30 Ocak 2018 Salı

OSMANLI ŞAHİ TOPU YALANI

Merhaba sevgili denizanası beyinliler,

Bir önceki yazıda geçmişin önünüzde yattığını ve gözlerinizle bakmadığınızdan gerçekte neye baktığınızı bilmediğinizden bahsetmiştim. Bugün size bununla ilgili bir aperatif bilgi sunacağım. Konu başlığına göre tabiki tüm osmanlı aşıkları bir anda "ne yalanı ula, osmanlıda yalan olmaz ula" dercesine sinirlenmeye başlamıştır bile. Merak etmeyin aslında zannettiğinizden daha farklı birşey öğreneceksiniz..... Bugün size "bakmayı" öğreteceğim!!!


Burada osmanlının kullandığı toplara bakıyorsunuz. Dikkatinizi iki şeye vermeniz gerekiyor.... yani top olarak dökülen ve kullanılan silahların ana özelliklerine!

  • Geri tepme haznezi. Dışa (yani geriye) doğru eğimli ve uzantılı. 
  • Sabitleme ve açılama kolları, sağda ve solda. Ateşleme deliğinin sabit kalması ve hedefleme için çok gerekli



Buraya kadar gerçek bir topun nasıl bir fiziki yapıda olması gerektiğini anladınız sanırım. Arkada basınç dengeleyici ve yanlarda da denge ve hedef sabitleyiciler ile. Herhalde bulunduğunuz bölgede en azından bir kerede olsa buna benzer bir top ile karşılaşmışsınızdır. 
Ağızdan çıkacak olan güllenin yarattığı basınca karşı dayanıklı olması için namlu ucundaki dışa doğru yapılmış kaviside görüyorsunuz değilmi? Ağızdan çıkacak güllenin yarı çapı kadar bir kalınlıkta olduğunuda görüyorsunuz değilmi? Bu tedbirler alınmadan bu top dökülürse ne olur peki? 


Booooom diye elinizde patlar tabiki. Çünkü fizik kurallarını belirli limitlerin ötesinde alt edemezsiniz!

İstanbul'un fethi sırasında kullanıldığı iddia edilen Şahi Topu. 1866 yılında Sultan Abdülaziz tarafından İngiltere kraliçesine hediye olarak verildi. Bu top ilk olarak "1464" yılında dizayn edilmiş, ancak ilk olarak 1807 yılında marmaraya giren ingiliz donanmasına karşı kullanılmış olduğu ve o tarihte bu topta yaklaşık 1 tonluk "demir" gülle kullanıldığı belirtilmiştir. Ne ilginçtirki bu topun istanbulun fethinde kullanılırken mermer ve granit toplar ile atış yaptığı yazar ve bu granit toplar bugün yine sergilerde şah topunun maketinin yanında sergilenir. Peki hiç kimse "lan onca graniti nerede ve nasıl yuvarlak hale getirdiniz" diye sormazmı? 
Bunlar Edirnedeki maket şahi topları.


Anlatılanlara göre osmanlı Şahi Toplarından 6 (bazı kaynaklara göre ise 3-4) tane döktürmüştü. Hatta bazıları abartıp bu rakamı 42 kadar diye yazmıştır. Ki bu rakama rağmen bugün dünyada bu toptan sadece 1 adet mevcut, o da İngilteredeki Fort Nelson savaş müzesinde sergileniyor. Bu topun şekline çok çok iyi bakın ve aşağıda verdiğim diğer örneklerle karşılaştırın!!!

İstanbul Fethinde kullanılan gerçek Şahi Topu! (42 adet üretilen!)

Tek parça halinde ve altındaki tahta destek düzeneği toprağa 1.5m kadar gömülerek stabil durması sağlanıyor. Yandaki çıkıntılarla menzil ve hedef ayarlanıyor. İşte bu gerçek bir top! Topların dizaynına bakarak onların atış yapabilecek birer silah olup olmadıklarını anlayabileceğiniz esas nokta yandaki hedef çıkıntılarının denge noktasında yapılmış olduklarından emin olmanızdan geçer!!! Biraz geride durursa namlu sürekli aşağı düşer.... biraz önde durursa namlu sürekli yukarı kalkar ve dengeyi tutturayım derken asla hedefi vuramazsınız. Denge varsa hedefleme mümkündür. Bunu anlıyormusunuz??? Hedefleme yapamadığınız dengesiz bir topuda ancak kıçınıza sokarsınız.

İstanbulun fethi sırasında kullanılan topların atış süreci ne kadardı biliyormusunuz? 2 saat!!! Evet tam 2 saat zarfında bir top tekrar atış yapacak şekilde hazır hale getirilebiliyordu. Yani öyle dizilerde gördüğünüz gibi yükle barutu koy gülleyi ve ver çoşkuyu şeklinde değil. Her atıştan sonra topun soğuması beklenmeli, ardından da içinin önceki atıştan kalan çöpten temizlenmesi gerekirdi. Sonrada tekrar barut hakkı menzile göre hesaplanarak koyulur ve yaklaşık 600 kiloluk gülle "her nasılsa" içeri "yavaşça" itilerek sokulurdu. Çünkü hızlı gülle girişi statik elektriğe neden olup barutu patlatabilir. Bunu başarabilmeniz içinde topun "düz" durması gerekir, yani dengeli. Böylece gülle ağıza yerleştikten sonra yavaşça dibe doğru itelenir. Fakat tarihte anlatıldığına göre bu sözde şah topları yere gömülerek atış yapıyorlardı, yani sabit bir açıda duruyorlardı. Ancak az önce anlattığım doldur boşalt işlemi bunun ancak yukarıda verdiğim top ile mümkün olduğunu zaten izah eder nitelikte...... DEĞİL Mİ??? 

Şimdide sizlere atış topu diye sunulan şeyleri göstereyim..... Hazırmısınız????
 Tutacak yok! Denge ve hedef sabitleyici yok. Barut fitil hazneside yok! Sadece özel hazırlanmış bir vitrinlik üzerinde duruyor. Yanınada bir kaç mermer gülle koymuşlarki ona bakanlar hemen onun askeri bir Top olduğuna inansınlar.



  Ve yine!!!! Tutacak yok! Denge ve hedef sabitleyici yok.  Barut fitil hazneside yok! Sadece özel hazırlanmış bir savaş arabası üzerinde duruyor. Yanınada yine bir kaç mermer gülle koymuşlarki ona bakanlar hemen onun askeri bir Top olduğuna inansınlar.
Ve yine, ve yine...... Denge sabitleyici yok. Sadece ön kısımdaki halkalar var, ki bunlarıda "kaldırmak için" zannedeceğinizden eminim! Eğer bu topu yerden kaldırıp yine yatay şekilde yatırmak isteseydiniz halkaların tutacaklarını yatay değil, dikey koymanız gerekirdi.... Ki yinede kaldırma amaçlı zannedilen bu halkaların yan tarafa koyulması oldukça tehlikeli olurdu. Yoksa ön tarafa öküzleri bağlayıp o halkalara dolanan haltlarla çekilmeleri için koyuldular diyemi düşündünüz?! Varmı böyle daha zihinsel hasarlı parlak fikirleriniz?... Bu ve diğer örnekler birer top değil ve işlevleride yatay pozisyonla bağdaşmıyor. Devam edelim...

Çar Topu. Moskovada meydanda sergileniyor. Hiç atış yapmadı. Yatay pozisyonda yatırılıp önüne bir kaç gülle koyularak Top kamuflajı yapılmış. Eğer bu pozisyonda atış yapsaydı ne olurdu dersiniz? Tabiki geri tepmenin etkisiyle yere yuvarlanırdı. Görebildiğiniz gibi buradada sabitleyici ve hedef hizalayıcı bir denge çıkıntısı yok.

Şuan ingilterede sergilenen, türünün tek örneği Şahi Topu. Ve yine... sabitleyici yok. Dengeleyici ve hedef hizalayıcı yok. Hatta herhangi bir tutacağı bile yok! Yukarıda size topların çıkış ağzının kalınlığının içeriden çıkacak güllenin en az yarı çapı yada fazlası kadar kalınlığa sahip olması gerektiğini yazdım. Bu topta uç kısımlardaki halkayı kaldırırsanız metal kalınlığının önden görünenin neredeyse yarısı kadar olduğunu fark edersiniz. Bu bile ilk atışta topun ortadan kırılması yada çatlaması için yeterince tehlikeli bir deneme olurdu. Neyseki bu top asla bir gülle atışı için kullanılmadı!!! Zaten bu ve benzeri "silahların" yapılma amacıda bu değildi.

Hiç merak etmiyormusunuz.... İngiltere kraliçesi bu cihazı elde etmek için neden bu kadar dil döktü diye. İlk önce Abdülazize 1000 pound para teklif edip satın almak istemiş ama Abdülaziz satmayı red etmiş. Neden illaki bu Top? Topkapının çevresinde yatanlar değilde illaki bu? Neden? Sırf ağır bir gülle atıyor diye mi? Şekli ve kabartmaları muazzam olduğu için mi? Türünün son örneği olduğu için mi? Vidali toplar ileride moda olacak diye mi?

Türkler bu cihazın ne olduğunu bilmiyorlardı, çünkü cihazın mucidi Macar Urban (Orban) bu cihazın gerçek sırrını bilen tek kişi idi. Oldukça pahalı silahlar ürettiği için onun masrafını her ülke karşılayamıyordu. Urban silah üretim teklifini ilk önce bizans imparatoru Konstantin XI e sunmuştu ancak fiyatları kazık gelince imparator teklifi red etmişti. Bunun üzerine Urban aynı teklifi Sultan Mehmede yaptı ve İstanbulu kuşatma planı yapan Osmanlıdan işi kaptı. Şahi silahını ve yanında da taarruz için gerekli diğer topları üretti. Osmanlı Urbanın yaptığı şeyin aslında antik bir Aryan silahı olduğunu bilmiyordu. Bunu aslada öğrenemediler, çünkü Urban hristiyandı ve müslümanlardan nefret ederdi. Bu nedenlede Osmanlıya dünyaya hükmedebilecekleri o silahı vermemek için savaş alanında onu patlattı ve ortadan kayboldu (hayır, anlatıldığı gibi o patlamada ölmedi!). 

Bugün şah silahı ve benzerlerinin göz önünden rahatlıkla bulunduruluyor olmalarının 2 nedeni var!
  • Durmaları gereken yerde ve pozisyonda durmuyorlar.
  • İşlevleri için gerekli diğer parçalardan uzaklar.
Ancak hayırseverler kadim halklarından kalan bu yadigarları ve onların geçmişteki işlevlerini asla unutmamak için onları sürekli göz önünde birer hatırlatıcı anı olarak bulunduruyorlar.

Peki bunlarda neyin nesi böyle diye merak ediyorsunuz tabiki....

Güvenlik nedeniyle çok fazla ayrıntılı yazamayacağım ancak yinede bir fikre sahip olmanızı sağlayacağım.

Bu silahlardan bir tanesinin kurulum şekline bir örnek vereceğim.
Tüm o silahların dökümlerinde kullanılan metal ise Bronzdur yani Bakır ve Kalay (Copper + Tin). Bu metalin demirin yerine kullanılmasının esas nedeni ise tibet çanaklarından bildiğiniz tonal titreşimi oluşturmaktır. Uç kısıma oturtulan Çan neymiş peki?
Çar Çanı (Tsar-kolokol) - Moskovada. 202 Ton

Şuan moskovada hiç ateşlenmemiş bir Çar Topu ve hiç çalınmamış bir Çar Çanı mevcut. Öylece meydanda yatıyorlar ve turistlerin fotoğraf karelerinin birer parçası oluveriyorlar. Yukarıda gördüğünüz çan aslında 3. jenerasyon (3G). Bir önceki versiyonunun tam iki katı büyüklüğünde. Ancak bu çanı çok ama çok özel yapan bir şey var!!! Bu öyle bildiğiniz basit bir bronz döküm çan değil. Bu çan simyacıların özellikle üzerinde durduğu efsanevi 7 metal karışımlı bir çan. Bakır (Cu), Kalay (Sn), Çinko (Zn), Demir (Fe), Kurşun (Pb), Gümüş (Ag) ve Altın (Au). 3. Jenerasyon dökümde bu çana son olarak 525kg Gümüş ve 72kg Altın eklenmiştir. Böylece antik reçeteye göre mükemmel karışım sağlanmıştır. Rusya tekrar dünyaya hükmedebilecekti. Ancak ne yazıkki dökümhane sabotaja uğradı ve çan henüz bitirilemeden, soğuma aşamasında iken imha edildi.

Kendinize bir sorun..... bu çanı ne bir yere asabilirsiniz nede gerçekten çan gibi kullanabilirsiniz. O zaman ne diye böyle bir şeye bu kadar para yığmak istersiniz!!!??? Bu çanın 1. Jenerasyonu 18 ton idi ve çana vuruş yaptırabilmek için 24 adam gerekmekteydi. 2. Jenerasyon ise 100 ton idi. Her ikiside yangında yere düşüp kırıldı ancak daima eritilip yeniden çan haline getirildiler. Sanırım ne silahı olduğunu anladınız. Patlama yok, ışın yok, radyasyon yok.... tertemiz. Ancak yinede silahın taban parçası eksik ve onun nerede olduğunu yazmayacağım. Fakat neye benzediğini göstereceğim.
Ve tüm o dinsel koyunların peşinde olduğu kutsalların kutsalı, yücelerin yücesi, ölümsüzlüğün sırrı olan "Kutsal Kase", bütün endamı ile karşınızda duruyor. Sadece arandığı şekilde değil. Yani hem orada hemde orada değil. Çünkü kimse neye baktığını bilmiyor. 


Şaka amaçlı bir örnek daha vereyim......


Çoklu bombardıman silahları olarak geçerler. Ortalığı toza dumana katarlar ama nedense kullanıldıklarına ve etkilerine dair bir belge bulunamaz. Yani böyle bir silah 17.yy da günümüzün lazer silahı gibi birşey değilmidir?? Ayrıca namlu uçlarıda ne kadar "düz" değil mi? Tereyağında kesilmiş gibi. Bunlarda Osmanlı silahıdır!! Neden 4 halka? 2si arkada, 2side ortada. Bunlarla, hemde bu ince kanal duvarlarıyla gülle atışı yapabileceğinizden eminmisiniz?

Magnetron nedir bilirmisiniz? Mikrodalga jeneratörü. Yukarıda gördüğünüz şema günümüz magnetron şemasıdır!

Ev yapımı 3x mikrodalga fırın magnetronlu ve enerji kaynağı olarak elektroşok cihazı kullanan bir seyyar mikrodalga silahı. Masrafı 200$ bile değil. Buna rağmen neden askerler ölüyor diye düşünün.

Heil Satan

27 Ocak 2018 Cumartesi

HANGİ TARİHTEYİZ?

Merhaba sevgili moronoamneziler,

Bugün açıklamadan çok birçok soru işareti ile sizleri yalnız başınıza bırakacağım. Çünkü birazda olsa kafalarınızda bazı şimşeklerin çakması gerekiyor. Bunu yapmanın tek yoluda ne yazıkki az sonra göstereceğim örnekler ile mümkün. Hepiniz 21.yy da yaşadığınızı ve buna bağlı olarak önceki uygarlıklardan birkaç bin yıl ötede olduğunuzu zannederek kocaman bir hataya düşüyorsunuz. Aslında geçmiş o kadarda geçmişte değil. Hazırmısınız?



 1655-60 yıllarında gerçekleşen 2.Kuzey savaşından bir çizim
Tarihin yazım şekline iyi baktınız mı?

Ünlü Alman akademisyen August Ludwig Schlözer. 5. Temmuz 1735 de  Gaggstatt (Grafschaft Hohenlohe-Kirchberg, bugün Kirchberg an der Jagst) da doğdu; 9. Eylül 1809 Göttingen de vefat etti.
 Tarihin yazım şekline iyi bakıyorsunuz değil mi?

Bir başka ünlü Alman akademisyen Adam Olearius. 24 Eylül 1599 da doğdu ve 22 Şubat 1671 de vefat etti. Yukarıdaki resim moskova gezisi hakkında yazmış oldukları kitaptan alıntıdır. Kitabın basım tarihi 1656 olarak verilmiştir.
Aynı şekilde tarihin yazım şekline dikkat edin!

Ünlü hollandalı basım evi Elzevir'in arması.

Tarihin yazılış şekline halen dikkat ediyorsunuz değil mi?

Ünlü Alman ressam Albrecht Dürer (1471-1528) in bir eseri. Bütünüyle ağaç oyma baskı metodudur. Zamanının ender sanatçılarından biridir.
Tarihteki 1 rakamlarının farklılığı dikkatinizi çektimi? Böyle ince detayları yapabilen bir sanatçının bu noktada bir hata yapma imkanı olabilirmi sizce?

Albrecht Dürer'in bir başka eseri! 
 Ve altında yazan tarih.....

 Ünlü ingiliz okültist Robert Flud ın bir kitabından alıntı. (1574 - 1637)
Yazılmış olan tarihteki 1 rakamları arasındaki farkı görebiliyor musunuz?

Vilnius şehrinin modern arması. ilk olarak 1323 yılında adı tarihi kayıtlarda belirmiş. Öncesinde ne olduğu belirsiz. (Kilisenin orduları saldırıp halkı biraz tokat delisi yaptı ve ardından hepsi Hristiyan olmayı kabul etti)


Vilnius şehrinin 7.yy kuruluş tarihini simgeleyen orjinal arması. Farkettiyseniz şahıslardaki ve ellerindeki bastonlar oldukça farklı. Hristiyanlığa geçmeden önceki tarihleri kayıtlardan silinmiş.


Eskiden tarihi yazarken Milattan Sonra yani İsadan Sonra kısaltması olarak "i." kullanılırdı. Ancak katolik kilisesinin reformasyon döneminde gerçekleştirttiği kitap yakma fetvaları ile tarih ve onunla ilgili birçok eser toplatılıp yakıldı. Bu operasyonun ardındanda yine kilisenin yazarları kendi tarihlerini yazmaya başlayıp yeni versiyon tarih kitaplarını piyasa sürdüler. Ör. i.565 artık 1565 olarak yazılmaya başlanmıştı ve buna reformasyona bağlı bir yenilik olduğu süsü verildi. Kilise sayesinde bir çok uygarlığın tarihteki yeri bir kaç yüzyıl yada milenya ileri yada geri atılarak istenen tarihsel sistem kurulmaya başlandı. Bu halen devam etmekte olan bir süreç ve henüz bitmişte değil. Kısaca bugün zannettiğiniz tarihten en az 450 sene gerideyiz. Uyduruk tarihi hikayeler, krallar, sultanlar ve savaşlarla büyüdüğünüz için bu tip devasa bir tarihi manipulasyonu idrak etmeniz pekde kolay değil zaten.


Roma imparatorluğu çöktü. Mongolların devri kısa sürdü çünkü beyinsiz göçebeler olarak bir imparatorluk kuracak kapasiteleri yoktu. Osmanlı imparatorluğu çöktü. Fakat sonunda nedense Vatikan hepsine nanik yaparcasına ayakta kaldı! 
Vatikanın 1569 basımı "Yasaklı Kitaplar" listesi. Listedekiler toplatıldı ve bazende yazarı ile beraber yakıldı.
1658 basımı "Chronicorum Canonum" (Kilise kanununa göre belirtilen tarihi kronoloji). Bu kitap bugün okulda okumakta olduğunuz geçmiş dünya tarihinin anasıdır! Kilise her defasında güncelleme yapıp eski ciltleri yeniler ve böylece tarih dersleri güncel bilgilerle öğretilir. Tüm o rahipler ne iş yapıyor sanıyorsunuz? Günboyu kilisede takılıp çiçekleri sulamak mı yoksa kendilerine verilen yazı ve baskı görevlerini yerine getirip kütüphanelerde güncellemeler yapmakmı? Hiç kafanız basmıyormu? Tüm devletler, uluslar yada medeniyetler yok olup gidiyor ve bunlar hakkındaki yegane bilgiye binlerce yıldır sadece bu rahip takımı sahip oluyor ve işlerine gelen bilgileri yazıya döküp kalanını gizli arşivlerinde saklıyorlar. 
1728 yılında Isaac Newton tarafından yayınlanan Kadim Krallıkların Kronolojisi kitabında eski imparatorlukların günümüzde belirtilen tarihlerle çakışmadıkları ve kimilerinin bir kaç asır ileri, kimilerininde nasıl bir kaç asır geri atıldığına örnekler sunuyor.

 Şimdi size garip bir örnek vereceğim......
Valide sultan sarayın bahçesinde eğlence düzenlerken. 16. yy. dayız. Bahçenin ortasında bir su fıskiyesi var. Elektrik yok.... basınç motoru yok.... Peki bu fıskiye nasıl çalışıyor? Yani resimdeki şekle göre su belirli bir basınç ile akıyor. Peki Osmanlı arşivlerinde bu fıskiyenin mimari krokisini nereden bulacaksınız? Topkapı sarayına gidin oradaki fıskiyelerin kaçının orijinal hali ile çalıştırıldığına bakın! Hiçbirisi eski usulle çalışmıyor artık! Mutlaka bir yerden bir hidrofor sesi duyacaksınız.
Nasıl çalıştığı bilinmeyen ve çürümeye terk edilmiş bir su fıskiyesi. Bir diğer soru ise bu fıskiyenin tepesindeki küre oyması nasıl yapıldı? Neden okullarda savaşlar ve taht kavgaları yerine bu teknik detayları öğretmiyorlar? Çünkü birisi sizi boş konularla zaman kaybettirip aptallaştıracakken, diğeri zekileştirip yaratıcı yapacak! Peki ülkede bir zekileşme pırıltısı görüyor musunuz?? 

Ekmek kabı ile ilgili bir Problem-Hipotez-Deney standı açan bu koyuna ilgi gösteren bir diğer koyunun ve onun benzerleri tarafından yönetilen bir ülkenin teknolojik yada zekasal bir gelişme sergilemesini beklemek kadar sığırca birşey olabilirmi?



Bu çizimler bulunsa dahi, neyin nasıl yapılması gerektiğini artık gerçekten kim biliyor? Kim bunları bir sonraki nesile aktarmak istiyor?


Neden okuldaki tarih dersinde Norşuntepe höyüğüne (ve civarındaki diğer benzerlerine) hiç değinilmiyor? Göbekli Tepe diye buldukları yerin işlevini keşfedemeden hemen "dini ayinler için" etiketini yine yapıştırdılar. Nasıl bir din yada ne tür bir ayin olduğunu dahi açıklayamıyorken hemde. Yani kadimler ya ev yada tapınak yapmakla meşguldu demek.
Burası erozyona falan uğramış değil. Yapının üstü işlevi sona erince toprak ile örtülmüş ve böylece gözlerden uzak kalması sağlanmış. Kalıntılara bakınca burasının bir madenin yakınındaki metalurji istasyonu olduğunu söylememek için kendimi zor tutuyorum. Fakat tabiki eski insanlar maldı, ne anlarlardıki maden işlemesinden. Durup duruken tarihi yeniden mi yazalım yani........
Rusya Arkaim de bulunan kalıntılar. Gize piramitlerinden ve Stone Henge yapısından bile daha eski. Bir başka metalürji sahası. 

Neden peki bunca tarih gömülü bırakılıyor? Tabiki koyunların kendi geçmişlerinden korunmaları için....