3 Ocak 2018 Çarşamba

DEVLERİN DÜNYASINDAN GÜNÜMÜZE

Merhaba moronoklitolitler,

Hiç yaşadığınız yüzeydeki garip kaya biçimlerine bakıp "yav bunlar nasıl olduda, şunlar böyle oldu?" diye kendinize sordunuzmu? Tabiki sormadınız, çünkü bunların cevabını size jeologlar ve coğrafya hocanız zaten söyledi.

Granit, sert, kristal yapılı minerallerden meydana gelen taneli görünüşlü magmatik derinlik kültesidirGranitler, yeryüzünde çok yaygın olarak bulunurlar. (Bir cümle önce derinde olan şey şimdi bir anda yeryüzünde!) Granitler çeşitli yer kabuğu modellerinde görünür. Granitin yeryüzünün temelini teşekkül ettirdiği kabul edilmektedir.

Mermermetomorfizma olayı sonucunda kalker ve dolomitik kalkerlerin yeniden kristalleşmesiyle meydana gelmiş bileşimdir. Renkleri genellikle beyaz ve grimsidir. Fakat yabancı maddeler(??? Bilmiyoz amk demenin kısa yolu!) nedeniyle sarı, pembe, kırmızı, mavimtırak, esmerimsi ve siyah gibi renklerde de olabilirler.  

Bazalt, volkanik kaya kütlelerinden biri. Siyah renkte ve kesif yığınlar halindedir. Doğada kütle, damar ve akıntı halinde bulunur. Başlıca özelliklerinden birisi, altıgen prizmalar biçiminde, büyük sütunlar meydana getirmesidir. Bu sütunlar, mağma akıntılarının soğuyup büzülmesinden ileri gelmiştir (Öyleki her sütun bir diğerinden ayrık olacak ve onları tek tek toplayabileceksiniz, ne volkanik akıntıymış o be!). Sert ve dayanıklı bir taş olduğundan kaldırım, yapı taş, demiryolu, köprü malzemesi olarak kullanılır. Yeryüzünde çok bol olan bazalt, bazı memleketlerde, binlerce kilometrekarelik yerleri örter. Birleşik Krallık'ın kuzeyi, İrlandaAlmanya ve Amerika Birleşik Devletleri'nde büyük Hindistan'da Dekkan bölgesindeki bazalt yığınları 300.000 kilometrekarelik geniş bir bölgeyi kaplar.

Gelin şimdi tüm bu "bilimsel" zırvalardan sonra birazda kendi gözlerimizle bakıp ne neymiş tekrar inceleyelim. Çünkü her zaman kendi gözleminize önem vermelisiniz! Eğer gördüğünüzün ne olduğunu anladığınız halde başkasının anlattığı bir açıklamayla konuyu kapatıyorsanız ve ne gördüğünüzü bu sayede unutuyorsanız, tam bir koyunsunuz demektir ve bunun içinde gebermeniz adına her türlü yöntemin kullanılmasının mübah olduğunu belirtmek isterim. Peki bunca iltifattan sonra sanırım görsel aşamaya geçebiliriz. Ana konumuz şimdilik bazaltlar..... Yukarıdada okuduğunuz gibi bol miktarda varlar ve herhangi bir koruma altında falanda değiller. Yani dışarı gidip bulundukları yerlerden dilediğiniz kadar toplayabilirsiniz, çünkü onlar sadece kaya. Gerçekten öylemi??










Bunların hepsi bilim adamlarına göre volkanik akışlar vasıtasıyla oluşmuş doğal kayalar. Peki günümüzde volkanlar nasıl lava akıtıyorda bizimkiler bu kayaların lava tarafından oluştuğunu iddia edebiliyor? Herhangi bir doğrudan gözlem varmı? Herhangi biri bu kayaların lavalar sayesinde oluştuğunu gözlemledimi?





Bu lava akıntılarının yukarıdaki bazalt kayaları yapabilecek gibi bir halleri varmı? Bu akıntılar geometrik bir çıkış yapıyormu? Bu lavalar mucizevi bir yol izliyorlarmı? Duyamadım.... ne? Hayır.....? O zaman tüm o diğer kayaların sizlere bu manasız volkanlar tarafından oluştuğunu söyleyen ve bunu sizlere yıllardır tekrar eden jeolog yada coğrafya hocalarına nasıl açıklamak istersiniz?

Peki bu bazaltların temeli nedir? Tabiki gördüğünüz üzere volkanlar yada mağma değil. Bunun için biyolojiye başvuracağız, yani bu altıgen formların kaynağına.






Karşınızda gerçekten doğal olan bitki kalıntılarının taşlaşmış hali bulunmaktadır. 




Yine, bazalt kayalar ve bitki hücreleri.

Yaşadığınız yerdeki maden kalıntısı olmayan "herşey" kadim canlıların taşlaşmış halidir. Kadim zamanların atmosfer ve oksijen koşullarına bakarak bunca silikon bazlı devasa bitki örtüsü, mantarlar yada ağaçların olması pekde şaşırtıcı değil. Geçmişin izlerine bakarak günümüzle kıyasladığımızda bu devleşmenin nedeni 2 temel unsura dayanır:
  1. Atmosfer basıncı
  2. Oksijen miktarı
Eskiden kalan birçok arkeolojik, biyolojik yada ezoterik bilgiye dayanarak, geçmiş dünyanın devlerinin büyümelerindeki önemli bir faktör ise güneşin UV ışınlarından etkilenmemiş olmaları idi. Bu etkinin kanıtını Japon Dr. Kei Mori  keşfetmiştir. Bodrumundaki bitkilere optik kablolarla güneş ışığını iletirken bunun UV ışınını filtrelediğini ve sonuç olarak bitkilerin aşırı büyümeye başladığı ortaya çıkmıştır. Deneyler vasıtasıyla büyümenin CO2 katkısıyla dahada arttığı gözlemlenmiştir. Buna bağlı olarakta geçmiş dünyanın benzer bir atmosfere sahip olduğu "tekrar" kanıtlanmıştır. 

Kadim dönemde dev ağaçlar 6-50km uzunluğunda olmaktaydılar. Bu yüksekliğe bağlı olarak nem yoğunluğu atmosfer tabakasında tutulmakta ve bu nem tabakasıda UV ışınlarını filtrelemekteydi. Ağaçların sunduğu zengin oksijen oranı ise etraftaki canlıların çok daha güçlü ve dayanıklı olmalarını sağlamaktaydı. 2 bar atmosfer basıncı ve %25 oksijen oranı altında yaralar 1 gecede iyileşebilmekte idi. Bu ortam içinde doğan canlılar ise elde ettikleri bunca enerji sayesinde günümüz insanına göre çok daha zeki olmaktaydılar. Bununla beraber anlatmak istediğim bir diğer konu ise gerzek hominid atalarımızın gerçek olmayışıdır. İnsanlar git gide zekileşmediler, tam tersi bir durum söz konusu! 

Şuanda yaşamakta olduğumuz yüzeyde birçok kaya, taş yada benzeri sert cisimler mevcut ve nedense "kimse" (evet hiçbir jeolog %100 bilmiyor) bunların nasıl oluştuğunu kesin olarak bilmiyor.... sadece spekülatif açıklamalar yaparak aldıkları maaşı hak etmeye çalışıyorlar - hepsi bu.












Tüm bu kayalar ve taşlar bunca farklılıkları ile nasıl oluştular? Doğal süreçle mi? Gerçekten mi? Yani volkan patladı, lava soğudu, yağmur yağdı, su aşındırdı, deprem oldu ve sonundada bu garip şekilleri mi aldılar? Yani 6 sene üniversite okumuş bir coğrafya hocasının verebildiği en iyi açıklama bu mu? İçleri kristalleşmiş olanlar ise katman katman oluştular ve basınçla bu hali aldılar sanırım..... çok şaşkınım şu an... Gelin birkaç mikroskopik hücre örneğine bakalım.






Kemik dokusu

Şimdide kadimlerin duvar yapılarına bakalım.....


Bu taşların mimarlarına uzaylı dediler, buradan değil dediler yada egzotik teknoloji dediler..... Bu yapılanma dünyada 250-300 sene öncesinde kadar kullanılmaktaydı, hemde insanlar tarafından. Bu yapı tarzı dünyanın her yerinde mevcut, yani tek bir ülkeye ait değil. Tek dikkat çeken şey zamanla yaşanılan özensizleşmesi!! Konumuz şimdilik "kimdi bunlar?" değil.... daha çok yapı taşlarının aldıkları şekillerin kaynağı. Kadimler bu şekilleri canlı şeylerden kopyalıyordu, çünkü yapmakta oldukları duvarlar tıpkı canlı varlıklardada olduğu gibi "koruyucu" bir niteliğe sahipti. Kadimlerden kalan herşey canlılığın bir kopyasıdır. Anlamsız yada gelişi güzel akmış volkan formasyonlarının değil. Çünkü volkan ölümü simgeler, tek yaptığı şey yok etmektir. Ancak kadimler tam tersi olarak hayatı ve yaşayan şeyleri kopyalamışladır.
Vücudumuz türlü türlü tat ve renkten meydana gelen bir “mineral çorbası”nı andırıyor. Bunların büyük bir kısmı, organizmanın sağlıklı çalışması için vazgeçilmezdir: Yaklaşık 2 kg beyaz renkteki kalsiyum, 1 kg koyu kahverengi fosfor, 90 gr sarı kükürt, 115-131 gr arası kurşuni renkteki potasyum, 120 gr gümüş renkteki magnezyum ve bir tutamlık da koyu gri demir, kırmızı bakır, gümüşi krom, kahverengi selenyum, gri çinko, manganez ve iyot.
Öldüğünüz zaman tüm bu mineraller nereye gidiyor? Tabiki toprağa geri dönüyorlar. Peki ya öldüğünüzde vücudunuz taşlamış olsaydı bu minerallere ne olacaktı? Bulundukları organizmanın içinde hapsolmuş olacaklardı..... taki birileri onları oradan oyup çıkarmaya gelene kadar. Peki maden firmaları farklı birşey yapıyor mu? Dağları oyuyorlar, vadileri oyuyorlar, mağaraları oyuyorlar ve çoğunlukla aradıkları şey bu oyulan şeylerin "içerisinde" bulunuyor. Bugün yapılan şey tamamen kadim devlerden (bitki, ağaç, insan yada hayvan) kalan taşlaşmış cesetlerin geri dönüştürülmesinden ibarettir.

İçi taşlaşmış bir kemik parçası....

30-35m eninde bir bazalt kaya formasyonunun üstten drone ile çekilmiş resmi.

İnsan beyninin MRI resmi.... (Belkide sadece tesadüf)

Birde dünyanın dev ağaçlarından geriye kalanlara bakalım....


Devils Tower, bazalt yapısına bakarak illaki ağaç olduğunda ısrarcı değilim. Fakat dev bir bitki yada başka organik birşey olmuş olduğu kesin.







Ne kadar düz bir şekilde kesilmişler değil mi? Tabiki şimdide aklınıza şu soru gelmeli..... "peki bunları kesenler kimlerdi?"..... "Ne biçim bir yer lan burası" diye sorgulamaya başladınızmı?

Etrafınızda gördüğünüz ve bir şekli olan herşey kadimlerden geriye kalan artıklardır. Kayalar uyduruk tektonik hareketlerle oluşmuyor. Dağlar uyduruk volkanik yada tektonik hareketlerle ortaya çıkmıyor. Gördüğünüz herşey başka bir "şey"in ölümünden sonra almış olduğu halden ibaret. Canlı formdan cansız forma geçişteki sürecin sonucunu bugün kayalar, taşlar, çıkıntılar yada anlam veremediğiniz yüzeyler olarak görmektesiniz. Kısaca dev bir mezarlıkta yaşıyorsunuz!
Salar De Uyuni Tuz Çölü

Eğer herşey zamanında bu kadar devasa idi ise, hepsi ebatlarına göre bu kadar küçük bir gezegene nasıl sığdı diye bir başka soru daha belirdimi kafanızda? Hah, süpeeeeerrrr......

Şimdi bir düşünün, atmosferdeki nemi tutan bir bitki yapısını yok ettiğiniz zaman ne olacak? O yukarıda tutulan tüm nem bir anda aşağı çökecek ve herşey bir anda sular altında kalacak. Böylece atmosferin UV filtre etkisini ortadan kaldırmış olacaksınız ve gezegeni kısaca teraform etmiş olacaksınız. Bu teraform etkisi ile o ana kadar yaşamış devler ölecek ve taşlaşacak ve yeni oluşturulan canlılara yer açılacak. Yani tanrıların Nuh Tufanı denilen olayla yaptıkları şey aslında bir gezegenin maden kaynakları için bütünüyle katledilmesinden ibaretti, ki katliam günümüzdede devam eden bir süreç. Üzerinde bulunduğumuz yüzeyden geriye kalanlarının ayrıştırılıp içlerindeki maden ve minerallerin bütünüyle elenmesi işlemi bitene kadar burada kalmaya devam edeceğiz. Aslında devam edecek olanlar bizim gibiler olmayacak. Yeni işçiler sentetik olacaklar, bu sayede birçok kimyasal etki sorunuda ortadan kalkmış olacak. Buradaki çalışmalar bittikten sonrada bir sonraki yüzeye geçilecek.... Bu sonu gelmeyen bir işlem, çünkü yaşadığımız ortam tüketim temelli ve tüketimin karşılanabilmesi içinde üretim gerekiyor. Şimdi size yeni bir fantazi sunacağım!!


Gönderilen roketlerin amaçları çoğunlukla telekomünikasyon, atmosferik gözlem yada teknoloji testi olarak veriliyor. Öncelikle, telekomünikasyon için uyduları kullanamazsınız ve böyle bir kullanım amacıda söz konusu değil. Bu işlemler dünya çevresinde döşenmiş olan kablolar ve radyo yayın istasyonları ile sağlanmakta. Yakındada okyanusa wifi dubaları koyularak gemilerin GPS takibi sağlanabilecek. Gözlem için uydu yerine awacs uçakları gibi yüksek irtifa uçakları yada balonlar kullanılır. Teknoloji testi ise sadece bir başka zırva.

Tüm bu roketler yukarıya doğru gidiyor gibi yaparken yanlarında kargoda taşıyorlar. Yörüngeye uydu koyacağız yalanı sadece bir kamuflajdan ibaret. Uydunun kendisi esas paket olmasın sakın?! 







Heeeeyyy, hepiniz yanlış yere gidiyorsunuz..... yukarı çıkmanız gerekiyor.... yukarı, yukarı, dik bir şekilde yukarı. Bekleyin...... ne? Ha tamam hepsi teslimat noktasına doğru gidiyormuş.... Bende yanlışlıka atmosfer dışına çıkıp "bilimsel" zırvalara katkıda bulunmayı amaçladığınızı düşünmüştüm. Bu roketler okyanusa düştüklerinde acaba bunları kimler topluyor diye hiç merak etmediniz mi? Neyse.....

28 yorum:

  1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  2. Şok olmamak elde değil bu bilgiler karşısında sonuçta borg çağına doğru gidiyor olmamizin sebebinede açiklik getiren bir yazi olmuş. Kimyasallara daha dayanikli sentetik vücutlu dronlar. Tüm ihtiyaç daha işlevsel bir ünite Yaraticilarimiz ihtiyaçlarina göre dünyayi şekillendirip insan neslini manipüle ediyorlar. Sürekli aptallaşan bir üniteyiz sadece.Anlattiklariniz bir önceki yazınıza yaptiğim yorumumda sormuş olduğum sorularin cevabini barindirdiği içinde teşekkür ederim.
    Konuyu atlıyorum ama daha eski yazilariniza yapilan bir yorumda "herkes yukariya bakiyor ama kimsenin aklina okyanuslarin altina bakmak gelmiyor" yaziyordu. Okyanuslar hakkinda ne biliyoruz acaba, niçin bu kadar uzay arastirmasina para ayriliyorken dibimizdeki okyanuslara herhangi bir araştirma fonu ayrilmiyor yoksa gerçekten bilmememiz gereken şeyler mi oluyor acaba?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Tüm bildikleriniz TV ve okuldan ibaret.... Buradan öğrendiklerini çöpe atarsan ne biliyor olacaksın?

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
  3. İnsansıların zombiler gibi durmadan ve asla sıkılmadan anlamını bilmedikleri zırvaları sayıklamalarından oldum olası nefret etmişimdir. Herkesin dilinde olan "Hepimiz biriz" sözü artık dillerde fahişe olmuş durumda! Tıpkı bir zamanlar Illuminati'nin olduğu gibi. "Tanrı birdir, herşey tanrıdır" veya "Biz biriz" ..... Acaba bu cümlelerin anlamını bir kere dahi düşündün mü? Ne açıdan biriz? Ruhani olarak? Saçma sapan anlamını bilmediğimiz soyut zırvalarda? Yoksa kimyasal olarak, yani matematiksel olarak mı?? Düşündün mü? Tabi ki düşünmedin!

    Doğanın nasıl konuştuğunu öğrenmediğin sürece, öğrendiklerini tecrübenle kaynaştırmadığın ve her tecrübeni sorgulamadığın sürece bir hiç olmaya devam edersin ve bir koyun olarak sadece sana verileni almakla yetinmek zorunda kalırsın. Bu durumdayken soru sorma yetini kaybedeceğin gibi, soracağın soruların cevabını da asla alamazsın! Ve doğru soruları sorabilmek için ise ATEŞ'e ihtiyacın vardır! Ne ekersen onu biçeceksin.

    Sınavlardan tam puan alan öğrenci ve sözde bilimciler hiç düşünmediler acaba, "yediğiniz 'x' yiyeceğinin içinde ‘y’ minerali vardır" gibi cümleleri o çok sevdikleri televizyonlarında duyarken... --> "E bu yemekteki mineral geçenki sabah kuşağında izlediğim belgeselde söylendiğine göre kayanın dağın taşın içinde de varmış lan? Wtf?" ...

    Aslında herşey yine birdir ve hiçbir şeyin de değiştiği yoktur, sadece şekil değiştirir. Sobanda ısınmak için yaktığın karbon temelli kömür bir bitkinin ve diğer organizmaların taşlaşmış halidir. Yoksa bitkinin muhteviyatını mı unuttun? Yolda yürüyebilmek için ihtiyacın olan Adenozin trifosfatı karbon, hidrojen ve oksijenden oluşan bileşiklerden alırsın. Peki bir bak bakalım taşın içinde neler varmış? Bak bakalım acaba aminoasitlerin neyden oluşuyormuş? Peki ya DNA??.... Neyden oluşuyorsun??

    O halde bir taşla bir insanın farkı nedir? Hepimiz biriz sözünden kasıt nedir? Herkes tanrıdır ve tanrı herkestir sözü aslında ne demektir? Peki babam böyle pasta yapmayı nerden öğrendi? :D

    Bu durumda bir elementi diğerinden ayıran şey nedir ve bunca çeşitliliği ve aynı zamanda da "BİR"liği sağlayan yegane şey nedir?? Bence bunu sormalısınız!



    Üstadım, bu gelişinde yazdığın üç yazı için de "Bu, bunca yıl içerisinde yazdığı en geliştirici yazı." demiştim ve üçünde de yanılmadım!

    Temet nosce. Saygı ve sevgilerle... Salve!

    YanıtlaSil
  4. Mükemmel bilgiler vermişsiniz (tabi hepsi doğruysa).sayenizde saklı gerçekleri öğreniyoruz.birkaç sorum olacaktı.dünya bildiğimizden daha büyük bir gezegenmidir yoksa(önceki yazınızda bilinmeyen kıtalardan bahsetmiştiniz).ve flaslight projesini biraz daha detaylandırabilirmisiniz?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünya dediğimiz yüzeyin bir sonu yok. Flashlight projesini daha fazla detaylandıramam. Belki ilerki yazılarımda arada bir değinirim.

      Sil
    2. "Dünya dediğimiz yüzeyin bir sonu yok."

      We've got some serious shit going on here.

      Sil
    3. Dünyanın neresinden yukarı çıkarsan çık.... 360 derece yapacağın tüm çekimlerde aynı şeyi görürsün.... sonunu göremediğin bir yüzey ve atmosfer tabakası. Yukarıya denilen yön uzay değil, yüzeyin devamına yolculuktur. Fakat bu konsepti anlamanız henüz zor.

      Neden uzun mesafeleri kateden yüksek irtifa uçakları var sence? Diğer ülkeler ne yapıyor diye sürekli bakmak içinmi? Dünyanın bir noktasından kalkıp pusulaya bakmadan düz gidersen, aynı noktaya geri dönmen için 180 derece dönmek zorundasındır. Dünya çevresinde dönme miti aslında kutup etrafında dönme ilüzyonudur.

      Sil
    4. Selam enki eğer yanlış anlamadiysam dünya diye yaşadığımız yüzey küre demiyorum ama eğimli bir şeyin iç kısminda yasiyoruz yani yerin altina inmek yukari doğru çikmak mi anlamina geliyor tabi bu sistemde güneş ve ay gibi gök cisimleride bu kapali sistemin bir parçasi oluyor bunun sonucunda. Gözümün önüne inception filminde yüzeyin içe doğru eğik olduğu bir sahne geldi.

      Sil
    5. Yüzey düz, ancak bir yöne doğru hareket etmeye başladığında yaptığın şey diğer yüzeylere doğru yukarı hareket etmek. Bu algıyı çocukken almadığınız için idrak etmeniz henüz çok zor. Evrende sadece bir yön vardır - gittiğiniz yön. Evrende 2 katman vardır - yukarısı ve aşağısı. Nereye doğru giderseniz gidin o yöne (yukarıya yada aşağıya) doğru gidiyorsunuzdur. Sağ yada sol diye bir yön yok.

      Biliyorum bazıları "ama hafif sola kay falan" dense ne yapıcaz diyecek..... dediğim gibi yön algınız çocukken şimdikine programlandı, bu evrenin olduğu şekle göre değil. Yukarı-aşağı-sağ-sol-ön-arka yönleri olmadan kendinizi kayıp ilan etmeye programlısınız.

      Sil
    6. Ne tarafa gidiyosan git ya yukari yada aşağı gidiyorsun sağ sol ön arka diye bir yön yok shit şimdi gerçekten başımın ağrıdığını hissediyorum.

      Sil
    7. Bu sizin "ne görüyorsun" diye sorduğunuz videoda bu dediğiniz dikkatimi çekmişti. Aşırı bir düzlük var gibi gelmişti bana. Fakat gördüğüm şeyi nasıl yorumlayacağımı bilmiyordum.

      Bu yön konusunu biraz anlamaya başlayabilmek adına ipucu olarak bir kaynak (kitap veya makale) verebilir misiniz?

      Sil
    8. O videoda dikkatini çekmesi gereken bir nokta güneşin bulutlar üzerindeki izdüşüm alanı.... bir diğeri atmosfer gazının maviliğinden kaynaklanan uzak görüş daralımı... Kaynak olarak sana The World Beyond The Poles - Amadeo F. Giannini kitabını öneririm, ancak kitap sadece ingilizce dilinde.

      Sil
    9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    10. Selam enki bahsettiğiniz videoyu izleyince dikkat çektiğiniz noktada benim dikkatimi çeken güneşin izdüşümün küçüklüğüydü. Buda acaba güneşin dünyaya bize anlatıldığının tersine daha yakın ve daha küçük olduğunu göster mi? Ayrıca bir yorumunuzda ayın sönmüş bir güneş olduğundan bahsettminiştiniz buda ayın hala kendi ışığını yansıttığının bir göstergesi olabilirmi? Birde böyle bir durum sözkonuysa ayın evreleri nasıl oluşmaktadır?

      Sil
    11. Kimse ay ve güneşin neyden oluştuğunu ve nasıl işlediğini %100 bilmiyor! Ortada sadece gözlemlere bağlı iddialar mevcut, ikna ediciler ancak yinede kanıtları yok.... o yüzden onları burada şimdilik ele almıyorum.

      Ay kendi ışığını yansıtıyor. Bunu gündüzleri ay güneşe yakın iken kendinde görebilirsin. Güneşin ışığının ayın neresine çarptığına ve sana neyin yansıdığına bak! Yansıma oluyormu?? Beyaz bir top al, ona bir kaç metreden el feneri ile ışık tut... ışığın küresel yüzeyde bir parlama noktası olacaktır. Aynı şey nedense ayda olmuyor, çünkü o bir yansıtıcı değil. Güneşten gelen ışınlar aydan bize yansıyor olsalardı ışık dalgaları değişmezdi - adı üzerinde yansıyor olurlardı. Ayın kendi ışık dalga boyu güneşten farklı, bu yüzden gündüz ve gece yayılan ışığın etkileride farklı.

      Sil
    12. Selam enki, açıklayıcı bilgiler için teşekkür ederim. Gerçekten ay üzerinde herhangi bir parlama noktası olmamakta ayrica ay tutulması sirasinda önü tamamen kapandigi iddia edildiği halde bile güneş ışınları nasil aya nüfuz ediyorda ayın parlamasına neden oluyor. Ayın kendi ışığını yansıttığı aşikar, ayışığı güneş gibi ısıtıcı etkiye sahip değil ışık yapısı farklı. Eğer bilimin bize dediği gibi ay güneşten aldigi ışığı yansıtsa benzer özellikler taşımalari gerekmezmiydi.

      Birde sürekli ayın aynı yüzeyini görüyoruz acaba ayda dünya gibi küresel değilde düzlemsel bir cisim olma ihtimali yüksekmi acaba.

      Ayrıca kafama takılan bir soru var bildiğimiz yüzeyin devamında / dışında yaşayan insanlarla iletisim kurulmuş mudur acaba?

      Sil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Blokta Yazdıklarının hepsini en başından okumam lazım Sanırım insanlık büyük bir komplonun içinde

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sanıyor musun?! Gözlerinle görebiliyor, kulaklarınla duyabiliyor ve içgüdünle hissedebiliyorsun ancak halen "sanıyor musun"?

      Sil
  7. Selam enki, gözlerimizin gördüğüne, kulaklarimizin duyduğuna veya kendi hislerimize güvenmememiz gerektiği söylenir yani zihnimizin bizi yanıltabileceği anlatılır durur. Bu durum acaba üzerimizde uygulanan bir manipulasyon olmuyor mu böylece kendi gözlemlerimizle elde ettiğimiz bilgilerin zihnimizde bir değeri kalmiyor sadece anlatilan masallara inaniyoruz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İnandırıcı anlatılan hikayeler, otoriter kurallar, topluca kabul edilen şeyler veya hiç anlatılmamış şeyler zihninizi manipülasyona açık bir hedef olarak bırakır. Bu temeller üzerinden kandırılmanız ve aldatılmanız kolaydır, çünkü toplu bir hafızaya güvenirsiniz. %99 aynı şeyi söylüyor ve %1 farklı konuşuyorsa, çoğunluğun bildiği, söylediği yada inandığı doğru olmalıdır kanısı hepinizde mevcut. Çünkü kendinize güvenme konusunda almış olduğunuz bir ders yada eğitim yok ve bunun ne olduğunu dahi bilmiyorsunuz denebilir. Buna bağlı olarakta devamlı herşey konusunda şüphe içindesiniz. Şüphelerinizden kurtaranlarıda kahraman, peygamber yada lider olarak ilan edip onları ve dediklerini takip etmeyi daha kolay buluyorsunuz, çünkü size "hazır" olarak cevapları sunuyorlar. Öyle değil mi?

      Sil
    2. Kesinlikle, herhangi bir konuda toplumun yüzde 99unun hemfikir olduğu noktada aykırı bir sey söylersen şu profesör veya bu doçent bile bu şeklide düşünüyor bak o kadar eğitim almışlar onlarda böyle düşünüyor(!) sen ne biliyorsun ki yaklasımı oluyor. Böyle bir durumda insanlara herhangi bir şey anlatmak tamamen mantıksız oluyor.

      Sil
  8. Enki birşey sormak istiyorum.İyi güzel benzerilkler var peki ama eğer bizim dağ kanyon tepe kayalık vs dediğimiz şeyler bilimin anlattığı gibi levha hareketleri ile oluşmuyor ise depremler nasıl oluyor..?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dünya dediğimiz sonsuz yeryüzü tamamen organik bir canlı ve biz onu sadece görebildiğimiz boyutlarına göre algılayabiliyoruz. Neden spazmlar geçiriyorsun? Neden hıçkırık tutuyor seni? Neden titriyorsun? .... Hepsi bir etkiye karşı vücudunun verdiği tepkilerden ibaret. Vücudunda çıkan çıbanın patlamaya ve içindeki irinin dökülmesine yakın çevresine yaydığı titreşimleri (sinirsel zonklama) sen belki fark ediyorsun. Tıpkı yanardağın patlama öncesi yaydığı titreşimler ve patlama anında oluşan sarsıntılar gibi. Herşey organik bir sistemin etki ve tepkisinden ibaret.

      https://goo.gl/maps/hbzRAyjixp72 (Waw an Namus)
      Burada 4 boyutlu bir ceninin gelişimini görmektesin. Ancak sadece 2 boyutunu görebiliyorsun. Bu gelişim bizim gözlemlememiz için bize göre çok yavaş. Ancak bundan belki 4 asır sonra o bölgede depremler (doğum sancıları) olmaya başladığı zaman jeologlar yine bunu tektonik hareketlere bağlayacaklardır.....

      https://www.youtube.com/watch?v=bNfYUsDSrOs
      Bu sana iyi bir örnek olabilir. Tam olarak böyle demiyorum tabiki, ancak alegoriyi anlayabilirsin.

      Sil
  9. Peki enki sorular soruları doğuruyor.koyunların diliyle.(Şimdiki maymunlar niye insan olmuyor),niye şimdi hiç yürüyen bir bebek kadim vs görmüyoruz.Herşey sonsuz bir organik yapiysa bu organik yapının tamamı ölene kadar üstünde organik yaşam oluşturmaya ve barındırmaya devam etmezmi.Yine zaman algısı diyeceksin evet benim gozlemleyememem olmadığı anlamına gelmez ama birçok yazında gerçek dünyanın başlangıç tarihi teorinle çelişkiye düşer bu söylediğin şey. Yani modern bilim gibi bilmem kaç milyon milyar yıldan bahsetsen evet son 1000 yıl 10000 yıl hatta 500000 yıl bile bunları görememem gozlemleyememem varlığından haberdar bile olamamam gerekir ama sen çok daha yakın bir tarihten bahsetmiştin öyleyse en azından 15 20 kuşak öncekilerin bunları bilmeleri aktarmalı gerekirdi ama BİLMİYORUZ bu bizim cehaletimizmi

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Var oluşun tek imkan olduğu (yokluk yada hiçlik gibi terimler zırvadır) sonsuz bir evrende bir şeyin başını yada sonunu bilmene imkan yoktur. Bizlerin bilebileceği ancak takip edilebilecek bir tarihtir, bunuda ancak bulunabilen bulgularla yada tutulan kadim kayıtlarla teyit edebiliriz. Neden elinizdeki gerçek tarihi çevrenizdeki koyunlarla paylaşasınız?! Belkide herşeyi bilmemeliler! Bunu hiç düşündünüz mü?

      Şimdiye kadar edindiğimiz bilgilere göre insanlar bu evrende daima varlardı ve var olmayada devam edecekler, çünkü burası insanların kendi eseri.

      Koyun diye hitap ettiklerim, soy ağacının takibine ihtiyaç duyulmayan organik yapılardır. Evinde kullandığın temizlik bezlerininde soy ağacını takip etme ihtiyacı duymadığından eminim! Bazı aileler soy ağaçlarını onbinlerce sene geriye kadar takip edebiliyorlar, çünkü bunun açıklamayacak olduğum gereğini en başından beri biliyorlardı. Bizim koyunlarımız ise bu soy takibi işini osmanlı torunumuyum değilmiyim zekası ile araştırıyorlar.

      George Orwell:
      "Geçmişi denetleyen geleceği de denetler; şu anı denetleyen geçmişi de denetler."

      Maymunlar neden insan olmuyorlar? Çünkü onlar maymunlar ve ancak gerekli şartlar ortaya çıkarsa insan maymuna dönüşebilir - tam tersi olmaz. Entropik bir düzende manipülasyona başvurmadan bir varlığın daha iyi bir hale dönüşmesi imkansızdır.

      Sil