Bu sefer biraz şu depremler üzerine yazmak istiyorum. Hiç şu son zamanlardaki deprem korkutmacasına ve günlük "her an deprem olabilir" zırvalarına dikkat ettinizmi? Depremler artık hayatın bir parçası. Artık en az haftada bir kezde olsa bir yerdeki deprem haberi ile irkilmeye devam edecek ve bu kabus sizi yalnız bırakmayacak. Bu deprem haberi ister 9 şiddetinde isterse 2.5 şiddetinde olsun yayınlanacak. Bu haberlere ve hatırlatma maksatlı arada bir gerçekleşen instabil depremlere alışın.... bu operasyonun geri dönüşü artık yok!
Öncelikle depremlerin ne için iyi olduklarına bir bakalım.... Unutmayınki hayat ölümden sonra başlar, koyunların zannettiği gibi doğumla değil! Doğan herşey zaten ölecektir!
- Aşırı dolmuş alanların boşaltılması ve arta kalan koyunların başka yerlere göçe zorlanarak yaşam alanlarının yenilnmesine olanak tanımak. Bildiğiniz gibi koyunlar bir yere çapayı attılarmı sittin seni oradan çıkaramazsınız. Yok efendim orası değer kazanacakmış yada çocuklarına kalacakmış... bu kimsenin umurunda değil, çünkü aynı şekilde çapayı atıp etrafı sömüren ve zamanla buldukları rahatlık içerisinde daha geniş alanları sömürmeye başlayan bu toplulukları ayrıştırmak zorunludur. Yoksa sonu külli kuraklık ve verimsiz bir alan olur, bunun sonucu olarakta orada yaşayanlar diğer verimli olan bölgelere göç edip ani bir kaynak tüketimine neden olurlar. Bu ani tüketimde üretimde aşırı bir artışa sürükler. Koyunlar "fazla" ve "daha" kelimelerini her ne kadar çok sevselerde bunlar sadece sonu hızlandırıcı gelişmelerdir. Anlayacağınız gibi bu tip gelişmelerin ani gelişmemesi içinde hayırseverler koyunları eşit ve doğl kaynaklara uygun şekilde dağıtmaya çlışırlar. Yoksa ya kafalarına bomabayı yerler yada medyada bile haberi çıkmadan semptomu ve kendisi belirsiz bir hastalığa kurban giderler.... bunun için şebeke suyunu kullanmanız yeterli.
- İnşaat sektörü ve yeni altyapı projeleri önceden eski yapıların üzerine yapılamayacak şekilde olan yeni projeleri gerçekleştirir. Bu yeni canlanma iş olanağı yaratır ve "devlet büze yardum etsun" diye vızıldayanlara para kazanıp hayırseverlerin yakalrından düşme fırsatı doğar! Bu yolla borçlar ödenir ve enflasyonda bir gerileme sağlanır. Yıkılan evlerden elde edilen hurdanında toplanması bir başka iş sektörüne can katar: hurda demir!
- Birlik beraberlik gibi şeylerin zırva olduğu anlaşılır ve buda hayal alemindeki koyunlara iyi bir ders olur. Boş evleri yada boş odaları olan insan çok ama "aman bize bulaşmasınlar" diye oralardaki depremzedelere sms yada evdeki eskilerle yardım yaparak "bulundukları yerde kalmaları" için dua ederler. Tabiki medya bu durumu akıllıca kullanarak kardeşlik gibi zırvalardan bahsederek gündemi değiştirir ve kurtulmuş bir bebği günlerce haftanın mucizesi olarak lanse ederken arka plandaki tüm eksiklik ve aksaklıkları örtbas eder. Görüntü bir nevi "ölen onlarca bebeğin ne önemi varki, nasılsa ölüler artık, gelin şu kurtulana bakın, maşallah beeee" şovuna dönüşür.
- Hangi ülkelerin bölge yada ülke üzerinde çıkar güttüklerini gönderdikleri yardım konvoyları ile anlarsınız. Ne kadar yeni ve özel şeyler gelirse o kadar gözleri var demektir. Yardım göndermek tıpkı annenizin her düğüne gidip altın takarak ilerde sizin düğününüzde bunları geri toplamak için yaptığı yatırım turu gibidir. Kimse kimseye bedava birşey vermez - tamammı!? Hatta bazen bu konvoylar ülkeden adam kaçırmak yada kaos sırasında birilerini kim vurduya götürmek içinde kullanılabilir.
- Ölenlerin yerine iş aramakta olan yeni memurlar (öğretmen, hoca, savcı, polis, çöpçü vs.) atanır. İşsizlikten kıvrananlar için yeni bir umut kapısı açılır. Böylece ölenin ardından yas tutmaya gerek kalmaz, herkes yerini bir başkasına bırakıp hayatın devamına katkıda bulunduğunu görür. Bir taraf ağlarken diğer taraf halay çeker - belkide bu hayatın ne kadar acımasız ve adil olmadığı üzerine iyi bir ders olur. Bir taraf kaybederken diğer taraf kazanmıştır.
- Doğanın umurunda bile olmadığınız önemsiz varlıklar olduğunuzu bir kez daha hatırlarsınız! Bu sayede yeni yerleşim planları yaparak en az riskle yaşamayı öğrenirsiniz.
- Zarara uğrayan ülkeye borç verip ödeyememesine yardımcı olarak istediğiniz yaptırımları uygularsınız. Yani götü açıkta kalan ülkeye örtünmesi için battaniyeyi verip, sizinle beraber girdiği battaniyenin altından o ısınırken sizde yavaş yavaş düzersiniz! Bu sayede silahın değil kalemin gücüyle kontrolü ele geçirirsiniz ve kurbanınıza normalde asla yapmayacağı şeyleri yapmaya teşvik edersiniz!
- Zarar görmüş sektörlerin malzeme eksikliklerini başka yerlerden tedarik etmeye teşvik eder ve böylece sektörel kayma gerçekleştirerek geri dönülmez bir atılım yapar ve oluşan bu yeni düzeni ele geçirip himayeniz (kontrolünüz) altına alırsınız.
Şimdi iyi düşün bakalım......
Bundan 20 sene evvel birine birine şu konulardan bahsetseydiniz size nasıl bakardı?
- Uzaylı istilası
- Meteor yağmuru
- Şiddetli depremler
- Şiddetli kasırgalar
- Yıkıcı seller
- Nükleer saldırı
- Tsunami
- 3. Dünya Savaşı
- Epidemi/Pandemi
Buna "şartlı programlama" denir! Bu programlama ile koyunları normalde asla inanmayacakları şeylere programlar ve sanki gerçeklermiş gibi kabullenmelerini sağlarsınız. Yukarıda belirttiğim tüm maddeler Tv yada Filmler vasıtası ile çoktan zihinlere kazınmış durumda ve gerçekleştikleri anda koyunların verceği tek tepkininde "woaaw tıpkı filmlerdeki/tv deki gibi" olduğunu göreceksiniz. Bu kaçınılmaz.....
Bugünlerdeki afet artışı aslında sadece eskiden eldeki teknoloji ve iletişim azlığından kaynaklanan raporlama ve kayıt azlığından kaynaklanıyor. Dünyada hergün sürekli biryerlerde 1-3 arası şiddette depremler oluyor ve kimse farkına bile varmıyor, fakat sismograflar varıyor ve yayınlıyor. Tabiki bu artık dünyada daha fazla deprem oluyor demek değil... sadece kayıt ve rapor etmede teknolojik gelişmelerden dolayı bir artış mevcut. İstatistik görüntüler sanki aşırı bir artış varmış gibi bir görüntü sergileyebilir, fakat durum aslında öyle değil. Medya size her depremi sanki hemen yarın siki tutacakmışsınız gibi ve sanki bunların git gide arttığı barizmiş gibi lanse eder.
Magnitude | 2000 | 2001 | 2002 | 2003 | 2004 | 2005 | 2006 | 2007 | 2008 | 2009 | 2010 | 2011 | 2012 | ||||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|---|
8.0 to 9.9 | 1 | 1 | 0 | 1 | 2 | 1 | 2 | 4 | 0 | 1 | 1 | 1 | 2 | ||||||||
7.0 to 7.9 | 14 | 15 | 13 | 14 | 14 | 10 | 9 | 14 | 12 | 16 | 23 | 19 | 5 | ||||||||
6.0 to 6.9 | 146 | 121 | 127 | 140 | 141 | 140 | 142 | 178 | 168 | 144 | 151 | 185 | 61 | ||||||||
5.0 to 5.9 | 1344 | 1224 | 1201 | 1203 | 1515 | 1693 | 1712 | 2074 | 1768 | 1896 | 2130 | 2276 | 768 | ||||||||
4.0 to 4.9 | 8008 | 7991 | 8541 | 8462 | 10888 | 13917 | 12838 | 12078 | 12291 | 6805 | 10244 | 13315 | 4966 | ||||||||
3.0 to 3.9 | 4827 | 6266 | 7068 | 7624 | 7932 | 9191 | 9990 | 9889 | 11735 | 2905 | 4330 | 2791 | 872 | ||||||||
2.0 to 2.9 | 3765 | 4164 | 6419 | 7727 | 6316 | 4636 | 4027 | 3597 | 3860 | 3014 | 4623 | 3643 | 1236 | ||||||||
1.0 to 1.9 | 1026 | 944 | 1137 | 2506 | 1344 | 26 | 18 | 42 | 21 | 26 | 39 | 47 | 26 | ||||||||
0.1 to 0.9 | 5 | 1 | 10 | 134 | 103 | 0 | 2 | 2 | 0 | 1 | 0 | 1 | 0 |
Hani artış nerede? (Kaynak: USGS)
1940 lardan beri afetler vasıtası ile ülkelere diz çöktürmek daima hayırseverlerin en büyük hayali idi ve bunu 40 sene öncesine kadar başarılı denemelerle mükemmeleştirdiler! İlk denemeler tsunami bombası olarak yapılmaya başlandı. Sonrasında ise hava durumunu manipule edecek teknikler geliştirildi ve zamanla mükemmelleştirildiler. Wilhelm Reich ve onun buluşları bu alanda oldukça başarılı sonuçlar doğurdu.
Tabiki konumuz şuan için depremler. Çoğunuzun hemen lapin gibi atlayıp "kesin HAARP" tan bahsedecek dediğini duyuyor gibiyim... hayır şapşallar, HAARP ile deprem yapılmıyor! Yerin jeolojik yapısı ve çevrenin yapısına göre uydulardan yada patlayıcılar vasıtası ile yapılıyorlar.
Öncelikle depremin doğasına bakalım... Nasıl oluşur? 3 şekilde.
- Tabakaların iç içe kayması
- Tabakaların ayrılması
- Tabakaların sürtüşmesi
Hareket anında yükselen ve alçalan bir enerji yoğunluğu barizdir. Bu depremin parmak izidir! Depremler asla ani bir enerji patlaması oluşturmazlar. Hareket başlar, direnç oluşur ve enerji açığa çıkıp vuruşunu yaparak dağılır - buda yukarıda görmekte olduğunuz sismografın gösterdiği izi oluşturur.
Şimdide nükleer bir patlamanın sismografta neye benzediğine bakalım!
Görebildiğiniz gibi ani bir enerji çıkışı ve ardındanda bu enerjinin dağılımı bariz bir şekilde ortada! Yukarıdaki ile bu görüntüye iyi dikkat edin, çünkü az sonra korkmaya başlayacaksınız!
Van depremini yeni yaşadınız ve medyanında yardımları ile depremin neler yapmış olduğunu gördünüz. Bu arada Van halkının yeni bir bölgeye yerleştirilmesi konusu ortaya çıktı fakat bu gündemde fazla kalmadan konu suriye ve onun mültecilerine çevrildi. Peki bu depremin merkezi neresi idi?
Nerede bu merkez? Gölde? Şehir merkezinde? Caminin köşesinden dönünce? Pekde söyleyecek gibi görünmüyorlar değilmi? Söylemeyeceklerde! Zaten kimin umurundaki - değilmi.... deprem olmuş millet boka batmış, depremin nerede ve nasıl olmuş olduğunun artık ne önemi var, nasılsa azra bebek kurtulmadımı? Yuhuuuu, çok yaşa azra bebek, sen kesinlikle dünyayı kurtaracaksın! Depremin şiddetini kandilli rasathanesi bildiremeden CNN hemen haberini yayınladı ve 7.2 damgasını koydu! Kaynak ise CNN'nin Meteoroloji uzmanı olan Reynold Wolf. Tabiki bir meteorolog ile jeologun ne kadar benzer işler yaptığın bakarak bu adamın her dediğine innamak gerekir.
Bakın şapşallar, CNN bu haberi daha henüz deprem olmadan evvel elinde hazır bekletiyordu. Sadece deprem haberi değil, bu depreme bağlı tüm propaganda haberleri. Medya henüz merkez üs hakkında bir karara varamamışken, kameralar bu önemli nokta haricinde heryere doğrultuldu. Ya peki depremin sismograftaki hali neye benziyordu? Bunu gösterdilermi? Tabiki hayır! Hadi bir bakalım neye benziyor!
Bu resimdede 1998 yılında Hindistanın okyanusta yaptığı nükleer testin ve 1995 yılındaki depremin sismik imzaları bulunuyor. Görebildiğiniz gibi ikiside birbirinden oldukça net bir şekilde ayırt edilebiliyor!
Van gölüne dönelim.... Deprem sonrası van gölü 40 metre geri çekildi ve buda tapu kadastro idaresinin işine yaradı, çünkü ortaya yeni toprak çıktı, yeni arsa yeni gelir demektir! Peki kimse bu suyun neden çekilmiş olduğunu araştırdımı? Tabiki hayır! Sadece "depremden dolayı oldu" denip geçildi! Şimdi bu depremin nasıl gerçekleştirilmiş olduğunu görebiliyormusunuz? Bunun öncesindede 3-5 şiddetinde depremler gerçekleşmekteydi, fakat bunlar sadece "halk korktu" adı altında "önemsiz" kategorili olarak yayınlandı. Bu zayıf depremlerde 7.2 likten farKsız bir imzaya sahipti. Van depremi önceden programlanmış bir etkinlikti. Programın amaçlarından biriside kendini zaten deprem sonrasında açığa vurdu: Yeni Van! Ya peki eski Van'ın olduğu yere ne olacak? Hayalet şehir?
3. Dünya Savaşı denirkn aslında zaten içinde olduğumuz birşeyden bahsetmekteyiz. Tek fark kimsenin bu savaşın varlığından haberdar olmaması.... bunun içinde sessiz silah teknolojisine teşekkürü borç biliyoruz. Dikkat ederseniz 3 Dünya Savaşı medyada nükleer füzelerin heryeri vurduğu an olarak irdelenir ve sanki bu saldırı olmadan 3. Dünya Savaşıda başlamayacaktır. Şuan eldeki en modern teknolojilere karşı - koyunların bildiği tüm donanmalar osuruktan ibaret. Çinliler dahi ABD nin USS Kitty Hawk uçak gemisinin ardından denizaltıları ile peydahlandıklarında o devasa demir yığınının yüzen bir ördekten farksız olduğu ortaya çıkmıştı. Bugün savaşlar bambaşka yapılmakta, fakat medya bunları sanki halen eski modelmiş gibi lanse etmekte.
2010 yılındaki Haiti depremini hatırlayanınız varmı? ABD/NATO ordusu 2008-2009 yılında depremlerle ilgili birçok tatbikat yapmıştı ve bu depremle beraber sanki zaten 1 senedir buna hazırlanmışlar gibi depremin hemen ardından Haitiyi yardım amaçlı "işgal" edip yıllardır çlışmadan devletin boynuna yük olan tembel haitilileri tek tek çeşitli mazeretlerle (yağma, tecavüz vs) yok etmişlerdi. Hiç kendinize şunu sormadınızmı? Deprem olan bir bölgeye ne diye uçak gemisi yada taaruz fırkateynleri ile gidiyor bunlar diye! Orada yaralı insanlara hastane gemileri ve kızılhaç personeli ile yardım edilmemelimi!? Yoksa temizlik için silahlı ve techizatlı askerlermi gitmeli?
Bu Haiti depreminin sismik çıktısı! Oldukça doğal değilmi!
Buda 2004 yılındaki Sumatra Tsunami depreminden.
Buda 2011 deki Japonya Tsunami Depreminden.
Koyunlar henüz 2000 yılına kadar Tsunami nedir ve nasıl hecelenir onu bile bilmiyorlardı - ancak Sumatra depremi ve onu takip eden tsunami ile yeni bir düşman daha tanınmış oldu: Doğa! Bugün ülkeler arası yaptırımlar bombalar yada nükleer silahlarla sağlanmıyor! Ülkenin başkanını arıyorsunuz ve ona eğer isteklerinizi yerine getirmezse açıkta patlamya hazır taktik bombaları ateşleyeceğinizi ve ülkeyi deprem artı tsunami gibi afetlerle kaosa iteceğinizi söylüyorsunuz (bu sadece basit bir örnek - böyle oluyor demek değil). Bunun olmamasının ve isteklerin yerine getirilmesinindeki avantajlarını açıklıyorsunuz ve beklemeye geçiyorsunuz. Bu bekleme esnasındada ülkeye afet sırasında gidecek olan ekipleri organize ediyorsunuz. Ayrıca halkın dikkatini dağıtacak etkinliklerin planlamasını yapıyorsunuz. Tabiki burada 1-2 haftalık değil 10-15 yıllık bir planlamadan söz ediyorum. Çünkü hayırseverler yaptıkları planın %100 işlemesi için yavaş ve koordineli hareket ederler. Depremler yüktür, zarara uğratır ve beklenmedik masraflara yol açarlar, bunu fırsat bilen hayırsevrlerde ülkeye borç vererek düdüklerini öttürmeye başlarlar.
Fukushimadaki nükleer santrallerin nasıl patlatıldığını izledinizmi? Patladı demiyorum - patlatıldı diyorum..... çünkü öyle! Tıpkı 2001 deki WTC 7 nolu binanın yanıyor diye planlı şekilde çökertilmesi gibi. Bu nükleer santral patlatılmaları sadece yeni bir enerji sektörünün kullanıma girebilmesi için yapılan girişimler. Almanya bu haberler üzerine kendi nükleer santrallerini kapatma kararı almıştı ve yerinede doğal gaz yada jeotermal enerji ile çalışan santraller kurmaya başlayacakları açıklanmıştı. Tabiki tüm bu curcunaya greepeace ekibide dahil olmadan olmazdı - nasılsa ellerindeki tüm hipiler biryerlere çıkıp rahatsızlık vermeye dünden razılar. Hiç Stuxnet isimli virüsü duydunuzmu? Bu virüs tüm bu santrallerin işletim sistemlerini hazırlayan siemens ve diğer teknikerlerin elinden çıktı. Virüse karşı yapılabilecek hiçbirşey yok çünkü henüz kimse onu çözemedi. Bu virüs santrallerin işletim sistemlerine sızıp göstergeleri "herşey normalmiş" gibi gösterip tüm mekanizmanın farkına varılmadan çökmesini sağlıyor. Fukushimanın sistemindeki firewall deprem anındaki elektrik kesintisi ve yedek gücün devreye girdiği anda devre dışı kaldığından Stuxnet sisteme sızıp operatörlerin yanlış bilgi edinip doğru zamanda harekete geçmelerini engellemişti. Buda zincirleme bir felaketi beraberinde getirdi ve reaktörler havaya uçtu..... aslında havaya uçuruldular çünkü zaten kapalı idiler ve erimeye bağlı çökme neredeyse imkansızdı. Bu tip nükleer santrallerin bu şekilde havaya uçmaları imkansızdır. Fakat sırf koyunların gözü korksun diye yapılan bu şovun etkisi medya sayesinde asla akıllardan çıkmayacak. Havaya uçan santrallerin duvarları 1.2m kalınlığında idi ve oluşan patlmada bir taktik nükleer bomba gücünde olmalıydıki ortaya böylesine bir patlama sahnesi çıksın. Japonyadaki nükleer radyasyonun esas nedeni büyük ihtimalle deniz altında ve santrallerde patlatılmış olan nükleer taktik bombalardan ibaret. Bunca radyoaktivite anonsu yapılmış olmasına rağmen Amerikalı bürokratların ülkeyi ve afet bölgesini ziyaretlerinde radyasyona karşı hiç bir önlem almamış olmalarıda önemli bir ayrıntı! Ne o yoksa medyanın salladığı gibi bir radyasyon yokmu? Yoksa denizde ölçülen radyasyon dipte patlatılan bombadan gelenmi?
Fukushima hakkında daha detaylı bir yazı yazacağım..... fakat şunu unutmayınki karşınızda tamamen insan yapımı bir afet ve patlamalar serisi duruyor! Yukarıda sıradan belirttiğim doğal gibi görünen afetler ajandaya uyacak şekilde insan eli ile yapılmakta. Volkanik patlamalar, seller, fırtınalar ve orman yangınları buna dahil. Bunun oldukça abartı bir komplo teorisi olduğunu düşünmektede haklısınız, fakat eldeki veriler ne yazıkki öteki türlüsünün doğruluğuna işaret ediyor. Bugün sismik araştırma gemilerinin yada petrol tankerlerinin güzergahları boyunca, çaktırmadan, bir hidrojen bombasını basınca dayanıklı bir minik denizaltı ile istenilen yere yerleştirmek mümkün.
Solda hidrojen bombası - sağda mini-denizaltı.
Buda yakında Marmara denizinin dibine yerleştirilecek yada çoktan yerleştirilmiş olan deniz altı gözlem istasyonu.
Tabiki böyle bir fay hattı bomblaması için bombanın oldukça derin bir bölgeye yerleştirilmesi gerekir. Marmaranın en derin yerinin yaklaşık 1200m olduğunu hesaba katarak bunun neresi olabileceğinide göstermeden olmaz tabiki.
En derin iki nokta görebildiğiniz gibi tamda fay hattının olduğu bölgede. Tek yapılması gereken fay hattını tıpkı hayırsever profesörlerinde anlattığı gibi harekete geçirmek. Tabiki bu hareketi eğer doğaya bırakırsanız daha çok beklersiniz. Profesörler götlerinden belirli tarihleri uydurmaya devam ederler.... bir 2028 derler bir 2014. Şunu aklınıza sokun.... dünya üzerinde kimse depremleri oluşma anından 5 dakika öncesine kadar hesaplayamaz.... buna en güçlü 1000 teraflopluk süper bilgisayarlarda dahil. Medya sadece tarihleri yayınlayıp milleti diken üstünde tutarak "her an olabilir" korkusunu salıyor ve deprem bahanesi ile yapılan yenilikler hayata geçiriliyor. Peki bu deprem olmayacakmı demek? Depremin yukarıda sıraladığım gibi ne için iyi olduğunu ve buna aslında ne kadar ihtiyaç duyulduğunu hatırlayın sonrada dua etmeye başlayın. İstanbulunda tıpkı Van gibi yeni şehirleşme çabalarında olduğunu hatırlatayım.
Herkese İstanbul depremi hakkında olmayacağına dair temenni vermek isterdim ancak şimdiye kadar uygulanmış olan şartlı programlamaların bunun aksini gösterdiğini söylemem gerekir. Yani delikanlı gibi ne ise o. Son zamanlardaki extrem hava durumlarına bakarak bu küresel klima harekatının en az 10 sene daha böyle süreceği kesin. ABD ordusu 2025 yılında klimaya hükmedeceğinide resmi olarak yayınladığına göre demekki artık komplo yapılacak birşey yok. Ayrıca doğal afet metodu ile öldürmek daha az masraflı!
Bu yukarıdaki uyduların üçgen formasyonda nasıl nokta vuruşlu çalıştıklarına dair bir örnek. (Bu, GPS uydularının çalışma prensibi)
Nükleer santralların çoğunlukla eski ve fay hatlarına yakın olduklarını belirtmem gerek. Çünkü filmlerden gördüğünüz atom bombası patlamaları asla o şekilde olmayacak. Bunun ilk örneği Fukushima santrali idi. Bu santraller dolaylı olarak aynı işlevi görecekler. Ayrıca ülkelerin böbürlenerek sunduğu nükleer bomba rakamları sadece şişirme rakamlardan ibaret ve çoğuda kullanılamaz halde. Aklınızda bulunsun!
Deprem ile ilgili sismik görüntülemeyi buradan yapabilirsiniz. Depremlerin doğasını ve dalga farklarını anlamak yıllarınızı almaz. Biraz araştırmak ve en azından yüzeysel bi bilgiye sahip olmak hiç sahip olmamaktan daha iyidir.
ENKI
---------------------------------------
Başbakanlık
Afet ve Acil Durum Yönetimi (AFAD) Başkanlığı Deprem Dairesi Başkanı
Dr. Murat Nurlu, Türkiye'nin deprem bölgesinde bulunduğunu ve her zaman
bu bilinçle hareket edilmesi gerektiğini söyledi.
Son yıllarda ülkede meydana gelen deprem sayısının arttığına yönelik endişe duyulmaya başladığını belirten Nurlu, bunun kesinlikle yanlış bir düşünce olduğunu vurguladı.
Türkiye'de 2000 yılı öncesinde ulusal deprem gözlem istasyonu sayısının 25-30 arasında olduğunu anlatan Nurlu, şu anda AFAD'a bağlı 206 istasyonla depremin büyüklüğünü tespit eden 370 ivme ölçerin bulunduğunu ifade etti.
İstasyonlar artınca depremlerin daha fazla tespit edilmeye başlandığını dile getiren Nurlu, ''Artık her yerdeki depremi saptayabiliyoruz, eskisi gibi değil. Neredeyse 50-60 kilometrede bir istasyon var'' diye konuştu.
Ölçümlerin de daha hassas yapıldığını vurgulayan Nurlu, ''Önceden 3 ve daha düşük büyüklükteki depremleri tespit edemiyorduk. Şimdi 1.8 büyüklüğündeki depremleri bile saptıyoruz. Yani son yıllarda ülkemizde depremlerin arttığı yönündeki kanaat doğru değil. Bu artış, depremin daha çok istasyon tarafından tespit edilebilmesinden, daha kaliteli veri alınabilmesinden kaynaklanıyor'' dedi.
Son günlerde yaşanan depremlerin de normal olduğunu ifade eden Nurlu, şunları kaydetti:
''Son günlerde deprem olayları artmış gibi görünüyor. Oysa depremlerin meydana geldiği yerlere bakın. Yoğunluk Van Gölü etrafında. Van'da geçen yıl büyük bir deprem oldu. Bunun artçıları 2-3 yıl devam edecek. Dünyada bunun örnekleri var. Büyük depremlerde 5-10 yıl süren artçılar var. Artçıların sürmesi normal.
Diğer bir deprem Fethiye Gökova taraflarında gözleniyor. Burası da fay bölgesinde yer alıyor. Yine Marmara Denizi içinde aktivite var, burada da 5,1'lik deprem olmuştu. Kütahya'da ise Simav'da yaşanan depremin artçıları devam ediyor.''
AFAD: Deprem değil tespit arttı
AFAD'tan
yapılan açıklamada son yıllarda Türkiye'de depremlerin arttığı
görüşünün yanlış olduğu, bu artışın depremin daha çok istasyon
tarafından tespit edilebilmesinden kaynaklandığı belirtildi.
Son yıllarda ülkede meydana gelen deprem sayısının arttığına yönelik endişe duyulmaya başladığını belirten Nurlu, bunun kesinlikle yanlış bir düşünce olduğunu vurguladı.
Türkiye'de 2000 yılı öncesinde ulusal deprem gözlem istasyonu sayısının 25-30 arasında olduğunu anlatan Nurlu, şu anda AFAD'a bağlı 206 istasyonla depremin büyüklüğünü tespit eden 370 ivme ölçerin bulunduğunu ifade etti.
İstasyonlar artınca depremlerin daha fazla tespit edilmeye başlandığını dile getiren Nurlu, ''Artık her yerdeki depremi saptayabiliyoruz, eskisi gibi değil. Neredeyse 50-60 kilometrede bir istasyon var'' diye konuştu.
Ölçümlerin de daha hassas yapıldığını vurgulayan Nurlu, ''Önceden 3 ve daha düşük büyüklükteki depremleri tespit edemiyorduk. Şimdi 1.8 büyüklüğündeki depremleri bile saptıyoruz. Yani son yıllarda ülkemizde depremlerin arttığı yönündeki kanaat doğru değil. Bu artış, depremin daha çok istasyon tarafından tespit edilebilmesinden, daha kaliteli veri alınabilmesinden kaynaklanıyor'' dedi.
Son günlerde yaşanan depremlerin de normal olduğunu ifade eden Nurlu, şunları kaydetti:
''Son günlerde deprem olayları artmış gibi görünüyor. Oysa depremlerin meydana geldiği yerlere bakın. Yoğunluk Van Gölü etrafında. Van'da geçen yıl büyük bir deprem oldu. Bunun artçıları 2-3 yıl devam edecek. Dünyada bunun örnekleri var. Büyük depremlerde 5-10 yıl süren artçılar var. Artçıların sürmesi normal.
Diğer bir deprem Fethiye Gökova taraflarında gözleniyor. Burası da fay bölgesinde yer alıyor. Yine Marmara Denizi içinde aktivite var, burada da 5,1'lik deprem olmuştu. Kütahya'da ise Simav'da yaşanan depremin artçıları devam ediyor.''
(Bir önceki yorumu bazı kelimeleri eksik yazmışım sildim)
YanıtlaSilYazı her zamanki gibi, yeterince detaylı yazmışsın üstüne ekleyecek bir şeyim yok ancak şuna değinmek istiyorum; senin de dediğin gibi bu doğal fenomenin doğasını anlamak ve yapay manipülasyonu hakkında bilgi edinmek yılları alacak bir iş değil. Eskiden insanlar doğal afetleri açıklayamadıkları için kader olarak, tanrının cezası olarak algılardı -koyunlar-.
Şimdi de durum pek değişmedi aslında insanlar hala aynı mallıkta ısrar ediyorlar. Bugün bilimsel olarak açıklayabilsek hatta yapabilsek bile bu afetleri, koyunlar hala ilgisiz. Koyunlar daima sonuçlara maruz kalırlar ve bunun nedenselliği üzerine kafa ütülerler. İşaretleri takip hayırseverlerin yani doğanın yolunu izleyenlerin rehberliğinde diğer koyunlar geberirken hayatta kalmak mümkün. ''Bilgi korur!'' derken Enki'nin esas olarak neye işaret ettiğini anlayamayan insanlar var. Kod'u kullan hayatta kal.
Kimilerinin bir tarafları tutuşmuştur eminim her zaman ki gibi ''Aaah! Peki ama ne yapacağız şimdi?'' Enki daha nasıl anlatabilir? Gidin biraz araştırma yapın, yeni afetlerin nerelerde olacağı hakkında fikirler yürütün. Sadece sağ ve zarar görmemiş kalmakla yetinmeyip imkanlar dahilinde ise eğer bundan fayda sağlayın!
TV ve medya koyunlara bas bas istanbul ve karadeniz bölgesinin depreme maaruz kalacağını bağırıyor zaten. Ancak depremler esas endişeniz olmasın - daha çok küresel olarak açılmaya devam eden çukurlara (sinkhole) dikkat edin! Sanki deprem çağındaymışız gibi yapılan haberlere kulak asmayın, bunlar sadece koyunların sanki "farklı" bir zamandaymışız gibi (kıyamet) programlanmaları ve yeniliklere adapte olmaları için.
YanıtlaSilHayırseverler Istanbulun terk edilmesi yada en azından hazır olunması için işareti çoktan verdiler. Çoğunlukla bir şehrin üretimine bağlı bir ekonomi daima saatli bomba gibidir. Bunu öğrenmenin yoluda onu kaybetmekten geçer!