Merhaba sevgili moronozedeler,
Hiç ülkenizin nüfusu konusunda yapılan araştırmalar ve öngörüleri incelediniz mi? Tabiki hayır! Nasılsa bir hayırsever bunu sizler için yapıp size gösterecektir değil mi?! DEĞİL Mİ? Her zamanki gibi.....
Aşağıda solda duran nüfus rakamları TÜİK tarafından yayınlanan bilgiler doğrultusunda hesaplanmış olanlardır. Yalnız TÜİK bu hesapları sadece adres kayıtları üzerinden yapıyor, yani kapı kapı dolaşıp saymıyor. Sadece ikamet kaydı yapılmış olanlar bu rakamlara dahil. Bu nedenle bu rakamlara mülteciler, kaçaklar ve adres beyanı yapmamış olanlar dahil değil. Sağ taraftaki rakamlar ise bu eksik koyunların dahil edilmesi ile oldukça "iyimser" (nüfus artışında düşüş hesaplanarak) olarak hesaplanmış bir tabeladır. Biri gerçeği yansıtıyor, diğeri ise hayali! Arap mültecilerin çocuk yapma konusunda Türklere göre daha etkili olduğunu unutmazsak, nüfus artış oranındaki düşüşün aslında oldukça minimal tutulduğunu belirtmek isterim.
Peki Türkiye'nin 2025 nüfus öngörüsü nedir? BM'ye göre Türkiye nüfusunun 2025'te 83 milyon, 2050'de 94 milyon, 2100 yılında ise 86 milyon olacağı tahmin ediliyor. Türkiye zaten şuanda 83 milyon değil mi? İyimser 2025 nüfus artışına bakarsak BM nin verdiği bu rakama göre yaklaşık 10 milyon kişin ölmesi gerekmiyormu? Aslında BM nin verdiği bu raporlarında oldukça iyimser olduklarını söylemeliyim, çünkü BM nin geçmişteki raporlarıda çoğunlukla bu tip "iyimser" rakamlar içermekteydi. Bu iyimser rakamların aslında anlamı şu: 83 milyon çökmeyi tetikleyecek maksimum sayıdır. Yani olması gereken rakam aslında bu verilen rakamında altındadır. BM nin öngörüsü bir tavsiyeden öte, bir emirdir. Sundukları rakamlar doğrultusunda nüfus planlamaları yapılmalı ve bu sayede gıda üretimi ve ekonomik stabilite sağlanmalıdır. Kontrolsüz nüfusun küresel dağılıma etkisi önlenmek zorundadır. Aksi takdirde dıştan müdahale kaçınılmazdır.
Peki aslında öngörülen esas rakam nedir? 73.000.000! 73 MİLYON.... Yani 73-83 arası bir rakam yakalanmak zorunda. Minimum 73 - Maksimum 83. Türkiye'nin ulaşması gereken nüfus oranı işte bu rakamlarla belirlenmiş durumda. Bu hedefe ulaşmak içinde askeri bütçenin artması ve askeri techizat üretiminin hızlanması gerekiyor...... peki bu gerçekleşiyor mu?
Türkiye’nin savunma harcaması:2002’de 12 milyar 108 milyon,
2003’te 13 milyar 533 milyon,
2004’te 13 milyar 385 milyon,
2005’te 13 milyar 840 milyon,
2006’de 16 milyar 514 milyon,
2007’de 15 milyar 392 milyon,
2008’de 18 milyar 755 milyon,
2009’da 19 milyar 603 milyon,
2010’da 21 milyar 241 milyon,
2011’de 22 milyar 807 milyon,
2012’de 24 milyar 956 milyon,
2013’te 27 milyar 305 milyon,
2014’te 29 milyar 475 milyon,
2015’te 22 milyar 764 milyon,
2016’da 58 milyar 246 milyon,
2017’de 69 milyar 445 milyon,
2018’de 91 milyar 143 milyon
Evet gerçekleşiyor. Koyunların paraları ile onları yok edecek olan silahlar üretilmeye başlandı bile ve dahasıda geliyor. Tüm bu yatırımlar ülkeyi dış güçlere karşı korumak için zannedenler hala burada değil mi? Peki Türkiye kiminle savaşmayı planlıyor? Yani Türkiye'nin potansiyel sıcak savaş düşmanı kim? Rusya ve Çin ile (dolayısı ile iran ve hindistanla) ittifakta olan Türkiye'nin potansiyel düşmanı kim? ABD? K.Kore? Iran? Irak? BAE? Yemen? Ermenistan? Yunanistan?....... Tabiki hiçbirisi gerçek düşman değil. Ancak prosedüre uyması için nasılsa bir tanesi bulunacaktır. Koyunların kafasında Türkiyeyi önemli yapan 2 şey var: Boğazlarımız ve çıkarmamıza izin verilmeyen çok değerli petrol rezervlerimiz. Ve zannediyorlarki 2023 ten sonra hem boğazları kafamıza göre denetleyebileceğiz, hemde petrolümüzü çıkarıp sefasını süreceğiz. Anlaşma kağıdının son kullanım tarihi bitti diye bir anda güce sahip olabileceğine inanan bunca koyunla dolu bir ülkede açık ve net bir şekilde nüfus azaltımı yapacağınızın farkına asla varan olmayacaktır. Çünkü tüm o koyunların gözü "güç" ve "para" hayali ile boyanmıştır. Öyleki 2023 hedeflerindeki maddelerin ne ifade ettiğini dahi idrak edemiyorlar.....
23- Bağımsız kolluk denetim merkezinin kurulması.
25-Ayrımcılıkla mücadele ve eşitlik komisyonunun kurulması.
26-Darbelerin dayanağı olan mevzuatın ayıklanması.
27-İsmi darbelerle anılan şahısların isimlerinin kamu alanlarından kaldırılması.
34- Güvenlik için özgürlükten taviz verilmemesi
35-Jandarmanın kolluk hizmeti sunan sivil bir yapıya dönüştürülmesi
36-Entegre sınır yönetimi sisteminin hayata geçirilmesi
37-İşsizliğin yüzde 5’e indirilmesi
40- Kadınların işgücüne katılımının yüzde 38’e çıkarılması
44- Yeni bir kamu personel sistemi
53-YÖK’ün koordinasyon kuruluna dönüşmesi
56- Köylere imar
57-Nüfusunun 3’te ikisi büyükşehir belediyesi sınırlarında yaşayan bir Türkiye
58- Yeni bir köy kanunu
60-AB hedefinden şaşmamak
Özellikle kırmızı ile işaretlediklerim koyunların kendilerini neyin beklediğini göremedikleri, bunu suratlarına karşı dahi söyleseler ne anlayacakları nede inanacakları şeyler. Osmanlı ocakları ve tarikat üyeleri kolluk görevlerini aldıkları zaman çok eğleneceğiz..... gerçekten. Şimdilik hayatın tadını çıkarın! Hiç neden bu alt-üst soy ağacı bilgileri sunuldu diye düşündünüz mü? Sakın bu bir "ayıklama" projesinin işareti olmasın?! Örneğin.... İnsanlar şehirlerden uzak köylerdeki kamplara götürülseler ve burada kurşuna dizilseler, bundan şehirdekiler haberdar olabilir mi?
"İşte bizim bordo berelilerimiz de var. Bordo bereli ağlamaz. JÖH, yarbay, bordo bereli… Maşallah. Türk bayrağı da cebinde. Şehit olursa bayrağı da inşallah örtecekler. Her şeye hazır, değil mi?"
Şunu hatırldınız mı peki: Hitler - Bizi Onlar Seçti, Elbette Ölecekler!
Şunu unutmayın, nüfus arttıkça insanların değeri düşer ve buna görede muamele görmeye başlarlar! Kanunlar acımasızca cezalar koymaya başlar, vergiler yükselir, kredi faizleri artar, ahlaki çürümeye dayalı bozulma ve karşılıklı güvensizlik artış gösterir, işsizlik artar, suç oranı yükselir, koyunlar birbirlerini potansiyel birer suça meyilli şahıs olarak görmeye başlar. Bunlar enerjik anlamda merkezden dışa doğru oluşan patlamada doğan genişlemenin sonunda yaşanan içe dönük çöküşün evresidir. Ne ise o dur ve bunu kimse engelleyemez! Her başlayan şeyin birde sonu vardır - değil mi? Bu şuan Türkiye ve dünya içinde geçerli.
Tüm bu evrelerden geçilecek ve bunu durdurmanın bir yolu yok! Bunu anlıyor musunuz? Bu evreler hayatın bir döngüsü ve kaçınılmazlar. Hayırseverler aslında sadece kaçınılmazı yavaşlatıyorlar. Bunun içinde gerekli miktarda kurban sunuyorlar.
Belirlediğiniz süreçlerde gelip daima bir kısmını alıp götürürsünüz ve geride kalan çoğunluk - ne bu azınlığın nereye gittiğini nede onlara ne olacağını düşünecektir..... çünkü hiçbir giden geri dönüp çitin öteki tarafında neler olduğunu anlatacak fırsata sahip olmayacaktır. Geride kalanlarda zaten umursuyor olmayacaktır.... Nasılsa onların inandıkları şeyler onlara hayatta kalmaları için yetiyor olur. Tüm bu sığırıların temel ihtiyaçları yemek, başlarını sokacakları bir çatı, koruma çiti ve üreme dürtüsünden oluşur. Buna görede hepsi mutlu bir şekilde yaşamlarını sürer ve arada bir aralarından ayrılanlardan dolayı pekde etkilenmezler, çünkü nasılsa üremeleri için gerekli ortamda yeterince mutludurlar.
Şimdi birde bir lider ile bir patronun farklarını görelim:
Bir patron korku verirken, bir lider öncülük ettiklerinin öz güvenini arttırır. Patron suçlamaların üzerini örterken, lider hataları düzeltir. Patron herşeyi bilir, lider ise sorular sorar. Patron angarya iş yaptırır, lider ise işi sevdirir. Patron kendi çıkarı için uğraşır, lider ise herkesin çıkarı için. Patron çalışanların az konuşup fazla çalışmaları için onları sürekli denetletir, lider ise düşünüp gelişmeleri için onları teşvik eder. Bunu neden anlatıyorum peki?!
Eğer çiftliğinizin üreme ve gelişim hızı beklenenin altında yada sınırında ise hasat sürecinden geçmezsiniz! Ancak bu yinede başka çiftlikler bundan kurtulacak demek değildir.... bu sizin çiftliğinizinde bundan kurtulacağı demek değildir.... bu sadece örneğin bir çiftlik bir dönemde 4 hasat verirken sizin 1 hasat vermeniz demektir. Daha az hasat vermeniz memnun edici olmayacağından sizin çiftliğinizinde aynı verimli seviyeye gelmesine yardım edilir. Öncelikle baştaki lider sıfatlı kişinin yerine patronlar getirilir. Sonra eğitim ve ahlak seviyesi düşürülür.... ardından üremede artış yakalanıncada hasata hazırlık başlar. Neden BM savaş protokolleri savaş silahlarının kalibreleri ve vücuda verdikleri zararlar konusunda bu kadar kuralcılar? Maksat öldürmek ise nasıl öldürdüğünüz neden bu kadar önemli? Malın kalitesinin korunması ile alakalı olmasın sakın?!
İnsanoğlunun vahşi doğasının dünyayı küresel yıkıma sürükleyeceği kaçınılmaz. Kısaca bu gezegeni kurtarmak için onu kandırarak insanlık tarihinin en büyükeşek şakasını yapmalıydım.- Milyonları öldürerek mi?Milyarları kurtarmak için. Zorunlu bir suç. Kendimi her ölümü hissetmeye... insanlığı kurtarmak için öldürdüğüm her masumun yüzünü görmeye mahkûm ettim.
Bu asker balkan harbinden evine dönüyor ve etrafındaki hayatlarından memnun koyunların umurunda bile değil. Aynısı şimdide geçerli olacak. Koyunlar TV lerinin başında çatışmaları, öldürülen terörist sayılarını, ekonominin gidişatını, ihracattaki artışları, tarihi dizileri seyretmeye devam edecekler ve şehit haberleri gelincede timsah gözyaşlarını dökecekler.
Eskiden Türkiyede henüz radyo yada TV yayını yok iken halkın haberleri aldığı tek yayın organı gazeteler idi. Buna bağlı olarakta gazeteler ne yazarsa halkta onu doğru bilirdi, yani programlanmaları daha kolaydı. Bazı şehirlerin yada köylerin savaştan haberi bile yoktu. Herkes günlük yaşamını sürerken ülkenin uzak bir köşesinde savaşılıyordu ve durumlarında bir değişiklik olmadığı sürece ne olup bittiği halkı ilgilendirmiyordu bile. Aynı şey bugünde oluyor. Savaş şimdilik Suriye sınırında ve ülke içinde bile değil, demekki koyunların güvenliğini tehlike altına sokan bir durum söz konusu değil - şimdilik!
KIBRIS VE EGE ADALARI UYARISI: 13.02.2018Sanılmasın ki Kıbrıs açıklarındaki doğalgaz arama ve Ege'deki kayalıklarla ilgili fırsatçı girişimler dikkatimizden kaçıyor. Kıbrıs'ta ve Ege'de haddini aşanları yanlış hesap yapmamaları konusunda buradan ikaz ediyoruz.
Stratejik ortağımız, müttefikimiz kalkıp da PYD'ye parasal desteği, silah yardımları yetmiyormuş gibi yapma kararı bizim de aldığımız ve alacağımız kararı etkileyecektir. Şunun iyi bilinmesi lazım. Türkiye bir çadır devleti değildir. Asırlara bani olan bir devlet anlayışımız vardır. Biz gereği neyse bunu yaparız. Bir ölürüz bin diriliriz. Bu böyle bilinmeli. Savaş gemilerimiz, hava kuvvetlerimiz gerektiğinde her türlü müdahaleyi yapmak için yakından takip ediyorlar.
Peki hiç şunu merak etmediniz mi? Savaşlarda ölen insan sayıları ile mezar sayıları arasında neden bu kadar büyük bir fark var? Neden askerler adına mezarlar var ama içinde ceset yok? Bunca cesede ne oluyor? Sağda solda kurtlar mı yiyiyor? Sadece bırakıldıkları yerde öylece çürüyüp gidiyorlar mı? Toplucamı gömülüyorlar? Afrikadan avrupaya deniz yolu ile geçmeye çalışan mültecilerin hepsi karaya ulaşamıyor ve tekne battı "boğuldular" olarak kayıda geçiyorlar. Her ülke belirli bir dönemde elindeki stoktan bir miktarını elden çıkartmak zorundadır. Çünkü anlaşma böyledir.
Bir fantezi duymak istersiniz değil mi? İyi bir uyku çekmek için neden olmasın değil mi? Merak etmeyin gerçek değil..... Reanimasyondan geçen cesetler tekrar bilinçlerine kavuşturulurlar ve bu sayede kaynakla olan enerji bağlantıları çeşitli işlemler için kullanılır. Bilinç tüm evrenin enerjisini elde ettiği kaynaktır ve sadece organik ve yaşayan canlılar vasıtası ile bu enerjiye ulaşılabilir. Bir örnek vermek gerekirse bir geçiş portalının sadece elektrik enerjisi ile açılması mümkün değildir - bu sadece organik yaşamın sunduğu kaynak enerjiden sağlanabilmektedir. Elektrik enerjisi sadece bulunduğu boyutta var olan şeyler ile iletişime geçebilir. Ancak bilinç yada yaşam enerjisi tüm boyutlar arasında var olan yegane eterik kondüktördür. Işık sınırlı bir hıza sahiptir ve bu nedenlede bir portalın kullanılabilmesi için ancak aynı anda iki yerde eşzamanlı var olabilecek bir kaynak kullanılabilir: düşünce enerjisi! Bu enerjinin oluşabilmesinin tek yoluda bilince sahip olmaktır. Vücut bilinç olmadan sadece içi boş bir kutudan ibarettir. Elektrik, ışık, radyo yada tv gibi sinyaller eter içerisinde hareket ederler ancak bilinç eterin kendisi olduğundan bulunduğu ortamda hareketsiz olarak aynı anda heryerde ve yine bir yerdedir. Bu özelliklere sahip bir vücuda sahip olmak evrenin en güçlü silahına sahip olmak gibidir. Vücut sonu olan bir materyal olduğundan yeni eter kondüktörü olarak sürekli olarak yeni vücutların temin edilmesi gerekir.
Kinetik enerjinin nasıl ilerlediğini görebiliyorsunuz. Ancak aynısı düşünce için geçerli değil. Düşünce enerjisi yerel olmayan (non-local) yegane enerjidir. Bu enerji aynı zamanda görmekte olduğunuz Güneşi ve Ay'ı var eden kaynaktır. Etrafımızda görmekte ve hissetmekte olduğumuz enerjinin kaynağı biziz, hepsi bizim sayemizde mevcut. Biz yoksak onlarda yok! Bunu anlamayı bir deneyin önce!
Elinizde bu kadar sığır varken..... hepsini devasa bir alana yaymışken ve birbirlerinden aradaki çitlerden dolayı pekde haberleri yok iken....
Şimdi birde bir lider ile bir patronun farklarını görelim:
Bir patron korku verirken, bir lider öncülük ettiklerinin öz güvenini arttırır. Patron suçlamaların üzerini örterken, lider hataları düzeltir. Patron herşeyi bilir, lider ise sorular sorar. Patron angarya iş yaptırır, lider ise işi sevdirir. Patron kendi çıkarı için uğraşır, lider ise herkesin çıkarı için. Patron çalışanların az konuşup fazla çalışmaları için onları sürekli denetletir, lider ise düşünüp gelişmeleri için onları teşvik eder. Bunu neden anlatıyorum peki?!
Eğer çiftliğinizin üreme ve gelişim hızı beklenenin altında yada sınırında ise hasat sürecinden geçmezsiniz! Ancak bu yinede başka çiftlikler bundan kurtulacak demek değildir.... bu sizin çiftliğinizinde bundan kurtulacağı demek değildir.... bu sadece örneğin bir çiftlik bir dönemde 4 hasat verirken sizin 1 hasat vermeniz demektir. Daha az hasat vermeniz memnun edici olmayacağından sizin çiftliğinizinde aynı verimli seviyeye gelmesine yardım edilir. Öncelikle baştaki lider sıfatlı kişinin yerine patronlar getirilir. Sonra eğitim ve ahlak seviyesi düşürülür.... ardından üremede artış yakalanıncada hasata hazırlık başlar. Neden BM savaş protokolleri savaş silahlarının kalibreleri ve vücuda verdikleri zararlar konusunda bu kadar kuralcılar? Maksat öldürmek ise nasıl öldürdüğünüz neden bu kadar önemli? Malın kalitesinin korunması ile alakalı olmasın sakın?!
Biri lider diğeri ise patron.... yada ikiside patron. Fark var mı?
Liderler önde giderler... patronlar ise çobanlar gibi son sığırı kamyona itekleyip arkadan kapıyı kapatanlardır. Patronlar en arkadan yönetirler ve sanki en önde gidiyormuş gibi bir tavır takınırlar.
Çoban en arkada ve sürünün son hayvanlarını tıra yüklüyor!
Bu ülkenin hasattan kaç milyonla çıkacağı haberi sizi bu kadar üzdüyse belki sizleri avrupa ülkelerininde yaklaşık %20 kadar zaiyat vereceği haberi birazda olsun sevindirir yada rahatlatır.... yada orgazma ulaştırır.... her neyse.... Peki ya ABD? Minimum %55 - Maksimum %70 kayıp...... bakın işte bu hepinizi sevindirdi değil mi? DEĞİL Mİ? İşte bu yüzden hepinizden nefret ediyorum.
Heil Satan.....