3 Eylül 2012 Pazartesi

Gereksizler ve Umutsuzlar

Merhaba Moronoraptorlar,

Hiç etrafınızda ne kadar umutsuz ve boş insan olduğuna dikkat ettinizmi? Hani şöyle dikkatlice batığınızda kendine dahi hayrı olmadan yaşayanlar vardır... yaşamak denirse tabi. Koyunlar bu çöpleri neden toplamaya ve biriktirmeye devam ediyorlar biliyormusunuz? 2000 yılında alıpta "sonra kullanırım" diye kenara koyduğunuz cep telefonuna olan şeyin aynısı! Eğer hayatınız boyunca tüketici bir toplum içinde eğitim görmüşseniz ilk öğretileceğiniz şeylerden biride aldıklarını yada sahip olduklarınızı barındırmak yani saklamktır. Paylaşmak yada ihtiyacı olana verip kullanılmasını sağlamak değil! Çünkü bu davranış ekonominin "büyümesi" için hiçde yararlı değildir.

Zamanla bu tüketicilik ve saklama hastalığı tabiki materyal ıvır zıvırların ardından insanlarıda saklama hastalığına dönüşür. Mesela gidip bir marketten bile bile bozuk bir ürün almazsınız. Veya sipariş ettiğiniz ürün paketten bozuk çıkarsa ya geriş yollarsınız ya şikayete değmeyeceği için doğrudan çöpe atarsınız yada belki işe yarar diye bir köşeye koyarsınız. Her halikarda memnun değilsinizdir! Ancak eğer birisi size bozuk dahi olsa birşey hediye ederse almamak için pek az düşünürsünüz, çünkü ya tamir edilebilir yada belki bir işe yarar diye kendinizi ikna edersiniz. İşte bu yolla tıpkı bir bok böceği gibi her türlü çöpü toplamaya devam edersiniz, öyleki bir gün yaşadığınız evden çıkıp daha büyük bir eve geçmeniz hatta ekstradan bir depo bile kiralamanız gerekebilir.

Eğer bir kuzu sakat doğarsa hemen kesilir ve yenir. Eğer bir at sakat doğarsa hemen kafasına mermiyi yer. Eğer bir kuş sakat doğarsa annesi onu yuvadan aşağı atar. Eğer bir timsah sakat doğarsa annesi onu yer. Eğer bir kedi sakat doğarsa annesi onu kendinden uzaklaştırır. Tüm içgüdüsel davranışlar her ne kadar vahşi görünsede belirli bir şeye hizmet eder: hayatta kalma ve tehlikeden uzaklaşma. Eğer bir canlı sakat hali ile sürünün içinde takılırsa, onun bu zayıflığı diğer yırtıcıları sürüye çeker ve buna bağlı olarakta istenmeyen kayıplar verilir. Bu ve benzeri kayıpları önlemek içinde sorun en başından çözülür.... kısaca bozuk ürün imha edilir ve bir yenisi için çalışmalar başlatılır.

Tabiki günümüzde insanız ve sanki doğa bize bir ayrıcalık vermiş gibi takılmaktayız. Aslında yapılmakta olan şey tıpkı yukarıda belirttiğim gibi gereksiz ıvır zıvırı saklamaktan başka birşey değil. Bi ton umutsuz ve gereksiz insan saklanmaya ve korunmaya devam edilmekte, ki tüm bunun ne bir amacı var nede anlamı... tek duyduğunuz şey "ama onlarda insan.. onlarda yaşamayı hak ediyor" dur. Peki bu laf kimin eseri? Hiç dağlara düşen karlarda arapça Allah yazısı yerine bu cümleyi belirten birşey keşfetinizmi? Hiç böyle birşeyin doğada insanlar haricinde başka hiçbir canlı tarafından uygulanmadığı dikkatinizi çektimi? ......... görebileceğiniz gibi buda bir başka insani fikir, veya daha doğrusu koyunlara sunulan bir hipnotik "öneri".

İnsanların bu zayıflığı hayırseverlerin trabiki gözünden kaçmış değil! Görebildiğiniz gibi "engelliler" için birçok yeni yasalar ve kelimeler üretilmekte. Eskiden bu insanlara ya sakat yada spastik denirdi, fakat günümüzde, kör yerine "görme özürlü", sağır yerine "duyma özürlü", felçli sakatlara "yürüme özürlü", gerizekalılara ise "zihinsel özürlü" (veya engelli) gibi yeni yakıştırmalar kullanarak sanki ortada önemli birşey yokmuş gibi her şey bir "özür"e bağlanarak normalmiş gibi kabul ettiriliyor. Aslında ortada normal olan birşey yok! Bu sadece anormalliği normal kabul ederek zayıflatılmanın yoludur. Evet doğru anladınız... zayıf insanlarla yaşamak, onlarla yaşayanlarıda duygusal ve fiziksel olarak zayıf kılar. Realitede zayıflra ne olduğunuda sanırım artık az çok biliyorsunuz: kullanılıp artıklarıyla çöpe atılırlar.

Bakın burada bahsettiklerim sağlıklı doğup kazalar yüzünden sakat kalmış olanlar değil! Bahsettiklerim doğuştan arızalı olanlar - yani defolular! Ve birde ölüm döşeğinde hiç bi sikime yarayamadan ölümü gün be gün bekleyenler. Madem hayatı yaşayamıyorsun, demekki zaten ölüsün!

Öncelikle bu kadınların hayati güvenceye olan bağımlılıkları yüzünden binlerce gerzek yada spastik çocuk bir nevi sırf annenin işi görülsün (işine yarasın) diye bir nevi zorla hayatta tutulmakta. Eskiden bu işe yaramazlardan az olduğu için fazla göze batmıyorlardı, ancak son zamanlardaki artışlarına halen dikkat ediyorumda kimse pek aldırış etmiyor! Dikkat edilmeyen şey bu neslin diğer nesilleri nasıl etkilediği ve etkileyeceği. Bundan 40 sene sonra spastik bir müdürünüz olursa hiç şaşırmayın!

Neslin tükenmekte olduğunun ilk belirtileri nelerdir?

1) Homoseksüellik
2) Spermlerin azalması ve zayıflaması
3) Sakatların doğumundaki ve sayısındaki artış
4) Suni (yapay) gıdaya olan ihtiyaç
5) Aptallaşma
6) Kuraklık (kirlilik yada aşırı tüketim)

7) Savaşlar
8) Yamyamlık

Size yarın öleceksiniz demiyorum, sadece gidişattan bahsediyorum.... yani hemen yarın yemek stoklamak için markete koşmanıza gerek yok.

Hatırlıyormusunu eski yazılarımda illuminatinin koyunları sadece öldürmeyi planlamadığını, gerçktende öldürmeye uğraştığını anlatmıştım. İşte bu konuda onlardan biri.

Dikkat edin! Körlerin görmesi için yapılan çalışmalaramı daha çok para harcanıyor yoksa onlar için özel dizayn edilen yürüme yollarınamı? Spastiklerin düzelmesi içinmi daha çok para harcanıyor yoksa onların sonsuz ve asla %100 sonuç vermeycek rehabilitasyonu içinmi? Sağırların işitme duyusunu kazanması içinmi daha çok pra harcanıyor yoksa elektronik duyma cihazları içinmi? Felçlilerin yürüyebilmesi içinmi daha çok para harcanıyor yoksa teknolojik oyuncaklaramı? Uzuvları kopanların genetik klonlama ile eski hallerine dönmesi içinmi daha çok para harcanıyor yoksa protezler içinmi?

Anlayacağınız gibi esas kontrol insanları tedavi etmekte değil, daha çok onları eksiklikleri ile bağımlı kılmakta yatıyor. Özelliklede bu tip rahatsızlıkların tedavisi en pahalı olanlar oluyor. Tabiki pahalı derken şöyle: eğer kendi cebinizden ödüyorsanız siki tuttunuz demektir, ancak eğer hayırsever devlet babanın kucağına oturursanız oldukça az bir miktar ödeyerek bakımı yaptırmaya devam edebilirsiniz. İşte bu yüzden, yani bu bağımlılığı devamlı kılmak için tüm bu umutsuz vakalar birer koz gibi kullanılarak ne yok edilmelerine nede kürtaj yapılmalarına izin verilir. Nasıl olurda önemli bir kontrol kaynağını silip atarsınız?!

Aynı şekilde yaşlı ve bakıma muhtaç olanlarda evlatları yada akrabaları tarafından hem bakılmak istenmezler hemde ölmeleri için yardım edilmesini kabullenmezler. Hiç bütün gün boyunca sadece tavanı yada duvarı izleyen ve başka hiçbirşey yapmayan insanları görmedinizmi? Ne yaydıkları kokuya katlanabilirsiniz nede "hebhehebebee" diye konuşurken söylediklerinden bi bok anlamaya. Kimisi sizi hatırlamaz bile, yada bir başkası ile karıştırır - buda sisteminin zaten işlemez hale geldiği ve sonun geldiğinin işaretidir. Ama olsun insanlar yinede son saniyeye kadar o yaşlı yatalakaları can çekişmeye terk edip suratlarına örtü çekilene kadar beklemeyi tercih ederler. Çünkü ne kadar uzun takılırlarsa cenaze masraflarıda bir o kadar beklemede kalabilir. Ayrıca miras için gereken hazırlıklar tamamlanmadan yada mirasçılar arası anlaşmalar yapılmadan ölmek hiçde kabullenilecek birşey değidir. Hele birde ölecek şahıs ardında borç bırakacaksa hiç ölmese daha iyidir.

Şimdi topluma bir bakın.... elimizde umutsuz kategorisine sokabileceğimiz kimler var?

1) Gerizekalı Spastikler
2) Down Sendormlu Mongoloidler
3) Deliler (Harbiden kafayı sıyırmış olanlar)
4) Yatlaklar
5) Dilenciler
6) Pedofiller (Sübyancılar)
7) Uyuşturucu müptelaları (Tinerci, Balici yada Alkolikler)
8) Borç müptelları

Gerizekalılar için açılan okullar yada rehabilitasyon merkezleri sayesinde birçok pedagog ve terapist iş olanağı buluyor ve ülkedeki işsizlik oranı bu sayede azalıyor. Ayrıca bu gerzeklerin ihtiyaçları içinde birçok yan sektör üretim yapmakta - yani yine iş olanağı. Şimdiye kadar bunca gerzeğin arasından bir tane bile boyun kasları vasıtası ile konuşan Stephen Hawkins çıkmadığına göre, bunların ileride dünyayı uzaylı istilasından kurtarcak çözümü sunabileceklerini ummamıza gerek yok. Bu gerzeklerin sayesinde birçok insan ekmek yiyiyor, yani onların varlığı normal insanların hayatlarına devam edebilmleri için oldukça gerekli. Annelerde bu gerzekler sayesinde babadan ömür boyu "yardım" parasını iç ediyorlar. Eve geliğinizde size doğru yalpayarak gelen bir "şeye" evladım demekte oldukça hoş bir his olmalı. Hele bu insanlara ziyrete giderseniz tam bir duygu sömürüsü ile karşı karşıyasınız demektir. Anne mutlaka ilaç giderlerinden ve ekstra masraflardan lafı açıp (INPUT), sizi kesenin ağzını açmanız için amplifike eder. Özelliklede çocuğu gözünüzün önüne koyarki daha iyi bir etkisi olsun.

Down Sendromlu Mongoloidler ise zaten yaklaşık 30 yaşına kadar yaşadıklarından ve orangutan gibi yürüyüp tüketmektem başka bir işe yaramadıklarından, topluma sağladıkları tek katkı tüketimlerine yatırılan para ve bundan elde edilen kardan ibaret olmakta. İsterseniz devlet bu çocukları vergi dairesine yada belediyelerin muhasebe bürolarına koysun - hatta buda olmadı onlardan jet pilotu falan yapsınlar. Bu çocuklar için hangi mesleği uygun bulabilirsiniz? Çalışmanın mantığını bile çözemiyorlar ve ya dikkatleri sürekli dağınık yada duvardaki badanadan kalan fırça izlerine odaklılar. Bu çocuklar doğuştan yapıtaşı hatası ile üretildikleri için hastalıklara yada kansere karşıda oldukça zayıflar - yani ebeveynleri yine fucktorların dolaylı olarakta hayırsever devletin kucağına oturmaktalar. Mongoloid, kan kanseri, kalp yetmezliği ve kemik erimesi olan bir çocuk sahibi olduğunuzu hayal edin - ohhhh... bakın bu çok eğlenceli olacak! Bu çocuklar defoları yüzünden çocuk yapmayada müsait değiller - yani doğa zaten onlara üreme şansı vermiyor.

Delilerin hepsini bir tımarhaneye tıkmak isteseydiniz, şimdikinin 20 katı fazla enstütü dikmeniz gerekirdi. Tabiki halkın "hoşgörüsü" bu delilerin çoğunu mazur görerek görmezden gelmeye yada onlardan uzak takılmaya programlı. Dışarıda bir delinin ulu orta dolaşırken nasılda diğer "höşgörülü" koyunlar tarafından kaale alınmadıklarını sanırım birçok kez görmüşsünüzdür. Sokak ortasında birisi ile konuşur gibi durur yada yürürler, gaipten sesler duyarlar, cinlerle irtibat geçerler, beklenmedik şeyler yaparlar: soyunmak ve üstünüze atlamak gibi, kendilerine kesici aletlerle zarar verirler, var olmayan şeyleri gerçekmiş gibi kabul ederler ve onlarla irtibatta olduklarına inanırlar. Bu insanların instabil durumları onları her an herşeyi yapma olanağı ile baş başa bırakmakta - çünkü nasılsa kimse onları iplemiyor..... cezada yemiyorlar! "Bu adam karınıza ve kızınıza elektrik süpürgesi ile tecavüz edip 3 aylık bebeğinizi buzluğa koyduktan sonra evinizi içindekilerle beraber ateşe vermiş. Deli olduğu için onu tedavi merkezinde 1 sene tedavi edip tekrar dışarı salacağız... yani yazık - adam deli, yapacak bişey yok!"..... eminimki herkesin böyle bir olay sonrasında duymak istediği en pozitif açıklamada budur. Hatta kimileri deli olmakla bile övünür: "Benim deli raporum var, ben yaparım" diyenler. Sanırım kimlerden bahsettiğimi anladınız!? Bu kafayı yemişler arasında şizofrenler, bipolarlar, depresifler, sosyopatlar ve psiko analiz kurbanları bulunmkta. Kimisi kafasında oluşturduğu senaryoları gerçek zanneder, kimisi bir anda duygusal düzensizlik sergiler, kimisi sadece orada değildir, kimiside acı çektirmenin yollarını arar. Şimdi kendinizi bu varlıklarla bir odada düşünün!

Yatalaklar sadece mezardaki poziyonlarının ön antremanını yapmaktalar.

Dilenciler zaten vermekten çok sadece almaya ve tüketmeye programlılar. Duygu sömürüsü ile para toplamaya uğraşırken çeşitli akrobatik şekillere bürünmeyide ihmal etmezler. Allah rızası için, Allah ne muradın varsa versin, Allah tuttuğunu altın etsin gibi sallama sözlerle koyunların vicdan sınırlarını zorlayarak paralarını alırlar. İşe yaradıkları birşey varsa, oda sizi cebinizdeki bozuk para şıngırtısından kurtarmaktır. Dilenciler çalışamazlar, bunlar kronik yalvarıcıdır, ancak organize çalışma konusunda oldukça başarılıdırlar. Yani her dilencinin kendine ait bir bölgesi ve dilenme zamanı vardır - yoksa cıngar çıkar. Çocuklar özellikle pis, ayakkabısız ve yırtık pırtık giydirilerek acındırma kostümleri ile işlerine başlarlar. Eğer etrafta ikiden fazla dilenci çocuk varsa, bilinki organize bir ailenin fertleri ile karşı karşıyasınız. Bunlar topladıkları tüm parayı durmadan merkezi bir toplayıcıya götürüler. Bu bir simitçi, mısırcı, ayakkabı boyacısı yada çiçekçi olabilir - yani uzaktan tüm organizasyonu izleyebilecek bir yerde dururlar. Hani birde onların bir konuşma tarzı vardır, ağlamaklı, baş yana yatık, laflar ağda gibi uzatılmış.... bunların hepsi tabiki tiyatro - kurbana vicdani rahatsızlık verip parasını iç etmek için yapılır. Bu dilencilerin evlerinde kendi aralarındada böyle konuştuklarını düşünmüyorsunuzdur umarım. Bunları doğadaki bir canlıyla karşılaştırmak istrseniz hiyenlere bakın.

Sübyancılar, yani en doğru terimle çocuk sikicilerin toplumdaki yararlarına nasıl değinsem acaba. Öncelikle bunların sayesinde okul servisi işini yapanlar çocuğunu pedofile kaptırmaktan korkan aileleri sömürmek için birebir bir bahaneye sahipler. Yani tabiki heryer çocuk kaçırmak için hazır bekleyen pedofillerle dolu değil, ancak bunun korkusu koyunların çocuklarının korunması için deli paralar ödemeleri için oldukça yeterli görünüyor. Hiç sırf çocuklar dışardaki tehlikelerden korunsun diye okulların nasılda birer hapisaneye dönüştüğüne dikkat ettinizmi? 2-3 metre duvarlar, bazen pencerelerde parmaklıklar, camlar yarıya kadar koyu renkte boyalı, demirden bir giriş kapısı ve açılma şekli 5 metre sürmeli, bakalım içeri ne zaman bir kule dikip silahlı bir koruma koyacaklar. Bunca "koruma" faktörü altında yetişen çocuklardan ne oluyor peki? Tabiki amcıklaştırılmış ve daimi koruma beklentisindeki otorite yanlısı koyunlar. Tabiki çocukların korunması sadece pedofiller değil, aynı zamanda organ mafyası, uyuşturucu tacirleri ve seyyar satıcılarıda kapsamakta, yani neredeyse dışarıda görebileceğiniz herkesten. Herneyse konuyu dağitmayayım.... Bu pedofillerin böyle olmalarının birçok nedeni mevcut: çocukken bir başka pedofilin tecavüzüne uğramaları (bu, baba, dayı, amca, kardeş yada bir yabancı olabilir), kadınlar tarafından çekici bulunmamaları veya ana kuzusu olmaları. Pedofillerin resimlerine bakarsanız bu nedenleri yüzlerindende okuyabilirsiniz. Bu adamların iyileşme olasılığı yok, bunlar kronik çocuk sikici. Fakat bu işten para kazanan çocuklarıda göz ardı etmemek lazım! Yani pedofiller daima çocuk kaçırıp tecavüz etmiyorlar - çünkü böyle bir talebin para ile karşılanabileceği bir ortamda arz edecek birileride mutlaka ortaya çıkacaktır, çünkü kolay para kazanmak için can atan salak çok. Mısırda iken gözümden kaçmayan şey, yaşlı turistlerin yanlarında 18 altı gençlerle takılıyor olmaları idi - tıpkı tayland yada filipinlerdeki gibi. 40 üstü olan, genç ve parlak götlere çakma merakı olan yada bu gençler tarafından vajinaların kol sokturmak ve diğer fantastik şeyleri yaptırmak isteyen insan sayısını sakın küçümsemeyin! Pedofil deyince sakın hemen bunun sadece erkekler tarafından uygulandığını zannetmeyin. Pedofillerin topluma yararı, çocukların amcıklaştırılmasına katkıda bulunmaktır, bu yüzdende işlerine devam edebilsinler diye cezaları hafif olur.

Uyuşturucu müptelaları olmadan ülkeyi nasıl kontrol edebilirsiniz? Uyuşturucu toplumu el altında tutmanın en sağlam yoludur. Bu yüzden dünyayı kontrol eden üç unsurdan biridir. Yani petrol, altın ve uyuşturucu tüm bu düzenin temel taşlarındandır. Eğer bir yerde savaş varsa, bunun nedeni %90 bu üç unsurdan birinin kontrolünü ele geçirmek içindir. Müptelalar sağlayıcının vicdanına bağlıdır. Toplumda karışıklık çıksın istiyorsanız alkol ve diğer uyuşturucuları bir ay kadar oldukça az ve pahalıya arz edin... sonrada oturup seyredin. Şiddet olaylarında, hırsızlıkta ve cinayetlerde artış olacak. Barış zamanında uyuşturucular bolca dağıtılır, savaş zamanında yada iç karışıklığa doğru giderken ise azaltılır. Haftada en az 1-2 tane uyuşturucu madde baskını haberi duyarsınız. Bunlar uyuşturucunun azalacağının belirtisidir! Azalt-Fiyatını yükselt diyagramı yavaşça tekrarlanarak devam eder. Neden peki? Çünkü böylece halk polise karşı çıldırmışçasına saldırınca ordunun karşılık vermesi ve "silah" kullanılması için sebep oluşur. Neden sigaraya bu kadar yükleniliyorda, sigaradan daha çok insan öldüren alkole yüklenmiyor? Çünkü insanların daha çabuk yok edilmesi için alkol önemli etkenlerdendir. Ayrıca alkol bağımlıları şiddete yatkın olduklarından kanuni değişiklik yapımında öncelikli örnek davranışları sergilerler. Sokakta gezerken bir tinerci, balici, ayyaş yada sadece kafası herhangi birşeyden güzel birini görünce ne yapmaktasınız? Tabiki ondan uzaklaşmaya çalışmaktasınız! Peki neden? Her an herşey olabilir korkusundan? Yani bu tiplerin ne yakınında olmak nede onlar tarafından iletişime geçmek istiyorsunuz, ki bunda haklısınız, çünkü içgüdüsel olarak davranışını kestiremediğiniz birinin yada şeyin etrafında durup "tamamda ne kadar acayip?" diye düşünüp dolanacak değilsiniz. Peki sizi kim koruyacak? Tabiki hayırsever devlet baba! Fakat şöyle bir hoşgörüde "sarhoşla dalaşma" der. İşte bu yüzdende bu kafası güzelleri piyasada git gide daha çok görmektesiniz, çünkü bu toplumsal hoşgörü onları sanki "görünmez" yapmakta. Şahsen koyunlar gibi kafası güzellere karşı bir hoşgörüm falan yoktur, yani bu yolla cesaret kazandığını zannedenlere bunun böyle olmadığını asfaltı öptürerek öğretirim.... Tabiki bu işin paradoks yanı şu: yedikleri dayağı hatırlarlar, ancak yapmış oldukları pislikleri hatırlamazlar. Ne ilginçtirki bu "hatırlamayanlara" dün gece sarhoşken bir transla çıkıp arabada gözünüzün önünde ona oral muamele çektiğini söyleyincede bir anda herşeyi hatırlamya başlarlar. Bu alkolikler yada kafası güzellerde tabiki şiddet uyguladıklarından yada topluma aykırı davranışlarından dolayı polisin daha çok güçlenmesi için bir başka neden oluştururlar.

Owwww, haydi gelelim en sonuncuya: Borç Müptelalarına!
Bunlara müpteladan çok kumarbazda dememiz mümkün, çünkü daima birgün borçlarını ödeyip normal bir hayata döneceklerine inanırlar. Tabiki borçlarını kapatmanın yolu olarak çalışıp kazanmayı değil, yine diğer kumar metodlarını denerler: iddaa, lotto, süper toto, online poker, piyango yada sayısal gibi imkansızlıklarda hayallerindeki paraya kavuşacakları umudu ile yaşarlar. Bir yandan imkansızlıklarının içinde borçtan bu şekilde asla kurtulamayacaklarını kabullenemezler, diğer yandanda radikal bir değişime başlamayı istemezler.... mız mız çocuklar gibi aynı boku yemeye devam etmeye kararlıdırlar, çünkü borçla yakaladıkları hayat standardını bırakmak istemezler. Önemli olan aylık minimum aidatı ödeyebilmektir! (INPUT) Bu yolla bu müptelalar nasılsa tüm borcu bir seferde ödeme zorunlulukları yokmuş gibi göründüğünden günlük dozlarını almaya devam ederler. Bu tıpkı anal ilişkiye benzer..... ilk dakika acıtır, sonrasında folloş olunca acıyı hissetmeden girebilecek ne varsa yavaş yavaş sokarsınız. Belli bir andan sonra ileri itmenize bile gerek kalmadan duruma alıştıklarından kıçlarını geri geri itelemeye başlarlar - bunada alışmış kudurmuştan beter denir! Özelliklede bu müptelaların normal yaşamı nasıl etkiliyor olduklarını önceden yüzlerce kez belirttim ve aynı nakratı tekrar yazmama sanırım gerek yok. Bu yaratıklar bırakın sadece birer parazit gibi ekonomiyi çürütmeye, aynı zamandada enfekte edip onu öldürmeye programlılar! Eğer toplumun yokolmasına sebep olan etkenleri arıyorsanız işte karşınızda en ölümcülü duruyor! Bunların ölümcül olmasının aynı zamanda giderek artmalarına bağlamak oldukça doğal, çünkü doğada aşırı artışa geçen herşey önce çevresini sonrada kendini tüketir - sonundada yok olur gider! Tabiki bu yok olup gitme anına "kurunun yanında yaşta yanar" misali herkes dahil olur. Dikkat edin, borç arttıkça GSMH ve GSYH rakamlarıda artıyor! Çünkü açığı kapatmanın tek yolu, istatistiki bilgileri manipule etmektir.

Bakanlar Kurulu, 2011 Yılı Programı’nda yer alan ”Fert Basına Gayri Safi Yurtiçi Hasıla (GSYH)”ya iliskin bazı rakamlarda düzeltme yaptı. 2010 yılında kisi basına gelir 2 bin 354 yükseltildi. 2011 için bu rakam şöyle:

Konuya iliskin düzeltme tebliği Resmi Gazete’nin bugünkü sayısında yayımlandı. Buna göre, ”Fert Basına GSYH” tablosunda yer alan 2010 yılı için Satın Alma Gücü Paritesi (SGP)(ABD Doları/TL) ”1,159” rakamı ”0,982”, buna göre hesaplanan fert basına GSYH ”13.038” dolar yerine ”15.392” dolar olacak. 2011 yılı için de ”1,211” olan SGP (ABD Doları/TL) ”1,025”, ”13.653” dolar olan SGP’ye göre fert basına GSYH, ”16.126” dolar olarak düzenlendi.

Dikkat edin, bu tip haberler hep kıyıda köşede, ana gündeme yansımadan yayınlanır ve çoğunluklada 5-6 satırdan falan oluşur. Yapılan düzeltmeler sonucunda kimin gelirinde bir değişiklik oluyor biliyormusunuz? Tabiki kimsenin! Çünkü düzeltme sadece matematiksel ve koyunların kendilerini bi bok zannetmeleri için. TV onlara "bakın nasılda büyüdük" yada "bakın nasılda gelişiyoruz" haberlerini (INPUT) verdiği sürece herşey 10 numaradır - değilmi? Devlet baba nasılsa yeni yönetmelikler koyup kredi kullanımını teşvike devam ediyor - o zaman sorun ne ki?

Gelin size sorunun nasıl birşey olduğunu izah edeyim! Yiyici olan bu spastik çocuklar ne kadar yaşıyorlar? Ortalama 20-35 sene kadar! Yani tükettiklerini normal ömrün yarısında hayatları ile geri ödüyorlar - çünkü aldıklarına karşılık geri verdikleri başka birşey yok. Deliler normal olamadıkları için ilaçlarla zehirlenip yok ediliyorlar. Sübyancılar hapise girince anti-pedolar tarafından şişlenip yok ediliyorlar. Uyuşturucu müptelaları sonuç olarak altın vuruşu yaparak hayata veda ediyorlar. Gereğinden fazla yaşamış olan yatalakların en sonunda çaktırmadan fişi çekilip, ecel ile öldü havası veriliyor yada içtikleri ilaçlar zaten gerekeni yapıyor. Tüm bu parazitik davranışların temel bir sonu var: sömürülen kaynak bitince sömürenide beraberinde yok ediyor.

Peki ya bu gereksiz ve umutsuzlardan nasıl kurtulunmalı? Yani demek istediğim tümden çöküş gerçekleşmeden "az önce" bunlara ne yapılmalı ve tabiki nasıl yapılmalı? Bunu yorumlarda ele almayı tercih ediyorum ve fikirlerinizi bekliyorum. Fikir, karşılıklı mancınıkla fırlatıp havada tokuşturmada olabilir! 


Bu arada medyanın koyunları hangi konulara yönlendirip hangi konulardan uzak tuttuğunada dikkat etmenizi tavsiye ediyorum. Daha önce anlattığım Input-Output örneğine göre düşünün. 

Kısa bir hatırlatmada bulunayım!

T4 operasyonu: Nazi Almanyası'nda zorla yapılan Ötanazi programı. Eylül 1939'dan Ağustos 1941'e kadar yapılan çalışmalar, 1945 ve hatta ötesine de Nazi rejiminin dağılana kadar gayri resmi olarak devam etti. T4 programı "ırk hijyeni"nin Nazi Partisinin politikasını geliştirdiği düşünülürse, Alman halkının, engelliler dahil "çürük ırk" elementlerinin "temizlenmiş" olması gerektiği inancı vardı. Bu görüşe göre, ötenazi programı daha sonra Avrupa Yahudilerinin Holokosta karşı politikasında bir evrimi temsil etmektedir.
Irksal hijyen fikirler Nazi hareketine uzaktı. Sosyal Darwinizm fikirleri ve düşünceleri 20. yüzyılda tüm Batı ülkelerinde yaygın olan öjeni (eugenics) hareketinin özelliklede Amerika Birleşik Devletleri'nde güçlü, eğitimli insanlar arasında birçok taraftarı vardı. Taşınan kalıtsal kusurların, sterilizasyon ve kalıtsal antisosyal davranış olduğu düşünülüyordu. Bu düşünceler Amerika Birleşik Devletleri, İsveç, İsviçre ve diğer ülkelerin hukukuna girmiştir. Örneğin 1935 ve 1975 yılları arasında, 63.000 kişi İsveç'te öjeni gerekçesiyle sterilize edilmiştir.
Nazi Almanyası II. Dünya Savaşı'nda Avrupa'yı işgale başlarken iyileşemeyecek durumdaki, sakat ve yaşlı hastaların ötanazi yöntemi ile öldürülmesi ve de Krematoryumlarda yakılması için faaliyet göstermiştir. SS doktorları tarafından T4 raporu verilen kişiler, Avusturya'da ki 6 ayrı toplama kampında zoraki ötanazi ile öldürülmüştür.


okul binası resimleriCezaevi                      VS               Okul Binaları 
Stadyumlarla toplama kamplarınında neye benzediğine bakın! Hazırlıklar yıllardır yapılmakta - gözlerinizin önünde hemde. Hatta şöyle yapın.... çevrenizde gördüğünüz okulların resimlerini çekip bana yollayın!


http://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpghttp://www.acikistihbarat.com/resimler/haber/israil-nazi-vahseti-1.jpg

27 yorum:

  1. Tırmanış devam edecek, daha çok koyun ve daha yaşanılmaz bir dünya. Extrem bir şekilde toplum çökecek ardından (tabi hayırseverlerin el atması ile). Bu yıkımla gelen yeni anlayış insan değerlerini silip atacak ve yapay evrime doktrine edilecekler. Hiçbir zaman koyunları tümüyle yok etmeyiz. Her yıkım yeni bir yükselişi getirir, edinilen tecrübe bilgi vb de daha çok kontrolü.

    Gelelim istenilen isyan seviyesinin ardından temizliğin nasıl yapılacagına... Biyolojik olanı tercih ederim ve de birbirlerine kırdırmayı. Jupiter projesi tarzı bir temizliğin geregi olmayabilir

    YanıtlaSil
  2. Birkez daha problem ve çözüm diye birşey yoktur diyen bir yazı.Elitler hayali bir sorun ve çözüm yaratıyor.Çözüm içinse koyunları kendine bağımlı tutuyor

    Bu sığırları yok etmek içinse medyanın her zaman yaptığını yaparsın.

    Ankarada sokak ortasında özürlü dehşeti.
    Down sendromlu çocuk tüp fabrikasında çakmak yaktı.
    Özürlü çocuk dehşeti!!


    gibi haberlerle halkın nefretini toplarsın.Bu ölümleri halk tarafından kabul edilebilen bir hale sokarsın.Tabi bunlar uzun soluklu biraz next level olarakta yeni doğan özürlülerin ölümünü yasal kılarsın.Şuan gördüğümüz durum ise tam tersi hepiniz dikkat etmişsinizdir ara ara böyle haberler çıkar.

    Ayaklarıyla resim çizen engelli genç.
    Spastik çocuk fizik hocası oldu.

    gibi gibi tam tersi bir yönlendirme yapılıyor.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Ayaklarıyla resim çizen engelli genç.
      Spastik çocuk fizik hocası oldu.

      gibi gibi tam tersi bir yönlendirme yapılıyor."

      Sanırım ben de haberleri takip etsem iyi olacak. Böyle bir yönlendirme yapıldığına göre GOD'ın da vurguladığı gibi koyun tırmanışı devam edecek demektir. Bütün gereksiz ve umutsuz vakalar sanki çok gereklilermiş gibi gösterilmeye devam edilecek ve onlara hazırlanan robotik teknolojiler sunularak onları borg sistem ağının içine alacaklar ve ENKI'nin de belirttiği gibi hepsi aynı ağa girince elitlerin bayram günü olacak

      Sil
  3. Nedense bu yazı benim aklıma John Steinbeck'in Fareler ve İnsanlar isimli romanını getirdi. Orada George biricik arkadaşı Lenny ile hayallerini gerçekleştirmek uğruna kendilerine bir iş arayıp duruyordu. George kendi başına istediği işe girebilecek durumda olmasına rağmen, spastik özürlü olan Lennie'nin de çalışabileceği türden bir iş bulmakta ısrarcıydı. Girdikleri her yerden Lennie'nin kurallara aykırı davranışlarından dolayı atıldılar. Lennie'ye defalarca ona ne derse onu yapması gerektiğini tavsiye etti ve sonunda ikisinin de çalışabileceği bir iş buldular.......... :( Fakat Lennie.. yine ortalığı karıştırdı.. Herkes Geroge'a Lenny'yi vurması gerektiğini söylüyordu.. Ve George sonunda onu vurdu... .................

    İnsan olmanın acısı da büyük oluyor diyorum son olarak.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bir de ötenazi ile ilgili bir film izlemek isterseniz The Sea Inside (Mar Adentro)'yu tavsiye ederim.

      Sil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. @Baska Bir yer

      "Antidepresanların yan etkilerini okursan "intihar eğiliminin" bol bol yer tuttuğunu göreceksin... Oto-imha bunlar için en doğru çözümdür.."

      Bundan pek emin değilim. Nitekim psikiyatr ve psikologların eğilimi olabildiğince insanı yaşatmak yönünde seyrediyor. Bu sektörün insanları intihara eğilmelerine teşvik ettiğini hiç sanmıyorum. Aksine sürekli yeni terapi yöntemleri arayışı içindeler. İlaçların yan etkilerini en aza indirmek içinse sürekli yeni kimyasal çözümler araştırılıyor.

      Bence havada ölüm kokusu yok. Tabii bu benim fikrim. Haberleri daha iyi takip etmem gerekiyor. fakat gittiğim yerlerde, bulunduğum ortamlarda ve şimdiye kadarki gözlemlerimde vahşi bir tutum görmüyorum. Aksine insanlar iyileşmek için can atıyorlar. Sanki yaşama bakış açını değiştir stratejisini uygulamaları için onlara son bir şans daha veriliyor gibi. Toplu bir aydınlanma için son şanslar.. Gelecekte ise bu aydınlanmadan nasibini alamayanların robotik teknolojilerle borg sistemine dahil edilmeleri olabilir. fakat bu robotik teknolojilerle ilgili bir gözlemim yok, sırf ENKI nin gözlemlerinden konuşuyorum bu hususta.

      Sil
    2. ekonomik krizler, gelişmemiş ülkelerinin son hızla son demlerini yaşamaları. Zaten Avrupadaki ülkeler tek tek batıyor. Türkiyedeki konut saylarındaki artışlar, insanların hiç ihtiyaçları olmadığı halde tonlarca şey alması. Sanırım bir 5-6 yıl en az bu devam eder. Sonra tamamen dünya iflas edebilir (yani bu görünüm verilebilir). Tüm bu olaylar insanları bir araya getiriyor. Dine daha fazla sarılma, ruhçuluk akımlarında artma. İnsanlığın ön plana çıkarılması. Çünkü insanlar sefil hissediyorlar. Sonrasında tanrının işe yaramadığının farkına varma ve robotlara boyun eğme

      Sil
    3. duzeltme: robotluğa boyun eğme*

      Sil
    4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    5. başka bir yer, evet o haberi yayınladığında okumuştum ben de. dediğin gibi gereksiz ve umutsuz vakalardan bazıları kendi kendini imha edecek kadar cesur olabiliyor. onları tebrik ediyorum...

      ama onların sayısının çok olacağına da inanmıyorum açıkçası. zaten sanırım burada ENKI nin bizden beklediği fikirler gereksiz ve umutsuz vakalar üzerinden oynanacak oyunlar üzerine, zaten onlar zamanı gelince ya intiharla ya da doğanın başka bir şekilde yok etmesiyle yok oluoyrlar. fakat bu gereksiz ve umutsuz insanlar üzerinden oynanacak politikalar hakkında sanırım bizden fikir bekledi

      Sil
    6. Nigma... Antidepresanlarla ilgili sorunu şöyle yanıtlıyorum. Benim hiçbir hastalığım yoktu, sadece ailesel problemlerim yüzünden üzgündüm. Ailemizde bipolar bozukluğa yatkınlık var, özenle belirtiyorum. Bu çocuk depresyonda diyerek 10 yaşındaki çocuğun boğazından aşağı antidepresan tıkıldı. Üzgünüm lan üzgün, üzgün olmam gereken bir durumda üzgünüm, bir anormallik yok. Sonra antidepresanlar, manik-ataklara sebep olunca lityumu dayadılar. Lityum ve antidepresanla uyuşturuldum, bir süre sonra gerçekten depresyona girince bana "bpolar bozukluk" tanısı kondu. 14 ay önce de lityum zehirlenmesi geçirdim, valproat verdiler ve saçlarım deli gibi dökülmeye başladı. Bu durumlarla karşılaşınca ailemden habersiz ilaçlarımı azaltıp bırakmaya çalıştım; sonuç: 6 sinir krizi, 2 kere hastanelik olma ve 1 intihar girişimi. Tabii bunlar aylar öncesinde kaldı. Ne kadar zehirlendiğimi merak ediyorum. Kişisel tecrübelerime dayanarak diyebilirim ki, son zamanlarda "psikolojiyi iyileştirmek" bahanesiyle koyun öldürmek çok moda.

      Sil
    7. Zerinda! seni burada görmek ne güzel :) öncelikle, yaşadıkların için çok üzgünüm. fakat sen güçlü bir kız olduğun için çok güzel bir şekilde atlatmayı başarmışsın gibi gözüküyor. başaramadığın kısımlar varsa bile eminim gelecekte onların üstünden geleceksin. yine de benimle konuşmak istediğin konluar olursa çok memnun olurum. gelecekte başka karşılaştığın insanlarda sana çok olumlu etkiler verecektir eminim, çünkü hakediyorsun...

      tabii türkiyede psikolog ve psikiyatr dünyasının özellikle yeni nesil olanlarının eğilimi tamamen koyun uyutma ya da öldürme üzerine :( fakat bu sahada hala tutunabilmiş çok iyi insanlar var..

      benim bahsettiğim terapi ve ilaçlardaki daha iyiyi arayışı daha çok türkiye dışındaki ülkeler için geçerli. oradaki insanlar uyutulmayı ya da öldürülmeyi kabul etmedikleri için ister istemez psikolog ve psikiyatrlerde çok kesin eğitimlerden geçmek zorunda kalıyor

      Sil
    8. Psikolojiye yönelik ilaçların hepsi, UYUŞTURUCUDUR. Şöyle ki, psikiyatristler terapi yapmaz. Onu psikolog yapar biliyorsun. Psikiyatristlerin esas görevi işin tıbbi kısmı, ki yurtdışında da böyle bu, ilaç yazıp başlarından atıyorlar gördüğüm kadarıyla. Daha önce yurtdışına da yönlendirildim ve yurtdışında tedavi gören arkadaşlarım var.
      En çok kullanılan şey, antidepresan (bu sadece bizim ülkemizde çok yaygın değil) bir duygusal uyuşturucudur. Lityum bir duygusal dengeleyicidir, bağımlılık yapamaz çünkü zehirlenirsin. Ama antidepresan öyle bir bağımlılık yapar ki. Veya ritalin, hareketli olduğu için "hiperaktif" damgası yiyen çocuklara veriliyor. Ben kendi dikkat problemimin üstesinden ritalinle değil sporlar ve meditasyonla geldim. Ritalin, tam bir koyun üretme ilacı. Kusursuz.

      Peki bunun bu kadar çok tutmasının sebebi ne? Çok kötü bir durumdayken önünde üç seçenek var.
      1. İntihar
      2. Uyuşturucular (ve ilaçlar)
      3. Bir kerecik olsun boktan bir şey yapma ve hayatının dizginlerini azıcık tut.

      Hımm 3. seçenek boktan görünüyor, boşver onu. İntihar edince de hayat bitecek, hem Allah gerçek mi emin de değil bu kişi dimi? Emin olsa da intihar etti, günahları çok falan, cehennem falan, kim uğraşır dimi? En iyi yöntem doktora gidelim.
      Doktor bizim psikolojimizi düzeltsin. Çünkü insanlar kendi problemlerinin üstesinden kendileri gelemeyeceklerine ikna edilmiş, ya da gelebileceklerini biliyorlarsa da TEMBELLER, bunu yapamayacak kadar EZİK ve TEMBELLER.

      Oysa kendi kendine yardım edemeyecek kaç cins insan var?
      1) Gerizekalı Spastikler
      2) Down Sendormlu Mongoloidler
      3) Deliler (Harbiden kafayı sıyırmış olanlar)
      4) Yatlaklar
      5) Dilenciler
      6) Pedofiller (Sübyancılar)
      7) Uyuşturucu müptelaları (Tinerci, Balici yada Alkolikler)
      8) Borç müptelları

      Adamlar ( vekadınlar) kendi boktan durumlarından kolay yoldan kurtulmak istiyorlar. Boktan durum da çoğunlukla 8. durum vakalarda görülüyor. Onlar zaten umutsuz. Bir de aptallar var, onlar umutsuz olmadığı halde yaptıkları saçmalıkla (antidepresan almak mesela) anında 7. gruptaki bir umutsuz oluveriyoooor!!! Dınınınım! Depresyondaki birinin antidepresanlarını saklayın ve yerinden kalkamayacak derecede mutsuz haliyle ölüşünü izleyin, iyi eğlenceler.

      Sil
    9. Olaya çok katı yaklaşıyorsun Zerinda. Sadece çok zorunlu durumlarda ilaç yazan bildiğim psikiyatrlar var. Üstelik insanlar hayatlarının her dönemini spor ve meditasyon yapabilecek güce sahip olarak geçirmiyorlar. Yaklaşımlarını hiç gerçekçi bulmuyorum. Çok idealist bakıyorsun.

      Kişisine göre bir tedavi yöntemi oluşturulur. Psikiyatrlar boş yere yoklar. Sadece koyun uyutma mekanizmaları değiller. Bazı insanların yetenekleri karşı tarafı iyileştirmeye yönelik olabiliyor. Eğer güvendiğin bir psikiyatr bulabilirsen onunla karşılıklı çalışmak gelecekte meditasyonuna da yardımcı olacaktır.

      Sil
    10. İlaçlardan nefret ettiğim sanırım açıkça belli oluyordur. Meditasyon ya da spor yapmak için ciddi bir güç gerekmiyor. Spor için gerekiyor ama meditasyon ile yogayı karıştırmadığını düşünerek eminim farkındasındır ki meditasyonu yapamayacak kişi sayısı yok kadar az. Ailemde ve bende olan astıma rağmen yaptım ben bunu, üstelik iyi de geldi. Her duruma bir çözüm getirirsin -aşırı umutsuz değilse-. Güvenilir psikiyatr konusuna katılıyorum ama ben ilaçtan değil terapiden yanayım, nigma. Psikiyatrlar tabii ki boş yere yoklar. Ben psikiyatrların hepsi adam öldürüyor demiyorum ama açıkçası ben psikiyatriden hoşlanıyorum ve psikiyatr olduğumda da hastalarıma onların bağlanacağı ilaçlar vermekten çekineceğimi hiç zannetmiyorum. Hastaların bir çoğu iyileşemeyeceklerinin farkında. İşin garibi psikiyatrların çok az bir kısmı (çok ağır yerlerde çalışmamışları) gerçekten depresyonda değil ve umutlu. Geri kalan kısmı, hastalarını tamamen uyuşturduklarını ve baş edemeyeceklerinin farkındalar aslında. Ben kendi psikiyatırımdan ilaçlarını almadığım zaman fayda gördüm, ama KENDİ yöntemlerimden daha çok fayda gördüm. Ve benim hastalığım çok ileri safhada değildi, en kötü hali ergenlik tarafından tetiklenmiş olmasıydı dolayısıyla atlatabildim. Benim gibi bipolar bozuk olan insanların çoğu intihar etmeyi tercih ediyor.

      "Sadece çok zorunlu durumlarda ilaç yazan bildiğim psikiyatrlar var." --> İstisnalar kaideyi bozmaz. Psikiyatrlar, hatta doktorlar aslında yazdıkları ilacın ne kadar zararlı olduğunun farkında değiller.

      "Bazı insanların yetenekleri karşı tarafı iyileştirmeye yönelik olabiliyor." --> Aslında bu dilini uygun kullanabilen ve mantıklı düşünebilen hemen herkeste olan bir yetenek, psikolojik açıdan. Ve seni en iyi anlayacak kişi sensindir, mücadele edecek gücün kalmadığında bile devam etmek gerekiyor. Ha tabii bazen bilinç kaybı durumları oluyor ama ben o durumların hepsini yine ilaçlar yüzünden yaşadım.

      "Yaklaşımlarını hiç gerçekçi bulmuyorum. " --> Ben de senin yaklaşımlarını gerçekdışı derecede iyimser buluyorum. Gerçeği göz ardı ederek adapte olmaya çalışmamalısın.

      Sil
    11. Öncelikle Psikiyatri kariyerinde başarılar dilerim, Zerinda. Dediğim gibi güvenilir psikiyatrlerle çalışmak insanlar açısından yararlı oluyor. Hiç ilaç tavsiye etmeden sadece terapi yapan psikiyatrler bildiğim için psikolog-psikiyatr ayrımına pek gitmedim. Bu tür psikiyatrlerin yanında da eğitim sürecim olmuştu, o yüzden nasıl çalıştıklarını biliyorum. Çok değişik terapi yöntemleri geliştiriyorlar. Yoga önerenleri bile var. İlaçlardan nefret etmeni anlayabiliyorum. Ayrıca kendinden umudu kesmiş olan insanlarda olabilir. Fakat bir Psikiyatrın tutumu bence çok önemlidir. Senin ilerde nasıl bir Psikiyatr olacağına sen karar versin. Ancak kişiler senden memnun kalmazlarsa kendilerine daha uygun bir psikiyatr ya da psikologa gitmeye de karar verebilirler. O yüzden aramızdaki fikir ayrımlarını bir sorun değil çeşitlilik olarak görüyorum. Herkesin iyileşmeye, hayata bakış tarzları farklıdır.

      Sil
    12. Sana bakış açımı anlamanı kolaylaştıracağını düşündüğüm bir örnek vermek istiyorum:

      Tanıdığım bir psikiyatrın nasıl bir yol izlediğinden bahsedeceğim. Kendisinin gerçek amacı tamamen insanlara umut kapısı açmak. Belki umudu olmayan insanların tekrar nasıl umutlarına dönebildikleri senin şu an kavrayabildiğin bir şey değil. Fakat bu gerçeği değiştirmez. Çünkü bu insanlarla her gün olmasa da karşılaşıyorum.

      Kişi kendisini kurtarır. Bu doğru. Fakat bazen karşı tarafın enerjisi ve senin de dediğin gibi "dilini uygun kullanabilen ve mantıklı düşünebilen hemen herkeste olan bir yetenek"e sahip olması bizi çok etkileyebilir. İşte benim bahsetmek istediğim bu yeteneğini psikolog ya da psikiyatr kılıfıyla insanlara vermeyi bir hedef haline getirmiş olan insanlar.

      Bu kişilerin öncelikle psikiyatr ya da psikolog olma dışında gelir sağladıkları başka bir uğraşları oluyor. Bunun dışında ek olarak psikiyatr-psikolog oluyorlar. Seanslarından para alıyorlar fakat bu parayı sadece düzeneğin dönmesi için kullanıyorlar. Yani açtıkları ofisin masraflarını döndürmek için. Zaten bir çok gönüllü kuruluşun izlediği düzenek budur. Kendi ceplerine bir şey sokmazlar. Fakat o kurumun dönebilmesi için kendi aralarında bağış yaparlar. Parasal durumu olmayan fakat iyileşebilme umudu olanlardan da para almazlar.

      Bu blogdaki yazılanları okursan da göreceksin ki düzen hep aynıdır fakat onu istediğimiz gibi manipüle edebiliriz. Bu bizim kötü kalpli, vurdumduymaz insanlar olmamızı gerektirecek bir şey değil. Manipüle etmeyi neden kötü bir şey olarak algılayalım ki.

      Sil
    13. Peki niye iyi yönde kullanasın? Kullandığın insanın HAK ettiğini nasıl bilesin? Hastalarını nasıl seçeceksin? "Hımm bu zeki görünüyor bunu iyileştireyim"? Yani demek istediğim, neden koyunları iyileştirmek isteyesin ki?

      Sil
    14. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    15. @NiGmA Yine upuzun, Nefret dolu bi yorum yazmistim ama motivasyon kaybedip(veya baska ezikce bi sebepten dolayi) Sildim. Sana kisa ve oz cevap vermek istiyorum ama ondan once sunu tekrar anladigimi belirtmeliyim. Kisi ya coban ya koyun dogar ve sonradan bunu degistirme hakki veya sansi yoktur. Dolayisi ile koyunlari mutasyona uratmaya calismak, beyin hucrelerinin olumu ve enerji(zaman) kaybindan baska bir sey degildir. Tesekkurler Enki.
      Sana verecegim oz cevabim, NiGmA;
      Zayıfa acımak doğaya ihanettir.
      -Adolf Fucking Hitler.

      Bunun sana hiçbirşey ifade etmeyeceğini, sende hiçbirşey değiştirmeyeceğini adım gibi biliyorum. İşte tam da bu yüzden yazıyorum. HAHAHAHAHAHAH.

      Sil
    16. zerinda, koyunları iyileştirmek filan istemiyorum. koyunların vicdanı yoktur. ben vicdanı olan insanlarla ilgileniyorum sadece.

      one, bana küfrederek üzerimde hakimiyet kurabileceğini sanıyorsan yanılıyorsun. enerjimi sömürüp bana zarar vermekten başka yaptığın bir şey yok. kendime güveniyorum. yolum açık olsun.

      elveda :D

      Sil
  5. Öncelikle bir insanın ne olduğuna bir açıklık getirisiniz! Kime insan diye hitap edilir ve özellikleri nedir. Tabiki bu izahat tüm spastikleri yada özürlüleri alan dışına atacaktır. Bu izahat sonrasındada insanlara verilmesine karar verilen hizmetleri açıklarsınız. Tabiki tüm bu açıklamalar sırasında kesinlike bu özürlülere atıfta bulunmazsınız - sanki bu yenilik insanlara çok yararlı olacakmış ve büyüme sağlayacakmış gibi anlatırsınız.

    Yalnızca insanlara sunulacak hizmetleri elde edebilmek içinde çalışıyor olmanız gerekecek. Ailedeki insan kategorisine alınmayacak canlılarda tabiki devletin sunduğu hizmetlerden faydalanamayacak. Buna bağlı olarakta bu tip çocuklar aileye büyük bir yük olacaklarından doğum ön tanımları ve genetik uyumluluğa git gide daha çok önem verdirirsiniz.

    Bakın... olay hitler gibi baltalama soykırım değil! Daha çok, Teşvikle öjeni!

    District 9 filmini hatırlıarsınız belki! Belgesel gibi türünün ilk örneklerindendi. İnsan olanlarla olmayanlar "ayrıştırılıyordu". AI filminde defolu robotlar arenada parçalanmaktaydı. 300 filminde dejenere tipler savaşta "ön safta" kullanılmaktaydı.... bunların hepsi birer INPUT!

    Her insan tipliyi insan kabul etmenin genel sebebi ruhtur! Her insanın ruha sahip olmadığı haberi ortaya çıkıncada bu genel kanıda değişime uğratılır. Bu minik INPUT ile ele geçecek devasa outputu bir düşünün.....

    Sigara paketlerine konulan ağzında oksijen maskeli küçük çocuk yada ereksiyon sorunu resimlerinin sağladığı outputa bir bakın. Vicdana yapılan duygusal bir dokunuşla elde edilen başarıyı izleyin.

    Alperenin "özürlü çocuk dehşeti" veya "engelli terörü" başlığı oldukça başarılı bir başlangıç! Özürlü çocuk dehşeti yazamasınız, çünü ilk iki kelime zaten acındırıcı bir anlam içerir - hem özürlü hemde "çocuk"! Buna engelli terörü derseniz duygusal blokajı elimine edersiniz. Engelli herhangi birisi olabilir - illaki çocuk değil.... üstünede terör deyince zaten tüyler diken diken olacaktır.

    Tebrikler Alperen şimdiye kadarki en başarılı fikirlerden biriydi!

    YanıtlaSil
  6. Açıkçası artık sokakta gördüğümüz her 10 insan'dan en az 7'si gereksiz ve umutsuz olduktan sonra engelli,yatalak,deli hesabı yapılmaz. Bunların hepsi engelli,özürlü,spastik,geri zekalı,tımarhanelik....

    YanıtlaSil
  7. Gereksizleri sınıflandırma biçiminize katılmasam da, doğanın kanunlarındaki bu acımasız kurallar hep vicdanımı sızlatır. İşte bu yüzden hiç bir dine veya insanların yarattığı hiç bir tanrıya inanmam. Çünkü hiç biri bu tür çelişkilere cevap olamaz. Belki de Cevap basit aslında, ya da belki de ben bu cevabı kabul etmek istemiyorum. Haa belki de cevap için sadece yanlış yere bakıyoruz herhalde :)
    neyse şansa bak bir ekonomi bloğu senle aynı anda ve paralel bir konuda bir yazı yazmış:

    http://globalekonomikmonitor.blogspot.com/2012/09/bo-soruyu-asla-kendinize-sormayn.html
    (Ne oluyor tüm blok yazarları ağız birliği mi etmiş yoksa? şaka şaka raslantıdır canııım :) )
    Bu yazı bana eski bir sözü hatırlattı; "Kurtlukta kanun düşeni yemekse ben düştüm buyrun yiyin beyler..." bugün Yunanistan yarın biz sonra başkaları dünyanın özeti bu aslında
    hadi kendinize iyi davranın ....

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. güzel mesajınız için teşekkürler...

      sizinle biraz benzer düşünüyoruz sanırım o yüzden şu fikrimi yazmak istedim:

      doğa ne kadar acımasız gözükse de, kendinizi çok fazla sıkmanıza gerek yok. hepimizin var olma amacımız farklı ve bu amacı yerine getirene kadar her canlı yaşayacak ve öldüklerinde de mutlu ölecekler çünkü her şey olduğuna varacak.

      Sil
  8. Umarım cocugun,yegenin ya da cok sevdigin bir insan engelli olur. Beyinsiz embesil.

    YanıtlaSil