Merhaba sevgili moronozedeler,
Hiç ülkenizin nüfusu konusunda yapılan araştırmalar ve öngörüleri incelediniz mi? Tabiki hayır! Nasılsa bir hayırsever bunu sizler için yapıp size gösterecektir değil mi?! DEĞİL Mİ? Her zamanki gibi.....
Aşağıda solda duran nüfus rakamları TÜİK tarafından yayınlanan bilgiler doğrultusunda hesaplanmış olanlardır. Yalnız TÜİK bu hesapları sadece adres kayıtları üzerinden yapıyor, yani kapı kapı dolaşıp saymıyor. Sadece ikamet kaydı yapılmış olanlar bu rakamlara dahil. Bu nedenle bu rakamlara mülteciler, kaçaklar ve adres beyanı yapmamış olanlar dahil değil. Sağ taraftaki rakamlar ise bu eksik koyunların dahil edilmesi ile oldukça "iyimser" (nüfus artışında düşüş hesaplanarak) olarak hesaplanmış bir tabeladır. Biri gerçeği yansıtıyor, diğeri ise hayali! Arap mültecilerin çocuk yapma konusunda Türklere göre daha etkili olduğunu unutmazsak, nüfus artış oranındaki düşüşün aslında oldukça minimal tutulduğunu belirtmek isterim.
Peki Türkiye'nin 2025 nüfus öngörüsü nedir? BM'ye göre Türkiye nüfusunun 2025'te 83 milyon, 2050'de 94 milyon, 2100 yılında ise 86 milyon olacağı tahmin ediliyor. Türkiye zaten şuanda 83 milyon değil mi? İyimser 2025 nüfus artışına bakarsak BM nin verdiği bu rakama göre yaklaşık 10 milyon kişin ölmesi gerekmiyormu? Aslında BM nin verdiği bu raporlarında oldukça iyimser olduklarını söylemeliyim, çünkü BM nin geçmişteki raporlarıda çoğunlukla bu tip "iyimser" rakamlar içermekteydi. Bu iyimser rakamların aslında anlamı şu: 83 milyon çökmeyi tetikleyecek maksimum sayıdır. Yani olması gereken rakam aslında bu verilen rakamında altındadır. BM nin öngörüsü bir tavsiyeden öte, bir emirdir. Sundukları rakamlar doğrultusunda nüfus planlamaları yapılmalı ve bu sayede gıda üretimi ve ekonomik stabilite sağlanmalıdır. Kontrolsüz nüfusun küresel dağılıma etkisi önlenmek zorundadır. Aksi takdirde dıştan müdahale kaçınılmazdır.
Peki aslında öngörülen esas rakam nedir? 73.000.000! 73 MİLYON.... Yani 73-83 arası bir rakam yakalanmak zorunda. Minimum 73 - Maksimum 83. Türkiye'nin ulaşması gereken nüfus oranı işte bu rakamlarla belirlenmiş durumda. Bu hedefe ulaşmak içinde askeri bütçenin artması ve askeri techizat üretiminin hızlanması gerekiyor...... peki bu gerçekleşiyor mu?
Türkiye’nin savunma harcaması:2002’de 12 milyar 108 milyon,
2003’te 13 milyar 533 milyon,
2004’te 13 milyar 385 milyon,
2005’te 13 milyar 840 milyon,
2006’de 16 milyar 514 milyon,
2007’de 15 milyar 392 milyon,
2008’de 18 milyar 755 milyon,
2009’da 19 milyar 603 milyon,
2010’da 21 milyar 241 milyon,
2011’de 22 milyar 807 milyon,
2012’de 24 milyar 956 milyon,
2013’te 27 milyar 305 milyon,
2014’te 29 milyar 475 milyon,
2015’te 22 milyar 764 milyon,
2016’da 58 milyar 246 milyon,
2017’de 69 milyar 445 milyon,
2018’de 91 milyar 143 milyon
Evet gerçekleşiyor. Koyunların paraları ile onları yok edecek olan silahlar üretilmeye başlandı bile ve dahasıda geliyor. Tüm bu yatırımlar ülkeyi dış güçlere karşı korumak için zannedenler hala burada değil mi? Peki Türkiye kiminle savaşmayı planlıyor? Yani Türkiye'nin potansiyel sıcak savaş düşmanı kim? Rusya ve Çin ile (dolayısı ile iran ve hindistanla) ittifakta olan Türkiye'nin potansiyel düşmanı kim? ABD? K.Kore? Iran? Irak? BAE? Yemen? Ermenistan? Yunanistan?....... Tabiki hiçbirisi gerçek düşman değil. Ancak prosedüre uyması için nasılsa bir tanesi bulunacaktır. Koyunların kafasında Türkiyeyi önemli yapan 2 şey var: Boğazlarımız ve çıkarmamıza izin verilmeyen çok değerli petrol rezervlerimiz. Ve zannediyorlarki 2023 ten sonra hem boğazları kafamıza göre denetleyebileceğiz, hemde petrolümüzü çıkarıp sefasını süreceğiz. Anlaşma kağıdının son kullanım tarihi bitti diye bir anda güce sahip olabileceğine inanan bunca koyunla dolu bir ülkede açık ve net bir şekilde nüfus azaltımı yapacağınızın farkına asla varan olmayacaktır. Çünkü tüm o koyunların gözü "güç" ve "para" hayali ile boyanmıştır. Öyleki 2023 hedeflerindeki maddelerin ne ifade ettiğini dahi idrak edemiyorlar.....
23- Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulması.
25-Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun kurulması.
26-Darbelerin dayanağı olan mevzuatın ayıklanması.
27-İsmi darbelerle anılan şahısların isimlerinin kamu alanlarından kaldırılması.
34- Güvenlik için özgürlükten taviz verilmemesi
35-Jandarmanın kolluk hizmeti sunan sivil bir yapıya dönüştürülmesi
36-Entegre sınır yönetimi sisteminin hayata geçirilmesi
37-İşsizliğin yüzde 5’e indirilmesi
40- Kadınların işgücüne katılımının yüzde 38’e çıkarılması
44- Yeni bir kamu personel sistemi
53-YÖK’ün koordinasyon kuruluna dönüşmesi
56- Köylere imar
57-Nüfusunun 3’te ikisi büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayan bir Türkiye
58- Yeni bir köy kanunu
60-AB hedefinden şaşmamak
Özellikle kırmızı ile işaretlediklerim koyunların kendilerini neyin beklediğini göremedikleri, bunu suratlarına karşı dahi söyleseler ne anlayacakları nede inanacakları şeyler. Osmanlı ocakları ve tarikat üyeleri kolluk görevlerini aldıkları zaman çok eğleneceğiz..... gerçekten. Şimdilik hayatın tadını çıkarın! Hiç neden bu alt-üst soy ağacı bilgileri sunuldu diye düşündünüz mü? Sakın bu bir "ayıklama" projesinin işareti olmasın?! Örneğin.... İnsanlar şehirlerden uzak köylerdeki kamplara götürülseler ve burada kurşuna dizilseler, bundan şehirdekiler haberdar olabilir mi?
"İşte bizim bordo berelilerimiz de var. Bordo bereli ağlamaz. JÖH, yarbay, bordo bereli… Maşallah. Türk bayrağı da cebinde. Şehit olursa bayrağı da inşallah örtecekler. Her şeye hazır, değil mi?"
Şunu hatırldınız mı peki: Hitler - Bizi Onlar Seçti, Elbette Ölecekler!
Şunu unutmayın, nüfus arttıkça insanların değeri düşer ve buna görede muamele görmeye başlarlar! Kanunlar acımasızca cezalar koymaya başlar, vergiler yükselir, kredi faizleri artar, ahlaki çürümeye dayalı bozulma ve karşılıklı güvensizlik artış gösterir, işsizlik artar, suç oranı yükselir, koyunlar birbirlerini potansiyel birer suça meyilli şahıs olarak görmeye başlar. Bunlar enerjik anlamda merkezden dışa doğru oluşan patlamada doğan genişlemenin sonunda yaşanan içe dönük çöküşün evresidir. Ne ise o dur ve bunu kimse engelleyemez! Her başlayan şeyin birde sonu vardır - değil mi? Bu şuan Türkiye ve dünya içinde geçerli.
Tüm bu evrelerden geçilecek ve bunu durdurmanın bir yolu yok! Bunu anlıyor musunuz? Bu evreler hayatın bir döngüsü ve kaçınılmazlar. Hayırseverler aslında sadece kaçınılmazı yavaşlatıyorlar. Bunun içinde gerekli miktarda kurban sunuyorlar.
Belirlediğiniz süreçlerde gelip daima bir kısmını alıp götürürsünüz ve geride kalan çoğunluk - ne bu azınlığın nereye gittiğini nede onlara ne olacağını düşünecektir..... çünkü hiçbir giden geri dönüp çitin öteki tarafında neler olduğunu anlatacak fırsata sahip olmayacaktır. Geride kalanlarda zaten umursuyor olmayacaktır.... Nasılsa onların inandıkları şeyler onlara hayatta kalmaları için yetiyor olur. Tüm bu sığırıların temel ihtiyaçları yemek, başlarını sokacakları bir çatı, koruma çiti ve üreme dürtüsünden oluşur. Buna görede hepsi mutlu bir şekilde yaşamlarını sürer ve arada bir aralarından ayrılanlardan dolayı pekde etkilenmezler, çünkü nasılsa üremeleri için gerekli ortamda yeterince mutludurlar.
Şimdi birde bir lider ile bir patronun farklarını görelim:
Bir patron korku verirken, bir lider öncülük ettiklerinin öz güvenini arttırır. Patron suçlamaların üzerini örterken, lider hataları düzeltir. Patron herşeyi bilir, lider ise sorular sorar. Patron angarya iş yaptırır, lider ise işi sevdirir. Patron kendi çıkarı için uğraşır, lider ise herkesin çıkarı için. Patron çalışanların az konuşup fazla çalışmaları için onları sürekli denetletir, lider ise düşünüp gelişmeleri için onları teşvik eder. Bunu neden anlatıyorum peki?!
Eğer çiftliğinizin üreme ve gelişim hızı beklenenin altında yada sınırında ise hasat sürecinden geçmezsiniz! Ancak bu yinede başka çiftlikler bundan kurtulacak demek değildir.... bu sizin çiftliğinizinde bundan kurtulacağı demek değildir.... bu sadece örneğin bir çiftlik bir dönemde 4 hasat verirken sizin 1 hasat vermeniz demektir. Daha az hasat vermeniz memnun edici olmayacağından sizin çiftliğinizinde aynı verimli seviyeye gelmesine yardım edilir. Öncelikle baştaki lider sıfatlı kişinin yerine patronlar getirilir. Sonra eğitim ve ahlak seviyesi düşürülür.... ardından üremede artış yakalanıncada hasata hazırlık başlar. Neden BM savaş protokolleri savaş silahlarının kalibreleri ve vücuda verdikleri zararlar konusunda bu kadar kuralcılar? Maksat öldürmek ise nasıl öldürdüğünüz neden bu kadar önemli? Malın kalitesinin korunması ile alakalı olmasın sakın?!
İnsanoğlunun vahşi doğasının dünyayı küresel yıkıma sürükleyeceği kaçınılmaz. Kısaca bu gezegeni kurtarmak için onu kandırarak insanlık tarihinin en büyükeşek şakasını yapmalıydım.- Milyonları öldürerek mi?Milyarları kurtarmak için. Zorunlu bir suç. Kendimi her ölümü hissetmeye... insanlığı kurtarmak için öldürdüğüm her masumun yüzünü görmeye mahkûm ettim.
Bu asker balkan harbinden evine dönüyor ve etrafındaki hayatlarından memnun koyunların umurunda bile değil. Aynısı şimdide geçerli olacak. Koyunlar TV lerinin başında çatışmaları, öldürülen terörist sayılarını, ekonominin gidişatını, ihracattaki artışları, tarihi dizileri seyretmeye devam edecekler ve şehit haberleri gelincede timsah gözyaşlarını dökecekler.
Eskiden Türkiyede henüz radyo yada TV yayını yok iken halkın haberleri aldığı tek yayın organı gazeteler idi. Buna bağlı olarakta gazeteler ne yazarsa halkta onu doğru bilirdi, yani programlanmaları daha kolaydı. Bazı şehirlerin yada köylerin savaştan haberi bile yoktu. Herkes günlük yaşamını sürerken ülkenin uzak bir köşesinde savaşılıyordu ve durumlarında bir değişiklik olmadığı sürece ne olup bittiği halkı ilgilendirmiyordu bile. Aynı şey bugünde oluyor. Savaş şimdilik Suriye sınırında ve ülke içinde bile değil, demekki koyunların güvenliğini tehlike altına sokan bir durum söz konusu değil - şimdilik!
KIBRIS VE EGE ADALARI UYARISI: 13.02.2018Sanılmasın ki Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz arama ve Ege'deki kayalıklarla ilgili fırsatçı girişimler dikkatimizden kaçıyor. Kıbrıs'ta ve Ege'de haddini aşanları yanlış hesap yapmamaları konusunda buradan ikaz ediyoruz.
Stratejik ortağımız, müttefikimiz kalkıp da PYD'ye parasal desteği, silah yardımları yetmiyormuş gibi yapma kararı bizim de aldığımız ve alacağımız kararı etkileyecektir. Şunun iyi bilinmesi lazım. Türkiye bir çadır devleti değildir. Asırlara bani olan bir devlet anlayışımız vardır. Biz gereği neyse bunu yaparız. Bir ölürüz bin diriliriz. Bu böyle bilinmeli. Savaş gemilerimiz, hava kuvvetlerimiz gerektiğinde her türlü müdahaleyi yapmak için yakından takip ediyorlar.
Peki hiç şunu merak etmediniz mi? Savaşlarda ölen insan sayıları ile mezar sayıları arasında neden bu kadar büyük bir fark var? Neden askerler adına mezarlar var ama içinde ceset yok? Bunca cesede ne oluyor? Sağda solda kurtlar mı yiyiyor? Sadece bırakıldıkları yerde öylece çürüyüp gidiyorlar mı? Toplucamı gömülüyorlar? Afrikadan avrupaya deniz yolu ile geçmeye çalışan mültecilerin hepsi karaya ulaşamıyor ve tekne battı "boğuldular" olarak kayıda geçiyorlar. Her ülke belirli bir dönemde elindeki stoktan bir miktarını elden çıkartmak zorundadır. Çünkü anlaşma böyledir.
Bir fantezi duymak istersiniz değil mi? İyi bir uyku çekmek için neden olmasın değil mi? Merak etmeyin gerçek değil..... Reanimasyondan geçen cesetler tekrar bilinçlerine kavuşturulurlar ve bu sayede kaynakla olan enerji bağlantıları çeşitli işlemler için kullanılır. Bilinç tüm evrenin enerjisini elde ettiği kaynaktır ve sadece organik ve yaşayan canlılar vasıtası ile bu enerjiye ulaşılabilir. Bir örnek vermek gerekirse bir geçiş portalının sadece elektrik enerjisi ile açılması mümkün değildir - bu sadece organik yaşamın sunduğu kaynak enerjiden sağlanabilmektedir. Elektrik enerjisi sadece bulunduğu boyutta var olan şeyler ile iletişime geçebilir. Ancak bilinç yada yaşam enerjisi tüm boyutlar arasında var olan yegane eterik kondüktördür. Işık sınırlı bir hıza sahiptir ve bu nedenlede bir portalın kullanılabilmesi için ancak aynı anda iki yerde eşzamanlı var olabilecek bir kaynak kullanılabilir: düşünce enerjisi! Bu enerjinin oluşabilmesinin tek yoluda bilince sahip olmaktır. Vücut bilinç olmadan sadece içi boş bir kutudan ibarettir. Elektrik, ışık, radyo yada tv gibi sinyaller eter içerisinde hareket ederler ancak bilinç eterin kendisi olduğundan bulunduğu ortamda hareketsiz olarak aynı anda heryerde ve yine bir yerdedir. Bu özelliklere sahip bir vücuda sahip olmak evrenin en güçlü silahına sahip olmak gibidir. Vücut sonu olan bir materyal olduğundan yeni eter kondüktörü olarak sürekli olarak yeni vücutların temin edilmesi gerekir.
Kinetik enerjinin nasıl ilerlediğini görebiliyorsunuz. Ancak aynısı düşünce için geçerli değil. Düşünce enerjisi yerel olmayan (non-local) yegane enerjidir. Bu enerji aynı zamanda görmekte olduğunuz Güneşi ve Ay'ı var eden kaynaktır. Etrafımızda görmekte ve hissetmekte olduğumuz enerjinin kaynağı biziz, hepsi bizim sayemizde mevcut. Biz yoksak onlarda yok! Bunu anlamayı bir deneyin önce!
Elinizde bu kadar sığır varken..... hepsini devasa bir alana yaymışken ve birbirlerinden aradaki çitlerden dolayı pekde haberleri yok iken....
Şimdi birde bir lider ile bir patronun farklarını görelim:
Bir patron korku verirken, bir lider öncülük ettiklerinin öz güvenini arttırır. Patron suçlamaların üzerini örterken, lider hataları düzeltir. Patron herşeyi bilir, lider ise sorular sorar. Patron angarya iş yaptırır, lider ise işi sevdirir. Patron kendi çıkarı için uğraşır, lider ise herkesin çıkarı için. Patron çalışanların az konuşup fazla çalışmaları için onları sürekli denetletir, lider ise düşünüp gelişmeleri için onları teşvik eder. Bunu neden anlatıyorum peki?!
Eğer çiftliğinizin üreme ve gelişim hızı beklenenin altında yada sınırında ise hasat sürecinden geçmezsiniz! Ancak bu yinede başka çiftlikler bundan kurtulacak demek değildir.... bu sizin çiftliğinizinde bundan kurtulacağı demek değildir.... bu sadece örneğin bir çiftlik bir dönemde 4 hasat verirken sizin 1 hasat vermeniz demektir. Daha az hasat vermeniz memnun edici olmayacağından sizin çiftliğinizinde aynı verimli seviyeye gelmesine yardım edilir. Öncelikle baştaki lider sıfatlı kişinin yerine patronlar getirilir. Sonra eğitim ve ahlak seviyesi düşürülür.... ardından üremede artış yakalanıncada hasata hazırlık başlar. Neden BM savaş protokolleri savaş silahlarının kalibreleri ve vücuda verdikleri zararlar konusunda bu kadar kuralcılar? Maksat öldürmek ise nasıl öldürdüğünüz neden bu kadar önemli? Malın kalitesinin korunması ile alakalı olmasın sakın?!
Biri lider diğeri ise patron.... yada ikiside patron. Fark var mı?
Liderler önde giderler... patronlar ise çobanlar gibi son sığırı kamyona itekleyip arkadan kapıyı kapatanlardır. Patronlar en arkadan yönetirler ve sanki en önde gidiyormuş gibi bir tavır takınırlar.
Çoban en arkada ve sürünün son hayvanlarını tıra yüklüyor!
Bu ülkenin hasattan kaç milyonla çıkacağı haberi sizi bu kadar üzdüyse belki sizleri avrupa ülkelerininde yaklaşık %20 kadar zaiyat vereceği haberi birazda olsun sevindirir yada rahatlatır.... yada orgazma ulaştırır.... her neyse.... Peki ya ABD? Minimum %55 - Maksimum %70 kayıp...... bakın işte bu hepinizi sevindirdi değil mi? DEĞİL Mİ? İşte bu yüzden hepinizden nefret ediyorum.
Heil Satan.....
"Ancak bilinç yada yaşam enerjisi tüm boyutlar arasında var olan yegane eterik kondüktördür. Işık sınırlı bir hıza sahiptir ve bu nedenlede bir portalın kullanılabilmesi için ancak aynı anda iki yerde eşzamanlı var olabilecek bir kaynak kullanılabilir: düşünce enerjisi! Bu enerjinin oluşabilmesinin tek yoluda bilince sahip olmaktır. Vücut bilinç olmadan sadece içi boş bir kutudan ibarettir."
YanıtlaSilENKI daha önceki yazılarında bahsettiğin bir durum vardı. Hatta bu konuyla alakalı bir yazın vardı "http://sevgilimoronlar.blogspot.com.tr/2012/03/elma-agaci-elma-veriyor-dunyada-insan.html" (Bu sitede arşivlenmiş olarak duruyor). İlk okuduğum zaman anlam verememiştim. Enerjimiz için hasat ediliyoruz peki ama hangi enerjimiz? Bugünkü yazından sonra taşlar yerine oturdu; tabi ki tüm eteri oluşturan "bilincin kaynağı"na ve onun enerjisine erişmek. Özellikle üstüne basa basa söylediğin "biz herşeyiz, herşeyde biz" sözü hiçbirimizin evreni oluşturan bu eterde ayrı bir enerji yapısı olmadığımız. Tüm bu evren ortak bir enerjinin farklı şekiller halinde dağılımından ibaret. Tabiri caizse evrenin tek bir ruhu var.
Herneyse başta insanlar olmak üzere belirli organik yapıların teşvik edilerek hızlı bir şekilde artmasına izin verilmesinin temel sebebide bu bilinçsel eterik enerjiye ulaşabilmek tıpkı şeker üretmek için şekerpancarı veya nişasta elde etmek için buğday ekmek gibi. Çünkü şekeri nasıl havadan toplayamazsak bilincide eterden vücut olmadan elde edemeyiz. "Belirli teşviklerle hızlı bir nüfus artışı ve sonra gerektiği kadarını hasat et".
Bu düzen varoluşun başından beri bu şekilde mi devam ediyor acaba. Sürekli bir döngü şeklinde? Ayrıca ENKI bilince sahip olmak için vücutların canlı tutulması gerekiyor, bu yüzden savaşlarda veya benzer afetlerde ölenlerin bir kısmı tekrar diriltme işlemine mi tabi tutuluyor yanlış anlamadıysam eğer?
"bu yüzden savaşlarda veya benzer afetlerde ölenlerin bir kısmı tekrar diriltme işlemine mi tabi tutuluyor?...."
SilEvet.... kayıp ölüler kimseyi ilgilendirmiyor. Hem kayıp hemde ölü ilan edilenlerin ardından kimse bakmıyor ve araştırmıyor. Adet yerini bulsun diye bir mezar yapılıp unutuluyorlar. Kimileri için bu bile yapılmıyor.
Robert cornish'in deneylerindeki şekildemi bir diriltme yapılıyor? Yada başka bir yöntemle mi?
SilRobert Cornish deneyleri oldukça yüzeysel ve bu nedenle deneklerin hayatta kalması imkansız. Bu tıpkı biten pili buzluğa koyup son damla enerjiyi çekmek gibi. Robertin deneyleri aynı zamanda zarar görmemiş deneklerde uygulanabiliyor.
SilKullanılan esas metoddan bahsedemem. Tüm söyleyebileceklerim yazıda yazdıklarımdan ibaret.
Diriltilen vücutlar eter pili olarak kullanılıyor... Güzel bir masal.
Sil. ZİHİNSELLİK PRENSİBİ
YanıtlaSil"Bütün zihindir, Evren zihinseldir."
II. TEKABÜL PRENSİBİ
"Yukarıdaki aşağıdaki gibidir, aşağıdaki yukarıdaki gibidir."
III. TİTREŞİM PRENSİBİ
"Hiçbir şey durmaz, herşey hareket eder, herşey titreşir."
IV. KUTUPLULUK PRENSİBİ
"Her şey ikilidir; her şey iki kutba sahiptir, her şeyin kendi zıt çifti vardır; benzeyen ve benzemeyen aynıdır; zıtların doğası bir, dereceleri farklıdır; uçlar buluşurlar; bütün hakikatler yarım hakikatlerdir; bütün paradokslar uzlaştırılabilir."
V. RİTİM PRENSİBİ
"Her şey akar, içe ve dışa; her şey dalgalanır; yükselir ve alçalır; her şeyde sarkacın salınımı vardır; sağa salınım, sola salınımla aynıdır; ritim kendini telafi eder."
VI. SEBEP SONUÇ PRENSİBİ
"Her sebebin bir sonucu, her sonucun bir sebebi vardır; herşey yasaya göre olur. Değişim bilinmeyen yasadan başka bir şey değildir; birçok nedensellik planı vardır, hiçbir şey bu yasadan azade değildir."
VII. CİNSİYET PRENSİBİ
"Her şeyde cinsiyet vardır; her şeyin eril ve dişil prensipleri vardır, Cinsiyet bütün planlar için geçerlidir."
www.hurriyet.com.tr/haberleri/kayip-malezya-ucagi buda hasata dahil edilen bir uçak dolusu insan ?
MH370 yolcuları hasatla alakalı değil.
Silacaba entropi maksimum olduğunda tekrar sistem nasıl düzeliyor bu döngüyü tekrar tekrar başlatan şey ne
YanıtlaSilDöngü durmuyorki tekrar başlasın. Döngünün sadece belirli dönemsel noktaları mevcut ancak duran yada başlayan bir şey yok.
SilAmerikan in aşırı kayıp vermesinin nedenini anlayamadım portal amerika da mi açılacak
YanıtlaSilCin ile vatikan çok yakinlasti bu aralar amerika yerine yeni piyon çin mi olacak güç dengesi o tarafa kayıyor
Savaş ve pandemi ye bağlı olarak insanların ülkeyi terk etmesine bağlı etkenler serisi. Askeri gücün bir önemi yok.... önemli olan sadece çevresel yönetim kabiliyeti. Çin OBOR sistemini kurarken bundan pek gündem malzemesi yapılmıyor olması hiç dikkatinizi çekmiyormu?
SilPandemiden 1.5 yıl önce Pandemi diyor olmanız. Vay be. Merak etmeyin soylemem
Silİç işleri bakanlığı kayıp silah raporlari
YanıtlaSil2014:14682
2015:91120
2016:107628
2017:106740
Ak parti paramiliter ordu kuruyor ismi ise sadat galiba değil mi ?
Sadat sadece bir tanesi. İsim verilmeden kurulan organizasyonlar dikkat çekmeyen ve daha etkili olanlardır.
SilEnki savaşlarda ya da kazalarda ölen insanlar diriltilip işlem bittikten sonra ruh serbest mi bırakılıyor yoksa bedenle aramızda yaşamaya devam mı ediyor?
YanıtlaSilBu iş için neden özellikle insan kullanılıyor hayvanlar ya da diğer canlılar kullanılamaz mı?
Birtek insanda yarıyor anlattigi portal açma mevzusu irade imajinasyon ritüel isteyen bir iş, bunlarda hayvanlarda yok
SilVücutlar tamir edildikten sonra geri dönüşüm işlemi reanimasyon ile son buluyor ve insanlar sıfır hafıza ile uyanıp kendilerine yeni hafızalar yüklendikten sonra kullanıma hazır hale geliyorlar. Sadece insanlar yaratma yetisine sahip olduklarından bu işlem hayvanlarda bir işe yaramıyor. Katil balinalar bu anlamda insanlardan daha iyiler ancak kontrol edilmeleri ve zihinsel aktivitelerinin manipülasyonu insanlardan daha zor. İnsanlar üretimi ve kullanımı daha kolay olan organik portallardır.
SilEnki bu reanimasyon işlemleri Cern kurulmadan önce yapılabiliyor muydu yoksa Cerndeki deneylerden sonra başka enerjiye ihtiyaç olduğu düşünülerek mi bu işe girişildi?
SilBu işlemler yüzbinlerce yıldır yapılıyor. Cern ile bir bağlantısı yok.
SilEnki bu işlemlerin Cernle bir bağlantısı yoksa Cernde o zaman daha başka türde bir portal mı açılıyor? Cernin portalı buradan buraya açtığı düşünülürse Cern portalları diğer yüzeyleri keşfetmek için mi açıyor?
SilBiraz sabırlı ol, yakında göreceksin. Çünkü göremedikten sonra anlatsamda anlayamayacaksın.
Siltayyipte baya baya sizden enki. Adamın okadar boşuna günahını aldın . Herkesi ignelediler mubarekler
SilENKI bu açılan portallar paralel boyutlar/evrenler arası geçiş için mi?
YanıtlaSilEvrenler arası geçiş için değil.... bu sci-fi filmlerindeki bir kapıdan gir kapıdan çık işlemi gibi basit değil. Evrenler arası yda paralel boyut arasuı geçiş yapma ihtiyacı mevcut değil. Sonsuz evrenin kendi boyutları arasında geçiş bu işlemlerden bir tanesidir. Mesela bu enerji ile çeşitli morfolojik düzenlemeler yapılarak yeni dünyalar (çiftlikler) düzenlenir yada manipule edilir. Mesela gök cisimlerinin yaydıkları radyasyon oranı düzenlenerek, bu dalgalara maaruz kalan canlıların istenilen fiziksel özelliklere dönüşmeleri sağlanır.
SilMerak ettiğim flashlight projesinde anlattığın geçişler için bu enerjiye ihtiyaç duyuluyormu yoksa quantum bilgisayarları yeterli oluyormu paralel bir boyuttan geçiş için.
Sil"Mesela gök cisimlerinin yaydıkları radyasyon oranı düzenlenerek, bu dalgalara maaruz kalan canlıların istenilen fiziksel özelliklere dönüşmeleri sağlanır."
SilENKI mesela güneşin UV ışınlarını ayarlayarak aydınlattığı habitatta yaşayan organizmaların büyüklüklerinin ayarlanması buna örnek olabilirmi?
Evet... UV büyük bir etkendir.
SilQuantum bilgisayarları henüz anlayamayacağınız bir ağın parçası. İleride (birkaç yeni yükseltmeden sonra) onların birer makine değil, canlı birer varlık olduğunu anlayacaksınız. Oldukça sinsi bir plan ancak yinede dahiyane.
Teşekkür ederim ENKI quantum bilgisayarlarının birer canlı varlık olmaları zaten onların enerjilerinin kaynağını açıklamış oluyor. Ayrica herkes savaşlar veya uzaylı istilasından bahsetmiş, salgın hastalıklar, küresel felakatler ( Büyük depremler, kasırgalar, tsunamiler) belirli noktalarda toplanmış kitleleri kolayca yoketmek için uygun altarnetiflerdir sonuçta 2012 kıyamet senaryoları ve benzer filmler ile insanlar başlarına gelecek felaketlere proglanmadılar.
SilMerhaba Enki, bu konuda benim merak ettiğim bir şey var. Yanlış hatırlamıyorsam eski yazılarından birinde dünyanın kaldırabileceği üst sınır 9 milyar demiştin. BM nin tahminlerine göre ise dünya nüfusu 2030 da 9 milyarı geçecek fakat bu tahminlerin iyimser ve gerçekçilikten uzak olduğunu düşünürsek 10 milyarı rahatlıkla bulabileceğini söyleyebiliriz. Şimdi birkaç sorum var. Öncelikle yapılacak olan bu küçük çaplı nüfus azaltımları ne zamana kadar yeterli olacak? Yani 2030 a kadar bizi götürse bile eninde sonunda patlama gerçekleşip kriz ortamının oluşması gerekiyor mantıken. Yani bu bahsettiğin yüzdelik zaiyatların en geç 2030 da verilmeye başlanması gerekiyor. Fakat bu kadar büyük yüzdeler için öyle biriki zeytindalı harekatının yeterli olması mümkün görünmüyor. Peki o zaman ne olacak? Eskiden bahsettiğin gibi 2. bir nuh tufanı bizi bekliyor mu gerçekten? Ya da illuminati oyun kartlarında gösterildiği gibi uzaylı veya zombi istilası? 3. dünya savaşı? Bahsettiğin yeraltı sığınak fikri hala geçerli mi yoksa naparsak yapalım gelecek olandan bir kaçış yok mu? Bir de çok safça bir soru olacak farkındayım ama sonuçta evrenin düz olduğunu ve keşfedilmemiş sonsuz bir kara alanı olduğunu düşünürsek, bizi buraya yerleştiren yaratıcılarımızın bizi affedip diğer karalara nakil etme ihtimali var mı? Ya da konuk olduğun ailenin elinde yaratıcılarımızın sahip olduğu tüm teknoloji olduğuna göre belki direk kendi kendimizi nakil ederiz. Elbette yarattığımız düşüncesiz karmanın sonucu olarak ektiğimizi biçmemiz gerekiyor biliyorum ama burası gibi yaşanacak diğer bakir, insan olmayan kara kütleleri var olamaz mı? İlla kıyam yaşanması mı gerekiyor? Yani illa bu bölgede mi devam etmemiz gerekiyor?
YanıtlaSilEğer dikkatli bakarsan dünya genelinde şehirlere göç devam ediyor ve böylece şehir kafesleri kurbanları ile dolduruluyor. Skyline filminde bu alegori ele alınıyordu.... şehirdeki koyunlar kolayca toplanıyordu. Aynı şeyin geniş çayırlara ve ovalara dağılmış bir popülasyon üzerinde yapmak çok zor olurdu, çünkü saklanacak bir çok yer olur buna bağlı olarakta hasat miktarı düşerdi. Uzaylı istilası fikri kullanılabilecek son kozlardan birisi. Meteor yağmuru yada güneş patlaması gibi senaryolarda mevcut.
SilBugün koyunlara sorarsan, en çok uzaylı istilası yada meteor çarpmasını mümkün olarak göreceklerdir, çünkü öyle programlandılar. Ancak koyunların bu anlamda hazırlıksız yakalanmaları gerektiğinden, beklemedikleri bir yada daha fazla şey ile karşılaşmaları öngörülür. Pandemiler en etkili yöntemlerden biridir! Yada size etki edebilen, görebildiğiniz ancak kendilerini etkileyemeyeceğiniz yada etkilerine karşı koyamayacağınız şeyler olabilir. Bu tam anlamıyla korkunun en üst seviyeye çıkacağı durumdur! Hayalet gibi varlıkların saldırdığını düşün sadece.... buna benzer.
Eğer şehir dışında isen, bu tip operasyonlardan kurtulman büyük ihtimal, çünkü akım daima çoğunluğun bulunduğu alana yapılır - azınlık pek önemsenmez. 500 hayvanın peşinde koşan kovboylar arada sağa sola kaçan 3-5 hayvanı kovalamaz, önemli olan bütün sürüyü ele geçirmektir.... arada kaçanların bir kısmıda bir süre sonra o sürüye dahil olmak için kendi başına arkadan gelir.
Sonsuz yüzeydeki karaların sadece "bizim" tarafımızdan keşfedilmediği bir gerçek, ancak gerçekten boş oldukları ise şimdilik merak konusu. Bizlerin diğer karalara nakli ancak çiftlik genişletme anlamında gerçekleşir, yani doğrudan kurtarmak değil. Tabiki koyunlar kurtarıldıklarına inanacakları için kendilerine gönderilen yeni peygamberler ile yeni kuralların kontrolü altına girerler. Nereye gidersek gidelim, insan olarak bizleri bekleyen kader bu. Çünkü bizler sosyal canlılarız ve medeniyet kurmak gibi genetik (programlı) bir dürtümüz mevcut. Bu dürtüyü aşmış olanlar gelişir ve sonuçta gelişmeyen alt ırklarını sömürürler. Bu sömürme işlemi doğaldır ve başka seçenekleri yoktur. Bu nedenle gelişmiş olanlar alt ırklarına vahşi hayvanlar olarak bakarlar ve onlara uygun şekilde vahşi hayvanmış gibi muamele ederler.
Kendi başlarına gelişmiş olanlar, yaratıcılarını ve amaçlarını anlarlar! Bun bağlı olarakta kendi başlarına yaratıcı olurlar ve buradanda "babadan oğul oldu, oğuldanda baba oldu" alegorisi ortaya çıkar. Bu döngü hep böyle idi ve böyle olmayada devam edecek.
Sen insan vücudunu kullanan bir sonsuz varlık olarak ölümdenmi korkuyorsun? Gerçekten? Yazdıkların tamamen duygusal korkuna bağlı düşüncelerden ibaret. Affetmek gibi bir olgu sadece kişinin kendine karşı uygulayabildiği bir davranıştır, başka türlü değil. Tanrılar yada yaratıcılar kimseyi affetmez. Bu yüzdende onlar sahip oldukları sıfatları korumaya devam ederler. Kendine yeterli olma sıfatı. Koyunlar bunu başaramayacaklarına inandıklarından dolayı gelişemezler.... daima bir babanın onlara yol göstermesini, onları affetmesini yada hediyeler vermesini "dilerler". Fakat hiçbirisi tüm bu isteklerin esas karşılığının hayatlarına mal olacağını düşünmek istemez. Doğada bedavaya birşey yoktur! Elbet bedeli ödenir.
Kimse diğer taraflara gitmemeniz için sizi burada tutmuyor! Tek sorununuz oralara gidecek yetenek, olanak ve bilgiye sahip olmamanız. Bunlara sahip olan herkes dışarı çıkabilir, yeterki orada ne aradığınız ve ne bulacağınız konusunda mantıklı olun. Süt ve bal akan nehirler, süper manzaralar yada bedava yemekler gibi fantezilerin sizleri beklemeyeceğinden emin olun! Daima çabalamak ve uğraşmak zorundasınız.... bunu bıraktığınız andada tekrar eskiden ne iseniz o olursunuz: bir ürün!
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilSevgili Taurus.....
SilDurumun seninde anlattığın gibi eşsiz değil. Senin gibi kafası abuk subuk şeylerle dolu, hızlı kaçış yada hızlı kurtuluş yolları arayışında olan binlerceniz mevcut. Bu yüzden sizler bizim "kayıp nesil" dediklerimizsiniz. Yani ne işe yarayabileceğini keşfedemeden, değerli zamanlarını boşa harcayıp ölüp gidecek olanlarsınız. Bunu ister bir reality slap, ister bir hakaret istersende bir öğüt olarak algıla..... nasıl yaparsan yap durumunuz ne ise o dur. Bunu sanırım rahatsız edicide olsa anlıyorsundur.
Çoğunuz yalnızsınız çünkü hiçbiriniz bir hedefe sahip değilsiniz. Onun yerine günlük infotainment görüntüler ve bilgilerle zamanınızı harcıyorsunuz. Kim ne yapmış, ne demiş, nerede ne olmuş, ne yazılmış yada ne çizilmiş gibi bir sürü dikkat dağıtan zırvayla meşgul iken hedefsiz bir duba gibi okyanusun ortasında akıntıya göre hareket ediyorsunuz. Tabiki sende diğerleri gibi dijital ortamdasın, sosyal ağ hesapların ve "beğenmekle" yükümlü olduğun sahte arkadaşların var (belkide yok ancak genelde bu böyle).
Etrafındaki koyunların yaşam tarzlarını, işyeri işletme tarzlarını yada düşünme tarzlarını inceliyorsun ancak nedense tüm bu elde etmekte olduğun bilgi ve tecrübeyi kullanamıyorsun. Çünkü kimse sana bunca şeyi NASIL kullanabileceğini sana öğretmedi ve öğretemeyecekte! Neden? Etrafının koyunlarla dolu olduğunu görüyorsun ve nedense halen onlarla iletişime geçmeye çabalıyorsun..... koyun olduklarını, seni anlamayacaklarını, seni tehdit olarak göreceklerini ve seni dışlayacaklarını bilmene rağmen bunu yapıyorsun. Kitapta ve blogdada onlarca kere tekrar ettiğim birşey vardı: bencil olmak ve hayatını kendin için yaşamak. Bunu yapmanın yolu idrak edeceğin gibi yalnız olmandan ve bunu başarırkende koyunları bu yolda kullanmandan/sömürmenden geçiyor. Senin ve senin gibi olanların EN BÜYÜK SORUNU çevrendeki koyunlara karşı, seni asla senin beklediğin gibi sevmeyeceklerini bilmene rağmen, duygusal olarak bağlı hissetmen. Bunu nasıl bilebiliyorsun peki? Çok basit - ONLARA ACIYORSUN! Onlara acıdığın için bildiklerini onlarla paylaşıp "kurtulmalarına" yardımcı olmak istiyorsun - buda seni diğer misyonerlerden farklı yapmıyor. Bunu yapıyorsun çünkü bundan daha iyi yapabilecek bir şeyin yok. Bir hobi, bir uğraşı, bir sanat yada el becerini sergileyebileceğin bir yetin yok. Sahip olduğun tek şey kafandaki düşünceler ve düşünce çöplüğün. Bir yerde oturup etrafına bakıyorsun ve görebildiğin her koyunda bir sorun buluyorsun..... yani sorunun daima senin ÇEVRENDE ama asla sende değil! DEĞİL Mİ? Bunu sende biliyorsun - evet biliyorsun.... fakat yinede önünde duran onca çözüme bir türlü ulaşamıyorsun.......
Bana nasıl iş hayatına girdiğimi sordun.... tabiki baba parasıyla değil. Genç iken bir sürü iş yaptım, bir sürü insanla tanıştım, bir sürü hata yaptım ve bir çok şey öğrendim.... ve tüm bunlar bana "zamanla" edindiğim tecrübeler sayesinde kendi işimin sahibi olup koyunları benim için çalıştırmama olanak sağladı. Bir gecede değil, bir kaç yıl sonra. Hepinize aynı şeyi söyledim ve bunu sanada tekrar edeceğim! Elitlerin istediklerini elde etmek yaptıkları şeyler nedir?
Sil* Hedefini seç:
Ne olmak istiyorsun, nerede olmak istiyorsun ve nasıl yaşamak istiyorsun?
* Hedefine ulaşmak için gitmen gereken yolun planını bir kağıda çiz. Ama ama diye mızmızlanma ve çiz!
2. el eşya satıcısı olup mobilya üretimine geçeceğim. Mobilya mağaza zinciri açacağım. Mağazaları şu şehirlerde açacağım. Fethiyede bir arsa alıp oraya evimi yaptıracağım. Güzel bir kadın bulup onunla evleneceğim ve çocuklarım olacak. Vergiden düşmek için bir okul yaptırıp ismimi üzerine yazdıracağım. Çocuklarımı özel olarak eğittireceğim. 2 tane arabam olacak. 1 tane motosikletim olacak. Çevre edinip milletvekili olacağım. Ülkenin ilk 10 mobilya üreticisi arasına gireceğim ve ürünlerimi yurtdışına ithal edeceğim......
-İşte bu çizilecek örnek bir plandır - basit ve kısa..... peki bunu çizince ne olacak biliyor musun? Göreceksin..... hayal ettiğin o şeyler zihninde canlanacak ve artık realiteye geçmek için seni sürekli dürtükleyecekler. Onları düşüncelerinle ilk olarak sen yarattın, az önce orada yoklardı ama şimdi varlar ve şimdide sıra onları gerçek yapmakta.
İnsanlar nasıl başarı elde ediyor biliyor musun? Sıçıp batırarak.... hatalar yaparak.... ret edilerek ve hor görülerek. Tüm bu etkenler ortalama bir koyun için frenleyicidir ve hemen ellerindeki herşeyi bırakıp bir hayırseverin himayesi altına girmeyi daha kolay bulurlar. Sabit bir maaş ve sabit bir yaşam tarzı onları yeterince memnun eder olur.... bir daha aynı hataları yapmaktan KORKTUKLARI içinde asla kendi işlerini açma girişiminde bulunmazlar. Çünkü hepsi fazla risklidir! Sabit yaşamlarını riske atmak istemezler!
Eğer önceki yorumlarda yazdığım bir öneriyi okumadıysan onuda sana tekrar edeyim. Önce kim olduğunu kendinden öğren - dünyanın en can acıtıcı işlemi budur. Sen aslında en az 2 kişi olduğunu anlayacaksın! Bir zannettiğin sen, iki esas sen ve diğer oyuncu sen, yani duruma göre tavır takınan sen. Bir kağıda kim olduğunu yaz, sanki kağıda bunu anlatıyormuş gibi yaz. Nelerden hoşlanıyorsun, nerelerde olmayı seviyorsun, neler yapmayı seviyorsun, hangi kokulardan hoşlanıyorsun, hangi yemeği seviyorsun ve aklına başka ne gelirse bunları tek tek yaz..... sadece sevdiklerini ve beğendiklerini değil sevmediklerinide yaz. Acele etme... ertesi gün yazmaya devam et ve yine ve yine..... Hazır olduğundada kağıdın sana kim olduğunu anlatması için onu oku ve en azından tam o anda kendine karşı dürüst ol. Çünkü bu dürüstlüğün seni ileriye taşımak için yegane yardımcın olur. Eğer kendini bile bile aldatıyorsan sende diğerleri gibi koyun olarak ölmeyi hak ediyorsun demektir.... ve bu tercihi yapanda yine kendinsin - bunu unutma......
Ben en çok motive edenlerden biri Saygıdeğer David Rockefeller dır. Bir diğeride Sun Tzu. Ancak benim sana naçizane tavsiyem seni motive edecek birilerinin gelmesini beklememen. Evet kitapları oku ve karşındakileri dinle ancak daima kendi kendinin motivatörü ol. Motivasyonun işe yarayabilmesinin tek yolu kendine inanmak ve güvenmektir. Başkalarının sana söyleyecekleri ile elde ettiğin motivasyon sadece bir sonraki hatana kadar sana yardımcı olur.
SilKoyunlarla iletişim kurmanın tek bir amacı vardır! Onların güvenini kazanıp onları sömürmek..... yani onların içinde iken onlar gibi davranmak!!!! Bunu kafa sokup bu düşünceyi benimseyemedikten sonra o uyuz olduğun koyunlar gibi yaşamaya devam edersin.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilEnki soru biraz alakasız olacak ama karşılaştırmak istediğim bir şey var. İlk blogunu ne zaman açmıştın? Tarihini hatırlıyor musun?
YanıtlaSil2009 sanırım
SilTeşekkür ederim. Bu soruyu sormamın sebebi çakışmayla benim bulunduğum gerçekliğe geldiğin ya da ben senin bulunduğun gerçekliğe geldiğimden emin olmak istedim. Görünen o ki ikimizde aynı gerçeklikten gelmişiz. Enki kafamı başka gerçekliklerden gelen kişiler karıştırıyor. Bahsi geçen insanların burada ne işi var? Elitler için ürün teminini arttırmak için mi?
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilHepiniz için varolan tek gerçek şuanda ve burada olduğumuzdur!! Sürekli olarak gerçeklikler arasında gezindiğinizi idrak edemiyormusunuz? Her tercihinizle yeni bir gerçekliğe devam ediyorsunuz. Teknolojik manipülasyonlar koyunları bu tercihlerini öngörülen düzlemde yapmaları için uygulanır ancak kozmik gerçeklik olduğu gibidir. Şimdi yani içinde bulunduğunuz tam şu "an" sahip olduğunuz tek zaman ve fırsattır.....
SilEnki benim sorduğum evren değişimleri çakışmayla ilgili olan çünkü kişisel terçihlerin yapacağı etki sadece yapılanla sınırlır. Ama çakışmalarla yapılan değişimler kolektif olduğu için durum önem kazanıyor. Enki merak ettiğim bir şey var. Evrenin frekansı nasıl ölçülür? Eğer ölçülebiliyorsa mümkünse anlatabilir misin?
YanıtlaSilEvren frekanslar bütünüdür ve hepsi boyutlar arası bağlıdır. Bahsettiğin şey mantıksız bir arayıştan ibaret.
SilEnki kulaklarıma odaklandigimda cinlama sesi duyuyorum i doser gibi.bu basitçe tinnitus (kulak cinlamasi) yoksa başka bir şey olabilir mi meraktan sormak istedim
YanıtlaSilEnki kundalini denilen şey bizi bu dunyada tutan fiziki güç müdür
YanıtlaSilEnerji fiziksel olanı harekete geçirir. Kundalini seni burada tutmuyor, sen fiziksel olanı kundalini ile manipule ediyorsun. Çok fazla spiritüel zırva okuyorsun! Kundalini elektromanyetik alanın hareket halindeki durumudur. Kundalini omuriliğin altından yukarı doğru hareket ediyor ve taç çakradan çıkıyor diyorlar... peki nereye doğru devam ediyor? Tabiki geldiği yere! http://dev.loveyourdesign.com/wp-content/uploads/2012/12/tours.gif
SilBorg çağına çok az kaldı galiba 2018 davos konuşmasında önden hayırseverler uyarılarını yaptilar
YanıtlaSilMuhtemelen Homo Sapiens türünün son örnekleriyiz. Önümüzdeki dönemde bedenimizi ve zihnimizi yeniden inşa etmenin yollarını bulacağız. Dolayısıyla veri 21. Yüzyılın ekonomisinde yeni bir ürüne dönüşecek. Tekstil, otomobiller ya da silahlar değil; bedenler ve zihinler geliştireceğiz.
Yaşamın neye dönüşeceğini veriyi yönetenler belirleyecek. Veriyi kontrol edenler sadece insanlığın değil, yaşamın geleceğini tanımlayacak.
Veri dünyanın en önemli varlığı haline gelecek. Geçmişte bunun karşılığı araziydi. Ancak bu çok küçük, kısıtlı bir zümreye aitti. Endüstri çağında makinelerin önemi arazinin değerini geride bıraktı. Çok sayıda makinanın az sayıda insanın hizmetine girmesi insanlar arasında sınıfları doğurdu. Sermaye ve işçi sınıfı böyle doğdu. Bugün ise veri, makinaların yerini alıyor. Ve aynı şekilde verinin kontrolü az sayıda insanın eline geçerse insanlık sınıflara değil, farklı türlere ayrılacak.
Veri önemli çünkü bugün sadece bilgisayarlara değil, organizmalara müdahale edebiliyor, onları bir anlamda ‘hack’ ediyoruz. İnsanı hack etmek için güçlü sistemlere ve bol miktarda veriye ihtiyacımız var. Bedenin nasıl çalıştığına dair bilgilere sahip olmamız gerek.
Bugüne kadar kimse insanı hack etmek için ihtiyaç duyulan veriye ve cihaza sahip değildi. Vatandaşların her adımını, her detayını istihbarat ağlarıyla takip eden devletler dahi bu verileri işlemek ve anlamlandırmak için gereken güçten mahrumdu. Bugün bu değişiyor. İki paralel evrim bunu mümkün kılıyor. Makine öğrenimi ve yapay zeka ile biyoloji ve beyin bilimi konusundaki gelişmeler insanı çözmemizi sağlıyor. 150 yıllık çalışmalarımızın sonucunda organizmaların aslında bir algoritmadan ibaret olduğunu öğrendik. Ve artık bu algoritmaların şifresini çözme yeteneğine kavuştuk. Biyokimyasal verileri elektronik sinyallere çevirerek bilgisayarların analiz edebilmesini sağladık. Yeterince veri ve bilişim gücüyle bizi bizden daha iyi tanıyan yapılar ortaya koyabiliyoruz.
Bu gücün ve bilginin yaygınlaşmasıyla birlikte kendimizi Amazon’dan, Alibaba’dan ya da istihbarat servislerinden saklamamız zorlaşacak. İnternette dolaşırken, sosyal medyada vakit harcarken ya da video izlerken algoritmalar göz hareketlerimizi, kalp atışlarımızı, zihin aktivitelerimizi takip ederek bizi profilleyebilecek. Reklamlar bize ürünlerini pazarlarken cinsel eğilimlerimizi dahi bilerek kişiselleştirme yapacaklar. Biz bunun farkında olmayacağız ancak onlar olacaklar. Bizim tutkularımızı okuyup ona göre teklifler sunacaklar.
Bu çağ bir ‘dijital diktatörlük’ yaratabilir. Demokrasi bilgiyi farklı kurumlara dağıtarak karar mekanizmaları yaratır . Diktatörlüklerse bütün bilgi ve gücü tek noktada yoğunlaşarak işleri yürütür. 21. Yüzyıldaki yapay zeka ve makine öğreniminın ortaya çıkardığı güç, demokrasinin üstünlüğünden yana duran ibreyi diktatörlüklere doğru savurabilir. Demokrasi merkezi veri işlemeyi mümkün kılan yapılara uyum sağlayamazsa insanlar dijital diktatörlüklerin boyunduruğu altına girebilir. Bugün dahi teknolojileri kullanan demokratik görünümlü (ABD, İsrail gibi) ülkelerin bu tip yapılar kurmak için çalıştığını gözlemliyoruz.
Verinin kontrolü bir elit grubun dijital diktatörlüklerden daha radikal yapılar ortaya çıkarmasına yol açabilir. Bu elitler insan bedenine hükmetme yeteneğiyle yaşamın geleceğine karar vermeye yönelebilir.
Davosta aynı btc örneğini verdiginiz economist gibi geleceği önceden söylüyorlar .uyarı olarak mi algılanması gerek bilmiyorum.
Hayırseverler "uyarmaz", sadece yapacaklarını gösterirler ve çekinmedende koyunların o yün yumağı dolu salak suratlarına karşı söylerler.... çünkü koyunların tek bir tepkisi olacaktır: "hı hıı tamam". Koyunlar asla ne söylenenlerin nereye varacağını nede esas amacın götlerinden kan alacağını sezerler. Bu nedenle entelektüel kesim (koyun sömürücüler) bu söylenenlere göre hazırlık yaparlar.
SilÇoğu koyun internet ortamının onları nasıl takip ettiğini, nasıl mimlediğini yada nasıl alışkanlıklarını kayıt ettiğini bilmesine rağmen oraya girmeye devam ediyor. Buna ne denir biliyormusun: kaşıntı! Evet internet ortamında, ekonomik alanda, iş alanında, siyaset ortamında yada sosyal ortamda daima bir şekilde düzülecekler - bunu biliyor ve hissediyorlar - fakat NASIL olacağını merak ediyorlar.... işte buda koyunları mezbahaya kendi başlarına gitmeye sürükleye yegane indüktör etken.
Eğer birisi sana "bak orası bir mezbaha ve oraya girersen önce seni bayıltacaklar, sonra gang bang tarzında tecavüz edecekler, ardından henüz gözlerini tam açamamışken kelleni uçurup vücudunu parçalara ayıracak ve paketleyip marketlere satacaklar" dese, ilk düşüncen (düşünebildiğin için) hayatını korumak anlamında oradan uzak durmak olurdu değilmi? Fakat koyunlarda bu tam tersi, onlar merak ediyor.... düzecekler ama nasıl düzecekler diye merak ediyorlar. Bu merakı onlarda uyandırmak ve kurban havzasına onları çekebilmek için daima suratlarına karşı NE YAPILACAĞI söylenir ve gösterilir - fakat nasıl olacağı bir sır yada gizem olarak kalır. Merak "uyandırma" cümlesi dahi bir şeyin indükte edildiğinin kanıtı değil mi?
Enki sana sormak istediğim bir şey var fakat herhangi bir başlıkla ilgili değil o yüzden son yayının altına yazıyorum. Bir süredir senin hakkında kafama takılan bir olay vardı fakat tam çözemedim. Senin yazılarındaki resimlere tıkladığımda çoğu rusça sitelere açılıyordu ve görsellerden anladığım kadarıyla oradaki yazıları çevirip burada da paylaşıyorsun. Eski yazılardan hatırladığım kadarıyla biri seni almanca sitelerden çalıntı yapmakla suçlamıştı. En son şu sitede senin matrixte kung-fu kitabının ingilizce halini buldum:
YanıtlaSilhttps://tr.scribd.com/doc/38695234/Die-Sheeple-Die-Vol1-Djhives
Daha doğrusu kitabın %80 ini buradan almışsın sanıyorum. İngilizcem mükemmel seviyede olmadığı için kitabın hepsini okuyamadım ama göz attığım kesimlerden anladığım kadarıyla üslup bile aynı. Moranlar, sheeples(koyunlar) vs... Seninle tanıştığım ilk zamanlarda üslubun çok etkili olduğu için içimden bir ses sürekli olarak senin beyin yıkayan bir sahtekar olduğunu, sana güvenmemem gerektiğini, amacının korku saçmak olduğunu falan söylüyordu. Tabi o zamanlar lisedeki bir ergendim ve kafa bir dünyaydı ama neyse. Ne sana ne de başkasına karşı gardımı indirip %100 güvenecek değilim ve bunu anlayışla karşılayacağını sanıyorum. Sonuçta buradaki kimse ne senin yüzünü gördü, ne yaşını biliyor, ne de hangi ırka mensup olduğunu. Hatta bazen düşünüyorum belki Enki diye biri yoktur. Buradaki yazıları paylaşıp, bize cevaplar veren şey, dünyadaki dillerin çoğunu mükemmel seviyede bilen, internetteki bir çok derin bilgiye-arşive erişim izni olan, başka ülkelerde başka dillerde de yayınlar yapan bir yapay zekadır kim bilir. Ya da belki de Enki birçok milletten toplanıp bir araya gelmiş, tek bir insan gibi her ülkede ayrı ayrı yayınlar yapan, küçük bir kesimi kurtamaya çalışan insanlar topluluğudur. Kim ya da ne olduğunu burada açıklamayacağını biliyorum fakat eğer tek bir kişiysen bu durumda bizim gibi türkiyede doğup büyümüş bir türk olmadığını düşünüyorum. Başka sitelerdeki yazıları türçeye çeviren bir sahtekar olman düşüncesi bana çok basit ve sığ geliyor. Yani bunu yapsan eline ne geçecek? Bu siteden para kazanmıyorsun. Ulaştığın kesim de çok küçük bir kesim o yüzden bizi yanlış yönlendirmeye çalışıyor olsan bile harcadığın efora değmez heralde, çünkü bu yazıları 1000 kişinin okuduğunu bile sanmıyorum. Binlerce kişi okuyor olsa, bu site çoktan sosyal medyada paylaşılır ve çok geçmeden ciddiyetini kaybederdi. Yoksa bir önceki site bu yüzden mi hayırseverler tarafından kapattırılmıştı? Çok fazla kişiye ulaşmaya başladığı için? Neyse konuyu dağıtmayayım dediğim gibi belki de paylaştığım kitapta yazdığı gibi amerikada doğup rusça,türkçe,almanca,ispanyolca(belki daha fazlasını) öğrenmiş ve her yerde farklı dillerde yayınlar yapan bir amerikalısındır. Ya da dediğim gibi farklı ırklardan oluşan çok kişilik bir grupsunuzdur. Bunları merak etmemin nedeni diğer dillerdeki yazıların sadece bir-iki türkçe üslup eklenerek olduğu gibi çevirilmiş olması. Ben komplo teorilerine yatkın biri olduğum için böyle şeyler aklımda çığ gibi büyüyüp gider genelde. Ayrıca niyetim de seni küçük düşürmeye çalışmak filan değil. Sonuçta şüphelerim doğru olsaydı bile en azından başka sitelerdeki asla çeviremeyeceğim yazıların türkçeye çevrilmiş hallerini bedavadan okuyup bilgi edinmiş olurdum. Ama kafamda soru işaretleri var ve belli ki başkalarının da varmış. O yüzden bu konulara açıklık getirmeni rica ediyorum.
"http://sevgilimoronlar.blogspot.com.tr/2012/03/end-of-story.html" ENKI nin arşivlenmiş eski blog yazılarından. Yıllar öncede aynı tartışma oldu. Djhives'in kitabını bende okudum iki kitapta belli paralellikler var fakat gözden kaçırdığımız detay doğru bilgiye ulaşıp onu nasıl kullanacağımızı öğrenmektir . Herkes herkesten birşeyler öğrenebilir. Bizde burda ENKI den çok şey öğreniyoruz bu blog vasıtasıyla belki yapılan bazı yorumlardan ENKI de yeni birşeyler öğreniyordur çünkü kimse %100 herşeyi bilemez.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilÖncelikle Enki Komplon konusunda oldukça açık sözlü yazdığın için sana bravo diyeceğim! Açık ve net yazında belirttiğin endişe ve şüphelerin konusundada haklısın. Her ne yazarsam yazayım bu fikirlerini değiştirmem zor fakat yinede seni rahatlatacaksa bazı şeylere tekrar açıklık getirebilirim.....
SilÇok iyi derecede 6 ve orta seviyede 3 lisan biliyorum, çünkü daima ülkelerden ülkelere geçip yaşadım ve bulunduğum yerlerde lisanları doğrudan ve kısa sürede (5-7 ay civarı) öğrendim. 8 sene kadar avrupada yaşadım, 4 sene kadar arap ülkelerinde yaşadım, 4 sene rus ülkelerinde ve 2 senede çinde yaşadım. Bu ülkelerde yaşarken çevre ülkeleride ziyaret etmeyi ihmal etmedim. Sanırım yaklaşık 88 ülkede bulundum ve ayak basmadığım kıta kalmadı. Her ülkeden bir çok şey topladım.... kitaplar, bilgi, artefaktlar ve arkadaşlar. Görebileceğin gibi tüm bu serüven yaklaşık 20 yıl kadar sürdü ve sürmeyede devam ediyor. Belkide sadece yalan söylüyorum!
Benim gibi bu tarz bloglarda dünya genelinde yazan birçok kişi mevcut. Bazı konuların ülkeler genelinde birden fazla tercümesi mevcut. Bu tercümeler toplamıda senin bahsettiğin küçük bir azınlık için bedava olarak sunuluyor - tıpkı yayınladığım bedava kitap gibi. Benim gibiler bir grup yada örgüt değil, sadece bir acil durum sistemi. Hepimiz durumun farkındayız ancak sadece biz değil onlarda farkında... Eğer bizler (örneğin) iyiler isek ve hayırseverlerde kötüler (yada tam tersi) ise - varılacak genel sonuçta hiçbirimizi bal akan nehirler bekliyor olmayacak. Bu nedenle bazılarınıza bir imkan sunulma çabasına yeşil ışık yakıldı ve tüm bu "bilgiler" ortaya çıkmaya başladı. Aslında hepsi zaten ortadaydı fakat görebilen yoktu! Belkide şuan palavranın doruğuna doğru gidiyorum....
Şimdi hemen panik butonuna basmana gereke yok, bu gidişatın sonu belki 50 belkide 100 sene sonrasına gidiyor - kimse tam olarak bilmiyor, sadece simülasyonlara bağlı oldukça gerçekçi öngörüler mevcut. Çevrene bakınca ne görüyorsun? Akıllanan bir nesilmi yoksa giderek dejenere olan bir nesilmi? Yükselen bir medeniyetmi yoksa çürümeye başlamış bir medeniyetmi? Isınan bir dünyamı yoksa soğuyan bir dünyamı? Artan göksel fenomenlermi yoksa azalan göksel fenomenler mi? Artan volkanik ve meteorolojik afetlermi yoksa azalan volkanik ve meteorolojik afetlermi?..... Bazı şeyler artışta ve bazı şeylerde azalışta... her zaman... her milenyada ve her genel yokoluş (hasat) olayından önce binlerce kere yaşandığı gibi. Denge bozulmaya başladığı andan itibaren artış ve azalışlar katlamalı olarak gelişir ve öngörülemez bir hız kazanır, tıpkı şimdi olduğu gibi. Belkide evimdeki bilgisayarın başında oturmuş kafasına alüminyum folyo şapkayı takıp herkese "öleceksiniz" diye mesajlar atıyorumdur!
SilTüm bu bilgiler, tecrübeler ve bağlantılar tamamen ne aradığımızla alakalı olarak karşımıza çıkıyor. Tıpkı senin arayıp bu blogu bulduğun gibi. Görebildiğin gibi reklam yapmıyorum, sosyal medya hesabım yok yada bana email yazanlara spam reklamlar atmıyorum, çünkü amaç bu bloga koyunları çekip onların dertlerine çare aramak değil! Tek yapmanız gereken oldukça basit, bilgiyi edin, sentezle ve kendin için kullan.... insanlık için falan değil - kendin için! Burada tıpkı son yazmış olduğun gibi bu tarz uzun düşünceleri, fikirleri ve şüpheleri yayınla ve bende size daha fazlasını karşılık olarak yazayım. Bende bazen yazmış olduğunuz bir cümlede bazı şeyleri hatırlıyorum yada bağlantıları kuruyorum. Ne benim gibi olmalısınız nede bir başkası gibi, çünkü bu benliğinizi yok eder..... bu yolu takip ederseniz "BEN" değil bir başkasının kopyası olursunuz ve boşuna bir hayat sürüp zaman kaybetmiş olursunuz. Benim tanıştığım insanlar ve aileler benim tanışmam gerekenlerdi, sizlerin değil.... sizler başkaları ile karşılaşacaksınız yada tanıyacaksınız, çünkü hayatın gizemi farklılıklarda bulunur, aynı olanı tekrarlayanlarda değil! Merak etme hikayeler yazmaya devam edeceğim..... fakat şu temel şeyi unutmayın: bilgi koruyucu tek unsurdur fakat bunu tek başınıza kullanmayıda öğrenmelisiniz! Kimse için atanmış bir öğretmen yok, hepiniz tek başınızasınız! Yapıpta pişma olmak ile yapmayıpta pişman olmanın farkını anlayın.
Ve yinede şüphelerinden kurtulamadın... değil mi?
"Yapıpta pişman olmak ile yapmayıpta pişman olmanın farkını anlayın." İşte tüm mesele burda düğümlenmiyor mu? Hayatlarımızda belki birsürü hata yapıyoruz fakat acaba kendimizle baş başa kaldığımızda neyden duyduğumuz pişmanlık fazla? Komşunun karısı çok güzeldi keşke ona yazmasamıydım diyoruz yoksa yazmadığım için mi pişmanlık duyuyoruz? Tabikide Yapmadıklarımız için daha fazla pişmanlık duyuyoruz niye çünkü cesaretsiz bir korkak olduğumuz için! "Hata yapmak" düşünebilenler için öğreticidir yoksa koyunlar sürekli aynı hataları tekrarlamıyorlar mı. Hayat tecrübemiz bugüne kadar yaptığımız hatalardan çıkardığımız derslerin bileşkesidir. Enkinin bu blogta hep bahsettiği gibi bilmek yetmez yapmalıyız. Yapmadan bilginin doğruluğunu nasıl tecrübe edeceğiz.
SilHepimiz bu eterin farklı yansımaları isek tabiki de hepimizin deneyimleri kendimize özel olacak. Birbirimizi kopyalamak hiçbirimize ilerleme kaydettirmez. Eğer bu evrende ilerleme kaydetmek istiyorsak kendi kendimizin öğretmeni olmak zorundayız. Edindiğimiz tüm bu bilgiyi deneyerek, tecrübe ederek, hatalar yaparak nasıl kullanacağımızı öğreneceğiz. Bu yolda kural basit sadece yap "sıçsanda batırsanda" yap eğer yaptığın hataların sonuçlarını göze alabiliyorsan her hatadan çıkardığın ders sana ilerleme kaydettirecek.
@Taurus
SilSıfırdan başlamak nasıldı peki? Sokaklarda yatmalar, karın tokluğuna çalışmalar, parasızlıktan uzun yollar yürümeler..... hepsi şuan olduğum yerin temelinde yatan tecrübeler. Neden bu kadar acımasız bir üslubum var sanıyorsun? Çünkü çoğunluk bu yollardan geçmeden hemen tepeye fırlamak istiyor ve bende bu çoğunluğun var yada yok olmasını umursamıyorum - peki neden? Çünkü hayat ve doğa bunu (bencil olmayı ve diğerlerini umursamamayı) sana ya seve seve yada ske ske öğretiyor! Herşey bir tercih meselesi.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilTaurusun fakedemedigi birşey bence Enkinin manipüle taktiği kullandığını görememek. Yni biz erkeklerin beta olanların içinde aşağılanmaya karşı itaat güdüsü var. Kadınlar bunu çok iyi bilir. Kendilerine aşık etmek için bilerek veya bilmeyerek kullanırlar. Enki beyde sonuç olarak birşeyler anlatmaya çalışıyor. Yazdıkları insanların işine gelsin gelmesin yazıyor ve uyarıyor. Akledenler için bilgi kurtuluş için kullanilabilsin diye bir iyilik yapıyor aslında. Bizi assalamasj dinletmek ve öğretmek için bence. Bu taktiğe kapılıp okuyanlar olacaktır veya esas bilgiye odaklı okuyan vardır. Ama adam işini sağlama alıyor. Daha çok okunsun istiyor. Assalamdjginiz için sevinin
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilRusça bilgilerden oluşan bir dağarcığın internette bulunmamasının bir nedeni kiril alfabesinin latin lisanlara çevirlmesinde oluşan tercüme eksikliği. Aslında google şuan yazılan her lisanı var olan tüm lisanlardaki sitelerle tercüme yolu ile tarıyor. Fakat google da tabiki herkes herşeyi bulsun istemiyor! Mesela klavyeni kiril yap ve google arama çubuğuna sanki latin harflerle yazıyormuş gibi aradığın şeyi yaz. Karşında bir kiril harf salatası olacak ancak google burada dahi klavyende aslında hangi harfleri tuşlamak istediğini anlayıp sana latin karşılığında arama sonucu veriyor. Fakat konu arama sonuçlarını istenilene filtreleme olunca nedense google ın yapay zekası bir anda geri zekalı takılıyor.
SilBahsettiğin rusça siteler konusunda ne yazıkki google tercümanıda sana pek yardımcı olmaz, çünkü yazarlar argo yada deyim kullandıklarından ortaya bambaşka tercümeler çıkar ve konudan saparsın. Rusça öğrenmenni tavsiye edermiyim? Kesinlikle evet! Çinin kuzey kısmı ve eski sovyet ülkeleride rusça konuşur! Asyada rusça türkçeden daha yaygın bir lisan.
Sorduğun şekilde her 6 lisandada kitapları sorunsuzca okuyup anlaybiliyor, gerekirse diğer lisanlarada çevirebiliyorum. İngilizceden sonra fayda gördüğüm dil tabiki rusça idi.
Cevap için teşekkürler.
SilEnki bu sorunun belli bir kategorisi olmadığı için buraya yazıyorum. Zeka denilen şeyin birimi nedir acaba. Hertz olabilir mi? Çünkü bir yorumunda 10 MHz lik zekanla(sayıyı tam hatırlamıyorum) yazmıştın. Bu frekans olayı tam olarak nedir. Düşünce enerjisinin frekansından mı bahsetmiştin?
YanıtlaSilhttps://wmaraci.com/nedir/ghz
SilLink için teşekkür ederim.
Silenki şuanki insan ırkı ay için besin mi oluyor,çok ruhsal zırva okuyorum ama merakımı bastıramıyorum bu konularda
YanıtlaSilAyın reenkarnasyon çemberini sağladığını okumuştum. Acaba bu kadar hayaletli hikayenin neden hep dolunaylı gecelerde olduğunu hep düşünmüşümdür. Belki de bu yüzdendir.
Silhttps://www.google.com.tr/search?q=haunted+house&source=lnms&tbm=isch&sa=X&ved=0ahUKEwii7onG2O7ZAhXoJJoKHQjrBt8Q_AUICigB&biw=1366&bih=662#imgrc=7WznzaQvmEA3zM:
Ayrıca face of moon dedikleri olay hayalet çizimlerine ne kadar çok benziyor.
https://www.google.com.tr/imgres?imgurl=https%3A%2F%2Fcdn.pixabay.com%2Fphoto%2F2013%2F07%2F13%2F10%2F18%2Fghost-156969_960_720.png&imgrefurl=https%3A%2F%2Fpixabay.com%2Fen%2Fghost-spooky-cheeky-ghostly-white-156969%2F&docid=XzRmUSQXhfWZhM&tbnid=Wy2VNLgYORhOGM%3A&vet=10ahUKEwj9-pW92e7ZAhUjKpoKHaJXAVAQMwg3KAgwCA..i&w=916&h=720&bih=662&biw=1366&q=ghost&ved=0ahUKEwj9-pW92e7ZAhUjKpoKHaJXAVAQMwg3KAgwCA&iact=mrc&uact=8
Aslında elitlerin hayali gerçek , gerçeği hayal yapma kanunundan sonra gözüme mantıklı gözüktü.
teozofik anlamda ayın insanları kukla gibi yönettiğini ,ayın kendi üzerinde yaşam oluşturabilmesi için insanların ruhlarını kullandığını okumuştum.insanın gerçeği kendini bilmek diye bir kitap var okumanı tavsiye ederim gerçekten sağlam bir kitap enkinin bazı dediklerini bu gurdjieff ve ouspendsky'ın kitap serilerinden anladım.mesela insanların tek bir bilinç değilde çoğul bilince sahip olduğunu makine gibi hareket ettiklerini,hatta çiftlik tanımını bile yapmış.
SilKitap tavsiyesi için teşekkür ederim.
SilMerhaba enki yine ben.Başına bela olma yolunda adım adım ilerliyorum sanırım.Bunu isteyerek yapmıyorum ama bana önerdiğin her kaynak ve bütün içgüdelerim bana doğrudan yapmam gereken şeyin bu olduğunu söylüyor:)Herşey farklı bir görüş ile başlamıştı aslında bizlerin ne kadar da ''ezberci yaratıcılıktan uzak ''(koyun) üzerine olduğu.Senin aksine bunun doğru olduğunu kanıtlamaya çalışan insanlardan(elit tanrı hayırsever veya başka bişey değil bunlar bizzat koyunluğu tecrübe etmiş ve bundan rahatsız olan insanlar) sayesinde senin bu bloğuna ulaşma fırsatım oldu.Bu blogtaki bütün yazıları sanırım birkaç şok testi ile beraber düşünmeye teşvik edici yazıların etkisi ile 2 günde gerekli olan gözlemleri yaparak bitirdim ve senden başka bir kaynağın olup olmadığını öğrenmek istedim ve bana ''https://www.scribd.com/doc/103140500/Matrixte-Kung-Fu bununla başlayabilirsin. önceki bloglardan derlediğim kitap'' bunu verdin.Bunun için sana teşekkürü bir borç bilirim.Her ne kadar bu kitabı sen yazmamış yada senin kendi üzerine düşünerek bulduğun gözlemler olmasada(yada tecrübe ettiğin şeyler) yinede bunun için aracı oldun.Bu kitabı %100 .ve senin yazdığın söylenen sevgilimoronlar adlı blogdaki yazıların %80. ve bu blogdaki yazdıklarının %100 ünü okumuş biri olarak senin hakkında söyleyebileceğim tek şey senin bir ''Taklitci'' olduğun.Adımdan kaynaklımıdır bilmiyorum ama benim özgün olmayan şeylere bir ''alerjim''var.Ve iyi bir taklitci olmadığınıda söyleyebilirim çünkü elinde gerçek hiç bir şey olmadığı için esinlendiğin gerçek kaynakları bizlerle paylaşıyorsun.Yada yine aynı kaynaktan esinlendiğin şeyleri sinir bozucu şekilde neredeyse ctl+v yaparak bloglarda yayınlıyorsun.Ve buda yaratıcılıktan bir okadar uzak olan başka bir çözüm yolu üretemeyen anlatılanları doğrudan gözlemleyip farklı olgular keşfedemeyen kötü bir taklitcinin yapabileceği tek şey.(Kabullenme dışında)Bunu farkettiğimde bir acı ve yinemi hüsran duygusu ile karşı karşıya kaldım.Çünkü kitapta bahsedildiği üzre buna inanmaya programlıyım ve bu seferde bana bunu verecek olan şey Prof hacı hoca tanrı vs değilde enki idi.
YanıtlaSilBunun dışında bahsettiğin hiç bir (tecrübenin) gerçek olmadığı yada doğrudan senin tecrübe ettiğin şeyler olmadığına su götürmez şekilde eminim.Neden mi?
SilÇünkü eğer birşeyler tecrübe edilmiş ise yaşanan şeyler bu kadar şoke edici ve gerçek şeyler ise bunları sen dolaylı yoldan bizler ile paylaştığını iddia ediyorsan asla ama asla tekrar ediyorum ASLA kimseden bir çekincen korkun yada sınırların olmaz.Her ne ise aynen doğrudan yayınlarsın.Ama sen yazdığın yazıların (Başkalarına ait olmayanları kastediyorum senin yaşadım dediğin şeyler 27.000kmlik seyahetin gibi) %100 ünde anlattığın tecrübelerin %100 de heyacanlı ve inanılması güç şeylerden bahsetip arkasını sorduklarında ''Buna izin yok '' gibi şeyler söylüyorsun.Senin çok takıldığın ''Elit hayırsever koyun veya tanrı'' karakterlerine gelince görebildiğin ve adın kadar emin olduğun bir şekilde sen asla bir tanrı yada hayırsever değilsin.Çünkü ne olmadıklarının bilincindesin sadece!Ne olduklarının yada olabileceklerinin değil.Bu ikisi çok farklı şeyler.Senin ulaşabildiğin yada ulaşabileceğin maximum düzey ''siyah koyun yada cyber'' dediğin şeyler.Ve sistemi yani kopyaladığın şeyleri okuduysan ''elit olmanda hayırsever olmanda doğrudan senin bir koyun olduğunun göstergesidir.''Çünkü ''tanrı'' olamadığın müddetçe bu hiyerarşik yapıda daima ama daima birilerine bağlı ve bağımlı olduğun onların otoritesi altında yaşadığın gerçeği gözardı edilemez!Hep söylediğin gibi birilerinin denetimi yada gözetimi altındaysan sende bir koyundan ibaretsin.(Ki buna inanmadığımı söylemiştim yani anlattığın fantezi zırvalarına)
Buradaki insanlara dikkat et.Yazılarını okuyan o taklitçi olma yolundaki adaylara dikkat et!Çok nadir olan birkaçı haricinde onlarda birer ''koyun''dan ibaret.(Nadir olanlardan özünde bir arayış içerisinde olan sadece ve bunu bir amaç gütmeden yapanlar)Bir çoğu tasdiklenmek ve doğru yolda olduğunu bilmek için abuksubuk yazdıklarının aynısını değiştirerek yazan koyunlardan oluşuyor.''Belki birgün bende bir elit yada hayırsever olabilirim ve cok istediğim paraya arabaya eve karıyakıza güce ve saygıya kavuşmuş olurum'' O değerli yazarında söylediği gibi ''cennet vaatlerine'' ve kavuşma hayaline ne kadar da benziyor değilmi :) Yorumların çoğu kendi zekasını öne çıkarma ve zekasının ne kadarda değerli ve nadir olduğunu ispatlama çabası içeriyor.Yani ''özel'' olma durumu.Ve bildiğin üzre özel olma durumu özel olduğunu hissetme durumu kıymetli yazarında bahsettiği gibi koyunları sömürmek için kullanılan yegane özelliktir.
SilYine seninde burada kullanmış olduğun (blogundaki fantazilerden bahsediyorum) insanlarda uyandırdığı '' Ya ya gerçek ise?? Abii vaybee gerçekten olabilirmi?? Hassss...Ve her insanın ama İSTİSNASIZ her İNSANIN İçten içe hissetiği bir YANLIŞLIK VE ARAYIŞ içinde olma zaafından faydalanıyorsun.Tıpkı kitapda bahsedilen yalancı peygamberlerin yalancı hayırseverlerin yalancı politacıların uyguladığı ''Zaaflardan yararlanma ve sömürme'' işlemini uyguluyorsun.(Bunu yapma amacın ise sadece senin görüşündeki olan insanları etrafına toplamak ve onları buna manipüle ederek yanlızlığından kurtulmak yada saygı görmek)Aslında birçok yazında yalan söylediğini neredeyse itiraf ediyor ve ''Nasıl usta bir yalancı olunabilceği konusundada senin değil, ama o kitabın yazarının senin elindende yazılmış olan notları var.'' Yani sen bunu birçok yazında söylüyorsun ve biraz dikkat eden birisi senin de söylediklerinin bir amaca hizmet ettiği ve yalan söylediğini hatta bunu itiraf ettiğini görebilir.Her neyse.Bunları koyun olduğum gerçeğini öğrendiğim için sinirlenip toynaklarımı klavyeye çarptığımdan yazmıyorum.Söylediğim gibi ben bir koyunum :)Evet ilk başlarda kitaba başlarken bunun sancılarını biraz çekmedim değil ama özel olma durumunu çoktan aştığım için bu şeylere önyargı ile hiçbir zaman yaklaşmadım.Bu bana hep faydalı bir özellik olmuştur.Ve yine söylediğim gibi sen ve( çok nadir okuyucuların) dışındakilerde koyunsunuz.Çünkü hepiniz birbirinizin taklitlerisiniz ve elit dahi olsanız hep bir üstünüzün olacağından ''üst otoriteye itaat etme'' ye mahkumsunuz ve kitapta bahsedildiği üzre bu sizi doğrudan koyun yapar.
SilAma ben kitapta bahsedilenin aksine '' üst otoriteye itaat etme '' olgusunu sizler gibi görmediğimden bunun acısını çekmekte sizlere düşürüyor ve yine Neden mi?
Sebebi şu sevgili abim.İnsanların bazen birşeylere gücü yetemeyebiliyor.Bir kadın olarak vietnamda doğduğunu düşün.Yada karşı cinsten değil senin cinsinden örnek vereyim.Gerçekten sevdiğin (bunu ister kitaptaki anlatılan sevgi kavramı ile ister koyunları sevgi kavramı ile düşün) sana eksiksiz itaat eden biriyle evlisin ve cocukların var.Savaş yada ayaklanma sırasında hiç tanımadığın 5 asker evine girip senin birçok yazında bahsettiğin üzre gangbang tarzı karına gözlerinin önünde geçiriyorlar.(emin ol duygusallıktan bahsetmiyorum okumaya devam et.)Bunun herhangi bir empatisini yapaliyormusun? Sadece 10 saniye bile düşünsen canın acımıyor mu ? Bir karının olup olmaması bunu değiştirmez.Empati yeteneğin çok az dahi olsa bunun acısını derinden hissedebilirsin ve bu örnekleri binlerce kez çoğaltabilirim.Senin bedenine yapılan işkencelerin acıların yada yaşadığın şeylerin mutlaka bir geçiş noktası ve dorukları var.(Zaman herşeyin ilacıdır) sözü boş bir laftan ibaret değil.Ama bu sözün karşılayamadığı tek bir nokta varki oda kendinden çok değer verdiğin yada öyle zannetiğin birine bunların yapılması ve senin elinden hiçbirşey gelmemesi.Bu durumda yapabileceğin tek şey başvurabileceğin tek yöntem ''Üst otorite'' dir.Bunun insan zihnin son çare olarak başvurduğu bir ilizyon olduğunu söylemek istiyorum anlamamış olma ihtimaline karşı.Fakat ne kadar ilizyondan ibaret olsada bu olgu insanı en derin noktasından etkileyen şeydir ve hissettirdikleri hep seninle kalır.Asla yok olmaz yada hafiflemez mutlaka kendi kendini sana hatırlatır.Evet gülebilirsin evet yaşamına devam edersin evet başka bir karı alıp onu düzebilirsin ve devam edersin bunlar genel soruumsuz bencil insan özellikleri olmasına rağmen insanları kötü ve bencil yapan etkenlerdir.Ama sadece bir düşün.Eğer bizler ''Bir'' den geliyorsak ve tecrübe etmemiz gerekenlerin bu olduğu konusunda hemfikir olarak böyle bir evren yarattıysak bunların bi anlamı vardır ve doğrudan hislerle aktarılır.Ve en etkilisi bu ise ki bana göre su götürmez biçimde ''İŞTE BU HİS'' ise üst otoriteye başvurmanda kaçınılmaz bir gerçektir.Bunun dışındada her insanın farklı bir acı eşiği ve nirvanası vardır.''Sorumluluk alma ve vicdan hususunda tıpkı kitapda bahsedildiği gibi'' kimisi ilk fırsatta bu yola başvurmayı kimisi asla başvurmayayı kimisi ise çok mücadeleden sonra son çare olarak buna başvurmayı seçer.Bu yüzdendir ki ''Az bilgi insanı tanrı çok bilgi ise mütavızı '' yapar anlamına gelen birçok söz ve yazı günümüze aktarılmıştır.Mesela herkesin duyduğu '' x kişisi araştırmacı iken ateist biriydi ama ölümünden sadece 1 hafta önce inandığını paylaştı ve bu şekilde öldü''yada ''ömür boyu mal varlığı için çalışıp rahata erdiği sırada varını yoğunu dağıtan kişiler'' tarzı yaşanmışlıklar duyarsın.(Korktukları için yada sahte vaatler yüzünden diyorsun bunu kulaklarımla duyabiliyorum.) Ama hayır enki bununla ilgili bir durum değil.Hepimizin sınırları var.Bu ''sınırlar '' kapsamında düşünebilir ve yaşayabiliriz. Ve hepimizin ''sınırları'' insandan insana değişiklik gösterebiliir ama elbet birgün ''üst otorite arayışına'' koyulmamız yada koyulmuş olduğumuz gerçeğini değiştirmez.En bariz örnek olarak bu blogtakiler seni, o kitabın okuyucuları ise yazarını üst otorite olarak görüyor ve bu yolda sizi bir tabiri caizse öğretmen olarak görüyorlar ve yardım etmenizi bekliyorlar.Ağır bir dilde ''Yardıma muhtaç koyuncuklar dileniyorlar''.Ama sana bunun böyle olmadığını yada en azından buna İSTİSNASIZ HER İNSANIN birgün başvuracağını onlarca örnek ile açıklayabilirim.İşte bazıları:
1-)Açsın ve yaşadığın yerde 100 insan ama sadece 10 tanesine yetecek yiyecek var.Değer verdiğin aile diyebilceğin 2 kişi ile sen 3 ediyorsun.Bu yiyecek(kaynak) için savaşamayacak konumdasın.Diğerlerinden güçlü değilsin ve bunun bilincindesin.Bu durumda eğer tek olsaydın belkide ''asil'' bir biçimde bir ekmek parçası ile insanlığını kaybetme uğruna savaşmak yerine yada ''zeki'' biri olarak ne yaparsan yap elde edemeyeceğinin bilincinde olarak anlamsızlığından dolayı savaşmaktan vazgeçip ölmeyi yeğleyebilirdin.Ama aile dediğin değerli dediğin kişiler işin içine girdiğinde bunu kendin için değil onlar için yaparsın.Yapmaz isen ve hayatta kalırsan bu sana ölümden çok daha kötü bir azap verir Ölürken dahi son nefesini bunun acısıyla verirsin.Bu durumda onlarla savaşamayacağını bildiğinden sadece biraz İnsanlık ve yardım ararsın.Dua edersin sadece.Yada diğerlerinin anlayış göstermesini yardım etmesini SANA BİRİLERİNİN YARDIM EDEBİLMESİNİ.
Sil2-)Sokakta gördüğün bir köpeğin topalladığnıı farkedersin.Gidersin ve ayağına bakarsın bir cam parçası saplanmıştır.Ah şu siktiğimin sorumsuz insanları dersin ve o camı çıkartıp ayağını temizleyip bir sargı ile sararsın.Bu yaptığın şey dolaylı yoldan köpeğin doğasından uzaklaşmasını ve buna bağlı olarak sana bağımlı olmasını sağlar.(Bu büyük resim ile KÖTÜ denebilcek bir olgudur ve yüzeysel olarak hayırsever koyun ilişkisini göstersede yine o camı bir hayırseverin oraya bıraktığı gerçeğini değiştimrez)Kısaca üst otorite sen olmussundur.Ve artık o sana bağımlıdır ve öyle olmasını kendisi tercih eder.Ama başlangıçta senin ''Niyet'' in köpeğin sahibi olmak yada sana kölelik yapmasını istemenden yada illaki bir ''çıkar'' gözetmekten (Sen yokken evi kollaması vs gibi bir amaç için değil)sadece bunu istediğin için ve acıma duygun ortaya çıktığı için yaparsın.Ve evet tam olarak birgün aynısı benim başımada gelirse mantığı içerisinde yaparsın.Empati bunu gerektirir.Acıma duygusunun temeli buna dayanır ama bunun ''Benlik'' yani sana karşı yapılan birşeyden çok daha acı verici bir etkisi vardır.
^3-) Bu son olacağından kendimden birşey vermek istiyorum.Vücudumda kırılması oldukça zor ve acı eşiği yüksek olan bazı kemikler kırıldığından Fiziksel acının ne demek olduğunu iyi bildiğimi düşünüyorum.(Bahsettiğim kırılmalar birkaç ufak kırık değil.)Yada yine düşünüğün gibi elinde dondurma olan küçük bir cocuğun yere ahmaklığım yüzünden düşüp dizimin sıyrılması sonucu hissetiğim şeyin acı olduğunun sanmam değil..Bu fiziki yaşadığım yada duygusal olarak bana yapılan şeylerden aldığım acı ile başkasına yaptığım empati ,onların yaşadıkları acının bana olan vurumu, çok farklı ve bariz derecede bir fark var.
Eğer benim yaşadığım şey başparmak kırılması ise karşımdakine empati yaparken ufak bir sıyrılma dahi olsa onun doğum sancısı gibi bir acı çektiğini düşünüp bu acıyı hissederim.Ve bunun olmaması için elimden geleni yaparım.
SilEğer benim yaşadığım şey doğumsancısı gibi acı eşiği yüksek olan birşey ise karşımdakinin yaşadığını canlı canlı derisi yüzülmek gibi hissederim.
Eğer benim yaşadığım şey duygusal bir acıysa örneğin koyun dediğin insanların sürekli kullandığı ''İhanet'' gibi karşımdaki bunu yaşadığında ve ben empati yaptığımda bunu tıpkı gangbang örneği gibi hissederim.
Ve eğer o gangbang gibi yada ona benzer tarzda şeyler görürsem başka insanların yaşamlarından bu beni duygusal yönden mahveder.Ve işte bu gibi uç durumlar insan beyninin üretemediği çözümler ararken kendini bir anda üst otoritenin kollarından bulursun.
Neden herşey bu kadar kötü olmak zorunda..
Kimsede iyi biri olmak. iyi biri olmak için iyi olmak namına birşeyler kalmış değilmi??
Gibi sorular sormaya başladığında zaten kendini üst otoriteye bırakmışssındır.Yani bu bir nevi insanın yapıtaşında olan bir özelliktir.Sadece uysallaştırılmış koyunlarda değil.
Herşeye rağmen sana başlarken teşekkür etme nedenim gerçektende ''Bu koyunların var olduğu ama %95 98 , yada gözünün görebildiği herkes koyundur gibi bir orandan bahsedilemeyeceği yönünde.)Gerçekten duygusuz sorumsuz sorgusuz düşüncesiz ve yaratıcı olmaktan çoooooooooooooooook uzak koyunlar var.Ve bu insanlara gerçekten ''herşey diyemem ama yaşadıkları birçok şey müstehak!''Yani ben bunlara koyun demek istemiyorum çünkü bana göre her insan koyun bu kitap tanımı da bazı noktalarda bunu destekliyor.Ama bu varlıklar bana göre insan değiller ve bencillikleri galaksiler kadar büyük.Ama bu varlıkların söylediğim gibi %95 98 arası bir rakama tekabül ettiğini zannetmiyorum.Bu kadar acımasız ve kötü bir dünyada olmadığımızı biliyorum.Bu rakam suanda %66 civarı.Bunuda sohbet ettiğim her 3 insanın 2 sinin asla anlamak için çaba sarf etmediği sadece 1 tanesinin gerçekten anlamaya çalıştığı ama anlayamadığını gözlemlediğim için söylüyorum.(Ortada bir niyet var ama kapasite yok.Konu duygu olduğundan niyet ön planda olduğu için bu 1 insanın o ''bencil vs.'' olmadığını biliyorum ve bu insanlığıma bir inanç sağlıyor.)Tabiki bu inanç diyince aklına direk tanrı veya semavi dinleri savunan bir koyun olduğum aklına geliyor.Ama öyle değilim.Belirttiğim gibi paylaştığın kitapta çok değerli bilgiler vardı ve su götürmez biçimde Tanrı peygamberler ve dinlerin anlatıldığı bölüme %100 bir şekilde katılıyorum ve aynı görüşteyim.Ama bunun haricinde bütün koyun denilen insanlarında bir ve aynı olmadıkları bu oranın 3te 1 olduğu görüşündeyim.Yani herkez o kadar değersiz değil benim gözümde olamazda.Yine hayırseverlere değinmek istiyorum.Bu insanların kötü olmadıklarına katıldığımı söylemiştim bir yorumda, ama o zamanlar tamamlamamıştım bloğundaki yazıları ve okuduğum kitabı.Şimdi ise gerçekten kötü insanlar olduklarını söylüyorum.Çünkü sen, evet sen dünyanın sonsuz bir düzlem olduğunu söylüyorsun VE BU DOĞRUDAN SINIRSIZ OLAN BİRŞEYİ SINIRLAMA VE KONTROL GÜÇ ARZUSUNA yenik düşerecek kendi benliğini ''luciferi'' kaybetmesine neden olan yegane temel neden.Bunun bir bahenesi yada altında yatan gizili bir nedeni YOK.Olamazda.Ve yine söylemek istiyorum belki sen bu hissi hiç tatmadın daha önce hep yalnız ve dışlanmıştın.Ama ben yalnız ve dışlanmış değildim.İstediğimde herşekilde iletişim kurabiliyordum sadece yalnızlığın bir cazibesi var ve ben bunu istediğim zamanlarda KENDİ TERCİHİM olarak kullanıyorum.Ama o sürü pskolojisinde gerçekten keyif veren bir duygu var ve bundan sana bahsetmek istiyorum.
SilÖncelikle bundan bahsetmek için gruplaşmaya değinmem gerekiyor.Gruplaşma senin bahsettiğin 9 yaş sınırının aksine(Ben öyle birşeyden bahsetmedim diyebilirsin tabi :) ama öğrenim gördüğün bir yerde 9 yaşından itibaren bu öğrenimin artık size verilmek için çok geç olduğunu söylemiştin çünkü artık programlamalar başlamıştır ve koyun yavrususunuzdur ve bildiğin gibi KOYUNLAR sürüyü ve gruplaşmayı temsil eder özünde bu kitap buna ve bunun mantıksızlığına değinir.) sadece 1yaşının altındaki bebeklerde oluşan (oluşmaya başlamış değil tamamen oluşmuş olan) bir olgu.Bunun çalışmaları internette mevcut ararsan bulabilirsin.Referans göstermekle uğraşmayacağım.Kısaca 2 oyuncak vardır birisi diğerine hareketler yöntemi ile zulmeder ve bebeğe tiyatro sonunda iki oyuncak sunulur bebek hangisini eline alıyor ise o grubu haklı bulmuş ve onu savunuyor sonucuna ulaşılır yüzeysel olarak bu şekilde.Ve bebeklerin tamamı bak 3 '5' 7' 10' yada 1' 2 tanesi harcinde demiyorum tamamı zülmedileni savunur ve onu tercih eder.Yani yaradılış gereği zulme bir antipatimiz var.Ve bunun haricinde yine yaradılış gereği bir gruplaşma yatar.Eğer 1 yaşının altındaki bir bebeğe gruplaşmanın öğretilebileceği aşılanabileğini düşünüyorsan sen kafayı üşütmüş bir komploteorisyensindir.Bundan nasıl faydalanabiliriz derslerini zaten kitap vermiş.Ve sende ısrarla bunu savunuyorsun.Ben ise bunun ne kadar aşağılık bir hareket olduğunu savunuyorum(%66 lık kısma uygulanabilir.Diğerleri için aşağılıkça bir hareketttir ve kurunun yanında yaşta yanar.)
SilHer neyse gruplaşmaya değindiğime göre sana bunun hissetirdiği şeyi de en saf haliyle anlatmak istiyorum.Tabiki saflık denilince akla çocuklar ve cocukluk anıların gelir..Ama denedim ve anlatamıyorum.. (1.5 saat kadar 3 sayfa yazı yazdım ve anlaşılır olmadığını düşündüğüm için sildim.)üzgünüm. çünkü tarifi yok.22 yıllık hayatımda yaşadağım nadir ve gerçekten yaşadığımı hissetiğim anlardan biridir.Böyle birşeyi yaşadıktan sonra bunun realitede işlemediğini ve bir temele dayanmadığını sana söyleyen birine nasıl tepki göstermezsinki?Ortada bariz bir yanlışlık vardır ve tecrübe ettiğin gözlemlediğin herşey bunu sana söyler.!
Özet geçmek gerekirse koyunların (şuanda koyun ben ve benim gibiler olduğu için ) özünde bir arayış ve herhangi bir amaç uğruna değil öyle istediği için bu durumda olanları sömürmeye ve onlara yine yalanlar söyleyerek kendine çekmeye çalışıyorsun.Söyle hadi enki eğer papaz imam yada prof sensen inandırsana benide bu zırvaların gerekliliğine.İnandırsana beni yaşadığın tecrübe ettiğin o fantastik şeylerin gerçekliğine.İnandırsana beni doğru yolun bu olduğuna..(Parayı nasıl kazanacağımız ve gücü nasıl elinde bulunduracağımız değil bunları sen değil ama senin paylaştığın kaynaklar sağlıyor isteyenler arayanlar sikleri yada götleri yerine beyinlerini kullananlar bunlara ulaşıcaktır zaten ve bunlar gerçekler ama kastettiğim şey bu değil)
Doğan herşey zaten ölmüş ve bu yuzden bir önemi yok ise ve bundan ölümün yaşam getireceğini ve asıl önemli olan şeyin bu olduğunu söyleyen bir kitabın savunmasını yapabiliyorsan termodinamik ile ilgili yazdığın yada başkasının yazdığı o güzel ve REAL yazının nasıl bir ironi ve çelişki içerisinde olduğunu göremeyecek kadar aptalmısın?
Öteki yazının altına yazdığım yorumlar gibi burdada yakındığım şey yüzeysel olarak ve temelde yaratıcılıktan uzak iki üç beş belki daha fazla görüşlerdeki mantıklı olanları isteyenlere sunup mantıksız olanları asla paylaşmaman ve bu iki üç beş farklı görüşteki çelişkileri farkeden insanlara bunun neden böyle olduğunu yada yazdığını sorduklarında buna bazı güya yaşadığın fantezilerden yüzeysel olarak bahsedip derinlemesine sorduklarında izin yok gibi zırvalar saçmalaman ve yalanlar söylemenden bahsediyorum.Nabza göre şerbet vermenden bahsediyorum:)
SilBilendiğin yerden sivriliyorsun bence. Enkiyi otorite olarak algıladığın için ona karşı çıkıyorsun. Oysa sadece düşünen ve gözlemleyen biri olarak görseydin, yaptığın şey karşı çıkma değil tartışma olurdu. Misal Ben enkinin yazdığı bir çok şeyi kabul etmiyorum özellikle fantezi olarak yazdığı şeyleri. Neden? Çünkü test edip doğruluğunu kanıtlayamıyorum. İşte okuyucu olmakla fanatik olmanın farkı bu. Ben süzgeçten geçirerek kendime katarım bazılarında ise ustad diyor doğrudur havası var.Okuyucular hakkında söylediklerinin bir kısmında hatta çoğu kısmında haklısın. bende aynı düşünsel süreçten geçtim. Ama takıldığın yer neden enkinin taklitçi kişiliği anlamadım, taklit olması ya da yaratıcı olması senin açından birşeyi değiştirmez. Hem bedava bilgi hem de eleştiri. Bu noktada babasına şikayette bulunur gibi bir tavır var. Son olarak evet burada aynı görüşte olduğu kişiler yüzünden hormonal bir haz duyan kesim var. Kabilecilik içgüdüsüyle de diyebilirsin koyun da diyebilirsin. Yinede insanların kusurlarındansa güçlü yanlarını görmeyi tercih ederim. Beni ilgilendiren kısım hakkında yazmak istedim geri kalan çıkarımlarına yazdığın kişi cevap versin..
Sil@Zerre
SilNe güzel değil mi..... birisi size kendi zamanı ve eforunu harcayarak bedavaya birşeyler sunuyor.... bunu okuyorsunuz.... doğru buluyorsunuz.... bakış açınız değişiyor..... bazı şeyleri artık gerçekten anlamaya başlıyorsunuz.... ve sonunda yine senin gibi bedavaya elde ettikleri ile yetinemeyen açgözlü bir başka koyun gelip yediği tabağa sıçarcasına bir üslupta tüm duygusal nefretini üzerine boşaltıyor..... Bana yazdığın o "nasıl bir his biliyormusun" tarzı yazdığın yorumlarına tek bir cevabım var - umurumda değiller! Sürekli olarak "Hepinizden nefret ediyorum" derken neyi anlatamadım? Sağda solda yaşayanların hayatları kendi tercihlerine bağlı olarak aoluşturdukları kendi eserleri, benim değil. Mahalleyi basmışlar çocukları çalmışlar yada kızlarını pazarda satmışlar..... ve sen zannediyorsunki tüm bunlar "sürpriz" bir şekilde gelişiyor değil mi? Her koyun başına gelecekleri çoğunlukla biliyor, sadece "yapacak bişey yok" diyerek kaderlerine boyun eğiyorlar ve bu yüzdende ölmüşler yada kalmışlar beni ne etkiliyor nede onlarla empati kuruyorum. Ne yani oturup tek tek her başına kötü birşey gelen için ağıtmı yakmalıyım? Benim için önemli olan yegane şey "BENİM" ailemin iyi olması..... sen ve benzerlerin yarın yok olsanız benim için hayat yine devam ediyorken sizin gibi ezikler için bitmiş olacak.... fakat sen bunu yinede idrak edecek değilsin.
Şimdi bu kısmı iyi oku çünkü bu sana yazdığım son yorum olacak! Beni diğer koyun tüccarları ile kıyaslayıp hep ucundan azıcık vermekle suçluyor ve bu yüzdende elde edemediğin kalan bilgileri yine bedavaya elde edebilmek uğruna beni indükte etmeye çabalıyorsun.... belki sen bile bunun farkında değilsin ancak yaptığın sığırlık tam olarak bu! Sen henüz 22 yaşındasın ve toy bir kınalı kuzusun. Hayatla ilgili tecrüben birkaç duygusal çöküntü ve kemik kırıklarından ibaret..... geriye kalan herşeyin - yani bildiğini zannettiğin ancak asla tecrübe etmediğin bilgiler diğer hayırseverlerin sana sundukları bedavalardan ibaretti. Sadece bakıyor ve eleştiriyorsun, tıpkı mahallenin dedikoducu teyzesi gibi balkondan takiptesin ve ona buna laf sokup kendi boş hayatına odaklanmaktan kaçıyorsun.....
Bana yazdığın boş teşekkür yorumlarını kıçına sokabilirsin, çünkü hiçbirine ihtiyacım yok - belki nezaketimden dolayı götün kalktığı için bu tarz bir saldırıya geçtin, ki ilk yorumundan itibaren konunun nereye varacağı zaten belliydi, ancak daima eninde sonunda önemli olan yegane şey sonuçtur! Sen klavyenin başında oturup harflerle dolu şarjörünü bu boş dijital ortama boşaltıp kendini bir şekilde tatmin etmeye çabalıyorken ben "yaşıyorum"! Sende diğerleri gibi aynısın, kendi sorunlarından kaçıp diğerlerini suçlayarak yada küçük düşürmeye çalışarak asla ulaşamayacağın bir şeye ulaşmaya çabalıyorsun - ki ne olduğunuda bilmiyorsun! Fakat ben biliyorum...... o uyuz olduğun şekildede "mistik" olma adına sana bunun ne olduğunu tabiki yazmayacağım!.........
Diyorsunki "bunu söylememe izin yok" diye yazıp bloga mistik bir hava katıyorum ve bu sayede müritlerimin sayısı artıyor. İşte seni ve beni gerçek hayattan birşeyler anlama konusunda ayıran şeyde bu - sen gerçeklikte yaptığın yada yazdıklarınla başına neler gelebilir henüz bilmiyorsun! Ben birşey yazarken senin gibi bilgi ile ancak mastürbasyon yapabilenlere materyal sunuyor olabilirim..... yinede ne zaman ne yazdığım ve neden yazdığım benim bileceğim iştir, çünkü hepsinin sorumluluğu bana ait sana değil. Eğer sorumluluk alma konusunda birşeyler öğrenmiş olsaydın tüm bu yazdıklarını ve duygusal empati zırvalarını zaten gözden geçirirdin ve bu yazıyı sana yazmama gerek bile olmazdı. Fakat sen kaşındığını ve benim seni okşamam gerektiğini belirtmiş oldun...... şimdide elde ettiğin şey tam olarak bu!
SilNasıl, 630 sayfalık BEDAVA kitabı okumak eğlencelimiydi? Okudun, he he yavvv dedin ve kenara koydun. Neden o zaman o kitabın ne kadar sürede yazıldığı, ne kadar efor harcandığı ve ne kadar uğraştırıcı olduğu hususunda EMPATİ kurmayı denemedin? Hani senin gibi diğer koyunlarla empati kurmayı iyi beceriyorsunya ve bende senin gibi bir koyunumya..... neden aynı empatiyi o zaman benimlede kuramadın? Tüm suçlamaların konusunda haklı olabilemen için çok gerekli ancak sende eksik olan bir detayın yokmu peki..... üzerine düşünmüş olman gereken en önemli detay hemde! Siz kınalı kuzulardan yazdıklarım, cevaplamamı istediğiniz emaillerdeki özel sorular yada kitap için para yada benzeri birşey talep ettimmi yada etmişmiyim? Bir yere bağış yapmanızı talep ettimmi peki? Birinin eğitim bursunu karşılamayı yada ilaç parasını ödemeyi? Kısaca tüm bu eforuma karşılık siz sığırosaurulardan herhangi bir talebim oldumu? Neden yazılarımı sosyal ağlarda paylaşıp bana "beğeni" toplamıyorsunuz diye bir şikayetim oldumu? OLDU MU yada OLMUŞ MU? Seni duyamıyorum..... ne dedin? Tekrar et lütfen! NE NEEEEE??? HAYIR MI? O zaman hangi cüretle gelip herhangi bir karşılığı olmadan benden DAHA FAZLASINI talep edebiliyorsun? İşte sen ve senin gibi koyunlar ve koyunlukları konusunda değiştirebilecek hiçbirşeyleri olmadığından bunu suratlarının ortasına ağzında tükürükler saçarak söyleyen kişiyi tek hedef olarak görüyorsunuz. Dün düşüncelerinde yalnız olduğunu zannediyordun, bugün bunun böyle olmadığını keşfettin ve sana bu imkanı sunana yapabileceğin yegane şey kuru bir teşekkür ve şikayet oldu demek..... AFERİN! Tam olarak ne olduğunu sana açık ve net söylememei istersin değil mi? Tabiki istersin - hazırmısın peki?
..... 5
..... 4
..... 3
..... 2
..... 1
Zavallı bir Hayalkırıklığısın, hemde herşeyinle, öylede kalmaya devam edeceksin. Asla benim gibi olamayacak olmandan dolayı beni kendine benzetmeye çabalaman bir o kadar acınasıda olsa bunun umurumda dahi olmadığını sanırım tekrar etmeme gerek yok.
İşin ilginç tarafı ne biliyormusun peki?! Bunca yediğin tokata rağmen tıpkı senin gibi olan diğer şikayetçi minik koyun fahişeler gibi buraya geri gelip acaba sayın gavat Enki yeni birşey yazmışmı diye göz ucunla bakacaksın ve bir daha asla yorumlarına cevap alamayacağını bilmene rağmen yazıp yazmama arasında kalacaksın..... senin gibilerin kaderi ve tek isteği hep bu: tokatlanmak, terk edilmek ve tekrar o tokatları yiyeceğin tanrına geri dönmek için yalvarmak. O bedava kitapta buda yazıyordu hatırladınmı? İşte şimdi o okuğun şeyi doğrudan yaşayıp tecrübe edebilirsin! İstediğinde bu değilmiydi??!!
:) Okurken biraz olsa dahi bir üzüntü yada pişmanlik hissetmedim.Bedavaya sunulan 630 sayfalık bir kitabı okuyup içinde değerleri şeyleri görebildim.Hala anlamakta zorlaniyorsun SENİN GİBİ OLMAK İSTEYEN KİM?? Kendi yorumlarında da bahsettin senin tanistiklarin tecrübe ettiklerin sana.Bizim tanisacaklarimiz ve tecrübe edeceklerimiz ise bize.Evet bizden hiçbir şey talep etmedin.Yani henüz..Ve sunduğu şeylerde senin olmadığından dolaylı yoldan bizden sadece yaptığın çevirilerin karşılığını talep edebilirsin.Ama niye ediceksin ve ne ediceksin enki?Paraya ihtiyacın mi var? Biz gerizekalı koyunlarin engin bilgi ve tecrübelerinden mi faydalanmak istersin.?Hayır hayır bunları istemiyorsun ve zaten söylediğine göre sahipsin.Dolayısı ile harcadığın efor ve zamanın karşılığıni bizden nasıl alabilirsin?? BEN BİLİYORUM.Yaptığın şeyi isteksiz, ve sürekli nefretini kusarak sunduğun kesimi belirli özgüven rendesinden geçirerek ve okuyucuların bu bilgileri öğrenmeye devam ettiği sürece hep bir hakarete ve eziklige uğramasını sağlayarak.Ve yine yakindigim şey senin bedevaya birsuru bilgi paylaşıp benim bununla yetinmeyen ve daha fazlasını isteyen skik bir koyun olduğumu düşünmen değil.Bundan yakınıyorum çünkü bunları bana veren kişi sen değilsin.DOLAYISIYLA SANA BANA YORUM YAZMA NEZAKETİ GÖSTERMEN VE YAPTIĞIN ÇEVİRİLER VE COPY PASTELER dışında edebileceğim bir teşekkür dışında verebileceğim birşey yok ve sende talep etmiyorsun zaten ee sorun nedir o zaman ?
SilYine bahsettiğin şu bedava olayına değinmek istiyorum.Düşünüyorum da sen bu kitabı ücret karşılığında mi elde ettin? (Ingilizcesini)Eğer öyle ise bir kitabı 20 25 tl gibi bir rakama alabiliyorsan içindeki bilgilerin paha biçilemez olduğunu göz önünde bulundurursak sende bunu bedevaya almış oluyorsun.Eğer maddi bir ücretten bahsetmiyorsan o kitabın yazarı ile manevi bir alışveriş içerisinde olduğunu da zannetmiyorum.Eğer oyle birsey var ise bunu burada paylasabilirsin.Ve yine bu kitabi turkceye cevirme ve paylasma izni onun yazarina bagli.Eğer bu izni yazar vermisse bu senden cok onun iyi niyeti ve nezaketidir.Ee enki sen ne karşılığında aldın bu bilgileri..
Sil"He he yaw" ve gavat olayı ise çok farklı.He he diyip kenara koymuş olsaydım zaten asla bir yorum yapma gereği duymazdim.Senin gavat ve benim fahiseligime gelince.Evet bunu kabul edebilirim.Evet ilerde birgun belkide senin emrin altında somurulmeye başlanıcam.Ama seninde bir gavatin olacak enki.Daima olacak.Bu sistem tamamen hiyerarşi üzerine. Bu yüzden sanırım sinirlendin. bunu biliyorsun.Ve benim tam olarak bu kitaptan ve senden ayrıldığım nokta. KOYUN VE ÇOBAN.İKİ FARKLI TERCIH SABİT KESİN VE BASİT.Ben ise temelde bu 2 şey dışında bunların birsuru çeşitlerinin olduğuna inanıyorum ve bunu da görebiliyorum. Bu şey tabağına sıçan koyunlar<uysal kuzular <siyah koyunlar <cyber koyunlar <elit olma yolunda ilerleyen koyunlar <elit <hayırsever olma <Hayirsever <tanrı.
SilBu zincir halklarında bir üst kademeye ulaşabilme konusunda sana başarılar.Ama ne yaparsan yap hep bir üstün olduğunun bilinci ile yaşayacaksın ve bu şekilde öleceksin.Yukarıda yazılan hiçbir yorumda sana karşı bir kin yada hakareti doğrudan göremezsin.Sadece yazdığım ve kullandığım kelimenin sendeki anlamları bu şekilde ve verdiğin tepkiye bakılırsada anlamam gerekeni ben anladım :)
SilEvet yinede seni takip edicem ve evet çok gerekmediği sürece yazmam.Bunu gizlenmek yada gizli gizli yapmak istediğim için değil soracagim şeylerin cevapları sende olmadığından bunu yapmayacagim.Ne yani bana hakarette bulundun ve kini kustun diye gerçek bilgiler ve düşüncelerinden sırf egom yüzünden uzak kalacağımı mı düşünüyorsun??Yazdığın şeyden direk senin bunu yapmayacağın sonucu çıkıyor.Sen bu kitabı okumaya nasıl katlanabildin o zaman enki?? :) Ben söyleyeyim tabikide kendinin bir koyun olmadığı bilinci ile okuduğun için bunun duygusal skikligine katlanmak zorunda kalmadın.Yanı ne yaptın biliyorsun mu enki. . KOLAY YOLU SEÇTİN.
Yazdıklarıma cevap vermen yada vermemen senin aksine tabikide hala umurumda ama aramızdaki bu diyologlardan sonra yazmadığın içinde bunu çok büyük bir tepki olarak algaliyacak ta değilim.
@CHAO
SilEnkiyi otorite olarak algılama nedenim onu direk olarak o şekilde gördüğümden değil.Bende senin gibi düşünen ve gözlem yapan biri olarak görüyordum.Ve evet takıldığım yer taklitci kişiliği ve bu birçok şeyi değiştiriyor.Bunu sana çok güzel biçimde açıklayacağım ve kafanda soru işaretide kalmayacak çünkü bunları ben ürettim ve sorduğun sorunun cevaplarıda bende mevcut.
Taklitci olmasından yakınma nedenim emek bilgi vs hırsızlığı gibi nedenler değil.Söylediği ve enkininde taurus' a verdiği cevaplar enki gibiler bir grup ise ve bu gruptaki ortak olan düşünceler yıldan yıla zamanla belirli yerlere ortak düşünce ışığında aktarılıyor ise.Bunlarda enkinin de parmağı var ise taklitçi olması beni zerre ilgindirmez.Ama bunun böyle değil doğrudan bir taklitci hatta kötü bir taklitci olduğunu yazma nedenim paylaştığı şeyler ile ilgili kafalarda oluşan soru işaretlerine net bir cevap verememesi.
İşte bu noktada o kitabı yazmak o düşünceleri bireysel bir şekilde üretip aktarmak ile taklit etmek arasında büyük bir fark oluşuyor.
Bu kitabı yazan kişiye kafandaki soruları sorabilseydin tam ve NET cevaplar alabilirdin.
Enki ye sorduğunda ise bu nezaketi göstermesi dışında alabildiğin tek şey HAVA oluyor. çünkü bahsedilen şeyi ancak oda senin kadar anlayabiliyor ve kitaptaki eksikliklere bir ışık tutabilme yolunda elindeki mevcut ıvır zıvırları karıştırarak bir yanıt veriyor.Yani aynı şeyler onunda kafasında var ama cevapları bulamıyor çünkü bu kitabı yazan bu düşünceleri üreten kişi o değil.Anlayabilyormusun beni?
Yani sen birilerinden öğrendiğin ÇİLEKLİ KEK tarifini bana aktardığında taklitci olmuyorsun.Bana eğer çilekli kekin yapılışını adım adım net bir biçimde gösterebiliyorsan ve bu konuda sorduğum sorulara cevap verebiliyorsan bu senin bunu anladığını ve aktarabilecek kapasitede olduğunu dolayısıyla saygıya laik biri olduğunu gösterir.Ama ben sana çilekli kek hakkında sorular sormaya başladığımda bana Çikolotalı pudingin neden sürekli karıştırılarak pişirilmesi gerektiği gibi gereksiz bir bilgiyi verirsen bu seni taklitçi yapar.Benim öğrenmek istediğim şey sadece ''ÇİLEKLİ KEK'' ti.
Buda beni dolaylı yoldan olmayan bir olguya sahipmiş gibi davranan hayırsever ve elit davranışlarına yöneltiyor.Enkide böyle davranıyor ve öylede çünkü elinde olmayan bişeyi varmış gibi sunup biz koyuncukları kandırma peşinde bunun için bir amaç olmasıda gerekmez. belki sadece hobi olarak yapıyordur ve kendini bu işte geliştirmeye çalışıyordur.Bu yuzdende onu üst otorite olarak algılıyorum. Taze dondurulmuş pizza örneğini hatırla:)
Sil@zerre Yinede kafamda oluşturamadım neyden yakındığını,enkinin saygın biri olmaması ama saygı görmesi mi sorun? Yoksa herşeyi bilmemesi mi? Bir dostluk sınavıdır; çok güzel birşey verirsin ve beklersin. Dost zannettiğin kişi verdiğin şeyden daha fazla ister yahut kaynağını sorar... İşte gerçek bir dost ile bir zombinin farkını anlama metodudur.. eğer dost değilse istediğini vermezsen senle dostluğu keser. Bu da şu anlama gelir, seni sadece verdiğin o güzel şey için seviyorum.. bak şimdi.. Enki emek verip yabancı kaynak çeviriyor, hiç ama hiç ama hiç ekleme yapmadığını varsayıyorum.. hatta diyelim ki enki zavallı, evinde oturan ve bu sitede ego kasan bir insan, dediğin gibi sadece çeviri yapıyor olsun. Bu onu evde oturup çeviri yapan biri yapar, daha azı ya da fazlası değil. Ve ben bu adama saygımdan birşey eksiltmem. Ustalık farklı bir olaydır.. ve saygıyı hak eder. Neden şikayetçi olduğunu halen anlamış değilim. Sana çilekli kekin tarifini vermiş, halen sorular soruyorsun. Zaten soru sorarak ona bağımlılığını kabul etmiş olursun. Burada enkiye soru yazacağın kadar "google"da bin kez soru sormuştun.. neden yapmadın? Çünkü sorunun cevabını orada bulamayacağını biliyorsun ya da düşünüyorsun. Ee? Ne kadar alacağın kararını sen veremezsin ama veren bir kişi ne kadar vereceğine karar verebilir! Ve sen şimdi az veriyor diye mi şikayet ediyorsun? Yoksa enki aslında bir bok bilmiyor biliyormuş gibi yapıyor demek için mi buradasın? Dediğin ikincisi ise, bu seni yinede etkilemez.. lütfen duygularını bir kenara bırakıp yazdığın satırların nedenini kendine sor? Neden yani.. eğer beğenmiyor olsaydın eyvallahı çeker giderdin. Ben objektif bir şekilde baktığımda sadece şikayet ve şikayet görüyorum. Şikayet etmenin de ne manaya geldiğini söylemeyeceğim.. lütfen yazılanları sadece hayatta kullanabilmek için birer yardımcıve taktik olarak gör. Daha fazlası olarak gördüğün anda kusur aramaya başlıyorsun. Benden de bu kadar. Yazdığın yazıyı bir de kendin oku lütfen.
Silben enkinin fantezi dediği çoğu şeyi hissedebiliyorum.benliğin makine gibi olması zihinin içinde çeşitli iradeler(benlikler) bulunması aslında hiç bir işte gerçek efor sarfetmememiz ne tam manasıyla görmemiz ne tam manasıyla duymamız.ben bunları gerçekten kavramaya başladığım zaman kendimi deli gibi hissettim(düşününki sizin yerine başka bir ben durum ve şarta göre hep bir başkası geçiyor sürekli çelişkili davranışlarda bulunmamızın sebebi).bu tür olağanüstü durumlar benim kendi gözlerimle görebiliyorum bence yanlış olarak değerlendirilebilir fakat aklın hep bir köşesinde durmalı.ben açıkcası fantezi görmüyorum bunlar hep eski metinlerde tekrar tekrar işleniyor enki tekrar gösteriyor sadece.
YanıtlaSil"Ne ekersen onu biçersin". Enki burda bize kim olduğumuzu söylüyor net bir şekilde. Sürekli yalan duymaya alışmış bünyelerimiz gerçek tokatlar yiyince mavi ekran hatası veriyor ve kimimiz kolay olanı seçiyor ve "bağcıyı taşlıyor"!! Sonuçta burda yazan bilgileri gerçekten tecrübe etmedikten sonra doğru olup olmamasının ne önemi var sıradan hayatlarımız için. Dünya düz olsa ne yazar küre olsa ne acaba. Daha kendimizin ne olduğunu bilmeden evrenin sırlarına mi erişeceğiz? "Hey Enki madem bu bilgileri paylaşıyorsun bize bedavaya cennetin anahtarını ver bu aşağılık hayatlarımızdan kurtulalım vermezsen yalancısın ha!!!"sonuç buraya geliyor. Aynaya bak ve gerçek düşmanını tanı.
YanıtlaSilTanrı fındığı verir ama kırmaz
SilEnki bu sorum alakasız olacak ama merak ettiğim bir konu. Eski yazılardaki yorumlarda yazanlar kafamı karıştırdı. Orada birisi sizin İnci sözlükteki TCMA yla aynı kişi olduğnuzu yazmıştı. Sonra yazılara baktığında üsluplar arasında benzerlik gözüme çarptı. Siz TCMA yla aynı kişi misiniz?
YanıtlaSilEnki aslında tyler durdenmïş ve günde sadece 30 dakika uyurmuş.........
SilCHAO şakanın sırası değil. Ben buraya TCMA dan gelmedim sadece bir iki kere meraktan baktım. Anladığım kadarıyla insanları fena düzmüş.
SilTürkiyedeki hiç bir blog yada siteyi takip etmediğim için neyden bahsettiğini bilmiyorum.
SilKesinlikle They call me alpha adlı bir yazar vardı inci sözlükde yazıyordu, namıdeğer mystery my7.Enkinin üslubu ile benziyor.Aynı zamanda en son girdiği entryelrde Enkinin scribd linkini paylaşmış.Fakat tcmanın anlattığı olaylar birebir doğa kanunları ile ilişkili ve sevgili tcma bunu çok güzel anlatmış.Güzel bir kitle oluşturdu enki gibi tabii alınması gerekeni alıp alınmaması gerekenleri def edenler için :))
YanıtlaSil