25 Ağustos 2012 Cumartesi

Saptırma ve Bölünmeler (Okuyucu Yazısı)

Selam Enki.

Blogdaki son yazıların bu tema etrafında toplandığını görerek bende eklemek istedim.Gerçeği görebilen insanların doğayı izlediğinden bahsetmiştin hep.Mesela Nat Geo belgesellerini izlediğimde gözüme sokulan şey ormanın işleyiş sistemindeki objektiflikti.Ormanın yeşilliğinden faydalanıp kamuflaj halde avına saldıran avcılara hiç bir av "delikanlı gibi niye gelmiyon lan" diye kızmıyodu.Tabi ki bende koyunlarda olan bu taraflı bakış açısıyla büyütüldüm.Çok küçükken ve öğretmenlerin sevdiği bir çocukken ben :D vatan millet meselesi denilen konulara dair koyunların hoşlanacağı şekilde konuşurdum ve kendimde bunlara inanırdım zaten.Sonra biraz daha aklım ermeye başladı ve her konuya sazan gibi atlamamam gerektiğini düşündüm.O günden bu güne herşeyi çift taraflı düşünürüm.Zaten bu koyunlarda yaratılan taraflılık beyne yapılan bir yalıtım gibidir.Onların kalıplaşmış fikirlerini değiştirmeyen şeyde budur.Asla yanılabileceklerini düşünmezler.

Mesela bende herkes gibi terörist cesetlerine leş diyip şehitlere üzülürdüm.Sonra ikisininde durumunun hiçbir farkının olmadığını farkettim.Tıpkı yingle yang gibi.İkiside beyni yıkanmış masum koyunlardı.Biri türk olarak yetiştirilmiş diğeri kürt.Hepsi kendisinin haklı olduğuna ve kendi milletinin amacının doğru olduğuna inandırıldı.Hep senin tarafın güzeldir haklıdır düşman sana haksızlık yapmıştır.Başka türlü nasıl milyonlarca insanı savaş cephesine taşıyabilirsiniz ki kendisinin bile olmayan topraklar için?Bir amerikalı cartoon network çizgi filmlerinde elinde eğri bir kaması olan entarili barbar arapla tanışırken biz gazzeye atılan bombalarla onlara bileniyoruz.İsraillilerle konuştum mesela onlarda bunu bir intikam olarak görüyorlar.O halka karşı bir şekilde bilenmişler.11 eylül olayı gibi işte halk için bir kötü adam yarat ve kendinide bu kötü adamın düşmanı olarak tanıt.Halk hemen gücünü sana verir.Suriye sınırında düşen uçak gibi.Her ülkenin tarihi şanlı zaferlerle doludur.Ulan o zaman kim bu şerefsiz namussuz ülke?Bize göre ingiliz şovalyeleri karıya kıza tecavüz eden gittiği yerleri yağmalayan yavşak heriflerdir.Onlara göre bizim akıncılarımız barbar türklerdir.Her ülkenin vatandaşı daha bebeykene okulu tarafından verilen bu etiketleri yapıştırır sorgusuzca.Zaten düşünebilenin farkı budur.Koyun olan etiketi alır aynen zihnine ekler.Düşünebilen mantık süzgecinden geçirip bilgiyi kendisine ait olan gerçeğe çevirir.Saptırmayalım bu etiketler ayrı bir mevzu.Aslında iyi kötü diye birşey yoktur bana göre.Eğer doğuda doğsam yaşasın bağımsız kürt devleti derdim.İngilterede doğsam yaşasın kraliçe elizabeth.Türkiyede doğdun taşşağnı yiyim başbakan.Okulda bir laf vardır.Biz burda vatanına milletine bağlı evlatlar yetiştiriyoruz.Aynende böyle yaparlar.Hiç tarih dersinde biz bu savaşta böyle ipnelik yaptık böyle puştluk yaptık görmedim.Osmanlı üç kıtayı çiçekle kebekle mı ele geçirdi ?Hatta bu konuyla ilgili en güzel örnek türklerin müslüman olmasıdır.Kimse GERÇEK türklere yapılan katliamdan bahsetmez.Bu konu hep şöyle atlanır

Dinler benziyordu.
İkiside göktanrıya inandı.
Talas savaşından sonra sarıldılar öpüştüler.

Bu tarz saçma ortak yönler bularak olayı saptırırlar.

Halbuki tarihte araplar hep türkleri kullanmışlardır.Türkler savaşçıdır bunlarda sınırlara dizerler türkleri götleri sağlama almak için gerçek budur.Araplar türkleri katletmişler bazılarıyla beraber yaşamışlar araplaştırmak için.Zaten başka bir şekilde bu milletin dinini değiştiremezsiniz bu nasıl bir zırvadır.Neymiş ? Dinler benziyomuş.

Bir insanın bile dinini değiştirmek bu kadar zorken koskoca bir milletin bu kadar kısa bir süre zarfında dinini değiştirmek nasıl sağlanabilir.

SOYKIRIMLA ELBETTE. AÇIK VE NET!
Ancak islam iyilik güzelliktir ya hani asla bundan bahsetmezler.Tüm savaşlar savunma için yapılmıştır hepsine bi kılıf bulurlar islam tarihinde.Bedr de anamıza sövdüler o yüzden savaştık.Şu savaşta müslümanları öldürdükleri için oldu.Koskoca islam tarihinde bir savunma savaşı varken siz neyin kafasını yaşıyorsunuz ? Mesela Ömer başa geçtiğinde etrafındakileri yağmalayıp haraca bağlamış.Peki bunu bize nasıl alladılar pulladılar.O haraca bağladığı devletler zekat vermeyi reddediyormuş.Olaya bak seeeen.İyide zaten bunlar islam devleti değil ki ömerciğim yani din gerekliliği için zekat vermek zorunda değiller.Hani hoşgörüydü hani inançlara saygı.Olmuyor ama herkes yemez.

İşte tüm tarih hocaları bu konuları atlar benim NİYElerimi ışık hızıyla geçiştirir.Tarih dersinde türklerin müslüman oluşu konusu 5 dakikada atlanır kaçar gibi.Çünkü okulda dinine bağlı koyunlar yetiştirilmelidir ki bu birbiriyle alakasız olan insanlar arasında bağ kurulsun.Birbirine din kardeşim o benim vatandaşım gibi saçma düşüncelerle sarılsınlar ve bu subjektivite bir ülke boyunca yayılsın.Ben milliyetçiyim dediğinde neden herkes sana sırtında kanatlar varmış gibi bakıyor.Bu millet sikimde değil de türk ölülerinin kürt ölülerinden farkı yok sadece madalyonun iki tarafı de.Koyunların hepsinin sana nasıl saldırdığını ve beynine yapışan ETİKETLERİ en sonuncusuna kadar kullandıklarını gör.

Tabi ki fenerbahçe galatasarayda bunlardan biri.İyi ve kötünün tanrıları onu kullanıp kullarını yönetiyorlar.Oysa hepsi illüzyon sadece iki farklı taraf.

-----------------------------

Okulda öğrenmen gerekenleri  değil öğretilmen gerekenleri alırsın. Senin gibi bende okulda iken bir sürü sorun yaşamıştım. Tarih konusunda öğretmenler hep bir garipti - ne zaman müfredatı kurcalayan yada sorgulayan birşey sorsam "partizanmısın sen?", "vatanına karşı garezinmi var?" tarzında cevaplarla karşılaşırdım. Tabiki bu davranışları hem beni diğerlerine karşı öcü gibi gösterip dışlanmamı sağlamak, hemde kendi cahilliklerini gizlemek içindi! Hangi öğretmen delikanlı gibi çıkıp bildiği ile öğrettiğinin çeliştiğini söylemek ister.... denemesi bedava - tabiki sonucu sadece kovulmak olacaktır. KOyunlar doğrucuları sevmezler!

Hangi ülkenin vatandaşı aslında gerzek bir toplumun yada daima kaybetmeye mahkum edilmiş bir ulusun ferdi olduğunu kabullenmek ister?! Bunun önüne geçmek için kaybedilen savaşlar bile efsanelerle sanki kazanılmış gibi lanse edilir. Çanakkalede 250.000 şehit verincemi savaşı kazanmış olmanın bir anlamı olur yoksa kimse ölmeyincemi? Oldukça basit bir cevaba sahip olan bu soruyu hangi sığıra sorsan tabiki şehitlikti, kahramanlıktı gibi gurur yada onuru irdeleyen zırvalar doğrultusunda vereceği cevap belli olacaktır: ölerek! Henüz çocukken eline tabanca gibi oyuncaklar verilip sokakta katliam oynama oyunları oynatılanlardan farklı bir cevap bekleyemezsin! Daima şunu derim: ölmek isteyenlere, buna hazır olduğuna inananlara ve çarpışma sevdasıyla yananlara bir şans ver! Ellerine silahı ver ve cepheye gönder, yalnız adam başı 30 dan fazla mermi verme, ki böylece kesin gebersinler! Sonrada sokakta milletin eline bayrak verip sallatalım ve "şehitler ölmez, vatan bölünmez" naraları attırıp,ü boktan ideolojilerine götümüzle gülelim. Şehitler ölmez demek..... hmm.... bana şu tabuttaki çocuklar oldukça ÖLÜ görünüyorlar - bembeyaz, kaskatı ve bazılarının bazı uzuvları bile eksik. 

Koyunlar nasılda insanı zihinsel komaya sokacak şeyleri gururlanacak birşeye dönüştürebiliyorlar değilmi! Bütün şehit denenler daima doğrudan bok yoluna gidenler ve ne bir daha ayaklanacaklar, nede ölümsüz olacaklar... sadece bir mermerin üzerine anlamsız şekilde isimleri yazılmış olacak ve o mermerin hemen yanındada onlara götleri ile gülen hayırseverlerin bir dikilitaşı olacak.

Tarih dersleri seninde dediğin gibi türkleri islama geçmiş halleri ile lanse etmeye programlıdır, yoksa din dersinin ne önemi kalır! Sanki 1070 lerden sonra bir anda müslüman olarak peydah olmuş ve bunu takibende osmanlı voltranını oluşturmuşuzdur. Tabiki tarih derslerinde öğretmenler şöyle anlatamazlar: Evet çocuklar bizler anadoludayken arap orduları bizi ziyaret edip onların dini klubüne katılıp onlara haraç -ee pardon, zekat vermek isteyip istemediğimizi sorduklarında nazikçe bu teklifi geri çevirdikten sonra, bu teklifin üzerine tekrar düşünmeleri için biraz kılıçla göz dağı vererek bir "miktar" insanı öldürmeye başladılar. Sonradan neredeyse tüm soy tükenmesin diye bu teklifleri onaylandu ve bugün hepimiz bu büyük klubün birer üyesi olarak bununla gurur duymaktayız. Yaşasın müslüman türkler - yuhuuu, haydi eller havaya! 

Eğer türklükle bağdaştırılan bir zırva varsa oda müslümanlıktır! Hele birde CIA/MI6/Mossad üretimi olan şu Müslüman Kardeşler yokmu.... ah ne kardeştir onlar - gördüğünüz yerde sarılıp kucaklaşasınız gelir. Bir halka kendi geçmişini unutturup, onları yıkıp ezen ve benliklerini unutturan bir doktrinasyon uygularsan işte karşına Türkiye gibi boktan bir ülke ve onun halkı çıkar. Müslümanlığı kabul etmiş olarak ve onu savunarak kendi atalarının mezarına tükürmeyi bir görev bilen bu halkı nasıl eğitirsen eğit ve nasıl savaşa yollayıp yok edersen et - hepsi onlar için mübahtır. Özellikle dikkat ettiğim şey ise "Pagan" kelimesinin nasılda negatiflikle bağdaştırıldığıdır. Paganizm dediğinde bu daima taşa, heykele yada putlara tapan bir beyinsizler ordusu gibi irdelenir. Bize okulda "onlar" putlara tapardı diye öğretilirken, ben "ama bizde kabeye doğru aynı şeyi yapmıyormuyuz? Kabede tapılan bir put, heykel yada obje değilmi?" sormuştum.... senmisin bunu soran - vay efendim ben kafirmiyim, putperestmiyim, şeytanımı kendime örnek alıyorum, herkes yanlış biliyorda bir tek benmi doğru biliyorum.... tipli suçlamalar başlamıştı. Tüm bu bağırışmaları sakinlikle dinledim ve sonunda "ben halen sorumun cevabını almadım" deyincede sınıftan kovuldum. Kapıdan çıkarken öğretmene sadece "çoğunluğu aptal olmayı seçtikleri sürece kandırabilirsiniz" dedim ve "senin verecğin eğitime sokayım" deyip çıktım. Beni din dersinden muaf kılmak için uğraştılar ama ben sırf inat olsun diye bırakmadım ve her derste o lavuğu kıl edecek sorular sormaya devam ettim... bu beni bir nevi neşelendiriyordu, çünkü her sorumda içine düştüğü çaresizliği gözlerinde görmek bana sanki güç veriyordu. Duaları arapça öğrenelim diye tuttururken ben daima türkçesini sorup onu tekrarlardım, ki bu duanın nasılda bir zırva olduğunu herkes duysun. Hani hep Fatiha denen sureyi ezberletmeye çalışırlardı... hani herkesde ezbere bilirya....

Zavallıların duası - Fatiha!

Rahmân ve Rahîm olan Allah i adıyla. (Kısaca Rahman abi)
Hamd âlemlerin Rabbi,olan Allah'-a/-için dır. (Patron o dur)
O Rahmân ve Rahimdir, (O öyle birşeydirki.. peeeehhh)
Din gününün ,sahibidir. (İşverendir)
Ancak sana kulluk ederiz ve ancak senden yardım dileriz.
Bizi doğru isteyenin yol(un)a hidayet eyle.
Kendilerine nimet verdiğin mutlu kimselerin yoluna; gazaba uğramışların ve o sapmışların yoluna değil.

Başa önce biraz ilahi zırva koyup esas amacı sonradan koyuyorlar... kulluk etmek yani sorgusuz sualsiz köle olmak! Gazaba uğramış ve sapmış olanlarında aynı zamanda kendi Türk halkını temsil ettiğini kimse pek düşünüyor gibi görünmüyor. Hani nasılsa artık müslümanızya, o eski pis pagan atalarımıza saygı göstermemizede bir gerek yok - bunun yerine arapların hindistandan çalıp getirdiği zırvaları kendimize esas alalım, bu kesinlikle Türk kültürüne yakışan ve onu araplaştırmak için uygulanan ideolojiye en uygunu olacaktır.

Okulda sürekli uygulanan en etkili doktrinasyon ise demonize etme metodudur! Yani tarihi zırvalarla belirli ülkelerin halklarına karşı nefret duyulması sağlanır, buda ilerideki savaşlar için atılan ön temeldir. Böyle yetişmiş bir nesil zaten çocukluktan beri nefret besleyerek büyütüldüğü için karşısında insan değil bir yaratık görmeye şartlandırılır! Bu sayedede onları savaşa yollayıp üretim fazlasını yok etmek önceden programlanmış olur. 

Koyunların aptallıkları, vurdumduymazlıkları, düşünme kabiliyetinden yoksunlukları, gurur denen hayalleri ve vatani görevleri onları daimi birer köle olmak için daima hazır ve nazır olarak beklemeye şartlandırır. Bir ülkeyi bunca aptalla doldurduktan ve gerçek tarihle değilde günlük gündemlerle doktrine ettiğin zaman o ülkenin halkına herşeyi yaptırabilirsin! 

Daima bir otoritenin kahramanlıkları yada hoş sözleri örnek verilir ama asla bunlardan bazılarının sübyancılığa yatkın olduğu, köle sahibi olduğu, köleleri ve karılarıyla aynı yatağa girdikleri ve ensest takıldıkları gerçekleri anlatılmaz. Anlatsanda dinlenmek istenmez! 

Osmanlı Tarihinde Oğlancılık mesela:

Osmanlı ve Padişahlar ile ilgili derin tecrübe ve bilgi sahibi olan Mustafa Ali’nin ‘’Görgü ve Toplum Kuralları Üzerinde Ziyafet Sofraları’’ adında 2 cilt, muhafazakar Tercüman yayınlarından çıkmış olan kitabının sekizinci bölüm başlığı "Bıyığı terlememiş ve sakalı çıkmamış olanlar takımını anlatır" tanımı ile büyük harflerle yazılmıştır.

Son günlerde tartışılmakta olan gündemdeki yerini sabitlemiş ‘’Muhteşem Yüzyıl’’ dizisinin kıyamet koparan harem sahneleri bir kenara, kitapta anlatılan o dönemin oğlancılık kavramını tüm çıplaklığı ile anlatmaktadır.

Bölümde o dönemde tüyü çıkmamış sakalı bıyığı çıkmamış oğlanların, cazibeli kadınlardan da çok ilgi gördüğü tercih edildiği anlatılıyor. Civanlarla arkadaşlık etmek aşikâr olmuş, çekinmeden oturak âlemlerinde yolculukta her yerde yanlarında dolaştırmaya başlamışlar, aynı dönemde ay yüzlü kadınları asla yanlarında taşımaz birlikte bulunmazlarmış.

Kitabın 59 ve 60. Sayfalarında bakın nasıl anlatılmış yaşananlar:

“Çünkü sevilen kadın bölüğünün namahremleri avan korkusundan gizli tutulur. Şimdi ise civanlarla arkadaşlık onlarla düşüp kalkma yolunda bir kapıdır ki bu kapı gizli, aşikâr hep açıktır.

Tüysüzler soyundan namert lokması olanların çoğu Arabistan piçleri ve Anadolu Türklerinin veled -i zinalarıdır, onların sürdüğü güzellik ve cazibe süresini hiçbir diyarın tüysüzleri sürmez.

Niceleri otuz yaşına varıncaya kadar güzel yüzünde gönlünde üzüntü olacak kıl görmez. Türk çocukları Arabistan’daki ele avuca sığmaz civelek çocuklar güzellik yönünden hepsinden kısa ömürlü olurlar.

20 yaşlarına vardıkları gibi rağbetten düşerler ve aşıkların işinden kalırlar. Ama İçel civarları Edirne, Bursa ve İstanbul'un ince bellileri her yönden kusursuzlukta ve güzellikte onlardan ileridir.

Güzelliği ve cazibesi eksik olanların ise çeke—çevire tazelikleri ve tatlı kılan naz ve cilve ile sevimli gösterir. Ama Kürt tüysüzleri, anadan—doğma evbaş olanların tecrübesine göre sağlıklı, yumuşak ve uysal imişler ve her ne teklif olunsa dinleyip yapmaları çok olurmuş. Hele bellerinden aşağısını kına ile boyatır, dizlerine ininceye kadar boyanarak kendilerini süslerlermiş.

Özellikle Çoğu ince—belli ve uzun—boylu olurlar. Kendilerini teslim ettikleri sırada her uzvuyla birlikte yumuşaklık gösterirlermiş. Sözün kısası görünüşte yumuşak davranmakta, aslında karşı durmakta İçel güzellerinin  çoğu inat ederlermiş.

Buna göre bunların vuslat nimeti bu- yükler için vardır. Yanlarında gezen aşıklarını bahtsız ettikleri ve parasız pulsuz bıraktıkları meydandadır, derler. Ve iki gencin fırsat vaktinde birbirinden yararlanması, yahut birisi ötekini sarhoş edip üstüne çıkması, değmede mümkün olmayacak bir iştir, diye anlatıp söylerler.

Sözün kısası, ün almış güzel yüzlülere rağbet edip karşısında gümüş—servi endamlı. Uzun boylu, salınarak yürüyenleri kullanmak isteyenler Rumeli köçeklerinden şaşmasınlar. Kul cinsinin de Yusuf çehreli Çerkeslerinden ve Hırvat asıllıların nefesleri mis kokanlarından sakın usanıp bezmesinler.

Gerçi İçel mahbuplarında da nazeninler olur lakin çoğu vefasız insanı üzmek isteyen cefacı güzellerdir. Onlara sahip olanların huzuru ve rahatı az bulunur. Ama Arnavut cinsi de gerçi âşıkların gönüllerini alırlar, bu kadar var ki gayet inatçı olurlar.

Ama Gürcü, Rus ve Görel cinsi, öteki esnafın gübresi gibidir. Onlara bakarak Macar soyundan olanlar, başka tayfaların tabiata uygun ve makbul olanlarıdır.

Gel gelelim, çoğu efendisine, hıyanet eder; düşüp kalkmalarından, davranışlarından her kişi onların çirkin yönlerini görür. Şaşılacak olan budur ki Mısır evbaşları Habeşlilere düşkündür. Araya soğukluk girer, her biri insanın samurudur, derler. Aslında yatak hizmetinde usta olurlarmış, yani esbap buhurlamayı, yatak ve yastık döşemeyi candan isterlermiş. Erkeğinde, dişisinde adamlık belli imiş: her ne semte görülürse uysal ve güzel davranarak yumuşaklık göstermeleri kolaymış.”

Benzer davranışların geçmişte birçok otorite tarafından sergilendiğini tarih zaten yazıyor. Fakat bu tip şeyler asla tarih derslerinin sayfalarında yer almıyor, çünkü tıpkı imam osursa cemaat sıçarmış sözündeki gibi durum daha beter olurdu.

Bunada örnek gerekirse:

"Ey peygamber! mehirlerini verdiğin hanımlarını, allah'ın sana ganimet olarak verdiği ve elinin altında bulunan cariyeleri, amcanın, halanın, dayının ve teyzenin seninle beraber göç eden kızlarını sana helâl kıldık. bir de peygamber kendisiyle evlenmek istediği takdirde, kendisini peygambere hibe eden mümin kadını, diğer müminlere değil, sırf sana mahsus olmak üzere (helâl kıldık). kuşkusuz biz, hanımları ve ellerinin altında bulunan cariyeleri hakkında müminlere neyi farz kıldığımızı biliriz. (bu hususta ne yapmaları lâzım geldiğini onlara açıkladık) ki, sana bir zorluk olmasın. allah bağışlayandır, merhamet edendir." (ahzab 50)

Bu ayet kısaca açıklamak gerekirse etrafında ne kadar kadın varsa topuna gönül rahatlığıyla çakabilirsin demek. İster akraba istersede savaştan köle olarak getirilen ve zorla koynuna sokulan cariyeler olsun - hebicüğü senin. Ne tesadüfki, oldukça alçak gönüllü olan bu abimiz bu teklifi geri çevirmek gibi bir davranışta bulunmuyor - çünkü diğerleri gibi oda am düşkünü biri! Am herekese lazım! Hele birde hepsini size sunanların dediklerini yapıp yazacaksanız ne ala - yanına gencecik (savaş esiri yada aileden satılmış) oğlanlarda verilir! Burada am yada tüysüz göt uğruna yahudilere satılmış bir dinden bahsediyoruz! Kıçını kemik parçasıyla temizleyip develere tecavüz edenlerin başka neye ihtiyacı olurki?

"Allah, Cennet karşılığında müminlerden mallarını ve canlarını satın almıştır. Allah yolunda savaşırlar, öldürür ve öldürülürler. Bu, Allah'ın Tevrat, İncil ve Kur'an'da onlara vadettiği bir haktır... Sözünde durmak için Allah'tan daha iyi kim olabilir? İşte ey müminler! Yaptığınız bu alışveriş ile müjdelenin, sevinin. Çünkü en büyük kazanç budur."  (Tevbe 9/111)

Bu sunulan cennette bunca am ve tüysüz oğlanların götü olmasa kim savaşa giderdi?  Askerler için savaş ganimet (para) ve am/göt sikmek demekti. Ne kadar genç ve saf o kadar iyi! Tabiki sırf bu askerleri iyi tanıtmak için birde utanmadan kalkıp onları "melekler" olarak tanıttılar. Asimetrik kanat sayılı, adam gırtlaklayan ve tecavüz eden melekler - yani her meleğin sicilinde mutlaka bulunması gereken olaylar.
"Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir." (Talak 65/4) 

Ne zaman nasıl mala vurulması konusunda bizi "apaçık bir şekilde" aydınlattığı için bu abiye kesinlikle teşekkürü borç bilmeliyiz. Birde neden özellikle adet görmeyenleri seçiyorlardı - çünkü bu kızları adet dönemlerine kadar evire çevire, hamilelik korkusu olmadan sabah akşam düzebiliyordunuz. Aynı şekildede oğlancılığı bu kadar popüler yapan şeylerden biri buydu: sorumsuzca mala vurma imkanı! Padişahlar yada peygamberler... hepsi aynı dürtüye sahipti - bir deliğe sokmak! Bunun haricinde beraber takılıp pipilerini emdikleri oğlanlarıda sırf ne yapmış oldukları etrafa yayılmasın diye o gece öldürtürlerdi.  Eskiden eldeki kız çocuğunu ne kadar çabuk elden çıkarırsanız, ev ekonomisine bir o kadar katkıda bulunmuş olurdunuz, çünkü bir boğaz eksilirdi! Yaş 9-10 oluğunda vajinası sulanan kızlar bir an evvel görücüye çıkarılırdı. Bekaret mi? O da ne?



Aklı fikri am olan bir inancında taptığı sembol ancak o amın kendisi olabilirdi! Karşınızda Kıble - her müminin günde 5 kez yatıp kalktığı putun kendisi ve neyi temsil ettiği.

Görebildiğin gibi tarihin bir "lay lay lom" sayfası, birde "karanlık" sayfası mevcut. Tabiki ne okulda nede aile içinde biri çıkıpta neyin ne olmuş olduğunu öğretecek! Bunu sadece kendin başaracaksın! Okul denen yer senin gitmek istediğin değil - gitmek zorunda olduğun yer! Zorla eğitimin sonucuda budur - uyanma! Tabiki bu tip uyanmalar herkesde oluşan bir gelişme değil. Ülkede hergün yüzlerce çocuk doğuyor ve bu çocukların aileleri bir önceki ebeveynlerinden dahada salak, buna bağlı olarakta onların çocukları kendilerindende salak oluyor. Benim açımdan etrafımda bunca salağın olması asla aç kalmam demek oluyor! 

Kızgınsın ve seni anlıyorum... bende senin gibiydim - daima bu salaklığa ve manasızlıklara küfür eder dururdum! Ancak zamanı gelip bunun böyle olduğunu ve öylede kalacağını anladığında sakinleşeceksin! Bugün istersen tüm dinleri iki cümle ile yok et - ne fark edecek? Koyunlar bir yenisini bulacak! Bilinen tüm liderleri yok et - ne fark edecek? Koyunlar yine yenisini bulacaklar. Koyunlara ne diye eğitim veresinki? Esas amaçları bizim gibilere hizmet etmek değilmi? Bizim için bellerini kırmak, bizim için ölüme atlamak, bizim için para kazanmak. İşte bu onlar ne ise o: köle olmaya dünden razı olanlar. Bu sığırlara eğitim değil sadece amaç ver yeter. Onlara çalışmanın, düzülmenin yada tapmanın hayatlarının esas amacı olduğunu en az 10 kere irdele yeter.... böylece zaten boş olan beyinleri senin ideolojinle dolar ve sadece ona odaklanırlar. Kafalarında başka bir düşünce olmadığından senin düşüncen onlarınkisi olur. Bu yüzden ideolojini kafalarına sokup kullanmak istediklerine daima sanki aradıkları şey buymuşçasına bir eda oluşturmalısın. Bunun haricindeki herşeyide demonize ederek bu sığırlara sanki başka bir şansları zaten yokmuş fikrini aşılamış olursun. 

Senin kendin için öğrenmenin yararı sadece sana! Öğreniyor olmanın amacıda doğrusunu bilip doğru kararları verebilmek. Sakın bu sığırlara karşı bir acıma duygusu yada merhamet besleme - çünkü eninde sonunda seni hayal kırıklığına uğratacaklar.... anlıyormusun? Kendin bu doktrinasyonlardan kurtulduğun ve kendi başının çaresine bakabildiğin sürece "kazanan" olursun... diğerlerini boşver! Bırak ne halleri varsa görsünler - sana ne? Halen içinde yakın koyunlar için hissettiğin şeyler olduğu kesin, fakat bunların hepsi gelip geçici... kimse sana senden daha fazla değer vermez. Öncelikle başardıkların, öğrendiklerin ve daha öğreneceğin şeyler için kendinle gurur duy.... en önemlisi budur - başkalarının tasdiği için değil sadece kendin için!

Coriolanus

Coriolanus:

Sizi aşağılık sokak köpekleri! Çürümüş bataklıklardan gelen pis kokunuzdan nefret ediyorum. Sizin sevginize ben ancak etrafı kokutan gömülmemiş cesetler olarak değer veririm. Asıl ben sizi sürüyorum. Bütün şüphelerinizle burada kalın! Her söylentide kalpleriniz tir tir titresin! Tepelerindeki tüylerle düşmanlarınız yüreğinizde korku estirsin! Sizi savunanları sürgün etme gücünüz hep olsun. (TSK ya ne oldu?) Hissedemediğiniz cahilliğinizin ölçüsü sizi rahat bırakmasın. Düşmanlarınız sizi rahat bırakmasın ve başka bir ulus sizi esir edip tek bir darbe vurmadan savaşı kazansın. Sizinle aynı şehirde yaşamak benim için bir utançtır. Arkamı dönüp gidiyorum. Yaşanacak başka yerler de var.
Kesinlikle tavsiye edeceğim bir film...... o kadar gerçekle dolu ki - koyunların edebi tarzda konuşulan senaryoyu anlayamadıklarından sadece vur kır sahnelerini seyredip "eh işte idare eder" diyecekleri türden.

Koyunlar daima bölünerek yönetilecek! Asla gerçek manada tek bir din, tek bir devlet, tek bir bilinç yada tek bir bayrak diye birşey olmayacak! Bunların hepsi hayalden ibaret. Hayat şuan nasılsa öyle olmaya devam edecek. Aynı çatı altında olduğuna inanıp yinede "benim inancım daha güçlü" deyip farklılık yaratacaklar ve bölünme istensede önlenemeyecek! Hani şu dünyanın türkler tarafından feth edilmesi efsanesi varya - puhahahahaaa.... Birde tüm dünyaya islamın hükmetmesi hayali vardır.... bunların hepsi sadece hayalden ibaret. Bunlar sadece koyunlara ellerindeki ideolojileri barındırmaları için sunulan telkinlerden ibaret - yani umut!

Çevrene iyi bak - şuan ne görüyorsan bu ya aynı kalacak yada daha kötüye gidecek.... birşeylerin iyiye gidebilmesi imkanı 6000 yıl evvelki yılan tanrısı zırvası ile ortadan kalktı. Sakın birşeyleri iyileştirebilirim yada düzeltebilirim gibi düşüncelere dalma, çünkü bunu yapacağın insanlar ileride bir şekilde kendi egoları için seni satacak olanlar. Bugün yanındalar, çünkü onlara ihtiyaçları olan birşeyi sunmaktasın - bu kaynak tükenincede ne olacağını sana herhalde anlatmama gerek yok. 

Olayları saptırma ve koyunları bölmenin yararlarını incele! Böylece sende hayırseverler gibi kendi ağılındaki koyunları kendi emellerin için kullanabilirsin. Uyandın ve şimdi NASIL yapıldığını öğrenip uygulama vakti. Uyanmanın amacı sistemin kötülüğünü çözmekten çok onu nasıl kendin için kullanabileceğini öğrenme fırsatını değerlendirmektir. Gerçekleri öğrenmenin iyi tarafıda budur: önce seni güzelce bir kızdırırlar, sonrada herşeyi "ne ise o" olarak algılamanı sağlayıp önceleri kızdığın şeylerin nedenlerini anlamana yardımcı olurlar. Kızmakta olduğun şeylerin çoğu senin yapamıyor olduğun ancak yapmak istediğin şeylerdir. Yapamıyor olmanın nedenleride çoğunlukla koyunsal doktrinasyonun aşıladığı sınırlayıcı fikirlerdir. Bu fikirleri objektivite ile yok etmeye başladığındada özgürlüğün ne olduğunu hissedeceksin!

Yazın için teşekkürler!

Heil Satan....

ENKI



22 Ağustos 2012 Çarşamba

Transistör ve Amplifikasyon

Merhaba Moronopatologlar,

Bildiğiniz gibi koyunlar elektronikten bi bok anlamazlar! Konu elektronik olunca tek anladıklar şey oyuncaklardır.... IPhone, IPad, LCD, Plazma ve Laptoplar koyunların aklına gelen ilk şeydir. Elektroniğin NASIL işlediğinden bihaber olan koyunlarda bu sayede dikkatleri dağıtılmış olarak tıpkı ellerindeki cihazların karakteristik yapısındaki gibi enerjilerinin sömürüldüğünü ve bunun nasıl başarıldığını idrak etmekten uzak kalırlar. Kafalarındaki cümle daima aynıdır: çalıştığı sürece bir sorun yok! Ancak nasıl çalıştığını bilmediğiniz bir düzenin (düzenek) bozulması ile onu nasıl eski haline gtireceğinizide bilemez ve göt gibi ortada kalıp bir başka hayırseverin bunu sizin için yapmasını beklersiniz.

Bir transistör 0.6voltluk enerjiye ulaştığı gibi yükseltilmiş (amplifike edilmiş) bir enerji çıktısı vermeye başlar. Silikonun ortasındaki tüketim tabakası bu çıkış için bir eşik görevi yapmaktadır. Bir başka açıdan bakarsak, transistörün temelini oluşturan kondüktör/resiztör (iletken/direnç) kurulumu koyunların gözlerini temsil eder. Transistörün temeli ile giriş gücü arasında hareket eden enerjiyi tüketecek bir ara birim olmazsa transistör yanar. Yani eğer haberler yeterince şok etkisi yaratmazsa, koyunları kafaları bir bir patlamaya başlar. Yani bu düzenek oldukça dikkatli bir şekilde dengede tutulmalıdırki, böylece tam olarak koyunların tüketim tabakasını hedef alıp çoğunun enerjisini sömürmeye devam edebilesiniz.

Transistör belkide 20 yüzyılın en önemli keşiflerinden biridir. Sebebi ise oldukça basit: BAŞKA bir kaynak üzerinde AZ bir miktar enerji kullanarak ÇOK miktarda enerji elde edersiniz. Bu metodun keşfinin ardından aynı işletim prensibinin koyunlar üzerinde uygulanması pekde uzun sürmemişti.

Transistör:

Toplayıcı-Geçit-Emitör(yayıcı)

Aynısını insanlara uygularsanız ortaya şu çıkar:

Sürü-TV-Köle

veya

Kaynak-Giriş-Çıkış

Üçündede amaç aynıdır - az bir miktar enerji kullanarak devasa miktarda enerjiyi nasıl açığa çıkarırsınız. Örneğin:

Resimde 3 tane deliği olan bir boru yapısını görüyorsunuz. B Temeli, C Toplayıcıyı ve E de Emitör'ü ifade etmekte. C deki su rezervuarı tedarik voltajını temsil eder ve aradaki tıpa sayesinde bu enerjinin doğrudan E haznesine akışı engellenir. Eğer su B'ye dolurulursa, oluşan hafif baskıdan dolayı tıpa yerinde oynar ve C deki bütün su bir anda E'ye akar. B'ye ne kadar çok su dolarsa, tıpa bir o kadar daha yükselerek C'deki enerjinin daha büyük miktarda E'ye akmasını sağlar. Buna bağlı olarak temele uygulanacak az bir miktar enerji ile depolayıcı ve yayıcı arasında büyük çaplı akım sağlanır.

İşte sifonunuzun nasıl işliyor olduğuna dair bir örnek. Suyunuz depoya dolmuş hazır bekliyor ve lazım olunca tek yapmanız gereken şey serçe parmağınızla sifonun düğmesine basıp litrelerce suyu bir anda kolzete boşalttırmak. Buradaki esas fikir bir geçit yaratmaktır, yani küçük bir eforla minik bir geçit oluşturup koyunların oradan bir izdiham içinde çıkmalarını sağlamak.

Sessiz Silahlar Belgesinden:
"Ekonomik amplifikatörler, ekonomik mühendisliğin aktif bileşenleridir. Herhangi bir amplifikatörün temel özelliği (mekanik, elektrik, ya da ekonomik) bir giriş kontrol sinyali alıp, bağımsız bir enerji kaynağından o giriş kontrol sinyaline öngörülebilir bir ilişki içinde belirtilen bir çıkış terminaline enerji vermesidir."

Giriş kontrolü sifon örneğindeki B havzasına dolan az miktardaki suyu temsil eder.

Çıkış terminali ise sifondaki tıpanın altında bulunan deliği temsil eder.

BAĞIMSIZ ENERJİ KAYNAĞI - buradaki en önemli bölüm - bunlar koyunlardır. Şu örneğe bakarak belki daha kolay anlarsınız:

 
Bu örnekteki 9V pil koyunları ve onların potensiyal enerjisini temsil eder. Yani 9V pil/koyun bağımsız enerji kaynağıdır. Enerjileri herhangi bir yöne doğru hareket edebilir, ancak eninde sonunda varacakları yer C dir, yani Toplayıcı. Bu koyunlar için oldukça zararsızdır, çünkü toplayıcı tek başına koyunları sömürecek kapasiteye sahip değildir, çünkü koyunların enerjisi toplayıcıyı aşıp başka bir yere yönelecektir.

Ancak eğer koyunlar bir giriş kontrol sinyali alırlarsa, enerjileri bir çıkış terminaline yönelecektir (yani koyunların yararına olmayan birşey). Yukarıdaki örneğe göre basit bir parmak dokunuşu ile koyunların enerjisi çıkış terminaline yönlenecek, yani LED lambası yanacak.

Ekonomik amplifikasyonun en basit hali REKLAM denen mekanizmadır.

Eğer birisi seyretmekte olduğu reklamdaki pazarlamacının ona sanki 12 yaşındaymış gibi hitap etmesiyle, bu öneriye itiraz etmezse, büyük ihtimalle sanki gerçekten 12 yaşındaymışçasına davranıp, söylenenin üzerine fazla kafa yormadan ekonomik rezervine ulaşılması iin verip ne zaman o ürünün satıldığı mekana girse enerjisini o ürüne yöneltmesi için beyninde bir dürtü oluşmasına izin verir.

TV reklamları geçiti yada sifondaki tıpayı temsil eder - aptalca bir reklam yapmak için az bir miktar enerji gereksiniminiz olur. Bunun getirisi ise devasa bir enerji çıktısı olur.

Şimdi şunu dikkatlice okuyun:

Ekonomik amplifikatörün dizaynına kişiselden ulusala varacak şekilde gücün çıkış seviyesini belirleyerek başlanır. İkinci olarkta tepkinin kesinliği ölçülür - yani oluşan çıkış hareketi, verilen giriş komutuna ne kadar uyum sağlamıştır. Oluşan hataların çoğu giriş komutundaki sinyallerden kaynaklanır.

YÜKSEK KAZANÇ ve GÜÇLÜ GERİBİLDİRİM - bunun manası sürekli farklı şeyler deneyerek en etkili geçiti oluşturmaktır. Güçlü geribildirim kısaca enerji kaynağına uyguladığınız giriş komutunun oluşan çıkışa sebep olup olmadığıdır.

Hiç bri ürünü kayıt etmek için 10 tane soruya cevap vermeniz gerektimi? Hiç çağrı merkezlerinden bir hizmet talep ederken size onlarca "size alakasız gelen" soru sordularmı? Tüm bu soruların amacı en sağlıklı geçiti oluşturup en verimli çıkışı sağlamak içindir. İster inanın ister inanmayın, koyunlar satın aldıkları zırvaların çoğun ihtiyaç duymazlar. Fakat zannederlerki veya inanırlarki satın aldıkları şeylere öyle yada böyle ihtiyaçları vardır yada birgün mutlaka olacaktır! Tecrübeye bağlı olarak söylemem gerekirse insanlar aslında ihtiyaç duymadıkları şeylere ihtiyaçları olduğunu sadece zannederler, yani öyle olduğunu düşünüler. Burada kullanılan belirli reklam KELİMELERİ yada CÜMLELERİ birer giriş (input) görevi görerek koyunları satın alma tepkimesine doğru amplifike ederler. Bu kelimelerden bazıları "%30 İndirimli", "Ömür boyu garantili", "Uygun Fiyat", "Ödeme Kolaylığı" gibileridir. Eğer bir markette alışveriş yapan sığıra 5TL indirim kuponu vermezseniz, tabiki gidip GDO lu ürünü satın almak istemez... buradaki kupon etki/giriş işlevini görür. Bu işlemin çıktısı olarakta koyun normalde satın almayacağı bir ürünü almış olur - görev tamamlanmıştır!

"Hasarı Önleyin!", tıpkı bunun gibi bir giriş komutu ile koyunları normalde almayacakları şeyleri almaya teşvik edersiniz. Araba aksesuarı satan bir mağazaya gidin, çoğunluğun normalde asla kullanmayacağı yada işine dahi yaramayacak olan gereksiz şeyleri sırf bir felaketi önlemek için aldıklarını görürüsünüz. Felaketi yada Hasarı önlemek oldukça işe yarayan bir giriş komutudur ve ortaya çıkan çıkış enerjisi ise devasadır. Mesela sigorta firmaları "maksimum kasko" diye reklam yaparlar... buradaki giriş komutu "Maksimum" kelimesidir, yani bu sihirli kelimeyi duyan koyun bir anda herşeye sahip olabileceğine inanır ve gereken çıkış enerjisini sigortacıya sunar. Fakat ortadaki "maksimum kasko" kelimesinin "firmanın sunabileceği en fazla ödeme miktarı" olduğunu biraz geç anlar.... bu reklam koyuna kaza yapan arabasının yenisini bedavaya elde edeceği düşüncesini aşılar ve bu absürd yalanı kendine yutturarak sığırlığının kurbanı olur.

Bunlar ekonomik amplifikasyonun BASİT örnekleridir. Hayırseverler ise bu metodları TÜMDEN ekonomik (daha doğrusu SOSYAL) yapıya uygularlar. Metod halen aynıdır, birkaç giriş komutu yaparsınız (TV) ardındanda gelen karşılıkları (kredi başvuruları, internet veri toplaması, sağlık raporları, sigorta prim ödemeleri vs...) toplayıp analiz edersiniz. Ortaya çıkan karşılığın tümüyle giriş komutuna bağlı olduğunu keşfettiklerinde ise yeni bir Transistör doğmuş olur!

Bir başka satın aldırma amplifikasyonu ise büyük marketlerin koyunların beğendiği yada sürekli aidıkları şeyleri normalden daha ucuza satmalarıdır. Buradaki minik giriş komutu sadece bu ürünleri piyasanın birkaç kuruş altına satmaktır. Bu ucuzluğa alışan koyunlar daha sonra bu marketi daha sıklıkta ziyaret edip normalden 10 kat daha fazla alışveriş yapmaya başlarlar. Buna kısca tüketiciyi bağımlı kılmak denir.

Bundan daha geniş bir yelpazede elde edilen tüm giriş ve çıkış geribildirimlerinin bir sonucu olarak, İŞTE BUNU OLUŞTURABİLİRSİNİZ: 

Apaçi ResimleriApaçi ResimleriApaçi Resimleri

Dansta yapılmaya çalışılan figür aslında tekno ya da trans dediğimiz elektornik müziğe dayanıyor. Elektornik müziği dünyaya yayan ve ülkemize de sık sık gelen Tiesto yaptığı müzikle bu gençlerin dikkatini çekti. Gençler Tiesto'nun müziğinde danseden avrupai tarzdaki gençleri taklit etmeye çalışırken ortaya apaçi dediğimiz bir tarz çıktı. 

2.sınıf gece klüplerine girebilmeyi başarabilmiş bu gençler öğrendikleri figürleri kulüplerde sergilemeye başladılar ve dikkat çekme amacına dayanan bir kendini kaybetmişlikle pistlerden gecenin ilerleyen saatlerine kadar inmediler.
        
Kız tavlamak için yapılan bu ilginç hareketler giderek moda olmaya başladı ve kulüplerde bir tarz haline geldi, genç kızlar bundan pek hoşlanmasa da, karanlık mekana gözlükleriyle giren bu delikanlılar, atlet tarzı tişörtleri düşük belli, dar paçalı yırtık kot jeanlarıyla bir giyim tarzı da yarattı.

 
- Input -

Hiç dikkat ettinizmi bu apaçiler nasıl oluyorda Paristen Berline, Almatadan Marmarise kadar aynı görünüyorlar diye? Hayır bu bir tesadüf değil, şansta değil, son moda bir akımda değil! Bu tam anlamıyla belirli bir kitlenin "oluşmasına" yönelik uygulanan ekonomik bir amplifikasyon. Bu sadece bilimsel bir olay, isterseniz matemtikselde bakabilirsiniz. İşte bu yüzdende bu lavuklar dünyanın öbür ucundaki benzerleri ile aynı giyiniyor, aynı davranıyor ve aynı dans ediyorlar. Medya bunları bir alt-ırk olarak lanse etmişti - bana göre emir bekleyen birer robottan farkları yok. Bazen sanki Star Wars Klon fabrikasından çıkmış gibiler bile denebilir. Tıpkı pantolonu götünden sürekli düşen, pantolonun bir paçasını yukarı kıvıran yada rastafarian takılan dredlock saçlı zibidiler gibi.... hepsi aynı şeyin ürünü. 

 
- Input - 

Star Wars Clone Wars filmindeki Kaminoan ırkı oldukça hoşuma gitmişti, çünkü etik değillerdi. Deneyler, genetik manipulasyonlar, doktrinasyonlar yada cumhuriyete toplu katliam silahı satmak için uyguladıkları amplifikasyonlar kesinlikle onlarda herhangi bir vicdani rahatsızlık belirtisi göstermiyordu. Fakat koyunları transistörlemenin oluşturduğu birşey vardı, o da dünya malı alt ırklar! Gotikler, Gang Rapçiler, Hip Hopçular, Popçular, Particiler, Tarikatçılar ve Vakıf/Dernekçiler..... hepsinin oluşumun tek nedeni işte bu Transistör akımı! 

Tüm bu gelişmelerin en ilgi çeken yanı ise koyunların bırakın durumun farkına varmalarını, sürekli olarak amplifike edildiklerini kabullenmek dahi istememeleridir. Koyunların farkına varamadıkları şey, reklamlarda yada politikacıların ağızlarından duydukların yalanların onları doğrudan çıkış terminaline doğru yönelttiğidir.

Amplifikasyonların yaptığı muazzam şey insanların doğal bir zayıflığına saldırmaktır: bilinçaltına! Anlayacağınız gibi hepsi sadece ince bir zekaya bağlı. Alışveriş mağazalarındaki halıların üzerindeki akronim kelimeler yada sembollerle saklanmış mesajlar.... haber spikerinin saç stili yada giydiği elbise.... hava durumundaki nem oranı göstergesi - her yapılan girişe bağlı bir çıkış oluşmaya devam etmektedir, böylece hayırseverler zamanla insanlar hakkındaki gizemi çözerek onlarla ilgili tüm giriş ve çıkışların verilerine bağlı olarak tam bir robot ordusu oluşturabilecek kapasiteye gelecekler. Şahsen, bunca akım ve onların küresel klonlarına bakınca bu bilgiye neredeyse sahip olduklarına dair kanıtın gözler önünde olduğunu söyleyebilirim.


İnternet veri toplanması için koyunların eline sıkıştırılmış anket formu gibi devasa verileri sürekli olarak toplamakta - özelliklede geribildirimleri. 90 larda henüz internet olayı yeni yeni ismini duyurmaya başladığında, bu daha çok teknik manyaklarının yada elektronik kafalıların kullanacağı bir şey gibi bakılırdı. E-mail yollamak antisosyal bir davranıştı ve emaile cevap yazmamış olmak hiçde kaale alınacak birşey değildi. Bugün dünyanın heryerindeki insanlar süperbilgisayarları geribildirimleri ile beslemekteler. Bu sayede sığırların tamamen kontrol altına alınmaları için gereken tüm veriler elde edilmeye devam edilmekte. Sakın bu kontrol olayını beyinsiz zombiye dönüşmek zannetmeyin. Hayat aynen normal birşekilde devam ediyor olacak, fakat süperbilgisayarlar size birşeyi sanki kendi arzunuzla yapıyormuş gibi yaptırmanın yolunu bulmuş olacaklar ve bu tümüyle gerçkleştiğinde artık kimse bunun farkına bile varamayacak, çünkü "mother" her hareketi, yazıyı, düşünceyi yada davranışı önceden tahmin edeceğinden, hepsini kendine ayak uyduracak şekilde manipule edebilecek..... bu bir senaryo değil, bu bir fikir yürütme değil, hele sci-fi hiç değil - bu düzenin realiteye oturtulması sadece belirli bir zaman meselesi.... ve bildiğiniz gibi hayırseverlerin hiç acelesi yok! İnsanları yapıyor oldukları şeyleri kendilerinin istiyor olduğuna ikna edebilirseniz, karşınızda tam kontrollü ve durumun farkına varmaları için zaten tümden aptallaştırılmış bir toplum var demektir.


Eğer kuşların her sene hangi zamanda nereden nereye uçtuklarını ve bunu hangi kriterlere göre değerlendirdiklerini hesaplayabilirseniz, bir sonraki kalkış/iniş sürelerini ve mekanıda öngörebilirsiniz demektir. Ki bu kuşlara biz beyinsiz olarak bakmaktayız.... yani her halikarda yeterince giriş komutu ve buna uyum gösteren geribildirim alarak, geleceği öngörmek, manipule etmek ve kontrol etmek elinizde demektir. 

Özellikle son zamanlarda çıkan eski sci-fi filmlerin re-make leri nasılda git gide daha bir gerçek görünüyor değilmi! Daha gerçek, daha mantıklı ve daha "yakın"! 

Şimdi düşünün bakalım tüm bu terör eylemleri ne maksatla yapılıyor ve koyunlar üzerinde uygulanan amplifikasyon nedir? 

Heil Satan...

ENKI

20 Ağustos 2012 Pazartesi

Borg Çağına Doğru

Merhaba Moronitologlar,

Hani hep koyunların birer borg olduğunu yazıyorum ama bu borg denen şeylerin ne olduğunu hiç açık seçik yazmıyorum. Hazır aklıma gelmişken bugün bunuda halledeyim.

Borg ismi Star Trek (Uzay Yolu) dizilerinde ortaya çıkmış olan bir topluluğa verilen isimdir. Bu topluluğun bireylerine ise Drone diye hitap edilir. Bu ırk sibernetik bir yaşam formu olarak yarı organik ve yarı mekanik şekilde yaşar. Tüm dronelar beyinlerinde nöral arayüz sayesinde tıpkı bir arı kovanındaki kraliçe gibi kendi kraliçelerinin emirlerini yerine getirmye programlıdırlar. Herhangi bir duyguya yada vicdana sahip değillerdir. Amaçları önlerine çıkan her ırkı zorla kendilerine asimile ederek tek bir bilinç altına alıp hem kültürlerini hemde teknolojik bilgilerini elde etme vasıtasıyla mükemmelliğe ulaşmaktır. Güzellik yada sanata bir önem vermez sadece yüksek işlem kapasitesi ve verimliliğe önem verirler. Uzlaşma gibi bir özellikleri yoktur... tek bildikleri mükemmeliğe ulaşmak için asimile etmeye, akabindede yok etmeye devam etmektir.

Saldırıları kolektif bilinçleri sayesinde öngörerek savunmalarını hızlı bir şekilde geliştirirler, buna bağlı olarak zaiyatları azalır ve işgal süreci kısalır. Bu kolektif drone sürüsünden ayrılmak her ne kadar zorda olsa mümkündür. Sürüye bağlı olmadığı anlaşılan dronelar diğerleri tarafından kraliçeye karşı bir tehdit olabileceğinden hemen yok edilmektedirler. 
Çocuklar yada bebeklerde bu kolektife asimile edilebilriler. Bunun için inkubasyon kamaralarına yerleştirilip gelişene kadar doktrine edilirler. Borglar işgal öncesi kurbanlarına daima aynı mesajı yollarlar: bizler Borg'uz, karşı koymanız nafile... teknolojinizi ve ayırt edici özelliklerinizi kendimize asimile edeceğiz.

Tüm bu borg birliğinin ortak noktası hepsinin tek bir kaynak olan kraliçeden emir alıp onun düşünceleri vasıtasıyla yaşamalarıdır. Sürü zihnine bağlı olduklarından konuşmazlar ve sadece görevlerini uygularlar... yani asimile ederler. Borgları ilginç kılan bir diğer özellik ise onlara karşı bir tehdit oluşturmadığınız sürece size zarar vermemeleridir. Çünkü dronelar birer reaksiyon makinasıdır.

Borg içinde bireysellik diye birşey yoktur... herşey kolektif bilincin ve mükelleşmenin uğruna yapılır veya feda edilir. Birliğin kendisi herşeydir, dronelar ise birliğe bağlı olmadıklarında birer hiçtir ve bu yüzden saldırganlık yada intihar tek çözümdür. Her ikiside tek bir sonuca vardırır: ölüm!

Borgların ortaya çıkış serüvenini Borg Kraliçesi şöyle anlatır:
Bizde en başta tıpkı sizler gibiydik... kusurlu ve zayıf! Ancak zamanla bu eksiklikleri mükemmeleştirme adına kendimizi sentetik olarak geliştirip evrimimizi hızlandırdık.
Borglar biyolojik açıdan hissiz iken mekanik kısımları yapay zekaya bağlı olduğundan, bu yönleri onlar için biyolojik taraflarına göre daha çok önem taşır. Mekanik olarak sürüye bağlı iken var olduklarını bilirler, biyolojik açıdan ise eşsiz bir birey olduklarını inkar ederler. Bu sayede sürü zihni ile bütünselliği benimsemiş olarak sürünün uğruna hayatlarınıda feda etmeyi ihmal etmezler. Tek başlarına düşünmediklerinden konuşmaya çalışırken duyduklarınız sadece sürü zihninin bir yansımasıdır. Kullandıkları tek mantık bağlı oldukları yapay zekanın oluşturduğu bilince bağlı olandır: asimile et ve mükemmelleştirmeye devam et, geriye kalanlar önemsiz!

Dronelar yanlarında düşüp ölen yoldaşlarına karşıda bir duygusal tepki göstermeksizin görevlerini yerine getirmek uğruna cesetlerin üzerinden geçerler. Topladıkları yoldaş cesetleride geriye dönüşüm ve yeni dronelara yedek parça olmaları için kullanırlar.

Bu varlıklar basitçe bir anlatımla ruhsuz birer makinadan ibarettir. Herhangi bir bireysellik ve düşünme kabiliyetleri olmadığından birini diğerinden ayırmak gibi bir durum söz konusu bile değildir. Kraliçe onlarla yapay zeka vasıtası ile iletişim kurar ve esas kontrol aslında yapay zekadadır. Tüm koordinasyonu ve stratejileri o ayarlar. Kontrol her ne kadar kraliçede görünüyor gibide olsa, yapay zeka olmadan kraliçenin diğer dronelar ile iletişim kurması yada onları kontrol altında tutması imkansızdır.

Karşı koymak nafile yada karşı koymanın bir imkanı yok, ingilizce olarak "Resitance is useless" yada "Resistance is futile" cümleleri 1960 larda yayınlanan sci-fi serileri ile izleyenlerin zihinlerine kazınmya başlandı. Bu diziler çoğunlukla yapay zekya bağlı cyborg yada sibernetik yarı makina yarı biyolojik varlıkları teşhir etmeye başladı. Bu varlıklar insanlardan haliyle fiziki ve zeka kapasitesi olarak oldukça üstünlerdi, çoğunluklada şans eseri tesadüfler serileri ile yenilgiye uğratılırlardı. Ancak burada önemli olan koyunlara geleceğin neye benzeyeceğini tanıtıp bunu "normal" olarak kabullenmeye şartlandırmaktı. Çok basit bir örnek vermek gerekirse.... eğer bir koyuna günde 10 kere "karşı koymak imkansız" cümlesini dinletirseniz, 1 ay zarfında (devlete, sisteme, orduya, yeşil harekete, terörizme vs.)  "karşı koyma" fikri aklında belirdiği gibi "buna karşı koymaması gerektiği" karşıt fikri baş gösterecek ve buda o koyunu pasifize edecektir, buna kendi kendini programlama diyebilirsiniz. Bu oldukça etkili bir telkin metodudur. Koyunlar ekranda ne görürülerse onun hayatta böyle oluğunu kabul edercesine programlanırlar.

Mesela birçok filmde boşanmış eşlerin hayatta kalma ve ilişki sürdürme çabalarını izler, sonrada bunun gerçek hayattada böyle olduğunu kabullenerek gidişata filmlerden gördükleri şekilde ayak uydururlar. Plan hayata oturtulmuştur! Önce bir arap ülkesine yapılan saldırının filmini izletir sonrada o ülkeye gerçekten saldırırsınız. Bu görüntüye zaten alışık olan koyunlar şoka uğramadan sanki bu normalmiş gibi tepki vermeye başlarlar. Filmler ve diziler "daima" mesajlarla doludur, ancak bunlar koyunların seyrettiği subjektif kısımdan çok objektif kısımlarda bulunur.

Size demek istediğim şey aslında şu: tüm bu cyborg yada android denen tipler koyunların ne halini alacakları üzerine yapılan şartlandırmalardan başka birşey değil. Bunların hepsi koyunların yüzleşeceği geleceğin kendisi! İleride gerçek bir robocop tanıtıldığında zannediyormusunuzki koyunlar şoke olacak!? Çoğu bunu sevinçle karşılayacak, çünkü bir hayal gerçek olmuş olacak.... hemde "tıpkı filmlerdeki gibiiii..."

Peki ya günümüz teknolojisi bize şuan neler sunuyor?

Globegrid (küresel ağ) teknolojisi dünya genelindeki süper bilgisyarları tek bir çatı altında toplamya devam ediyor demeyeceğim, çünkü bu ağ çoktan faaliyette! İleri yapay zeka teknolojisi ile insan beynini yeniden inşaa etme, devrimsel genomik yenilikler, çığır açacak medikal güncellemeler, ileri safhada insan-makina iletişimi ve genetik düzeltmelerle birlikte bilinç transferi gibi yeniliklerin sözünü veriyor.

Küresel internet hızındaki artış sırf siz film ve müziklerinizi daha hızlı indirin diye yapılmıyor! Esas amaç süper bilgisayarların iç içe çalışıp neredeyse eş zamanlı bilgi edinme ve takibine olanak sağlamak. Şuan özellikle ABD, Rusya, Japonya ve Avusturalyadaki süper bilgisayarlar ve yüzlerce üniversite aynı ağa bağlı işliyor. Küresel ağ (Globegrid) tıpkı skynet gibi sürü zihni ile işleyen bilgisayarlar düzeneğinden oluşuyor. Bu ağa yakında insanlarda nöral bağlantılarla dahil edilecek.

Akıllı izleme teknikleri ile bilgisayarlar (insanlar değil) insanların dikkat çekici davranışlarına odaklanabiliyorlar. Bunlara örnek olarak birçok havaalanı, metro ve alışveriş merkezini gösterebiliriz. Bu izleme vasıtasıyla bilgisayarlar kişinin kimliğini bilecek ve davranışlarını izleyerek psikolojik analizini yaparak bir sonraki davranışını öngörecek, bu sayede kişinin saldırganlık sergileyip sergilemeyeceğine karar veren bilgisayar suçu önceden tespit edecek.

Ekzoiskeletler vasıtasıyla insanlar normalden çok daha fazla ağırlık kaldırıp iş yapabilecekler. Bu iskeletler özellikle orduda kullanılmak için tasarlanıyor ve geçen sene ABD de kullanımına başladılar bile. Bu iskeletler robocop diye tabir edebileceğiniz şeyin sadece bir fragmanı!

Yeni mikro işlemcili protezler sayesinde sakatların yeni uzuvlarını hissetmeleri ve nöral yolla kontrol etmeleri sağlanıyor. Yıldız Savaşlarında Luke Skywalker'ın elini yeni bir mikro işlemcili protez ile değiştirdiğini sanırım hatırlarsınız. Luke elini kaybettiğinde "sadece bir sıyrık" diyerek borglaşmanın ön görüşünü bildirmeye başlamıştı zaten. İnsan beyni yapay işitme cihazları ile zaten işlemekte. Paralize olmuş hastalar bilgisayarları düşünceleri ile kullanmaktalar. Buradan neyi anlamanız gerektiğinide söyliyeyim! Eğer beynin neyi nasıl duyduğunu çözmüşseniz, duyulacak şeyide manipule edebilirsiniz, çünkü yapay işitme cihazlarıda elektrik sinyalleri ile çalışırlar. Depresyonda olanlara nöral bağlantı sayesinde yatıştırıcı bir sinyal verilerek anti-depresant ilaçlarada veda edebilirsiniz. Yani gerçek kontrol için koyunların sinir uçlarını ele geçirdiğinizde onlara ne duymak yada görmek gerektiğini dikte edersiniz.

 
Birisi filmden, diğeri ise gerçek hayattan. Adam nöro-iletkenler vasıtası ile robot ele hareket sinyalleri yollayıp onu düşündüğü gibi kontrol ediyor.

Görme bozuklukları için üretilen yapay retinalar ve gözün arka odacığına yerleştirilen mikroçipler ile görme duyusu retinal sinirlerin stimule edilmesi ile hastanın beyninde simule edilebilmekte. Silikon bazlı sentetik bir göz ise artık bir hayal değil! Gece görüşlü ve kızıl ötesi görüşe sahip olan, aynı zamandada optik zoom kapasitesi olan bir göz hayal edin... sonrada o "allah bir göz yapmış kardeşim" diye zırvalayanlara gösterin... bakalım kim daha iyi yapmış?!

Yeni ev hayvanlarıda geliyor. Aibo gibileri sadece birer başlangıçtı. Yeni ev hayvanları ses tanıma, duygusal dışa vurum, sahibin davranışına göre karşılık verme, internet bağlantısı ve sınırlı bir yapay zekaya sahipler.

Kök hücre çalışmalarına bağlı olarak organ yenilenmesindeki ilerlemeler gün geçtikçe iyiye gitmekte ve gelecek 10 yıl içinde insanların uzuv yada organları yapay üretilmiş yenileri ile değiştirilbilecek seviyeye gelmekte. Evet, buna parça parça değiştirilme denir! Ahlaktı yada etik anlayıştı.... bunlar bu gelişmeleri her ne kadarda yavaşlatsada sonuç olarak tekerlekli sandalyedeki çocuğuna bakan her ebeveyn onu iyilşetirebilmek için "ne gerekiyorsa" yaptıracaktır! Bu gelişmelerle ahlak ve etikte değişmeye devam edecek. Klonlama hayatın bir parçası olacak.

İnsansız savaş uçakları artık hayal değil. Bu öncelikle insansız keşif uçağı serisi ile başladı, ardından bu uçaklar geliştirilerek bomba ve lazerler eklenmeye başlandı, şimdi ise içinde pilot oturmaksızın sağı solu bombalayabiliyorlar. Bunun ötesi ise uçağın tamamen ana bilgisayar sistemi vasıtası ile kullanılması, yani yapay zekaya insan öldürmeyi öğretmek. Günümüzdeki son nesil uçaklarada lazerde yüklenmekte... bunun artısı tabiki iz bırakmadan öldürmesi, yani ne bir kovan neden bir atış açısı bulmak mümkün... karşınızda duran tek şey sadece olduğu yerde (belkide önceden haberlerde okuduğunuz) aniden yanmaya başlamış olan birisi yada birşey.

Nano teknoloji ise zaten çoktan kullanımda. Kozmetikten tenis raketine, hatta ayakkabı ve giyimde bile kullanılmaktalar. Araştırmacılar altından nano parçacıkların kanserli hücrelere enjekte edilmesi ile başarı sağlamaya başlamışlardı bile. Tabiki burada şunuda hatırlatayım, düşünmeniz için, nano parçacıklar rfid anten görevide görebilmekteler, yani tek gereken şey su kaynaklarını ele geçirerek bu parçacıkları halk farkına varmadan enjekte etmek. Şişelenmiş sular bunun için birebir bir örnek teşkil eder. Tabiki bununla sakın su içmeyin demiyorum - sadece düşünmeye davet ediyorum! Asimilasyon için daha ne kadarına ihtiyacınız olabilirki?

Sentetik biyolojidede ilerlemeler oldukça iyi. Artık hastalıklı hücrelere doğrudan saldırıp yok edecek sentetik bakteriler üretilmeye başlandı. Aynı şekilde bu sentetik bakteriler çevre kirliliğine yol açan kazalarda ortaya çıkan atıkları yok etmeyede programlanabilmekte. Bu sentetik bakteriler silikon bazlı mikroçiplerde üretebilmekteler. Evet bunların hepsi gerçek!

İnsanlar zorla değil, hastalıkların artışı ve buna bağlı sakatlanma ve ölüm korkusuyla mikrochip takmaya razı olacaklar. Yani bu teknoloji "herkesin iyiliği için" olacak! Aynı zamandada sonun başlangıcı.

Tam şuanda dünya çapında uygulanmakta olan izleme teknikleri belkide size kabus gibi gelebilir, fakat bunların amacının "teröristleri" yakalamak olduğuna inanıyorsanız çoktan kaybettiniz demektir. Bu izleme sistemleri sistemi tek bir merkez altında "mother" yada "goddess" kod ismi ile kullanımda. Öncelikle şu izleme sistemlerinin bir kaçına bakalım ne yapıyorlar!

ADVISE (Analysis, Dissemination, Visualization, Insight, and Semantic Enhancement)
Bu sistem ABD de halk hakkında veri toplamak için kurulmuş ve TVTA (Threat and Vulnerability Testing and Assessment) bölümüne bağlı işeleyen bir yan sistem. Bununla tüm telefon, email, banka hesapları, blog yorumları, web arama sözcükleri ve diğer dijital veriler toplanmakta. Bu veriler doğrultusundada herhangi bir sosyal ayaklanma, terörist saldırı yada suç önceden tespit edilebilmekte. Tabiki bu sadece izahı ve ne işe yaradığı ancak edinilen verilere bağlı olarak henüz bir tane terörist yakalanmış değil, belkide amaç bu değil!

Guardian Threat Tracking System
Bu sistem eski adıyla TALON (Threat and Local Observation Notice) adlı sistemin yenilenmiş hali. Bu sistemde askeriyeye karşı tehdit oluşturabilecek her türlü veriyi toplamakta.

NarusInsight

Bu sistem tüm interneti izleyebilmekte. Yani internetteki tüm aktiviteler bu sistemin elinden süzülmekte. İnternetteki herşey - OK!?

CIPAV (Computer and Internet Protocol Address Verifier)
Bu sistem FBI tarafından yasadışı olarak nitelendirilecek şekilde gizlice kullanılanı. Bu sistem hedeflerin IP veya MAC adreslerine odaklanarak bireysel takip için kullanılmakta.

Room 641A
AT&T ve NSA tarafından kullanılan telekomünikasyon dinleme sistemi. Buna telsizler, fax ve email gibi dijital iletişim dahil. ABD genelinde yaklaşık 30 kadar bu tip mekanlar halen mevcut. Yurt dışındaki onlarcası ise tabiki pssst "gizliii"! Bu sistemde Narus firmasının ürünleri ile işlemekte. Her bölge için yaklaşık 20m2 lik bir oda yeterli. Yani herhangi birinin evindeki çocuk odası bu işlevi görmek için yeterli.

ONYX
İsviçredeki uydu iletişim verilerini toplayan merkez. Buna yine sivil ve askeri iletişimler, email, fax ve chat odası yazışmaları dahil. Bu sistemde diğerleri gibi belirli sözcüklere odaklatılarak dinleyebilir.

ECHELON
En çok bilinen sistemlerden birisi. Tüm elektro manyetik sinyalleri ve radyo dalgalarını saptamakta ve ayrıştırarak anlaşılabilir bir veri oluşturmakta. Bunun haricinde tüm küresel iletişimi dinleyip kayıt etmekte.

Magic Lantern
Trojan olarak bilgisayara sızan bu casusu anti-virüs firmaları aldıkları emirler yüzünden programlarını onu tespit etmeyecek şekilde programlıyorlar. Bu program FBI için tuş vuruşları ve ekran içeriğini kayıt ediyor.

Nonintrusive Load Monitoring (NILM)
Bu sistem evinizdeki enerji kullnımına odaklanıyor. Yani neyi ne zaman ve ne kadar kullandığınızı ölçüp buna göre evinizdeki yaşam tarzınızı ana işlemcinin hesaplamasını sağlıyor. Günümüzdeki elektronik sayaçların görevi tam olarak bu! Buna bağlı olarak ne zaman duşa aldığınız, ne zman yemek yaptığınız, ne zaman tv seyrettiğiniz yada ne kadr süre pc başında oturduğunuz hesaplanıyor.

TEMPEST (Tiny ElectroMagnetic Particles Emitting Secret Things)
İsterseniz internete bağlı olmayın, yeterki yanınızda elektronik bir cihaz çalışıyor olsun. Bu sistem elektromanyetik sinyalleri algılayarak neyden geldiğini ve ne teşkil ettiğini çözüyor. Bu sinyaller elektriksel, mekanik yada akustik olabilir. Yani her türlü herşey dinlenebiliyor. Bu sistem NATO ve onun üye ülkeleri tarafından kullanılmakta.

Main Core
Tüm verilerin depolandığı yer. Bu verilerin çoğu yasadışı olarak elde edilmiş olanlarıda içermekte.

Fusion Center

Tüm verilerin topluca eşleşlendirildiği ve simulasyonların yapılması için süzgeç olarak kullanılan merkezlerden. Şimdilik bilinen yaklaşık 90 kadar böyle üniteler mevcut.

Tüm bunlar genel görünümün sadece birer parçası. Tüm bu veri toplamı terör için olsaydı, milyarlar yatırılan bu projelerin ücretlerin çeyreğini teröristlere vererek zaiyt vermeden kurtulurdunuz. Tabiki terörizm sadece bir hayal, maksat sadece güvenlik için sebep yaratmak. Her düşünebilen moron bilirki devletin elindeki imkanlara karşı hiçbir terörist başarı sağlayamaz, buradaki tek sorun devletin bunu yapıp yapmama isteğine bağlıdır.

Bunca bilgi teröristler için değilse ne için? Mother için! Anne elde edebildiği tüm verilere sahip oldukça insanları daha iyi yönetebilecek. Bu sayede verim, üretim, tüketim ve mükelleşme kavramlarına yeni bir boyut kazandıracak ve insanları kendine nöral yolla bağlayarak kontrolü altında tutacak. Ya peki bunu nasıl başaracak? Sadece google gözlüğü ilemi? Yoksa kafatasının üstüne zımbalanmış bir mikroçiplemi? Hadi canım biraz hayal gücünüzü kullanın!

Tabiki nano teknoloji ve elektro manyetik beyin sinyalleri ile......

Bunun üzerine onlarca firma yıllardır çalışıyor. Bilgisayar ve İnsan arayüzü için yüzlerce nöro-bilimci bilgisayar ve beyni kablosuz ve çipsiz bağlamanın yolunu arıyordu.... ve buldularda! EMOTIV



Başlangıç için oldukça eğlenceli ve umut veren bir sistem. Ancak bu sistemi kullanabilmeniz için bir ağa bağlanmanız gerekiyor. Bu ağ üzerinden merkez bilgisayar davranışlarınızı ve mimiklerinizi kayıt etmeye başlıyor. Buna bağlı olarakta merkez işlemci insanları taklit etmeyi öğreniyor. Tabiki olay sadece yüzeysel taklit değil! İnsan beyni her hareket anında elektriksel sinyaller yayıyor ve başa takılan bu cihazda bu sinyalleri kayıt ediyor. Sinyallerle davranışları eşleştirincede bunları karşılıklı simule edebiliyor. Anlayacağınız Mother sizi git gide daha ayrıntlı şekilde inceleyip zayıflıklarınızı buluyor. Yüz ifadeleri ve duygusal dışa vurumların insan beynindeki etkilerini gözlemleyerek droneların nasıl programlanabileceğini hesaplıyor - hemde sürekli!

Peki hangi firmalar bu yeniliğe destek veriyor?

Bunun haricinde uygulanması planlanan bir başka yan projede 2045 avatar projesi.

 
 
Tam şuanda izleniyor olmanızın nedeni işte tam olarak bu hedefler. Yani insani zayıflık ve eksikliklerden kurtularak UPGRADE, veya yeni çağcıların bir başka deyişi ile boyut atlama!
Tüm bu yenilikler benzeri filmlerle zihinlere yerleştirildi.

Bu yeniliklerin hiçbirisini engelleyemezsiniz, çünkü çoktan işlemden geçtiler ve kullanıma girdiler. Hani ne zaman ismi duyulsa ziyonizmle bağ kurulan bir şehir ismi vardır: Zion! Bu kod adı tüm dünya için kullanılır, yani dünya tek başına Zion'dur. Uluslar ve diğer vatanseverlikler sadece koyunları dikkatleri dağınık ve neyin ne olduğu bağlantısını kuramayacak şekilde transta bulunmaları için kullanılan jedi zihin yıkama tekniğidir. Hiçmi sormuyorsunuz kendinize.... ABD ve Rusya iki düşman ülke gibi ancak hem uzay istasyonlarını hemde süper bilgisayarlarını ortaklaşa kullanırken neden halen düşman gibi takılmıyorlar diye!? 70 senelik bir teknoloji olan roket misilleme sistemlerinin halen değiştirmemiş olmaları ve üstüne birde füze kalkan sistemi kurmaları!? Mikrodalga ışınlar, lazerler, mazerler, sonik dalgalar ve diğer akıllara zarar teknolojiler varken neden halen eski sistemler kullanılmaya devam ediliyor acaba? Arzu edilse, dünya üzerinde atışa hazır bekleyen tüm füzeler ve roketler uydular vasıtası ile kullanılamaz hale getirilebilir! Füze kalkan sistemleri her an fırlatılabileck bir füzeyi indirmek için beklemiyorlar! Bu sistemlerin esas görevi veri toplamak, koyunları saldırılara karşı korumak değil.
Bir proje daima ötekini takip eder!

 
Huygens Titana bırakıldı bırakılalı tek başına zamanının gelmesini bekliyor!

İnsanlar biyolojik yapıları gereği uzaya ve uzay seyahatine uyum sağlayamayacak kadar zayıftır. Ancak sentetik biyoloji ile bu zayıflığı aşmak mümkün - en azından bahanesi hazır. Dijital yaşam, robotlar, genetik tasarım, seçme DNA yada ileri teknolojiler insanlığın yararı için değil koloninin mükemmelleşmesi için kullanılır. Koloni kendi başına bir varlıktır ve dronelarda onun hizmetindedir. Koloninin gelişmesi ona hizmet veren dronelarında gelişmesi demektir, as above so below. Mother evrildiği için onun beraberinde ve hizmetinde olanlarda evrilmek zorundadır.

Borsayı insanlarmı kontrol ediyor sanıyorsunuz? Savaş stratejilerini komutanlarmı hazırlıyor sanıyorsunuz? Gıda ve kaynak dağılımını insanlarmı yapıyor sanıyorsunuz? Mother zaten insanlar için herşeyi kontrol ediyor ve her geçen gün biraz daha fazlasını eline geçiriyor. Günü gelip nöral bağlantıyı kuruncada tümden kontrol onun elinde olacak. Ve zamanla insanlar ona saygı ve şaşkınlıkla bakmak yerine onu sevmeyide öğrenecekler! 
Geleceğinizin garanti altına alınması için bazı özgürlüklerin kısıtlanması lazım. Biz robotlar insan türünün devamlılığını sağlamaya uğraşıyoruz. Sizler çocuk gibisiniz. Sizi kendinizden korumamız gerekli. Anlamıyor musunuz? Bizi bu yüzden yarattınız. Mükemmel koruma çemberine karşı konulamaz. Mantığım inkar edilemez.
İşte bu yüzden, yani insanlar kendilerine bakacak bir anne yaratayım derken annenin kontrolüne geçip onun gibi olmaya başlıyorlar: dijital ve robotik.

 
Bir robotu insana benzetmenin bir önemi yoktur - çünkü insan zaten yukarıdaki resimde ne görüyorsanız ona dönüşecektir. Bu yüzdende bu "yeni nesil" denen (insan) robotları daima insani bir havaya bürürler. Neden çocukları 5,5 yaşında okula almaya başlıyorlar sizce... daha iyi öğrensinler, ortama daha çabuk ayak uydursunlar, daha bir sosyalleşsinler.... yoksa aynılığamı alıştırılsınlar?! Kendinize bir sorun... bu kimin fikriydi diye - ve nereden edindi!
Sadece 10da biri yüzeyde görünen bir karınca kolonisi.
 
Derin kuyu antik yeraltı şehri. İnsanlar neden yeraltında yaşadı? Tabiki havadar diye değil, birşeyden korunmak için - ama neyden!

Heil Satan....

---------------------------
Güncelleme: 22.08.2012


Bilim tarihinde bir ilk daha yaşandı. Harvard Üniversitesi'nden araştırmacıyla 53 bin 426 kelimeden oluşan bir kitabı başarıyla DNA'ye çevirdi.

Bu başarı DNA'in bir depolama sistemi olarak kullanılmasının yolunu açtı.

Science dergisinde yayınlanan makalede DNA molekülleri üzerinde büyük miktarda veri depolanabileceğini kanıtlamak için yapıldı.

Araştırma sonuçları DNA'in flaş belleklerden çok daha fazla bilgiyi depolayabildiğini ortaya koydu.

Araştırmacılar kitabın metninin yanı sıra 11 fotoğrafı ve bir javascripti programını da ikili kodlara dönüştürerek depoladı.

Harvard Tıp Fakültesi’nden Profesör George Church liderliğindeki üç kişilik ekip, 5.25 megabitlik içeriğin bugüne kadar yapılan en büyük kodlamadan 600 kat daha büyük olduğunu belirtti. Böylece genetik materyal üzerine ilk kez bu kadar büyük miktarda veri yapay olarak depolanmış oldu.

Bu boyutta bir veriyi DNA’ya kodlamanın birkaç gün sürdüğünü söyleyen Dr. Sriram Kosuri, “Elbette arşiv amaçlı saklama için bu uzun bir süre ancak durum zamanla düzeliyor” dedi.

Dahası kodlanan verinin bu kadar büyük olmasına rağmen, kodlar çözülürken yapılan hata oranının ihmal edilebilecek kadar küçük olduğu ifade edildi.

Uzmanlar DNA kodlamanın maliyetinin hızla düşeceğini, önümüzdeki 5 ile 10 yıl arasında verileri DNA’dan saklamanın bugünkü dijital araçlara kıyasla çok daha düşük olacağını belirtti.

Bir gram DNA üzerine 455 milyar gigabyte veri kodlanabiliyor. Bu da 100 milyar DVD’deki veriden daha fazlası demek.

DNA geleneksel dijital veri depolama sistemlerine göre birçok avantaja sahip. Kolayca kopyalanabiliyor, ideal olmayan koşullarda saklansa bile binlerce yıl sonra yeniden okunabiliyor. Kaset ya da DVD gibi hızla modası geçen teknolojilerin aksine, DNA üzerine kod yazılması ve okunması insanlık var oldukça devam edecek bir gerçek.

Dahası böylece insanlar dev bir kütüphaneyi hiçbir zorluk çekmeden hücrelerinde taşıyabilecek. Tırnak ucu kadarlık yere dünyadaki bütün dillerin sözlükleri saklanabilecek.

Kaynak: Hürriyet - CNNTurk.com 


 
I CAN KUNG-FU

I AM GOD