31 Temmuz 2012 Salı

Genel Kanun

Merhaba Moronitaslar,

Bu kanun esoterik bilimde dünyanın mekanik işleyiş biçimini izah etmek için kullanılır. Mouravieff "Gnosis" adlı kitabında bu kanunu insanın evrendeki yerini izah etmek için kullanmıştır. Buna bağlı olarak, Mouravieff'in izah ettiği gibi, insanın du gezegen üzerinde var olmasının iki temel amacı vardır:

1) Evrensel organizmanın bir parçası olarak, kendinden sonraki şeylere hizmet etmek.

2) İzole edilmiş bir birey olarak, insan kendi başına şahsi ideallerinide gerçekleştirebilir. İnsanın evrendeki yeri tıpkı bir organdaki gibi tekil bir hücreyle benzerlik gösterir. Her hücre organın bir parçasıdır ve bu organda tabiki bir başka organ grubunun parçasıdır, buna bağlı olarak organizmanın sağlıklı bir şekilde işlemesini sağlayacak kesin görevlerin yerine getirilmesini sağlarlar.

Böylece vücudumuzdaki hücreler iki farklı kategorideki kanunlar tarafından idare edilirler.

İlki hücreyi yerinde tutmaya yarar. Esoterik bilimde buna Genel Kanun denir. İkincisi ise hücreye belirli bir özgürlük sağlayarak hareket etmesine müsaade eder. Bunada İstisna Kanunu denir.

İlk kanun muhafazakardır ve hücrenin bir parçası olduğu organın işlevini herhangi bir aksaklık olmadan yerine getirmesini sağlar. Buna bağlı olarak, ilk koşul yaşamları boyunca hücrelerin kendilerinden beklenen görevleri yerlerine getirerek organın işlevinin devam ettirilmesidir. Bu kanun hücrelerin yerlerinde kalıp kendilerine atanılan görevleri yerine getirmeye mecbur kılar. Bu sayede bu kanunun yararı vücudun hayatta kalmasını temin etmekle belirginleşir.

Her ne şekilde olursa olsun, organdaki bir kaç hücrenin - yani organ için oldukça küçük bir parçacığın - ortadan kaybolması işlevin devamını engellemediği sürece fark edilmez bile. Çünkü Genel Kanunun esas rolü sistemin arızasız devamını sağlamaktır, böylece işlev devam ettiği sürece birkaç kaçağın olması hem normal hemde öngörülen bir gelişmedir. Sembolik açıdan bakmak gerekirse, Genel Kanundan kaçmış olan hücreler bu andan itibaren İstisna Kanununa tabi olurlar. Bu tip hücre kaçışları sürekli gerçekleşen bir fenomendir. Çünkü bunu İstisna Kanunu mümkün kılar! Epidermden sinirlere kadar tüm hücrelerimiz sürekli olarak kendilerine göre biçilmiş belirli döngülerde yenilenirler. Bu içten yenilenme sırasındada yeni üniteler yerlerine geçmiş olsun yada olmasın ortadan kaybolan hücreler olmaya devam etmektedir.

ANCAK tam bu noktada; insanın mekanik hayatı yöneten Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmek için sarfedeceği efor sayesinde oluşan durum ile bu benzetme sona erer. Yukarıdaki hücresel benzetmede bahsedilen az miktardaki hücrenin Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmesi tamamen Mekanik bir işlemdir. Ancak insanlar için bu farklı işleyen bir işlemdir. İnsanlar hayatın Genel Kanundan kaçıp İstisna Kanununa geçmeye çalıştıklarında bu ancak ve ancak bilinçli bir şekilde uyarlanan eforla sağlanabilir. Bunun ardındanda Genel Kanun onlara karşı işlemeye başlar. Kısaca Genel Kanun, İstisna Kanununa tabi olmak isteyene düşman kesilir ve yok edilmesine yada tekrar asimile olmasına uğraşır.

Mouravieff Gnosis Vol -1- kitabından:

Bir insan, ona adapte edilmiş olan kişiliğinin tamamen yok edilmesi prensibini herhangi bir mücadele vermeden kabul ettiği sürece Genel Kanunun dikkatini çekmeyerek üzerinde herhangi bir baskı oluşmadan hayatına devam edebilir.

Durum bireyin kendine uygulanan baskılara karşı gelmeye çalışması ile bambaşka bir hal alır. Genel Kanun aynı anda birden fazla alanda etki göstermeye başlar... bunlar fiziksel, mental ve ahlaki alanlardır. Ahlaki alandaki etki, zaman bütünüyle hatırlanamayacağına göre, birey tarafından şeytanın kişiselleştirilmiş hali olarak idrak edilir.

Eski ortodoks geleneklerinde demonoloji oldukça göze batan bir yer kaplar. Bu alanada yapılmış olan bir çok önemli gözlemde Şeytanın planlarının farklı alan ve durumlarda oldukça zekice ve sinsice işleyerek kurbanını inançları sayesinde kendi sonlarını getirmeye itecek düzeyde olduğu kayıt altına alınmıştır.

Aynı zamanda asırların kayıt altına alınmış tecrübeleri ezoterik bilimle uğraşan öğrenciler için paha biçilmez değerde öneriler sunmaktadır; çünkü ilk olumlu sonuçlar elde edilmeye başlandığında bu öğrenciler şüphesiz - kanunun ve Kurnazın Oyununun muhalefetine karşı aktif bir artışa geçeceklerdir.

Farkına varılması gereken önemli bir husus ise, kendini İstisna Kanununun kalkanı ardına yerleştirdikten sonra - insan, Genel Kanunun aksine hareket etmeye başlar, öyleki - bireysel alanda dahi olsa bu kanunu devirmesi için ona teşvikte bulunulur. Sürpriz bir saldırı anında unutulmaması gereken şey; kurtuluşun ancak Şeytanın yenilgiye uğratılması ile mümkün olduğudur - buda yukarıda bahsedilen Genel Kanunun oluşturmuş olduğu ahlaki görüşün kişiselleştirilmiş halidir. Bu böyledir, fakat yinede - kozmik bir kanun olmasına rağmen aynı zamandada doğal olarak ilahi bir kanundur. Aslında korkulması gereken hiçbirşey yok, çünkü İstisna Kanunuda İlahi bir kanundur. Bunu seçerek, insan bütüne hizmet etmeye yinede devam etmektedir, ancak hem farklı ve hemde diğerine göre kıyaslanamayacak kadar daha verimli bir şekilde. İlk kanuna karşı verilen savaşta, insanın karşısına birçok test, kışkırtma şeklinde çıkmaya devam eder. Eğer arayan birey özgürlük ve kurtuluş hedefine yılmadan dos doğru ilerlemeyi amaçlıyorsa, önüne çıkan engelleri başarılı bir şekilde aşarak Genel Kanuna meydan okuyacak güce sahip olduğunu ispatlar, sonrasında üzerinde oluşacak etki çevresinde bulunan ancak onunla aynı yolu izlemeyenler tarafından indirek olarak oluşacaktır -  bu ​​eylem, ahlaki alanda oluşur ve genellikle onun en asil, cömert ve ilgi göstermediği duygularına hitap eden duygusal formlara bürünerek onun hayırseverliği, onun yükümlülükleri ve onun merhametine karşı saldırıya geçer. Onu çaktırmadan kör geçitlere sevk ederek görevine geri dönmeye teşvik eder, yani böyle yaparak doğru yolda gittiği intibasını bırakır. İsanın bir sözü bu duruma oldukça iyi bir açıklık getirmektedir: "İnsanın en kötü düşmanları kendi ev halkıdır." - Matthew 10:36

Ne yazıkki Boris Mouravieff gibi yazarların kitapları 1 tanesi hariç türkçe bulunmamakta. Oldukça önemli noktalara değindiği "Gnosis" kitapları aslında okullardaki felsef derslerinde okutulması gerekenlerden... fakat bunun yerine bırakalım veletler sikim sülfat tanrısal ideolojilerle eğitilsinler. Böylece ileride düzülecek adam lazım oldumu nerden bulacağımızı iyi biliyor olacağız.

Yukarıdada okuduğunuz gibi kanunlar arasındaki geçiş pekde kolay birşey değil. Genel kanun onun kontrolünden uzaklaşmaya çalışan tüm üniteleri bir şekilde geri gelmeye ve eski görevlerinin başına geçmeleri için teşvik etmeye durmaksızın devam ediyor - çünkü bu onun doğası! İstisna kanunu ise ancak küçük bir azınlık için işe yarıyor ve böylecede sistem dengede kalmaya devam ediyor. İstisna kanunu ancak bilinçli bir şekilde ne yaptığını bilenlerin hizmetine giriyor. İstisna kanununa tabi olanlar, genel kanuna tabi olanları sergiledikleri doğaları ile ister istemez korkutarak onların Genel Kanuna sım sıkı sarılmasını ve onu korumaya devam etmesini sağlıyor. Her iki kanunda birbirleri ile dolaylı olarak işbirliği içinde çalışıyor. Unutulmaması önemli nokta ise Genel Kanunun teşviklerini öngörüp ortaya çıkararak bunları etkisiz kılmakta yatıyor. Bunun en basit örneği inançların (sadece dini değil) sürekli olarak zihinde ele alınarak yeni bir sebeplendirme ile "inanılır" hale getirilmeye çalışılmasıdır! Bir hafta ateist takıldıktan sonra ortaya çıkan bir resim, yazı yada cümle ile bir anda tüm sanılar yada kanılar tekrar masaya yatırılır ve bir çelişki başlar... buna bağlı olarak "ya doğruysa" şüphesi ortaya çıkar! Bu hissi biliyorsunuz değilmi??? İçinizde bir huzursuzluk yada bir rahatsızlık oluşur, bir anda kendinizimi kandırdığınızı yoksa yanlış yönemi gittiğinizi düşünüp durur ve buna bağlı olarak durumunuz iyice boka sardırırsınız. İşte Genel Kanunun yaptığıda budur: kendine yenik düşürtme! Asla kendinizden başka birşeye karşı savaşmıyorsunuz - savaş daima kendinizle, yani ahlaki görüşleriniz, hayata bakış açınız, inançlarınız yada vicdanınızladır. Ya kendinize yenilir ve Genel Kanunun sıcak görünen kucağına dönersiniz yada İstisna Kanununun ürkütücü gibi görünen geniş ovalarında gezersiniz. Her ikisi içinde "görünen" yada "gibi gelen" terimlerini kullanıyorum çünkü her ikiside onları "ne ise o" oldukları şekilde göreceğiniz ana kadar bu sıfatı taşımaya devam edecektir.

Bu alanda her iki kanun ile denge içinde bulunmanın en güzel örneği Japonyada icra edilen Aikido sanatıyla açıklanabilir.

Aikido - Wikipediadan

Aikidō (Japonca: 合気道) bir "Modern Japon savaş sanatı" (Japonca: 現代武道 Gendai Budō) dır. Japonya'daki diğer savaş sanatları gibi aikido sadece kendini korumak için değil aynı zamanda ruhsal gelişim için de bir öğretidir.
Aikido adı üç kanji'den oluşmaktadır:

  • 合 ai (birleşme, uyum)
  • 気 ki (veya çi)(yaşam gücü, ruh)
  • 道 dō (yol)
Bir bütün olarak da anlamı "Yaşam Gücü İle Bütünleşme Yolu"dur. Aikidonun felsefesi insanın kendi yaşam gücünü geliştirmekten ibarettir. Yaşam gücünü geliştirmek ama kazanım ile veya yenilgi ile bağlanmamaktır. Aikido öğrencilerine aikidoka denir.
Genelde aikido bir saldırı sanatı değil, bir savunma sanatı olarak anılır. Ancak bu yetersiz bir tanımlamadır. Aikido geleneksel Japon Budo'sunun bir örneğidir. Budo kelime anlamıyla mızrağı durdurmak anlamına gelirken, içeriği savaşçının yolunu kapsar. Budo kelimesinin karşılığı olarak savaş sanatı (martial arts) kullanılabilir. Savaş sanatı, "budo"yu en yakın ifade eden kavram olabilir. Savunma sanatı tamamen bir yanlış anlama ve eğitim eksikliğidir. Savunma ve saldırı kavramları, savaş sanatının stratejileridir. Savaşçı savunmayı, saldırıya karşı bir tepki olarak değil, bir strateji olarak kullanır ve bir stratejinin diğerine önceliği yoktur. Önemli olan doğru zamanda doğru stratejiyi kullanabilmektir. Aikido bu stratejileri ve kullanımlarını öğretir. Aikido farkındalık, zamanlama ve tekniksel bütünlüğü içerir. Çalışan kişiye kazandırdıklarının en başında farkındalık ve duruma uyum sağlayıp ona uygun olan reaksiyonu verme yetisidir.
Dediğim gibi, savaş daima bireyin kendisi ile olandır. Bu iç savaşta dışa nasıl vurulmuşsa öylede geri yansır. Kendinin ustası olma felsefeside buna dayanır... dışa vurumu öngörüp onun yansımasını önceden olması gereken şekle sokabilmek. Türkçesi... etrafınızdakilerle düşünceleriniz hakkında tartışmaya girmeyin! Bu daima kontra prodüktiftir! Tartışmalar sadece birinin ötekisi üzerinde egemenlik sağlaması üzerinedir. Her tartışmacı sırf kendi bildiğinin doğru olduğunu ispatlama yolunda gittiğinden sonuç olarak hiçbir taraf bir gelişme elde edemeden süreç biter. Eğer bildiklerinizin doğruluğu yda gerçekliğinden kesinlikle eminseniz, bunun üzerine tartışmak yerine sadece susmalısınız! Az konuşan çok bilir, çok konuşan ise az bilir... gibi bir atasözü boşuna söylenmemiştir.

Hazır aklımda iken şunuda yazmalıyım....

Gnosis, en basit anlamı ile BİLGİ demektir! Ancak bilgi elde edildikçe paylaşılması gereken bir unsur değildir! Dikkat ederseniz tüm önemli olarak varsayılan gizli bilgiler şifrelenmiş yada gizlenmiştir! Kendinize bir sorun: Neden? Çünkü bilgi sadece onu arayanın eline geçmelidir! Arayan onu bulacaktır, bu kaçınılmazdır! Fakat aramayan birine verilecek bilgi sadece negatif sonuçlar doğuracaktır. Bunu aklınızda bulundurun ve çenenizi kapalı tutun!

Şu masonik denyolarada bir değinmeliyim! Masonların o ünlü sembollerinde bulunan "G" harfi aynı şekilde Gnosis kelimesini temsil eder! Ancak bugünkü yahudiler tarafından içlerine sızılarak manipule edilmiş olan Mason Locaları bu terimden koparılmış ve sadece şuan onları yönetenlerin ideolojilerine hizmet etmektedirler. Anlayacağınız, bugün "Ben Masonum" diye takılıp parmağına yüzüğü geçirmiş olanlar sadece birer yahudi kuklasıdır ve Masonlukla uzak yada yakından alkaları yoktur. Yahudi kuklası demişken aynı şekilde tüm islami sistemde yahudilerin kontrolündedir. Buna Gülen cemaati diye adlandırılan nurcularda dahil. Bu tip cemaatlerden elde edilen gelirlerin büyük kısmı israile aktarılır. Bunları birilerine kızın yada diş bileyin diye değil, sadece bilin diye yazdım! Hiç kendinize sormadınızmı... Türkiye İsrail ile ilişkilerini kopardı ancak onların askeri ateşesini neden kovmadı diye?! 

Heil Satan....

ENKI


10 yorum:

  1. "Kısaca Genel Kanun, İstisna Kanununa tabi olmak isteyene düşman kesilir ve yok edilmesine yada tekrar asimile olmasına uğraşır."

    Genel Kanunun gücü gerçekten etkileyici, çoğu zaman bana kendimi bir hiç gibi hissettiren kanun. Genel Kanundan kaçan birinin istisna kanunu öğrenmeden yaşamasına nihilizm deniyor olsa gerek.

    "Aslında korkulması gereken hiçbirşey yok, çünkü İstisna Kanunuda İlahi bir kanundur. Bunu seçerek, insan bütüne hizmet etmeye yinede devam etmektedir, ancak hem farklı ve hemde diğerine göre kıyaslanamayacak kadar daha verimli bir şekilde."

    öyleyse şu Genel Kanun pek bir bencil ve beceriksizmiş. Kendini kabullendirmek pahasına çektirdiği acılar inanılmaz.

    "Bunun en basit örneği inançların (sadece dini değil) sürekli olarak zihinde ele alınarak yeni bir sebeplendirme ile "inanılır" hale getirilmeye çalışılmasıdır!"

    Bunu önlemek için kişi çok sağlam adımlarla inançlarından kurtulmalı. İnançlarından neden kurtulduğunu çok iyi bilmeli. Bencil nedenlerden dolayı değil, gerçeği aradığı için inançlarını bırakırsa geri döneceğini hiç sanmıyorum.

    "Yahudi kuklası demişken aynı şekilde tüm islami sistemde yahudilerin kontrolündedir."

    işte insanın inançlarının onları ne kadar komik duruma düşürdüğünün en büyük göstergelerinden biri! Müslümanlar Yahudileri hem dünyada hem 'ahirette' cenneti kendilerine has kıldıkları için suçlar iken, şu anda aynı şeyi kendilerinin yaptıklarının farkında bile değiller!

    YanıtlaSil
  2. Aslında tüm bu aptalca devam eden cennet/cehennem tartışması bazal çakra ile taç çakranın zamanla süregelmiş yanlış tercümesinden başka birşey değil. İki çakra arasında hareket eden enerji ise yılan. "Ne yani hepsi bumuydu, yani bu kadar basitmi?" Evet bu kadar basit!

    Normalde elma ile yapılan bunca tasfirde boş.... ilk yazılımlarda elma diye bir kelime aslında geçmiyor. Bunun yerine sadece yemiş deniyor (tam türkçesi olmasada, bu)... yani bir yemiş ağacından koparılabilecek şeyde ancak "yemiş" olabilir. Herneyse.... elmayı yemek aslında sadece kısa süreli bir zevkin amblemi.... yersin ve gerisini atarsın! Tad ve bunu takiben zevk alınmıştır. Ancak unutulan şey elmadan arta kalan kısımda bulunan çekirdeklerdir. Gerçek bilgi elmanın içinde yani büyüyecek olan tohumunda gizli idi. Fakat bizim salak ilahiyatçlar konuyu halen yok yılandı yok havvanın kışkırtılmasıydı derken iyice saptırarak konunun çok dışına çıkmayı başardılar. Bilgiye birden sahip olamazsın, ancak, onun tohumunu büyütüp yetiştirerek ileride başkalarının o yemişin tohumuyla kendi bilgi ağaçlarını dikmelerine olanak sağlarsın.

    İlahi hikayelerdeki Adem Havva hikayesinde ikisinin elmayı yemesi ile "çıplak" olduklarının farkına varmaları sadece bilgi ile etraflarını ne ise o olarak görmeye başlayarak "yeniden doğmuş" olmalarının bir sembolizaysonu. Fakat bu sadece bir sembolizayson, gelişmelerin böyle olduğu demek değil.

    Offf, yokmu şu ilahiyat ve onun zırvaları.....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Yani basit dille yazılmış eski kitaplardan çıkardıkları ansiklopedik bilgiler çok kayda değer açıkçası. Ne diyeyim, ne zaman Kuran arapçası aslında çok kolay diye ağzımı açsam karşılığında ne kadar zor olduğu, bir kelimenin 10 tane anlamı olduğu ve sadece bu ilme ömrünü verenlerin açıklamaya hakkı olduğu zırvasını duyuyorum. Hatta bunu söyleyen insanlar kendileri de yıllarını bu işe vermiş. Şimdi kardeşim sen hiç mi anlamadın görmedin Kuran arapçası bebek oyuncağıdır. Göremez çünkü şartlanma bu kadar kötü bir şey işte :/

      Sil
    2. Yaşar Nuri Öztürk durumun oldukça iyi bir şekilde farkında. Bu yüzden çaktırmadan ve yavaşça ilahiyatçıları salak yerine koymaya devam ediyor... tabiki buda onu istenmeyen ve sevilmeyen adam durumuna sokuyor! Boşuna doğru söyleyeni dokuz köyden kovarlar denmiyor.

      Adnan Oktar gibi MIT/CIA mensuplarıda yeni model islamı oturtmaya uğraşıyorlar. İlahiyatı iyi bilmek için mutlaka cillop gibi kızlarla ritualler yapmak gerekir. Ancak bu şekilde aydınlığa ulaşılabilir. :)

      Sil
    3. Yaşar Nuri Öztürk bence de her şeyin farkında, ama onun yerinde olsam bu yalanı asla sürdürmezdim. Motivasyonunu anlamış değilim. Git hayatını yaşa, neden bir hoca kılığıyla dolanıyorsun.

      En sinirimi bozan da ortada bu insanların sizden hiç de farklı olmadığını kanıtlayan o kadar kaynak olmasına rağmen koyunların içlerindeki o boşluktan dolayı illa birini tanrısallaştırıp ona tapınmak istemesi. Eğer önünüzde bir labeliniz yoksa size tapınmazlar, orası ayrı. illa prof. ya da hoca. ünvanınız olması gerekiyor.

      Şimdi ilahiyat olmasaydı bu kadar içi boş insan kime tapınacaktı, lütfen.

      Sil
  3. Yani koyun olanlar genel kanuna hiç karşı koymuyor ve baskı altında kalmamak için hayatları boyunca buna devam ediyorlar. İstisna olanlar genel kanuna zihinsel,fizyolojik ve eylemsel olarak karşı koyuyorlar. Buna bağlı olarak'ta baskı altında kalıyorlar. Genel kanunun kölelerinin baskısına dayanamayanları pes ediyor ve genele teslim oluyor. Ancak burada şu aklıma geldi,bu baskıya karşı neden koyun postunda kurtu oynamayalım? Sanıyorum'ki zaten bu baskıya istisnalar bu şekilde karşı koymaktalar. Biraz efor ister,belki isteksizlik olabilir o iğrenç koyun postunu giymek istemeye biliriz,ama benim hayatımdan çıkardığıma göre öyle yada böyle giyilmesi gerekiyor!

    Diyelim'ki müslüman bir koyunum,çevremde'ki insanlarda öyle ve bunun iyi birşey olduğunu sürekli telkinliyorlar. Ancak ben buna karşı çıkmasam dahi hala bir müslüman olarak müslümanlığın,dahada ilerisi dinlerin içi boş kontrol için oluşturulmuş birer konsept olduklarını bir müslüman taraftarıyken müslüman taraftarı olmamak için bilinçsizce arıyorum.

    Bu istisna bilinçli midir? Buna sebep olan zeka mıdır? Ben zeka olduğunu düşünüyorum,ancak zeki olanlar merak edebilir.Hayal gücü ve merak. Anlayamadığım şey ise,yüzde doksan dokuz'un NASIL bu kadar APTAL olabildiği! Yani, nasıl..... Hiç mi aramıyorlar,hiç mi merak etmiyorlar...Hiç mi hayal güçleri yok.

    Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.
    Albert Einstein

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. ''...Anlayamadığım şey ise,yüzde doksan dokuz'un NASIL bu kadar APTAL olabildiği! Yani, nasıl..... Hiç mi aramıyorlar,hiç mi merak etmiyorlar...''

      Aslında bu anormal bir durum değil.Çevrene bir bak, %99,9 u bırak bu tip değerli bilgiye hakim olmak için çabalamayı,daha sağlıklı olabilmek için kendi yemeğini yapmayı bile reddedyor ve gidip kimyasal yiyor.5 harflik sözcüğü bile kısaltarak yazıyor.200 kiloya ulaşmışken,bu durumundan acı çektiği halde,gidip spor yapmayı tembelliğinden dolayı reddediyor ve tüm kilolarını 'eforsuz' şekilde verdirebileceğini sandığı makineye sarılıyor.
      Yani bu derece bir tembellik varken,sence kim bu derin konulara girmek için ZAMANINI HARCAR.Ne de olsa herkes aynı şekilde düşünmüyor mu?.'İnsanlar Allah var diyorsa vardır.'deyip geçiştiriyorlar.Bu durumda araştırmaya da gerek yok...Din alimleri onların yerine düşünüyor,doktorlar onlar için 'yararlı' olan kimyasalı onlara sunuyor.
      Bazıları da gerçekten araştırır,fakat bu özgürlüğe ulaşmak için yeterli değildir.Bu duvarı yıkmak o kadar da kolay değil...Hem onlar inançlarıyla mutlu.Bunu değiştiremezsin.Onlar 5 yaşında çocukmuş gibi,birilerinin kendisini sahiplenmesini beklerler...
      Camiden çıkmış bir ihtiyarın yanına gidip,herşeyi açıklasan,sana 'vah zavallı,,cehennemin kömürü olacak,ne kötü'' dercesine gülümser...
      Bunlar hep vardı ve var olmaya devam edecekler.Yapılması gereken ise bunları basamak olarak kullanarak çıkabildiğin kadar yükseğe çıkmak...

      Sil
    2. @Ekim
      "Hayal gücü bilgiden daha önemlidir.
      Albert Einstein"

      Tek bilgi kaynağı tecrübedir.
      Albert Einstein

      Diyelimki bir odaya girmeni söylüyorum, fakat sana girmeden evvel odanın içinde seni ne tür bir sürprizin beklediğine dair bilgilendiriyorum... ki böylece ne ile karşılacağının hayalini kurabilesin! Odaya girdiğin anda bu sürpriz seni illaki sürprize uğratacak, çünkü o ana kadar sadece edindiğin bilgi ve buna bağlı kurduğun hyal gücünle bir beklentide idin - taki sürpriz krşına çıkana kadar. Karşılaştığın ve o durumu yaşadığın andan itibaren artık kesinlike edinmiş olduğun tecrübe ile biliyorsundur. Yani o odaya bir sonraki girişinde seni bir sürpriz bekliyor olmaz. O oda hakkında her ne kadar bilgi edinmiş olursan ol, her ne kadar hayalini kurmuş olursan ol - içine girmeden asla orada ne ile karşılaşacağını ve nasıl karşılık vermen gerektiğini bilmiyor olacaksın!

      Hayal gücün ancak bilgi ile objektif bir şekil kazanır. Hayal gücünün tabiki bir sınırı yoktur... Ancak realitenin vardır! Bu yüzden birisi subjektif diğeri ise realiteye karşı objektif bir bakış açısı sunar. Dünyada sakinlik, barış ve mutluluk gibi şeylerin hayalini kurabilirsin, ancak bilgi ve tecrübe olmadan bu hayalin subjektif tarafını renedeleyemez ve akabindede realiteye geçiremezsin.

      Havanın yarın günlük güneşlik olacağını hayal ediyordun ama olmadı... ne oldu peki? Objektif realitenin subjektif hayal gücüne attığı şamarın etkisini görmüş oldun! Hayal gücü senin kontrolün altındadır, fakat realite değil! Hayaller zevk verir ve eğlncelidirler - buna karşın gerçekler acı verici ve rahatsız edicidir. İnsanlar doğaları gereği zevk ve neşe arayışında olduklarından hangi tarafın onlar için daha çok önem taşıyacağını sanırım anlarsın.

      Her bir ünlünün söylediği laf illaki "doğru" dur diye birşey yok. Bazı laflar sadece kulağa hoş gelir.

      Sil
    3. Einstein,başardıklarını hayal gücüne borçlu ancak objektif realite çerçevesinde'ki hayal gücüne! Koyunların hayal gücü zaten unursanmaması gereken bir durum.Koyunlar daha çok....fantastik.

      Sil
  4. "Ancak burada şu aklıma geldi,bu baskıya karşı neden koyun postunda kurtu oynamayalım? Sanıyorum'ki zaten bu baskıya istisnalar bu şekilde karşı koymaktalar. Biraz efor ister,belki isteksizlik olabilir o iğrenç koyun postunu giymek istemeye biliriz,ama benim hayatımdan çıkardığıma göre öyle yada böyle giyilmesi gerekiyor!"

    Bir kurtun koyunu oynaması çok zor. Koyun postu giyse de hemen dikkat çeker, ister istemez. Ayrıca sürekli bu postu üzerinde tutmak için kendi potansiyelini geliştirmekten vazgeçmesi gerekir. Potansiyelini geliştiremeyen birey de depresyona girer ve hayatı tamamen anlamını yitirir. Daha önce de belirttiğim gibi bu duruma genel kanunu kabul etmeyip istisna kanunla da yaşamayı öğrenememek deniyor.

    "Bu istisna bilinçli midir? Buna sebep olan zeka mıdır? Ben zeka olduğunu düşünüyorum,ancak zeki olanlar merak edebilir.Hayal gücü ve merak. Anlayamadığım şey ise,yüzde doksan dokuz'un NASIL bu kadar APTAL olabildiği! Yani, nasıl..... Hiç mi aramıyorlar,hiç mi merak etmiyorlar...Hiç mi hayal güçleri yok."

    Zeka göreceli kavramlardan bir başkası sadece. İstisna kanunu üzerine insanlığın en başından beri değişik yöntemlerle çalışılmış zaten. Bu eski bilgileri gözden geçirmenin insana yardımcı olacağını düşünüyorum ama tabii ki öncesinde içindeki arayışın başlaması lazım. İnsanın içinde arayış olmadan bu bilgiler ona verilemez. Bu arayışa ise illuzyonlardan tatmin olmayan, hayatın anlamının çok daha yüksek olduğunu düşünenler adım atar. Her insanda bilinç potansiyeli vardır, hepimiz süperbilinçten geliyoruz sonuçta.

    Merak edenler var, hepsi aptal değil. Fakat sorun dostlarımızın koyunların çitleriyle etraflarının örtülmesinden kaynaklanıyor. Fakat bu çitlerden kurtulamama nedeni yine kendi içlerindeki eksiklerden kaynaklanıyor. Burada basit bir yoldan bahsetmiyoruz. O senin saydığın yüzde 1 bile ne kadar engebeli yollardan geçmek zorunda, bunu unutma.

    YanıtlaSil