bile yok gibi. Sokaktaki koyunlara "Kortizol nedir" diye sorsanız yüzde kaçı bilecek? Tabiki hiçbiri.... en iyi ihtimalle kortizonlu ilaçları bilecekler. Koyunlar vücudun nasıl işlediğini biliyormuki? Peki koyunlar "stress" deyince ne anlıyor? Stress, doktorların "bilmiyom amk" diyemediği yerde sığındıkları yegane hastalık faktörüdür! Stress faktörü kortizolün vücuda yavaşça sızmasının en önemli etkenlerinden biridir, ancak nedense kimse toplumdaki bu sağlıksal ve psikolojik bozulumun temel nedenini açıklayamıyor. Neden? Bunun için hayırseverlerin oluşturduğu "parçalı eğitim sistemi"ne teşekkür etmeliyiz. Yani her diploma sahibi moron birşeyler biliyor ancak asla herşeyi bilemiyor. Rekabet piyasasından dolayıda rakipleri ile fikir alışverişinde bulunmaktan kaçınıyorlar, çünkü tezleri çürütülürse rezil olup tüm kariyerlerine bir anda elveda diyebilirler.

Eğer bir ülkeyi yavaşça içten "çürütebiliyorsanız", ona sahip olabilmek için savaşa yada uzlaşmaya ihtiyacınız olmaz! Yeterince sabırla beklerseniz, o ülke istediğniz şekle büründüğünde zaten sizin avucunuzda olacaktır. Geriye kalan tüm gündem haberlerinin hiçbir anlamı yok, çünkü hiçbirisi bu sinsi gidişatı durdurabilecek bir öneme sahip değil. Yerli Petrol sizi kurtaramayacak...... Daha geniş bir sınır sizi kurtaramayacak...... Somali ile yapılan müzakereler sizi kurtaramayacak..... Cemaatcilerin asılması sizi kurtaramayacak.... Cemaat liderinin türkiyeye teslim edilmesi sizi kurtaramayacak..... Yerli helikopter ATAK sizi kurtaramayacak.... Adnan hocanın kedicikleride sizi kurtaramayacak.... Hele "O" sizi hiç kurtaramayacak!!!

Kortizol şuan küresel olarak uygulandığından hiçbir koyunun bundan kurtulma şansı yok! Kortizol haricinde uygulanan bir diğer etken ise sahte liderlerdir. Sahte liderler kortizol etkilerinin katlanmasına olanak sağlayarak sürecin hızlanmasına katkıda bulunurlar. Katkı süreçleri sona erdiklerindede çöpe atılırlar!

Peki bir lider ne yada kimdir, nasıl seçilir yada belirlenir?

Sosyal canlılar olarak -içgüdüsel olarak birlikte kalarak hayatta kalma olasılığımızı arttırmayı amaçlarız. Ancak tıpkı doğadaki memeli sürülerindede görüldüğü üzere, her sürü bir alfa tarafından "koruma" altında tutulur. Alfa sürüsüne "sizi koruyorum ve güvendesiniz" hissini verdiğinde, bir sonraki rakip alfa gelene kadar sürüdeki hiç bir birey alfanın pozisyonundan rahatsız olmaz, çünkü görevini sürüyü tehlikelere karşı kendini siper edip koruyarak yerine getirmektedir. Bu nedenle alfalar yemeğin en tatlısını, en büyük payı yada en tazesini yer ve en rahat alanda çöreklenirler. Sürü bireyleri bunu görevine karşılık bir ayrıcalık olarak görür ve kimse şikayet etmez. Sürü güvende hissettiği zaman üreme oranı artış gösterir ve buna görede sürü yerleşim alanı büyür. Tüm bu gelişme sağlıklı bir sosyal ortamın belirtileridir. Herkes görevini ve yerini bilir. Buna bağlı olarakta sürüdeki herkes huzurlu yaşar! Lider olmak bir "seçim" meselesi değildir! Lider olmak tamamen bir "karar" meselesidir. Çünkü lider sıfatı alanlar zamanı geldiğinde sürüyü korumak için gerekirse hayatlarını feda ederler.... burada bir Lider kendi menfaati yerine tamamen sürünün menfaati için ön safa çıkar! Bunlar bir lideri "Lider" yapan özelliklerdir.... Ne kadar iyi anlaşmalar yaptığı, ne kadar çok gezdiği, ne kadar iyi hikayeler anlattığı yada etrafındakilere ne kadar çok laf yetiştirdiği değil!




Şimdi O'na saraylar verildi..... örtülü ödeneklerle paralar sunuldu..... çocuklarına iş fırsatları doğdu..... Kendine bir servet elde etmesi sağlandı..... Tüm bunlara rağmen sürü O'na fazla ses çıkarmadı..... İçgüdüsel olarak ona "Al, çünkü sen Alfa'sın dediler". Yani O'nun ne kadar iyi bir yerde yaşadığı, ne kadar servete sahip olduğu yada ne kadar kaliteli şeyler yediği sürüyü rahatsız etmiyordu! Çünkü O onların "halkın menfaati için kendi feda edecek" diye seçtiği Alfa idi!

Peki O gece ne oldu? Aslında Alfa olmadığını kanıtladı! Nasılmı? Bir alfa olarak tehditle karşı karşıya durmak yerine, kuyruğunu kıstırıp inine kaçtı ve oradan koruması gereken sürüsüne "sizleri meydanlara havalimanlarına davet ediyorum.... bunlar tankları ve topları ile ne yapacaklarsa halka orada yapsınlar.... halkın gücünün üstünde güç tanımıyorum." diyerek "kendi başınızın çaresine bakın" mesajını vermiş oldu. Bu gecenin ardından O'na verilen kahramanlık yada gazilik gibi zırva sıfatlarla esas örtbas edilmeye çalışılan şey aslında onu olmadığı bir şey olarak lanse etmekti: Bir Lider! Ancak ne söylenirse söylensin..... medya ne kadar uzman, prof., doç., dr. varsa kanalında zırvalatsın..... sonuç olarak sürü içgüdüsel olarak aldatıldığını anladı! İşte tüm bu güvensizlik, tutuklamalar ve halkın O'na karşı olan kızgınlığıda böyle başladı. Sürü bu nedenle artık sürünün menfaati için ön safa çıkan bir lidere değil sadece güç ve kendi menfaati için savaşan kukla bir diktatöre sahip olduğunu idrak etti. Şimdi ise hiçbiri ne yapacağını bilmiyor!

Aynı şey bir aslan yada goril sürüsnde olsa ne olur biliyormusunuz? Aslan dişiler o alfaya saldırıp ya öldürürler yada sürüden kovarlar..... kovma işlemi yemeğe davet etmeme, çiftleşmeme, hatta yavrularını açık alanda savunmasız bırakıp ölüme terk etmeye kadar varır. Gorillerdede bu pek farklı olmaz. Çünkü doğanın koyduğu kuralları es geçemezsiniz! Dengeyi korumanın tek yolu doğanın koyduğu kurallar çerçevesinde mümkündür. Kurnazlıkla bir kaç öğün yemek yiyebilirsiniz, ancak bu asla sonsuza dek sürmez!

 




"Yüzündeki kendine güven ifadesine iyi bakın....."
Şimdide Büyük Önderden bahsedeyim ve neden Alfa olduğuna değineyim! İlk olarak o Lider olmayı seçmedi..... Lider olma kararını verdi..... buradaki farkı iyi anlayın. Liderlik sıfatına sahip olmasanızda, sırf Alfa olmanın verdiği ayrıcalıklara sahip olabilmek içinde herhangi bir koyun olmaktansa lider olmayı seçebilirsiniz, ancak bu sizi yinede lider yapmaz! Lider olanın verdiği karar ancak "Liderliğin konumu ve cesaret gerektiren kişisel fedakarlık gereksinimi" idrak edilmişse verilebilir! İkinci olarak kendisi koftiden bir kürsü demagogu değil, bir asker ve aynı zamandada komutandı - yani bir alfada aranan en gerekli özelliklerden birine zaten sahipti. Üçüncü olarakta şahsen kabul etmediği büyük bir servete sahip olmuştu ve vasiyetiylede onu sürüye hediye etmiş..... bununlada sürünün menfaatini kendininkinden önce tuttuğunu ibraz etmişti.
  "Koltuk bir fark yaratıyormu sizce?...."


Ancak diğer çakma alfa, gerçek alfanın gölgesinde olmaya dayanamadığı için, bu kabusu - onu tarihten ve hafızalardan silerek ortadan kaldırmaya çalışıyor. Gerçek Alfalar daima bir önceki alfayı örnek alarak daha iyi olmayı hedefler ve kendinden önce gelenleri saygı ile anarlar. Bu nedenle tarihte 1 istisna hariç (1593 te Tayland Kralı Naresuan Burma Prensini düelloda öldürdü), asla bir kralın bir diğer kralı şahsen öldürmeye çalıştığına rastlayamazsınız. Her alfa bir diğer alfayı örnek alır, çünkü verdikleri kararın bilincinde olarak sürünün menfaati için gerekli her donanıma sahip olmalıdırlar!

Bakın, geçmişlerinde ne yapmış olurlarsa olsunlar, gerçek alfalara daima saygım vardır. Saygı elde edilmez, kazanılır ve kazanmak içinde çabalamak zorundasınızdır. Eğer bu temel kurallar üzerinden gitmiyorsanız sizden asla bir lider olmaz.... olsa olsa kendi kıçını kurtarmak için tuvalete saklanan bir beta olur!

Şimdi iki temel sorunu biliyorsunuz!
1) Kortizole bağlı biyolojik ve psikolojik dejenerasyon
2) Lidere bağlı dağılma süreci

Tüm bu gelişmelere rağmen halen bir mucizenin gerçekleşip sizleri bu bok çukurundan çekip çıkarıp, hepinizi ballı sütlü ırmakların aktığı harikalar diyarına götüreceğini umuyorsunuz değil mi? DEĞİL Mİ????











 
Yeni kurtarıcılılar!!!

12 yorum:



  1. İki gün bloga bakmadım hemen yazı atmışsın Hoşgeldin.

    "herşey zehirdir mühim olan dozdur"

    Doğa ancak denge ile ayakta durabiliyor. Kortizol kısa süreli salınımlarda serum testosteronu artırıyor, dolaylı olarak. Serotoninin baskılanması da kısa süreli olarak pozitif bir etki yaratıyor ancak uzun süreli kortizole maruz kalma durumu, yıkıma sebep oluyor.

    http://journals.plos.org/plosone/article?id=10.1371/journal.pone.0030858(Bahsettiğin empatiyi kaybetme durumu)

    Porno ve oyunlarla, okullarla dopamin döngüsü kusursuz bir şekilde devam ettiriliyor. Durumsal farkındalığı olmayan bir koyun için pornodan ya da oyunlardan kurtulmak mümkün değil. Çok güzel sterilize ediliyorlar. Sadece gülüyorum. Bir de dalga geçer gibi ardı ardına hayatta kalma- vahşi doğa tarzı oyunlar piyasaya sürülüyor. Bunlarında arkasındaki niyeti görmem uzun sürmedi.

    Artık hep şunu düşünüyorum. Acı ve sevinç birbirini takip ediyor. Aksini isteyenler ise yalın gerçekliğin tokadını tadıyor. Misalen bir dağda güneşin batımına doğru bir çubuğu tahta parçasına sürten insanın önce avuçları, 20 saniyeden sonra pazuları acıyacak, fakat oluşan kor onu ısıttığında kuralı hatırlayacak. Diyecek ki "önce acı, sonra sevinç..." Aksi bir durum yok. Eğer odun toplamadıysa, yanında çakmağı yoksa, ateş yakmayı bilmiyorsa, cebrail gelip "sen iste ya resulallah bu dağı 25 celsius yapayım" demeyecek.

    Kanunu unutanlar ya ölür ya güdülür. Mesela ben.. ben, sanıyorum ki bir başkasının araştırdığı, uğraşıp yazıya döktüğü, resimlerle süslediği bir yazıyı okuyarak aydınlanacağım. Buna sadece gülerler. Acı çekmeden sevinç olmuyor. Şunu farkettim ki burada yaşadığım aydınlanma tamamen aldatıcı bir aydınlanma. Çünkü bunları sen düşünüyorsun, sen süslüyorsun ve yine SEN araştırıyorsun, sen sunuyorsun. Okumak dışında buradaki hiçbir bilgi için efor sarfetmiyorum, bir çok kişide yine durum bu şekilde. Dolayısıyla okunan ve o an kavranıldığı sanılan hiçbir bilgi/düşünce beyinde tutum ve davranışı etkilemiyor. Çünkü kolay yoldan ulaşılan bilgi, değerliler kefesine konmuyor. Bu durumdan kurtulmanın bana kalırsa tek yolu var. Sınamak. Deney yapmak. Evet, bilgiyi özümsemenin en doğal yolu. Doğa kanunlarını ölene kadar unutmamak mı istiyorsun, onları ihlal et ve sonuçları sana ölene kadar hatırlatsın kanunu. Ya da doğa kanunlarına uygun hamleler yap, güzel sonuçları devamlılığa sürüklesin. Anlatılan entelektüel bilgiyi kafana mı sokmak istiyorsun, araştır. Misalen kortizol hakkında bir ton bilgi verdin, bunları literatürde araştırmak, ilk kaynaktan elde etmek bedava bilgiden çok daha kalıcı olur. Öküz-tren ilişkisi olduğu sürece sadece verilen kadar alınır. Bu da pek asilce olmaz.

    Referandumdan sonraki o yüz ifadesi ise herşeyi özetler nitelikte olmuş.

    Strateji.. Kadim zamanların da, şimdinin de dini.. Çok değişime uğramıyor çünkü kökleri ilhamı doğal işleyişten alıyor. Ustaca bıçak kullanmakla ustaca tabanca kullanmanın tekniği nasıl özünde aynı ise, karın kaslarını güçlendirmek ile kol kaslarını güçlendirmenin tekniğide özünde aynı. baltasar gracian denen adamın 400 yıl önce ortaya koyduğu stratejik çıkarımlar bugün hala geçerliliğini korumakta. Daha niceleri var. Bu dinde farklı olarak aklını kullananlara cennet hemen verilir, ölüm beklenmez. Yalan dolanda yoktur. Ödeve iyi çalışmak gerekir. Analitik düşünüp, stabil kalmak gerekir. Yoksa doğa genlerini eler.

    "ağzının ortasına yumruğu yiyene kadar herkesin bir stratejisi vardır"

    YanıtlaSil
  2. THE RULE OF HOW TO BE AN ALFA FOR LİTTLE SHEEPLES :)

    '' Liderlik sıfatına sahip olmasanızda, sırf Alfa olmanın verdiği ayrıcalıklara sahip olabilmek içinde herhangi bir koyun olmaktansa lider olmayı seçebilirsiniz, ancak bu sizi yinede lider yapmaz! Lider olanın verdiği karar ancak "Liderliğin konumu ve cesaret gerektiren kişisel fedakarlık gereksinimi" idrak edilmişse verilebilir! ''

    Morpheus : Burada kokladığının hava olduğunu mu sanıyorsun ?
    - Don't think you are, know you are.

    -Matrix

    Tebrikler ! Tam 4 seneden sonra bomba gibi bir yazı ile araMIZa döndün. Öğrencilerin God levellarına tırmanmaya devam ediyor. Bil istedim ancak emaillere bile dönütün yok artık :) Gizli Blog işine girmeye ben de varım ! Ama burdan aynı ulusa sesleniş gibi KOYUNLARA SESLENİŞ yapmakta ayrı bir zevk :=)

    YanıtlaSil
  3. Vay be! Saygıdeğer Enki geri dönmüş.

    YanıtlaSil
  4. Enki gizli blog mu açtı açtıysa ismi nedir.Bilen varsa yazabilir mi?

    YanıtlaSil
  5. Enki blogda bişiyler yazman sevindirici. Her şeyden önce söz vardı.

    Kortizol olayı çok dikkat çekici olmuş. Biyolojik dejenerasyon had safhada. Ama Toplum ve örgütleri farkındalık yaratmıyor o ayrı.
    vücuttaki testosteron ile sosyal zeka geriliği, huzursuzluk ve asabiyet arasında doğru orantı var. Vücudumuz gösteriyor ki testosteron oranı yükseldikçe insanlarda agresiflik katsayısı da yükseliyor. Tabi ki vücutta belli bir oranın altında olması da sıkıntı yaşatıyor. Bu seferde cinsellik anlamında eksiklik hissediyorlar. Cinsel anlamda bir şeyler yaşayarak geçirmeleri gereken süreleri daha başka şeylerle dolduruyorlar, eğlenceye harcıyorlar. Sonunda da bu tarz bir ilişki içerisine girince sınıfta kalıyorlar, karşı cins tarafından ezilmeye mahkum oluyorlar.
    Kısaca denge önemli.

    Bitcoin hakkın araştırmalarım devam ediyor. Sistemin decentralized niteliği kafamı karıştırmakta. Konu hakkında yazmanı beklerim.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gerçekten decentralized olduğunu mu sanıyorsun ? Kağıt üzerinde tabiki decentralized ! Ancak yaklaşık 1milyon BTC, Satoshi Nakamato isimli kişiye-gruba ait. Ayrıca 1 milyon kadarı da FBI'in bizzat elinde. Ve bu bilgilerin hepsi halka açık ! (BTC-e sitesinin kapatılması vb.. sayesinde) . Şimdi sadece bu kadar bilgi bile yani 2milyon BTC nin bütün borsayı ne kadar manipüle edeceğini hayal edebiliyor musun ?! SADECE HAYAL ET ! 2 MİLYON BTC NİN PİYASAYA GERİ SÜRÜLDÜĞÜNÜ ! Küçük bir manipüle ile her şey buuuum ! Aynı sarmalın içe doğru çökmesi gibi hızlı bir çöküş ! Ayrıca Bitcoin'den ziyade Ethereum'un daha teknolojik bir varlık olduğunu biliyor musun ? Bitcoin sadece bir influencer ! Neler olabileceğini gösterdi ve işi bitti. Asıl şimdi şov başlayacak. Ve insanlar sadece ''Bitcoin'' i duydukları için tek istekleri biraz btc alıp bekleyip zengin olmak. Gerçekten teknolojiye yatırım yapmak istiyorsan diğerlerine bak derim ! Örneğin GOLEM Coin bir '' The SuperComputer based on BlockChain'' girişimi. Bunun gibi bir çok girişim varken insanlar sadece A noktasından B noktasına gitmeye yarayan BTC ye yatırım yapıyorlar. Bunun gibi ve daha fazla bilgileri koyunlara PARA karşılığı veriyorum ben. Madem blogu hayat senle karşılaştırdı, blogdan dersini almanı öneririm !

      Sil
  6. Ahahahahaha. About-damn-time! İnsanın fikirlerinde yalnız olmadığını bilmesi her zaman insanı olduğundan daha iyi hissettirir (hormonlar) ve acaba bir shrink'e mi görünsem sorusunu sormasını da engeller :-D Ama bu fikir birliğini kimlerle yaptığın da önemlidir çünkü bir aptalla aynı şeyi düşünmekten ancak bir aptal haz duyar. Aynı fikri paylaşma durumu bir koyuna da fayda sağlar, bir İNSAN'a da. Bak şimdi işe ki... Bu öğe koyunların kendileri gibi aptallarla sürü oluşturmasına yardımcı oldu, Özgür İradesi olanları da aynı yolda devam etmelerine indükte etti: Tekillik! Buradan anlaşılması gereken gereken bir şey var: Doğa sana senin istediğini verir, kendi istediğini değil!

    Doğanın kurallarının insanlardaki tezahürlerinden biri olan bu hormonal döngüyü yok olana dek barındırıyor olacağız. Şimdiki haliyle veya daha gelişmiş haliyle (veya gerilemiş haliyle). Onları her zaman dinle-memek herkesin faydasınadır. Boğulurken salgılanacak olan adrenokortikotropik hormonu (kortizolün uyarıcısı budur https://www.wikiwand.com/en/Adrenocorticotropic_hormone) kendimizle beraber bizi kurtarmaya gelen kişiyi de öldürmemizden daha fazla bir şeye yarayacak değildir. Olası bir kavga esnasında korku duymamız kavgayı başlatmamızı önler ve kavgayı başlamadan bitirmeye yarar (Sun Tzu). Ama karşında kavgadan asla yılmayacak eli bıçaklı bir adam var ise bundan kaçamayacaksındır ve bu durumda elindeki KORKU'nun sana zerre faydası olmayacaktır ve mantıklı davranman gerekecektir. Demek sadece dış sistemi değil, kendi içimizde olan sistemi; yani kendimizi dahi her zaman sorgulamamız gerekir. Bu gelişimin eşiğini aşmanın en önemli parçalarından biridir.

    Koyunların bir grup olarak belanın içine seve seve koşması sorgulama yetisine sahip olmamalarındandır. Onlara öğretmeye çalışmak bu yüzden boşunadır. Koyun olmayı reddeden bir İNSAN'ın soru sormayı bilmesi ve duygusal yönü olmayan nötr cevapları yakalayabilmesi gerekir. Kendisinden anlamsız isteklerde ve garip vaatlerde bulunan her türlü faydasız topluluktan uzak durarak kendi bilgeliğini inşa etmelidir. Nitekim bunları bir İNSAN zaten bilir. Diğerlerinin bilmesi de gerekmez çünkü bu bir şeyi değiştirmez.

    Hormon konusunu yukarıdaki örneklerle birleştirirsek: Evrende ve her canlıda olduğu gibi, mükemmellik diye bir şey yoktur, bu sadece düşünseldir ve DENGEsizlik her zaman yıkım getirir.

    Arayı fazla açıyorsun üstadım :-D Salve!

    YanıtlaSil
  7. Enki eski yazdığın yazılarda gidişata göre olduğu gibi bu yazında tam isabet olmuş. Bu devirdeki temel problemlere değinmişsin. Toplumun (bende) psikolojisi ve hormonel yapısı bozulmuş durumda. Enki neden buddha bar , chillout tarzı dinlediğini artık daha iyi anlıyorum. Pop remix metal club tarzı çoşturan müzikler bile kortizol (yıkım hormonu) salgılamasına teşvik ediyor.. Çevredeki negatif insanlarda buna dahil. Çevrede ne kadar negatif insan varsa uzak durmak lazım.. Eski blogdan biri olarak yazmanı görmek güzel sıkılmışsn bazı şeylerden sanırım hobine (yazmaya) geri döndün :) Ayrıca bizlerde bu sistemin içindeyiz toplumsal çöküş.. Kimse bana birşey olmaz demesin şu devirde bi anda kendini ipe asılı olarak bulabilirsin :)

    YanıtlaSil
  8. Konu hormonlardan açılmışken benimde eklemek istediğim bir şey var. Melatonin. Melatonin uyku uyanıklık döngüsünü ayarlayan hormondur. Uyku, geçmişin arşive alındığı evredir. Geçmiş geleceğe doğru giden yolun haritasıdır. Eğer uyku yoksa haritada yok. Uyku şart.

    Melatonin sadece karanlıkta salgılanır. Yani aydınlıkta uyunmaz. Elitlerin bu hormonu da kara listeye aldığını düşünüyorum. Akıllı telefon kullanımının artması. Her işin onda görülmesi. Bu durum 3G kullanımını arttırıyor buda elektromanyetik kirliliği.

    YanıtlaSil
  9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  10. Tabiki hayır. Hiç öyle şey olur mu.4.sınıfta okul beni sıkmıştı. Psikolojik birikime bağlı anksiyete başlamıstı. Cipralex kullanmak zorunda kalmıştım.O sene okul beni sıkmaya başlamıştı.Korkularım artmıştı.Psikolog sorunumu hallederdi ama psikiyatra gittik. Cipralex verdi. İki yıl önce prospektüsüne baktığımda 18 yaşından küçükler kullanmamalıdır vikipediye baktığında 12 yaşından önce kullanılmamalıdır yazıyor. Ayrıca ntihar oranını arttırıyor.Yani farkında olmadan gelişen beyne müdahale etmişim. Tabi o zamanlar küçüktüm tehlikelerin farkında değildim.Ama bu bana ders oldu bir daha psikolojik ilaç kullanmayacağım çocuğum olduğunda kullandırmayacağım.Bir şey daha eğer psikiyatrlar verdikleri ilaçları daha hasta yaptığını kabul etseler bunalıma girerlerdi.

    YanıtlaSil
  11. Aklıma Matrixden merovingiandan güzel bir söz geldi

    Seçimler güçlüler ile güçsüzler arasındaki bir ilizyondur.

    YanıtlaSil