6 Eylül 2012 Perşembe

Termodinamik Yasalar, Entropi ve Evrim

Merhaba Moronokronikologlar,

Evrim teorisi derki, hepimiz zamanla yaşadığımız ortama daha iyi adapte olmaktayız. Ancak entropi yasası derki: sistemin parçası olan bir bileşenin gelişmesi ancak bir başkasının harcanması ile mümkündür.

Fizikte iki yasa vardır ve bunlar en üst yasalar olarak anılmayı hak etmektedirler. Bu iki yasa termodinamiğin birinci ve ikinci yasalarıdır. Termodinamik yasaları kozmoloji, tarih, ekonomi, ordu, nükleer fizyon gibi birçok alanda uygulanabirliliğe sahiptir. Bu nedenle bu yasaları anlamak ve onları günümüz dünyasının durumuna açıklık getirmek için kullanmak büyük bir önem taşır. Çünkü bu yasalar sayesinde hayırseverler gibi sizde geleceği öngörebilirsiniz.

İlk Yasa:

Termodinamiğin ilk yasası "enerjinin korunumu"dur. Bu yasaya bağlı olarak enerji ne yoktan var edilebilir nede yok edilebilir; ancak bir formdan diğerine dönüşebilir. Örneğin arabada yakıt kullandığımızda, bu yakıtın büyük kısmı çalıştıracak enerjiye, bir kısmı ısıya, bir diğer kısmıda egsozt gazı olarak dışarı atılan atığa dönüşür.

Şimdi, bu ilk yasaya bağlı olarak iki şeyi göz önüne almamız gerekir. İlki enerjiden türemiş herşeyin şekil, yapı ve hareketidir. Sadece benzin, kömür yada kerozin- enerjiden türememiştir - insan vücududa aynı enerjiden türemiştir. Bir araç yada mumda farklı enerji türlerinin dönüşümlerinin kombinasyonu olarak ortaya çıkar. Bir mum yada araç üretilirken başka bir yerden elde edilen enerji kullanılır. Yani ortada yoktan var edilen değil, dönüştürülmüş bir enerji mevcuttur.

Bu bağlantıda dikkate alınması gereken ikinci önemli husus ise; bir mum yandığı zaman, burada kullanılmış olan enerji yok olmaktansa bir başka enerji haline dönüşüp evrendeki enerji içeriğinin sabit kalmasını sağlamaya devam eder. Yani karşımızda yeni birşey olmadığını söylemek mümkündür. Belkide buna aynı bokun kırmızısda desekte olur.


Termodinamiğin ikinci yasası derki: herhangi bir iş için kullanılacak mevcut enerjinin bir durumdan diğerine dönüşümü sırasında daima bir eksilme gerçekleşir. Mevcut enerjinin kullanımı sırasında gerçekleşen bu kayıba "entropi" denir. Örneğin, eğer bir parça kömür yakarsak, ele geçen enerjinin miktarı değişmese dahi, yanma işlemi yüzünden kömürün bir miktarı sülfür-diokside ve diğer gazlara dönüşüp boşluğa dağılacaktır. Kömürün bu sülfür-dioksid ve gazlara dönüşmüş halini artık aynı iş için gerekli enerji olarak kullanamayacaksınızdır. Bu kayıba veya atığa entropi denir. Termodinamiğin ikinci yasası dünyadaki tüm entropinin giderek arttığını gösterir. Entropideki artış, mevcut enerjide yaşanmakata olan düşüşe işaret eder. Bunun haricinde, dünya genelinde birşeyler yapılırken (üretim, ısınma vs.) eldeki mevcut enerji sadece azalmakla kalmıyor, aynı zamanda mevcut olmayan yani kullanılamayacak halde olan enerjide "kirlilik" olarak artışa geçiyor. Buna bağlı olarakta yeryüzü harcanmış bir duruma dönüşerek kirlilikte bir o kadar artışa geçmeye devam ediyor. Ayrıca, entropi (mevcut olmayan enerji yada kirlilik) yeryüzünde daima bir "maksimuma" ulaşmaya doğru eğilimlidir. Kapalı bir sistemde enerji daimi olarak tıpkı ısının sıcaktan soğuğa doğru hareket etmesi gibi yüksek seviyedeki bir yoğunluktan bir alt seviyedeki yoğunluğa doğru hareket eder - sonundada varılan noktadaki enerji seviyesinde hiçbir fark kalmayacağından "denge" durumuna ulaşılmış olunur. Bu an'a entropinin maksimuma ulaştığı an denir, yani artık açıkta kullanılabilecek "serbest" (bedava) enerji kalmamıştır. Örneğin su bir barajın üzerinden aşağıdaki nehire doğru dökülürken, burada açığa çıkan enerjiden elektrik elde edilebilir - fakat su nehir seviyesine ulaştığında, artık elde serbest yada mevcut enerji yerine sadece "bağlı" enerji bulunmaktadır yani enerji denge durumuna ulaşmıştır.

Şimdi, elimizdeki içeriğe bağlı olarak karşımıza önemli bir husus çıkmaktadır: dünya evrenin kendisine bağlı "kapalı bir sistemdir" - bir başka deyişle etrafındakiler ile enerji değiş tokuşu yapaken, madde değiş tokuşu yapmamaktdır. Evrenin kendiside kapalı bir sistemdir, çünkü kendisine diğer evrenlerden herhangi bir enerji akışı sağlanmamaktadır. Evrendeki sabit enerji miktarı başında olduğu gibi sonundada daima aynı miktarda varolmaya devam edecektir. Durum bu iken, termodinamiğin iki kanunu sonuç olarak şuna değinir: dünyaya bahşedilen sabit madde miktarı git gide harcanıp tükenirken yenilenebilen enerji tanımlaması sonuç olarak "yenilenemeyen enerji" tanımına dönüşmektedir. Bu açıdan bakıldığında, evren tıpkı bir saat gibi zamanını tüketmektedir, bu süreç zarfındada entropisi git gide artmaktadır. Önünüze çıkacak en basit çiftçi bile daimi güneş ışığı altında dahi sürekli aynı miktar ürünü aynı toprağın üzerinde sonsuza dek aynı miktarda elde edemeyeceğini bilecek kadar zekaya sahiptir.

Tüm bu termodinamik yasalarına bağlı oluşan bilimsel esaslar oldukça sağlam bir temele sahiptir. Geçmişte birçok tanınmış bilim adamı bu yasaları alt etmeye, değiştirmeye yada manipule etmeye uğraşmış olsada sonuç olarak ele geçen verilerle karşı olduğu bu yasaların temelini dahada sağlamlaştırmıştır.

Entropi yasasının bir başka yüzü: (düzenliden düzensiz duruma geçiş)

Enerjinin mevcut durumdan mevcut olmayan duruma yada yüksek seviye yoğunluktan alt seviye yoğunluğa geçmesi sırasında ortaya termodinamiğin ikinci yasasına bağlı yeni bir bakış açısı çıkar. Entropi yasasına göre izole edilmiş bir sistem içindeki  tüm enerji; düzenli bir durumdan düzensiz bir duruma doğru hareket etmektedir. Enerji yoğunluğunun en üst seviyede, mevcut enerjininde maksimumda olduğu durum yani entropinin minimumda olduğu durum en düzenli durumdur. Hindu yazıtlarında bu duruma Sato-gun (Saflık durumu) denir. Buna karşılık, maksimum entropi durumuna, yani mevcut enerjinin tümden harcanmış olduğu durumada Tamo-gun (Hareketsizlik durumu) denir. Bu iki durumun arasındaki hareketlilik sürecinede Rajo-gun (Hareketlilik durumu) denir. Anlayacağınız, bilimin günümüzde yeni keşfetmiş gibi görünen termodinamik yasası bundan asırlar evvelde bilinmekteydi.

Yukarıdaki yazdıklarım dünya genelindeki günlük yaşanılanların kısa bir açıklamasıydı. Şeyler kendi hallerine bırakıldıkları zaman git gide düzensilik durumuna doğru ilerlemeye başlarlar. Eğer çalıştığınız büroyu kendi haline bırakıp giderseniz yavaş yavaş bir düzensizliğe doğru kaymaya başladığını görürüsünüz. Yasayı bir başka açıdan incelersek, ne zaman gerçekleşmekte olan entropi artışını azaltmaya çalışsak bunu ancak çevredeki genel entropiyi arttırarak başarıyor olduğumuzu görürüz. Yerel bir entropi artışını insanlar yada makineler tarafından azaltmaya çalışmak, bu yerel alanın bağlı olduğu çevredeki entropinin artışına neden olur - böylece gerçekleşmesi öngörülen entropi genel olarak gerçekleşmiş olur. Kısaca doğa yasaları ile dalga geçemezsiniz - tek yaptığınız şey daimi olarak makyajlama yolu ile kendinizi kandırmaktır.

İşte bu etkileşim serüveni toplum içinde pek farklı değildir. Basitçe bakıldığında, bu, - toplumun bozularak git gide düzensiz hale geldiği anlamına gelir. Toplumun ahlakında, spiritüel dayanıklılığında, karakterindeki kudrette, inancındaki etkileşimde, kanun ve düzene olan hissiyatında dejenerasyon baş gösterir. Hindu yazıtlarındada toplumun ahlaki ve spiritüel enerjisinin git gide dejenere olarak maksimum entropi seviyesine ulaştığı anda Tanrının duruma el koyarak entropiyi geriye döndürme ve altın çağı (Satyuga) yeniden başlatmasından bahsedilir - bu andan itibaren tüm materyal şeyler maksimum enerji yoğunluklarında bulunurlarken aynı zamanda insanlarda ruhsal yada spiritüel açıdan maksimum (saf) enerji düzeyinde bulunurlar.

Tabiki sadece hindular bu dejenerasyon ve entropi ile ilgileniyor değillerdi. Yunanlılarda tarihi sürekli devam eden bir dejenrasyon işlemi/süreci olarak tasfir ederlerdi. Yunan tarihçi Hesiod bu süreci Altın, Gümüş, Prinç, Demir ve Kahramanlık Çağı olarak beş kategoride sınıflandırmıştı. Yunanlılar her biten çağın bir öncekine göre daha dejenere olduğuna inanırlardı (bana görede oldukça haklılardı). Altın çağ en yükseği idi. Bu, bolluk ve barış çağı idi. İnanç ise şöyle idi: "başlangıçta altından ölümsüz insanlar vardı... onlar tanrılar gibi - kalpleri endişeden uzak, çalışma gereği olmayan ve üzüntüyü bilmeyenlerdi. Acınacak durumdaki eski çağ artık onları beklemiyordu. Öldükleri zaman sanki derin bir uykuya dalmış gibilerdi. Bütün iyi şeyler onlarındı ve verimli toprağın tahılları doğanın düzenine göre toplanmaktaydı - herşeyden bolca vardı ve bu yüzdende hepsi harmoni ve iyilik içinde yaşarlardı."

Tabiki Demir çağı içinde yazılanlar vardı: "Gelmekte olan çağın demir ırkına... Gündüzleri keder ve sancılardan, geceleri kötü alışkanlıkların ağlarına düşmekten asla rahat yüzü göremeyeceksiniz. Ne baba çocuklarla, nede çocuklar babayla aynı zihni paylaşacak. Ne misafirler ev sahibiyle anlaşacak nede ev sahibi misafirlerle. Dost dostunu anlamayacak. Ebeveynler çabuk yaşlanıp onurlarını çabuk kaybedecekler. Dürüstler, iyi niyetliler yada verdiği sözü tutanlar, karşılık bulamayacaklar... fakat bile bile yanlışları yapanlar ve gücü elinde barındıranlar onurlandırılacaklar ve gerçekler ebediyen yok olacak."

Yunanlılar tarihte her çağ değişimiyle beraber çürümenin dahada arttığına inanmaklada kalmadılar, onların inancına göre en sonunda evren tümden kaosa sürüklenip Tanrının ortaya çıkması ve duruma müdahale etmesiyle herşey tekrar orjinal haline dönecekti. Ayrıca yunanlılar insanların zamanla evrim geçirip daha sivil ve medeni bir hale dönüşeceklerine inanmaktansa var olan ilk mükemmel toplumun ardından ahlaki dejenerasyon ve bozulma ile dünyevi döngüyü daima tekrar edeceklerine inanırlardı.

Benzer şekilde Romanlarda süregelen bir bozulma düzenine inanırlardı. Roman mitolojisinde geçen bir cümlede şöyle denir: Zamanın ilerledikçe dünyanında değeri yok olmaya devam eder. Hristiyanlarında dünya görüşü pek farklı değildi. Her ne kadar yunanlıların "döngü" konseptini terk etmişde olsalar, inançları doğrultusunda Tanrının insanları kendi suertinde yarattıktan sonra günahın dünyaya girdiğini düşünmektedirler.

Entropi Yasası ve Evrim:

Entropinin ikinci yasası yukarıda belirttiğim gibi her ne kadar evrenin zamanının akıp bitmekte olduğuna değinsede evrimciler dünyanın basit yaşam formlarından milyarlarca yıllık bir süreçte daha karmaşık yaşam formlarına doğru geliştiğini savunmaya devam etmektedirler. Ancak ortada apaçık olan birşey varki o da termodinamik yasalarının evrimsel teorilerin karşısında oldukça sağlam delillerle durduğudur. Dikkatli bakıldığında gözlemlenen şey evrendeki değişimin sürekli olarak ilerleme yada gelişme yerine bozulmaya ve yok olmaya doğru hareket ettiğidir. Örneğin, uranyum yada toryum gibi karmaşık atomlara sahip elementler daha az karmaşık olan radyum yada kurşun gibi elementlere doğru ayrışırken bu olayın tam tersi şekilde işlediği asla gözlemlenmemiştir. Karmaşık yıldız sistemleride gözlemlendiği gibi milyonlarca yıl süren bir değişimle değil sadece bir kaç saatlik bir süreçte parçalanarak nebulalara dönüşmekteler. Benzer şekilde, güneşimiz dakikada 250 milyon ton maddeyi yakmakta. Bunun gibi devasa işlemler tüm yıldızlarda benzer şekilde süregelirken karşımızda duran şeyin - basitten karmaşığa doğru gelişmekten çok, harcanıp ayrıştırılarak basitliğe doğru götüren bir işlem olduğunu görmekteyiz. Buna bağlı olarak evrim teorisinin, yani Darwinin basit varlıklardan daha karmaşık canlılara doğru gelişme teorisinin tamamen yanlış olduğunu kanıtlamış oluruz.

İçinde yaşamakta olduğumuz evrende ne kadar geçmişe doğru bakarsak karşımıza daha karmaşık, daha organize sistemler çıkmakta. Tabiki bu geçmişte geriye doğru bakma işlemi sonsuza dek süremez. Organizasyon daima ve sonsuza dek bir çıkış sergileyemiyor. Ulaşılmakta olan kesin bir maksimum mevcut ve buna ulaşma işleminin belirli bir zaman önce başlamış olduğu kesin. Görünüşe göre ne bu mükemmel organizasyonun daha düşük bir seviyeden evrilmiş olduğunu kanıtlamak nede evrenin daima aynı mükemmelikte sonsuz bir şekilde ayakta durduğunu kanıtlamak imkansız. Buna bağlı olarak, elimizdeki kabul edilen doğa kanunlarına göre içinde bulunduğumuz evrenin belirli bir başlangıç zamanı bulunmakta.

Ancak bu zaman terimlerinin bizi vardırmakta olduğu bir sonuç daha mevcut! Eğer herşey başlangıçta mükemmelikten çürümeye doğru ilerlemekteyse ve bu devasa işlem makrodan mikroya doğru gözlemlenirse - bu düzenin sonsuz bir şekilde devam ettiğini söyleyebiliriz.... eğer öyle olmasaydı - herhalde şimdi ve burada var olmazdık. Ağaçlar yeşeriyor (doğum), meyveleri gelişmek için güneş ışığı ve topraktaki su ve minarelleri tüketiyor (aktivite), sonundada işlevleri sona eren yaprak, dal yada meyveler çürüyüp toprağa karışıyorlar (hareketsizlik) ve aynı döngü tekrar ve tekrar süregelmeye devam ediyor.  




Hani o evrimcilerin bir türlü açıklayamadığı "madem maymundan geldik, o zaman neden halen maymun var?" sorusunun karşılığıda şu: maymunlar ilk insandan degrade olan varlıklar!  
 

Şimdide size saygıdeğer Darwin hakkında bir sır vereyim! Darwinin insanın maymundan evrildiğini izah eden evrim teorisini oluşturmasının nedeni (bunun böyle olmadığını bilmesine rağmen), insanları tek bir Ata'ya bağlayarak dünya genelindeki ırkçılık ve köleliği sona erdirmekti! Oda "hepimiz kardeşiz" modelini oluşturmaya uğraşıyordu. Buna kanıt olarak Darwinin ailesi ve sülalesindeki kölelik karşıtı fertlerin aktiviteleri gösterilebilir. Tabiki bununla Darwinin tüm eser ve teorilerinin yanlış olduğunu kast etmiyorum!

Bu yazı yaratıcılık teorisini desteklemek içinde değil! Sadece temel esaslar ele alınarak düzeni anlamanın bir adım ötesine gidebilmek için. Tabiki eski insanlar bir son ve onu takip eden bir başlangıç görmekteydiler, ancak hepsini ortak kılan nokta bu başlangıcın nasıl gerçekleşmekte olduğu idi! Bu yüzden hepsi omnipotent bir varlığın herşeyi tekrar eski haline getiriyor olması gerektiği fikrinde hemfikirdi. Tek bir sorun vardı - NASIL oluyordu?!

77 yorum:

  1. Soluksuz okudum! Böyle bir izahati tutup moronlara anlatsak ne derler? Yıllanmış sorular aslında nasılda çözümleniyor! Enki bu yazı ile bir çok noktaya uygulamalı izah getirdi. Peki şunu sormak istiyorum; tekrar o muhteşemliğe nasıl ulaştığını evrenin hususunda ortada ne gibi teoriler var? Bilinçli veya bilinçaiz bir müdahale, döngü.... Bunları araştırmak isterim

    YanıtlaSil
  2. Bu arada bir şeyler öğrenmek irdelemek için ''ayştayn'' olmak gerekmiyor

    http://www.youtube.com/watch?v=ZZgkJxOoYYU

    hahaha

    YanıtlaSil
  3. Koyunlar hata yapmaktan korkarlar - bu yüzden eski "teorilerin" yerine yenisini kabul etmek onlar için kendilerini birer salak yerine koymak olacağından eskisine yapışıp kalmak ve onu savunmak akıllarına gelen tek düşüncedir. Her ne kadar ispat yada objektif bilgide sunsan farketmez.... Allah yaratmıştır noktaaaaa!

    Bu konuyu aslında çok daha geniş bir alana yayabiliriz. Mesela şimdiki maymunlar hangi insalardan arta kalanlar? Acaba bizleri yaratanlar bu maymunlardaki dejenere genleri eski hale gelecek şekilde modifiye ediptemi bizi bu hale getirdiler? .... Cevap bekleyen soru çok! Sadece düşünmek, sormak, araştırmak ve cesaret gerekli!

    YanıtlaSil
  4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Güneşten enerji aldığımızı düşünmen her ne kadar genel halk bilimin anlattığı şeyde olsa elektrikselliğin bunun böyle olmadığını izah ettiğini belirteyim! Bunu birçok yazımda elektron ve proton ilişkisi olarak dile getirdim ve kimin kimi daha çok kullanıp sömürdüğüne zaten değindim!

      Merak etme yasaları oldukça iyi anlıyorum, sadece benim teorik değilde gözlemlere bağlı "pratik" açıklamam senin okulda öğrendiklerinle bağdaşmıyor. Konun üzerine dikkatli düşünürsen düzensizlik artışının aynı zamandada enrji kaybına yol açtığını görürüsün.

      Belkide yazıyı doğrudan önyargılı okuduğun için teorik bilgilerin pratik açıklamalarla uyuşamadı.

      Madem bu kadar gelişmişiz, o zaman neden eski yapıtların işlevlerine yada mimarilerine günümüz teknolojisi ve bilgisi ile bir cevap bulamıyoruz? Piramitlerin gerçekte ne olduklarını biliyormusun ve dünya etrafındaki dağılımlarını nasıl açıklarsın?

      Eskiden daha sağlam bir vücut yapısına sahip olan dinazorların hayatta kalabilenleri daha zayıf ve kırılgan olan kuşlara dönüşmedilermi? Bana kuşların eski atalarından daha "karmaşık" bir fizik ve biyolojiye sahip olduklarını söyleyebilirmisin? Tabiki atmosferdeki oksijenin azlığı yada çokluğu büyümeyi yada gelişmeyi etkilemekte ancak evrildik dediğin basit canlıların hiçde o kadar basit şeyler olmadıklarını düşünmedinmi?

      En basit kabuklu canlılar bile karmaşık uzuv ve görme yapılarını daha az karmaşık olanlara bırakmadılarmı? Gözlerinde 100er bin mercek yerine şimdi sadece bir tane var. 8-14 bacak yerine bugün 4 yada 2 bacak yokmu? Apandisitin yok (ne işe yaradığını dahi çözemedik), 20 yaş dişlerin belki çıkmıyor? Sence bunlar gelişmenin bir işaretimi yoksa kaybın mı?

      Bence mainstream science'ın birçok kişiye taktığı at gözlüklerini çıkarıp yeniliklere kulak vermelisin.

      Yazıda çok büyük hatalar yok, çünkü yazmadan evvel mutlaka doğruluğunu incelerim ve objektif olarak pratikliğine bakarım. Pre-history denen zamanların ne kadar yanlış anlandığını ve buna bağlı olarak ortaya çıkan teorilerin nasılda dandik olduklarını ancak kendi mantığını kullanınca anlamaya başlarsın. Mesela dinazorların 70 milyon yıl kadar öncesinde bir asteroid çarpması ile yok oldukları söylenir. Öncelikle bu olayın gerçekleşme zamanı 27 milyon yıl öncesine dayanıyor. Yani senin sımsıkı tuttuğun bilimde hata yapıyor. Yasak Arkeoloji denen bir kitap var tavsiye ederim!

      Yinede istediğini düşünmekte tabiki serbestsin. Sudaki yağı çalkalayınca hücreselleşiyorlar, fakat aktivite durunca ne oluyorlar? Tekrar durağan ve tek bir parça haline gelmiyorlarmı? Onları bu hücresel karmaşık hale "ne" getirdi?

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    4. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    5. @baska bir yer

      "O ortak ataya "A" diyelim.. A'nın insan ve maymun olması sürecinde ortam şartları farklıydı (bu süreç milyon yıllık sürelerdir)... Şimdi kalkıp A'dan milyon yıllık evrimle türemiş maymun "artık farklı olan" ortam şartlarında nasıl tekrar insan olsun? İmkansız.."

      imkansız değil fakat ancak milyon yıllık süreler zarfında olabilir. nitekim evrimin yönünün mükemmelliğe doğru gittiğini düşünmek hayatın gerçeklerinin hiç bir alanıyla uyuşmuyor. hayat bir döngüdür. bu çok basit gözlemlenebilen bir gözlemdir. ister teorilerin içinde kaybolarak bu gözleme ulaş, istersen bir ağacı belli bir süre izleyerek bu gözleme ulaş, sen bilirsin.

      Sil
    6. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    7. Dikkat ettimde sadece seni haklı çıkaracağına inandığın konular yada sorular hakkında yazmışsın.

      ENKI: "Onları bu hücresel karmaşık hale "ne" getirdi?"

      RNA'nın ve DNA'nın kendi öz fonksiyonları, "içine alma", "çoğalma" ve "kopyasını oluşturmadır"

      Burada soruyu anlamamışsın fakat aklına gelen tek cevabı hemen yapıştırmışsın. "NE" sorusu tabiki bir mikro-biyoloji uzmanı olarak senin aklına başka birşey getiremezdi. Belkide soruyu böyle sormuş olmam benim hatam.

      Merak etme yazdıklarını hakaret yada boy gösterme olarak algılamıyorum.... fakat blog içerisinde yeni ısınmaya başladım.... gerisi gelecek ve tartışmaya devam edeceğiz. ;)

      Ya yarın evrimin SALT dediğin gerçekliği "gerçekten" çökertilirse sanırım bir bilim insanı olarak bunu kabullenirdin, çünkü bu ispatı bir başka bilim adamı sunmuş olurdu ve bir meslektaşın olarakta ona güvenirdin, değilmi! Bana olan güvensizliğin belkide bundan kaynaklanıyor: diplomasızlık! :)

      Gerilemeyi (eksilmeyi) bir ilerleme olark görmekle gerilemeyi (eksilmeyi) gerçektende bir gerileme olarak görmek oldukça uzak iki uç nokta oluyor. Nasıl bakmak istediğine bağlı.

      Sil
    8. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    9. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    10. @baska bir yer

      "DNA'nin kopyalama mekanizmasi genel olarak eski miraslarinin tumunu icinde barindirma yonundedir."

      evet bu doğru. zaten eski mirasların bugüne senteziyle geleceğimizi belirleriz. hiç bir şey yok olmaz. bu bakımdan baktığımızda ilk başlarda evrimin mükemmeli hedef aldığını görüyoruz. fakat bunun sonsuza kadar devam edeceğini düşünemeyiz ki.. belli bir doyum noktasına ulaştıktan sonra aynı hızla düşüşe geçecektir.

      "İnsan yok olabilir... Ama yok olmazsa gelisim, genetik yapisi nedeniyle kacinilmazdir. Gelisimle ne kasteddigimiz ayri bir konu. Senin komunist hayallerin gercek olmayacak uzgunum. Beyin vucut enerjisinin %20'sini kullaniyor. Kimine gore tam bir fasizm!!! Ekonomik sistem tipki vucudun evrimi gibi daha kontrolu, daha verimli, daha hizli vs vs. Seklinde evriliyor... Begenelim ya da begenmeyelim iste evrim ve her yerde..."

      Yani demek istediğin beyin vücut enerjisinin yüzde 100'ünü kullanana kadar evrileceğimize mi inanıyorsun?

      Sil
    11. Evrim organizmaların içindeki koşullara adapte olabilme becerisidir.

      İnsanda beyin gelişmiştir, çünki, sahip oldugu fiziksel koşullarıyla başka bir avantajı yoktu.

      Eğer bir şey ileri hareket ediyorsa, geri de hareket edebiliyordur...

      Evrim elbette ki gerçektir. Ancak, enkinin yazdıklarını sadece veri olarak ele alırsan evrimin içinde nereye otutturursun?


      Sil
    12. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil

    13. Benim aslında ifade etmek istediğim şu idi, bazı yaşam koşullarında geriye hareket ( ki bence burda, geri derken bile insan kendi kriterlerine göre yargılyor ) aslında o tür için bir evrim olabilir. Bu anlamda ileri gidiyorsa geriye de gidebilir dedim. Bu açından baktığında yine de değerlendirmen kesinlikle eklenerek giden bir değişim midir?

      Sil
    14. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    15. @baska bir yer

      beynin 100 % potansiyele gelişemeyeceğine dair bilimsel veriler var. özellikle 14 yaşından sonra beyin hücrelerinin büyük bir bölümünün bilinçli bir şekilde yok edilip sadece o yaşına kadar işe yarar bulduğu nöral bağlantılar üzerine yoğunlaşmayı hedef aldığı verisini bir incele istersen. tabii belki bu süreci gelecekte değiştirebiliriz fakat 14 yaşından sonra kişilerin belli şeylere odaklanması insanlık tarihi kadar eski, zaten tüm insanları farklı kılan da bu. Her insanın sonsuz potansiyelde iş gücü ortaya çıkartabilmesi dengeyi bozardı. bence beynimizin 100 % potansiyele gelişmemesi dengenin korunması için şart. dolayısıyla bu hiç bir zaman olmayacak gibi düşünüyorum.

      mağaralarda kalan türler örneğin çok dikkatimi çekti. mesela ben doğumumdan yaklaşık 9 yaşına kadar doğanın bana sunduğu süper görme sistemine sahiptim. fakat daha sonra birden görme seviyem düşüşe geçmeye başladı. annemin ve babamın böyle sorunları yoktu. kardeşim var mesela, onda da hiç olmadı. bir tek ben de vardı. dna geçmişimde olmayan şey nasıl olur da ben de bir gerileme olarak ortaya çıktı? evrime böyle mikroskopik bir alandan baktığımızda aslında geriye gidişin de mümkün olduğunu görebiliriz. neyse, ben daha yeni yeni neden doğal bir şekilde süper görme sistemime dönemiyorum diye araştırmaya başladım. sonuçta retinamda bir sorun yok. retina da işlevlerin yüzde 10'unu yerine getirdiğine göre, bu iş beyinde bitiyor diye bir sonuca ulaştım. nitekim araştırmalarım da öyle olduğunu gösterdi. ve bu görme bozukluğunun psikolojik sıkıntılar ve içine kapanık dış dünyaya ilgisiz insanlarda uzağı görmeyi zamanla unutma olarak sonuç verdiğini öğrendim. şimdi bu sıkıntılarım ve ilgisizliklerim üzerinde çalışarak tekrar 100 de 100 görme seviyeme ulaşmayı hedefliyorum. uzun lafın kısası, ben kendimi gerilettim çünkü şartlarım bunu gerektirdi. sürekli mükemmelliğe doğru gitmek hiç bir tür için geçerli olamaz. şartlara göre geriye doğru evrim de gerçekleşebilir.

      çok büyük skopta bakmadım olaya belki ama hayatın gerçeklerini göz önünde bulundurmamız gerekiyor. teorilerde bizim gözümüzden kaçan çok büyük manipulasyonlar olabilir.

      Sil
    16. Nitekim, eğer ENKI'nin anlattığı şekliyle entropi, evrim ve termodinamik yasalarını kabul etmek istemiyorsak, bir kere tüm bu koyun-tanrı ilişkisini tamamen bir kenara atmamız gerekiyor. Birileri feda edilmeden başkaları evrilemez. Eğer ben kendimi feda edip içime kapanmasaydım, bir başkası kendi evrimini tamamlayamacaktı. Ben kendimi geriletirken aslında başkasının ilerlemesine izin verdim.

      "Evrim teorisi derki, hepimiz zamanla yaşadığımız ortama daha iyi adapte olmaktayız. Ancak entropi yasası derki: sistemin parçası olan bir bileşenin gelişmesi ancak bir başkasının harcanması ile mümkündür."


      End of Transaction.

      Sil
    17. Nigma,
      görme yetindeki gerilemenin ortama ayak uydurmak oldugunu neden düşünmüyorsun?

      Sonuçta en başta, başkalarına muhtac ve onları kaale almamız gerek bir sistemdeyiz. Topluma uymak, ayak uydurmaya çalşmak en başndan beri asli görevimiz.

      Sil
    18. @Başka Bir Yer

      Evrim teorisini ve onu illaki savunanları ortak kılan noktalar mevcut: savunulanı kanıtlayacak kesin kanıt yok! Savunulmasının en büyük nedeni "başka bir alternatifin bulunmamış olması" olabilirmi?! İki tane benzer fosilin bulunması ile "bu varlık buna dönüşmüş" demek tabiki kolay - ayrıca bazı fosillerin sırf bu teoriyi ispatlamak için kurgulandığınıda belirtmeyi unutmayalım.

      Bu arada günümüzdede daha önce hiç keşfedilmemiş ve nereden geldiği çözülemeyen cinsler bulunmakta. 10 yada 100 yıl önce yoklardı, şimdi ise varlar. Bildiğin gibide "missing link" için halen kayda değer bir kalıntı bulunabilmiş değil. Uydurmaya çalışmak ile kanıtlamak farklı konular.

      Gerekirse farklı maymun türlerinin fosillerini art arda koyup bir türün nasıl evrilmiş olduğunu göstererek iknaya çalışabilirsin, ancak halen bu evrimin gerçekten böyle gerçekleşmiş olduğunu kanıtlıyor değil. Bu denenmiş bir metoddu fakat işe yaramadı.

      Yazıda anlamadığın noktan benim genel evrime bakış açımın seninkine uymuyor olmasından kaynaklanıyor. Bir değişim tabiki söz konusu fakat buna gerçekten evrilme yani ilerlememi denmeli yoksa degradasyon ve kayboluşmu? Bazen teorilerin ne dediğinden çok ne gözlemlediğime bakarak karar veririm. Evriminden bahsedilen canlıların evrildiği söylenen canlılardan öncesine ait kalıntıları ne yazıkki karşımızda evrilmiş değil farklı iki türün olduğunu gösteriyor.

      Bundan 10.000 sene sonra bio-genetik açıdan sence ne yapıyor olacağız? Halen evrimimi tartışıyor olacağız yoksa sipariş canlılarmı dizayn ediyor olacağız? Ya eğer virüsleri DNA ya yeni verileri yüklemek için kullansaydık ve bu sayede istenen değişimi gerçekleştirseydik. Senin gibi birçok moleküler biyologda eksik olan birşey var: sınır ötesini deneme çekingenliği.

      Bu evrim alanında isptlayabileceğini düşündüğün birçok şeyin temelinin diğer teorilere dayandığını hatırlatayım. Teoriler %100 kanıtlanamadıkları sürece teori olarak kalmaya devam ederler. Virologlar dahi virüsünün orjinini bilmiyorlar, ancak tez üreterek bunu bildiklerini iddia eden tabiki mevcut. Bazen "bilmiyorum" demek en basit yanıttır. Tüm evren bir dejenerasyon evresinden geçerken bunun içindeki canlıların tam tersine upgrade olduklarını ummak biraz "wishful thinking" olmuyormu? Ezoterik bilimin kimler tarafından asırlardır başarıyla uygulandığını hatırlatmalımıyım?

      Kanıtlarınla ilgili link ver, inceleyeyim...

      Evren zannettiğinizden daha gariptir - Arthur Clarke

      Sil
    19. Beyinle ilgili olarka,
      Kendi fikrimce, doğa gereksiz olan hiçbiseyi bedenine monte etmez. Bugun ve su ortamda beynin %100 gelişmesi imkansiz gibi gelsede, farklı ortamlarda aktive olacak farkl loblar olmadığı ne malum.

      Ve herşeyin ötesinde, artık genetigin geldiği noktaa, insana "imkansız" dedirtemiyor. Bu doğal evrim sürecinde olmak zorunda mi?

      Sil
    20. @parantez bag

      son mesajımı okursan soruların cevap bulacak ama ben yine de açıklayayım. imkansız diye bir şey yoktur fakat hayat bir döngüdür ve dünya ikili sistem üzerine kurulu. bu iki temel veriyi göz önünden çıkardığın an boş yere kendini heba etmeye devam edersin.

      ben ortamıma adapte oldum fakat aynı zamanda bu adaptasyonu gelişmek için değil senin de belirttiğin gibi gerilemek için yaptım. bu sayede başkaları evrildi ve gelişti.

      Sil
    21. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    22. evrilmek ve gelişmek kavramları arasında kavram kargaşası yaratmışım. yukarıda gelişmek kastettiğim yerlere evrilmek filan yazmışım. evrim hem gelişme hem de gerileme şeklinde olabilir. o yüzden yukarıdaki yazdıklarımı editleyerek tekrar aşağıya almaya karar verdim:

      Nitekim, eğer ENKI'nin anlattığı şekliyle entropi, evrim ve termodinamik yasalarını kabul etmek istemiyorsak, bir kere tüm bu koyun-tanrı ilişkisini tamamen bir kenara atmamız gerekiyor. Birileri feda edilmeden başkaları evrilemez(GELİŞEMEZ). Eğer ben kendimi feda edip içime kapanmasaydım, bir başkası kendi evrimini(GELİŞİMİNİ) tamamlayamacaktı. Ben kendimi geriletirken aslında başkasının ilerlemesine izin verdim.

      ben ortamıma adapte oldum fakat aynı zamanda bu adaptasyonu gelişmek için değil senin de belirttiğin gibi gerilemek için yaptım. bu sayede başkaları evrildi(SİL) ve gelişti.

      bir de son olarak bir ekleme yapmak istiyorum. bu düşünce tarzından yola çıkarak tüm hayat serüvenimiz boyunca bir tanrı olamayacağımız sonucuna varıyoruz. ya da şöyle diyebiliriz. tüm hayatın boyunca tanrı olacaksan bile kısa bir ömrün olabilir. uzun ömürlü insanların ister istemez başkalarının gelişimine izin vermeleri için arada sırada depresif ve işe yaramaz periyodlara girmesi gerekir.

      neden diye sorarsanız, nüfus çok fazla ve git gide insanların yaşama olanakları iyiye gidiyor ve bu olanaklar sayesinde normal şartlar altında 80 yaşına kadar yaşıyorlar. bu kadar 80 yaşına kadar yaşayan insanın belli süreler aralığında bir şekilde etkisiz hale getirilmesi lazım ki gelişmeden bahsedebilelim. bu etkisiz hale getirme şekli sadece hayırseverlerin yöntemleriyle olmak zorunda değil. depresyon gibi hastalıklar da insanları etkisiz hale getiriyor. zekanın git gide geliştiğini varsayarsak da hayırseverlerin insanları kontrol altında tutması zorlaşıyor. buna bağlı olarak doğa kendi elimine etme yöntemlerinden bize sunmaya başlıyor. herkesin bir anda ölüme gitmesindense, bir süreliğine depresyona sokulmaları ve işe yarayacakları zaman depresyondan çıkmalarına izin vermeleri güzel bir yöntem. böylece herkesin içindeki cevherler zamanı gelince gelişime katkı sunabilir.

      Sil
    23. son eklememe ek olarak ENKI de önem verdiği için yukarıdaki depresyon örneğini bizzat deneyimlediğimi ve deneyimleyenlerle de iletişimde olduğumu söylemek isterim.

      burada pratik bilgilere önem veriyoruz. ben 10 sene belki de daha fazla bir süre depresyonda yaşadım ve etrafımda da koyun olmadığını bildiğim fakat depresyonda olduğunu tahmin ettiğim insanlar da gözlemledim. GOD'ın bir örneği vardı bir yazısında hani chyper lara yardım etmek istediğinden bahsediyordu. God'ın demek istediğini böylece daha iyi anlarsınız. Bu insanlar gerçekten yardım edilmeyi hakediyorlar çünkü onlar sadece doğanın kurallarına uygun olarak depresyondalar. Bu insanların kim olduğuna karar vermek için çaba göstermenize filan gerek yok. Zaten hala ölmemişlerse bir gün bir işe yararlar, merak etmeyin :)

      Sil
    24. Barış,
      İngiltere, fransa, almanya ve avusturyadaki doğa tarihleri müzelerinin hepsini gezdim. Yakutistan, mısır ve kenyadaki birçok arkeolojik kazıya katıldım. Ben gördüğümü ve ezoterik bilimine bağlı doğa yasalarını esas alıyorum. Hiç daha önce devletin yasak koyduğu bir bölgede kazı yaptınmı? Sence neden bu alanlara yasak koyuyorlar? Hazine avcılığını engellemek içinmi? Keşke sana mısırda bulduğumuz fosilleri (müzelerde sergilenmesi yasak olanlar) gösterebilseydim.

      Herneyse dediğin gibi doğruluğun dili basittir, ancak bu saldırgan tavrını anlamış değilim. Şuan kitabını okumaktayım ve yarısındayım, yazdıkların insanlık için ancak her insanın okuyupta anlayabileceği bir dilde değil.

      "Halen fotosentez ve görme ilişkisine neden bakmadığını anlamış değilim... "

      Çünkü bu teorininde doğru olamayacağını izah etmeye çalışan diğer teoriler mevcut. Zannediyormusunki doğru bildiğin her teori bütün bilim adamları tarafından "evet işte bu" olarak kabul edildi! Senin doğru olarak bildiğin teorideki evrime bakış açısı "büyük ihtimalle", "bana göre" yada "olasılıklar dahilinde" gibi cümlelerle ispat edilmeye uğraşılıyor. %100 delil yok, çoğunluk sadce eldeki verilere bağlı olarak tahmin oyunları oynuyor.

      Bundan 10.000 sene evvel bugünkü yörüngemizde bile değilken, tüm bu kozmik değişimlerin bahsedilen evrime nasıl bir etkide bulunduğunu kim açıklayabiliyor? Bu konuyu astro-arkeolojide incelemeni tavsiye ederim. Üzgünüm, insan ırkının başlangıcı evrim teorisinin savunulduğu gibi afrikadan değil. Dünyada farklı ırklar mevcut ve buda tek ata teorisinin sonu demek. Sanırım ilk iki paragraftan sonra yazıyı okumayı bırakıp doğrudan yorum yazdığın için yazıdaki esas konunun ne olduğunu fark edemedin.

      Sil
    25. Başka Bir Yer
      yazdığım linke bakarmısın bize evrim teorisine başka bir açıdan bakmayı sağlayabilir belki
      http://www.gnoxis.com/insan-dnasinda-dunya-disi-genler-5940.html
      http://www.sonsuzsifa.com/blog/ilginchaber/insan-dnasinda-dunyadisi-genler

      Sil
    26. glimmer, link için teşekkürler. gerçi ben başka bir yer değilim ama benim işime yaradı :D

      ben de son günlerde bu konuyu araştırıyordum. özellikle 21 aralık tarihinden sonra büyük bir aydınlanma olacağını tartışıyor bu linkteki teze inanan şahıslar. age of aquarius'a daha da yaklaşacağımız için günümüzdeki kapitalist sistemin bir kaç yıl içinde tamamen çökmesi bekleniyor. bu alt yaşam formundan üst yaşam foruma geçiş gerçekleşecek diye inanıyorlar. alt yaşam formunda kalmayı tercih edenler elimine olacak ya da köle olacaklar emin değilim. nasılki köpekler insanlara tanrı olarak bakıyorsa, insanlarda bu üst yaşam formuna geçecek olanlara tanrı olarak bakacaklar. yeni çağın yöneticisi onlar olacak.

      Sil
    27. Tüm bu tartışmaları,yazıları,bilgileri okuduktan sonra artık sözü edilecek karşı çıkılacak tek bir kelime bile kalmıyor hala beynini kendisi kullanabilenler için. Sistemin sadece koloninin işine yaraması için bireyleri eğitim sistemiyle kurban verdiği aşikar.Zaten güçsüz olanları baştan bu sisteme sarılıyor ve onu bırakmak istemiyorlar.Yani eğitimi zayıflıklarından dolayı kendileri istiyorlar.

      Koyunlar bu eğitimlerle evrildikleri(dahi,hızlı düşünme yeteneği) sanarken aslında geri evrim geçiriyorlar,haberleri yok.Ne olacak sanıyodunuz,evrileceksiniz ve küçük vücutlu büyük siyah gözleri olan uzaylıcıklara mı dönüşeceksiniz? Bu geri evrim'dende beter,maksimum geri evrim.Spastik çocuğun çirkin versiyonu...
      İşte,içi dışına vurmuş piçin
      http://www.ufomystic.com/wp-content/uploads/disclosure-alien.jpg

      Başka güneş sistemlerinde böyle spastiklikler olmuş olabilir ama burada sadece insan ırkı var ve öyle kalacak.

      Doğa bize yeteri kadar verdiğini düşünüyor artık.Yani doğadan daha fazla yardım beklememek gerek.İnsan daha fazla evrilecekse bu artık insan eliyle olur.

      Sil
    28. Bu arada bu evrimi,değişimi realiteye uygunsuz olarak öngörmeye çalışmak saçma. Zayıflama amaçlı yada kas geliştirme amaçlı spor yapanlar bilir her ne kadar kasınız olursa olsun her seferinde bu iş zordur. Kası geliştirmek veya kilo vermekse en zorudur çünkü bir öncesinden daha fazla zorlamadığınızda,bir önceki çalışmanızdan daha ileriye gitmediğinizde bu iş olmaz,değişim gerçekleşmez.

      İnsanlık yerinde saymıyor mu artık? Saçma inançlarla ve sorumsuzluklarıyla kendilerini öldürmüyorlar mı? Böyle giderse maymun olmaları ve tekrar insan olmaya çalışmak için efor sarfetmeye başlamaları tek kelimeyle 'dahice'dir!

      Sil
    29. bakşimdi,

      "İnsanlık yerinde saymıyor mu artık? Saçma inançlarla ve sorumsuzluklarıyla kendilerini öldürmüyorlar mı? Böyle giderse maymun olmaları ve tekrar insan olmaya çalışmak için efor sarfetmeye başlamaları tek kelimeyle 'dahice'dir!"

      Biliyor musun bu fikrine katılıyorum. Hatta aklıma Kurandan bir alıntı geldi:

      2:65 - İçinizden cumartesi günü yasağını çiğneyenleri elbette bilirsiniz. İşte bundan dolayı onlara "sefil maymunlar olun!" dedik.

      5:60 - De ki: "Allah katında cezaya çarptırılma bakımından bunlardan daha kötüsünü size haber vereyim mi? Allah, kimlere lanet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve şeytana tapanlar yapmışsa, işte bunların makamı daha kötüdür ve onlar düz yoldan daha çok sapmışlardır".

      7:166 - Böylece onlar kibre kapılıp yasak kılınan şeylerden vazgeçmeyince, biz de onlara, hor ve zelil maymunlar olun, dedik.

      Tabii bu alıntılara sadece konsept olarak bakıyorum. Sonuçta tamamen kafadan uydurulmuş şeyler olamaz bir kitabın içinde. Elbette bir yerlerden belli bir mantık üzerine kurulmuştur. Benim de aklıma tarihin tekerrüründe böyle bir olay geçmiş olabileceği ihtimali geldi.

      Zaten yeni gelecek çağ üzerine bir çok yorumlar okuyorum. Ne kadarı doğru bilmiyorum ama Hindu öğretilerine göre insanların düşünceleri okuyabilme kapasitesi var. Yeni çağ için de sadece düşünceleri okuyabilen ve telepatik olarak birbiriyle iletişim kurabilen, wireless gibi bağlantılara ihtiyaç duymadan (yani bizim şimdi yaptığımız gibi değil) kendi network lerini telapatik olarak beyin gücüyle sağlayabilen bir insanlık öngörülüyor. Bunu yapamayacak olanlar da yapay bir network bağıyla birbirine bağlı kalacak. Yani şimdiki internet olayı daha da gelişecek ve tamamen beyinleri kontrol altına alınacak.

      Sil
    30. "Bu arada bu evrimi,değişimi realiteye uygunsuz olarak öngörmeye çalışmak saçma. Zayıflama amaçlı yada kas geliştirme amaçlı spor yapanlar bilir her ne kadar kasınız olursa olsun her seferinde bu iş zordur. Kası geliştirmek veya kilo vermekse en zorudur çünkü bir öncesinden daha fazla zorlamadığınızda,bir önceki çalışmanızdan daha ileriye gitmediğinizde bu iş olmaz,değişim gerçekleşmez."

      Bu da çok doğru. Ben her sefer bunu yaşıyorum. Zayıflama ya da spor alanında yaşamıyorum, onlar benim için kolay. Fakat duygularım ve bilgilerim konusunda sürekli yaşıyorum. Duygularımı çok güzel kontrol etmeyi öğrendiğimde 'tamam ya artık öğrendim, gerek yok uğraşmama' dersem yine kontrolsüz bir manyağa doğru geri evrim geçirmeye başlıyorum. aynı şekilde bir çok kitap okuyup, tüm bilgileri yutup, süper über gözlemler yapıp 'tamam ya bitti işte artık tanrıyım' desem bile bıraktığım an yine aynı hızla düşüş gerçekleştiğini görüyorum.

      Yani nefes almaya devam ettiğin her vakti kontrol etmek zorundasın. Kendini bırakmak gibi bir şey söz konusu değil. Yani mükemmel bir evrim için. Bu mükemmel evrimi herkesin gerçekleştirebileceğini düşünemiyorum. Açıkçası mükemmel olmadan ölürsem biliyoru ki başka bir hayatta yine bu boktan dünyaya gelmek zorunda kalacağım. O yüzden bu yaşantımda şu mükemmele bir şekilde ulaşıp, yolculuğumun sonuna gelmek istiyorum!!!!!!!!!!!

      Sil
    31. Kuralım hemen canım



      Yolculuğunun sonuna ulaşmak isteyenlerin klübü; LAST GRAVE CLUB.

      Sadece elitlere üyelik vardır,sıradan kişiler ne anlar burada'ki derin ezoterizm ve spirütüellikten...

      Sil
  5. "Fakat blog içerisinde yeni ısınmaya başladım"

    Aklıma alpaçino geldi böyle omzunda havlusu kum torbasını yumruklarken

    YanıtlaSil
  6. Bu arada barış, hani bulmuşken fırsatı yap hasılatı der gibi şova dökmüşsün olayı. Üslup daki ukalılığı kast etmiyorum yalnızca (çözümlemelere gidiyorum fakat analizlerim yanlış çıksa diyorum)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    2. Burada da susacaksak nerede konuşalım :D

      Sil
  7. Moronokrikologlar nedir ya

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. kronik moron hastalığı olduğu halde kendini moronların iyileştiricisi zannetme eğilimini anlatan bir deyiş

      Sil
    2. teşekkür ederim açıklama için,
      bu kendi aranzdaki bir deyim midir?

      Sil
    3. ENKI her yazısında farklı bir moron tabiri kullanmayı seviyor, bu deyişi ben de ilk defa bu postunda gördüm ve kendimce bir mana yükledim. belki enki yazarken bunu kastetmemiş olabilir ama bence açıklamam çok mantıklı

      Sil
    4. Oldukça başarılı bir tahmindi... :)

      Sil
    5. Veri tek, yorum sınırsız yani :)))

      Sil
    6. one is all and all is one gibi bir durum oluştu mu bana mı öyle geliyor :P

      Sil
    7. evet,
      kısaca her yol bagdat gibi de denilebilir

      Sil
  8. http://www.dailymotion.com/video/xeqf4h_otoriteye-boyun-eyer-misin-seyret-o_tech

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. video tam üstüne basmış parantez bağ :( :( bu deney ve buna benzer yapılmış bütün deneyler şu an bütün psikologlar tarafından etik değil olarak kabul ediliyor. o yüzden yapılan yeni deneyler de bir çok etik kuralları gözetilmesi gerektiğinden hiç gerçekçi olamıyor.

      tabii bu videonun asıl söylemek istediği insanların bilim kılıfı altında ne kadar da mantıksız ve sabit fikirli hale getirilebileceği..

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. @baska bir yer

      evet işkence edilmediğini biliyorum fakat çok etik toplumumuzda ( :D ) insanların zihinleri üzerinde oyunlar oynamak da artık etik dışı kabul ediliyor. yani google'a da bakabilirsin istersen bu deney en etik dışı 10 deneyin içinde yer alıyor.

      Sil
    4. Etik mi???????????????

      Etiğe sadece koyunlar bakar... para babaları için sınır yok :))

      Sil
    5. parantez bağ,

      evet ben de etik kuralları uygulayan bir psikolog olamayacağıma karar verdiğim için mesleğimi yapmıyorum

      Sil
    6. Nigma,
      bence 10 umara bir karar vermişsin... zaten bilimle ugrasanlar gerceklerle daha çabuk ve gerçekçi yüzleşiyo... okumuşsundur, ama okumayanlar için kitap tavsiye edeyim,

      "yaşamın sırrı dna " bahri karacay

      tırtıngen, ama bilim ve araştrmalarla iligli fikir verir, zevkle okumustum

      Sil
    7. şu,

      robot olmadgmı ispatlamaktan sıkldım

      Sil
    8. parantez bağ, teşekkür ederim :)

      verdiğin kitap tavsiyesi de ilgimi çekti, daha önce okumamıştım. okumayı düşünüyorum, teşekkürler yeniden.

      Sil
  9. ben psikoloji deneyleri yapmış olduğum için biliyorum, öncelikle 'denek' diye hitap etmek bile yanlış kişilere ve başlarına gelecek tüm işlemleri en detaylı şekilde onlara açıklaman lazım, yoksa suçlu kabul ediliyorsun. sadece çok küçük ve zararsız kabul edilen manipülasyonlar yapabiliyorsun

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. bu manipülasyonları bile belki artık yapmak yasaklanmıştır, tekrar etik kurallarını gözden geçirmem lazım. tabii yaptığın her manipulasyonun zerre miktarını deney sonunda kişilere açıklaman ve rahatsız olmaları takdirinde onlara psikolojik yardım sağlaman da cabası

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Bugün üstüne para verip, yanınada bedava kan tahlili yada check-up vereceğiniz fringe deneyler için kobay insan bulmanız çok kolay. Etikmi, o ne?

      Sil
    4. başka bir yer,

      evet profesyonel olarak. dediğin gibi gerçekten çok saçma noktalara geldi :( artık bu zamanda yapılan psikolojik bilim çalışmalarının gerçek bir veri üretmediğine ben ve benim gibi duyarlı diğerleri de katılıyor. bu alanda değişim yaratmaya çalışanlar yok değil, fakat hemen elimine ediliyorlar. tabii ben prof filan olmadığım için değişim çabalarımın olması da imkansız. ben de bu alandan tamamen koptum. artık uğraşamıcam açıkçası..

      Sil
    5. Dikkatli bkarsan bütün gün boyunca psikolojik deneylere tabi tutulduğunu görebilirsin. Tv, Medya, Reklamlar, Müzik, Semboller yada Kredi kartlarının biçimi dahi bu etik olmayacak deneyin birer parçası.

      Etik denen şey sadece hayırseverlerin uygularken koyunların uygulamaması için oluşturulmuş bir öneriden ibaret. Bir başka insani fikir daha.

      Sil
    6. evet, toplum psikoloji ve sosyoloji ilimleriyle yönetiliyor fakat bunlar üniversitede öğretilenlerden tamamen farklı. üniversitede sadece koyun uyutma dersleri var. geçenlerde moronistanlı arkadaşımıza bunu izah etmeye çalışmıştık, şimdi bu yazılanları okursa belki anlar.

      Sil
    7. Kurbanına onu nasıl yönetip sömürdüğünü öğretip bu kaynaktan kendini mahrum bırakmak istermiydin? Tabiki hayır!

      Hiç bir koyunun ortaya çıkıpta günümüzde kullanılan takvimin ne kadarda saçma sapan olduğunu ve bu aldatmaca sayesinde her sene (en az) 1 ay bedava çalıştıklarını söylüyormu? 1 dakikanın 60sn, 1 saatin 60dk ve gününde 24 saat olması gerektiğine kim karar verdi? Ya peki neden bir saniye 60 salise değilde 100? Daha değinilebilecek o kadar çok şey varki......

      Sil
    8. takvimler hakkında bilgi sahibi değilim ne yazık ki. fakat bildiğim bir şey var. o da tepkisizlik zamanı dondurur. sadece etki-tepki ilişkisi olursa zaman tanımlanabilir. bir şey sana etki eder ve sen ona tepki verirsen, ikisinin arasında geçen süreye göre zamanı belirlersin.

      input ve output olayından bakacak olursak, eğer input veriliyorsa ve sen tamamen tepkisizsen ortaya output çıkmaz. hani insanlar hiç konuşmadığınız ve öylece durduğunuz zamanlar aşırı rahatsız olmaya filan başlarlar ya, tepkisizliğe tahammül edemezler. insanlar için zaman kavramı çok önemlidir. çünkü eğer zaman olmazsa hayatlarındaki hiç bir şeye bir mana yükleyemezler. o yüzden doğum günü, yıl dönüm günü gibi şeylere çok önem verir, ajandalarına günlük tarihler atar, saat kaçta, hangi yılda ne yapacaklarını planlarlar.

      o yüzden insanlara takvim hazırlamak çok kolay olsa gerek. en ihtiyaçları olan şey bu.

      Sil
  10. Tek kelimeyle muhteşem bir yazı.Döngüler ve ''Nasıl'' sorusu.İşte zaten bütün mesele ''Nasıl'' sorusunda değil mi?
    Maymunlar ilk insandan degrade olması konusu bile şu moronların error vermelerine sebep olur.Sürekli birşeyler önlerine sunulu gelince fazlasını ve öyle olmama ihtimalini dahi düşünemiyorlar.
    Örnek verecek olursak; Ufo deyince hep gökyüzü akla gelir fakat yer altı yani okyanusların altı hiç akla gelmez.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Örnek verecek olursak; Ufo deyince hep gökyüzü akla gelir fakat yer altı yani okyanusların altı hiç akla gelmez."

      Yesssssss...... Bravo NWTD, mükemmel gözlem!

      Sil
    2. Bu gözlemi bir türlü konumuza bağlayamadım, biraz daha açabilir misiniz?

      Sil
    3. Kısaca sana gösterilen şey, seni esas görmen gerekenden uzak tutmak içindir - buna dikkat çekme ve odak dağıtma denir. Yeryüzündeki savaşların Tv de gösterilmesi seni yukarıdaki gelişmelerden uzak tutar! Mynamardaki müslüman soykırımı seni havaideki volkanik aktiviteden uzak tutar. Afganistandaki çatışmalar seni izlandanın bankalara karşı sürdürdüğü "fuck you" politikasında uzak tutar. Skandallar yeni çıkan kanunların çaktırmadan kabulu için birebir fırsattır....

      Tenis kortunda güç daima hakemdedir, ancak seyirci sadece "oyuncuları" izler - bir sağa bir sola... asla ortaya odaklanamazlar, çünkü top sürkli hareket halindedir.

      Sil
  11. "Bu an'a entropinin maksimuma ulaştığı an denir, yani artık açıkta kullanılabilecek "serbest" (bedava) enerji kalmamıştır."

    Tüketimdeki bu istemli hızlandırmanın nedeni bir an önce açıktaki kullanabilir serbest enerjinin tüketilmesi olabilir mi? Yani Dünya'nın sonunu getirmek için istemli bir hızlandırma mı var?

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. İstemli değil, kaçınılmaz bir hızlanma söz konusu! Katlanarak artan bir kullanımda, katlanarak azalan bir kaynak sözkonusudr. Kaynağın kullanımı onun tükenmesine, akabinde ona bağlı olan sistemlerin çökmesine ayrıca kullanımdan arta kalan atıkların (kullanılamayacak enerji) etrafı yaşanmaz hale getirmesine neden olur. Sonuçtada F=-F yani "Denge" sağlanır! Evrenden aldığın herşeyi başka bir şekilde geri veririsin - çünkü bedavaya birşey yoktur!

      Sil
    2. Evet bu teoride doğru fakat pratiğe geçtiğimizde çok karmaşık hale geliyor.

      Vermenin bir çok değişik türü var. Düşünce enerjisi, iyileştirme enerjisi, el-gücü enerjisi, iş gücü enerjisi. Yani insanların enerjiyi değişik türlerde vermesi söz konusu. Bazıları tüm vaktini sürekli çalışarak geçirmeyi 'vermek' zannediyor. Bazen tüm ömrünü tüketip ortaya sadece saatlerce yaptığı işleri bırakan ve bir şeyler verdiğini sanan insanlar var. Gerçek anlamda vermenin değerini nasıl ölçeriz? Ortaya çıkardığı değişimlerle mi? Mesela facebook'un kurucusu sadece facebook kurdu ve şu an dünyanın en zenginlerinden. Onun verdiğinin değeri başka verilenlerin değerinden daha mı büyük?

      Vermeyi nasıl tanımlamalıyız?

      Sil
    3. Enki yaziyi okuduktan sonra aklima direk olarak Eski bloglarindan birindeki su resim geldi;
      http://i.imgur.com/Jb3R4.jpg
      Hadi bunu da inkar et Baska bir yer :DDDDD

      Saka bir yana, yazida en cok ilgimi ceken yer duzenliden duzensiz duruma gecis konusu oldu. Zira daha once hic uzerine dusunmedigim, dogrusu aklimin ucundan bile gecmemis olan bir konu. Bu da benim icin Bos bir CD demek! (Bos CD'leri doldurmak gibi bir takintim vardir)

      "Tabiki eski insanlar bir son ve onu takip eden bir başlangıç görmekteydiler, ancak hepsini ortak kılan nokta bu başlangıcın nasıl gerçekleşmekte olduğu idi! Bu yüzden hepsi omnipotent bir varlığın herşeyi tekrar eski haline getiriyor olması gerektiği fikrinde hemfikirdi. Tek bir sorun vardı - NASIL oluyordu?!"

      Sorular sorular sorulaaar! Onca yorum boyunca Evrimin tartisilmis olupta bu konuya hic deginilmemis olmasi dikkatimi cekti. Zira en onemli ve can alici nokta bu degil mi? Molekuler Biyolog olmadigimdan Evrim hakkinda bir yorumum veya kesin bir dusuncem yok, swh. Fakat suna deginmeden gitmek istemiyorum Baska bir yer;

      Başka Bir Yer6 Eylül 2012 13:15
      Aydınlatıcı (illuminati) :)

      "Latince bilen biri" olarak Illuminati kelimesinin anlamini bildigini varsayiyorum. Kelimeyi son derece yanlis bir sekilde kullandiginin farkindasin degil mi? (Amacin sadece referans atip swh swh cekmekse o zaman bagisla lutfen.)

      Sil
  12. bu gidişle yakında The Day after Tomorrow filmi gerçek olacağa benziyor

    YanıtlaSil
  13. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  14. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  15. Ben üç-dört yıldır entropi evrim ilişkisi üzerine düşünüp yazılar yazıyorum, bu yazı iki yıl önce yazılmış ama kendi görüşümü belirtmeden edemeyeceğim (belki biri görür de kafamdaki bulanıklığa yardımcı olur kim bilir)
    Basit, tek hücreli canlıları ele alalım. Bu canlılar kendilerine uygun ortamlarda yaşamlarını sürdürürler ve çoğunun rejenerasyon kabiliyeti yüksektir. Organellerinin veya birimlerinin özelleşmesi yaşadıkları çevre sebebiyle olurken bu özelleşmeler minimum düzeydedir. Bu tarz tek yaşayan canlılar yaralanma, saldırı gibi şeylerden pek etkilenmezken bakteri/virüs istilası, DNA bozulması (mutasyon vs) gibi durumlarda hayatta kalamazlar. Gelişmişlik olarak bu canlıların bir üst seviyesi olan basit kolonileri ele alalım.
    Bu koloniler birlikte hareket ederler ve herhangi bir hücre topluluğu belirli bir görev için özelleşmemiştir. Peki, eğer bu hücrelerin her biri koloninin görevini tek başına halledebiliyorlarsa niçin bir arada yaşıyorlardı? Bir amipin yalnızlık çekip hoşbeş edeceği bir başka amip araması ihtimalini yok sayarsak tek hücrelilerin koloni oluşturmak için sebepleri yok gibi görünüyor. Koloninin yaşam şansı tek bir hücrenin yaşam şansından yüksek fakat koloni halinde bulunması durumunda bu canlının soyunun tükenme olasılığı daha yüksek. Örneğin, normalde bir virüs veya bakteri tarafından saldırıya uğrayan hücre tek başına ölürken eğer söz konusu kurban bir koloniyse bir koloni dolusu hücrenin ölümü gerçekleşir.
    Koloninin temel faydası enerji tasarrufudur. Yaşamsal faaliyetlerin gerçekleştirilmesi için birtakım kaynaklar harcanır ve bu kaynaklar canlı nüfusunu stabil tutacak şekilde habitatlarda sınırlı bulunur. Eğer tasarruf sağlanırsa, daha büyük bir nüfus daha kolay hayatta kalacaktır.
    Koloni, yani paylaşım, hayatta kalma şansını o kadar yükseltmiyor. Çünkü bir hücreyi öldürmeyecek durumlar bütün koloniyi öldürebilir (özellikle karmaşık kolonileri). Eğer koloni oluşmamızsa hücrelerin bir kısmı ölürken bir kısmı hayatta kalabiliyor. Mesele tasarruf. Kaynak tasarrufu kaynakların hunharca tükenmemesi demektir. Yani koloni oluşturmak özel bir seçim değil, kaynakların azalması sebebiyle çevre şartlarının değişmesi basit canlıları karmaşıklaşmaya ZORLAR. Şayet bir ortamda uyum sağlayamayan canlının soyu tükenirse bu ortam radikal bir şekilde daha da çok değişir –çünkü bu bölgede yaşayan bir canlı türü yok olmuştur! yani bir ortamdaki hassas dengeleri bozar dolayısıyla uyum mutlaka gereklidir.
    Entropi EVREN = Entropi ORTAM + Entropi SİSTEM
    Evrendeki entropi sürekli artar, bunun sebebi ortam entropisi denilen yani sistem dışında kalan entropinin çılgınca artmasıdır. Sistem entropisi aslında düzenli olarak azalır.
    Evrimde de şu söz konusu, ortamdaki ve evrendeki KULLANILABLİR enerji miktarı sürekli azalıyor çünkü entropi sürekli artıyor. Bu durumda bir canlının az miktardaki kaynaktan çok fazla faydalanabilmesi gerek.
    32 trilyon bakteri hücresi bir arada bulunsun. Bunların her biri oksijensiz solunum yapıyor gelişmemişler. Bunlar 32x2 trilyon ATP üretebilirler. Bir de 32 trilyon hücreli bir insan olsun. Bu insan ise 32x48 trilyon ATP üretebilir çünkü karmaşık bir yapıda bunu yapabilecek donanımı var (örneğin diyorum yani kesin miktar değil tabii). Yani entropi arttıkça kullanılabilir enerji azaldığından, canlıların o enerjiyi KULLANABİLECEK şekilde evrimleşmesi gerekmez mi?
    Yani canlılar kaynak kıtlığı yüzünden verim elde etme amacıyla karmaşıklaşmaya zorlanıyor gibi bir durum oluyor. En sonla ilgili; Ortak atanın fiziksel güç kullananı maymuna, beynini kullananı insana evrimleşti dolayısıyla hem insan hem maymun var burada bir anormallik yok. Ortak ata da o dünya şartlarında varlığını sürdürmeye uygun olmadığı için evrimleşmişti zaten, onun da soyu tükendi.

    YanıtlaSil