Toplum 3 kesime ayrılmıştır; iç parti, dış parti ve proloterler.
Proloterler avam tabaka olarak adlandırabileceğimiz sömürülen ve
hayvanlaştırılan kesimdir. Temel ihtiyaçları dışında gelen sosyal ve
düşünsel ihtiyaçları ''loto''dur. Loto günlük yaşamda önemli bir yer
tutar, sadece meşgale yada kolay para kapısı olarak kalmayıp üstünde
''taktik satıcılığı'' yapılacak kadar ciddileşmiş bir iştir. Sinema ve
tele ekran dışında bir etkinliğe rastlanılmayan okyanusyada (nefret
haftası yada zafer kutlamaları vb. hariç) günlük dozajı sağlar. Partinin
proloterlere karşı tutumu esneklikten değil önemsememekten gelir.
Partinin politikası zihinlere hükmet olduğu için ve de avam kesim
istenilen düşüncesel kıtlığa ulaştığından kollektif bir güç oluşturma
riskleri yoktur. Kıtlığın ve berbat yaşam koşulları olmasına rağmen
aktif bir başkaldırış görmeyiz proloterlerde, aksine parti üyelerinden
gelir bu tutum. Proloterlerde biz kavramını görebiliriz, fakat bu bir
partili karşısındaki ''öteki'' dışlamasından öte gitmez. Proloterler
parti üyelerinin sahip olmasının hoş karşılanmadığı bir takım
ayrıcalıklara sahiptirler. ''El altı'' denen sistemin yürümesini
sağlarlar. Hatta parti erotik materyaller üretip proloterlere dağıtır.
Sürekli bir taraflarda patlamalar olmasına karşın proloterlerin olağan
karşılaması, umursamazlıkları hakkında ciddi veriler sağlar. Parti
cephesinde ise iki kesim söz konusudur; iç parti ve dış parti. İç parti
hakkında fazla bilgimiz olmasada, dış parti ve üyeleri hususunda yeterli
bilgimiz vardır. Dış parti üyeleri proloterlerden farklı olarak parti
adına çalışır ve bir takım yükümlülükleri vardır. Bu insanlar partinin
uyguladığı sistemin bir çarkı olmalarına rağmen içten içe herşeyin
boktanlığına kızmalarına rağmen toplu bir çıkış sergilemezler. Kaldı ki
bireysel çıkışlarda nadirdir. Parti üyesi işleri yapabilecek kadar zeki,
aynı zamanda parti gerçeklerini kabul edebilecek kadar aptal olması
gereklidir. Bireysellik mümkün olduğunca kısıtlanmış ve üyeler sosyalleşme adı altında göt götedir sürekli Dış partide Parsons gibi tamamen embesil, fanatik, Syme gibi
zeki ve farkında olup destekleyen, Winston gibi tamamen saçma bulanlar
diye üç gruba ayırabiliriz. Ayrıca, sadece kendi standartlarını
beğenmeyip umursadığı tek şey kendi olan kesimi de ekleyebiliriz. Hatta
Winston'un görüşüne göre bu kesim dış partinin çoğunluğunu
oluşturmaktaydı.
Parsons, ''şişman ve ezik'' denen klasik olmuş embesil tiplemedir.
Partinin ''ideal'' üyesi olan bu gerzek uykusunda Büyük Birader'e söylenmesi dışında hiçbir kusuru yoktur. Parsons gibi birinin
bile uykusunda BB'ye söylenmesi bizi partinin 101 no'lu oda dışında
zihinlere ne kadar hüktmetiği hususunda şüpheye düşürür. Syme zeki ve
parti destekçisi olmasına rağmen ''çok fazla'' bilen adam kontenjanından
buharlaştırılır.
Winston, Winstonnn... Bu adam yalnızca başkahraman olmakla kalmayıp
okuyucuya böylesi bir dünyada bile bireysel kurtuluş umudu sunuyor,
ardından ise O'Brien ile suratının ortasına gerçek yumruğunu yiyen
okuyucu Winston gibi eziliyor. Winston'un yaptığı aşırılıklar yada
ahmakça diye yorumlanabilecek hamleleri tartışma götürebilir elbet,
ancak sorguda ''bilinen'' her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatması
kısmı ve tablonun arkasından çıkan tele ekran bize partinin okuyucunun
bilgisinden fazla denetim ve kontrole sahip olduğunu gösterir. İnsanlar
arası ilişki ve duygular özellikle kısıtlanmış ancak bastırılamayan iç
güdülere belli bir tolerans sağlanmıştır. Cinselliğin kısmen
bastırılması ve ünite üretimi haline getirilmesi önemli bir ayrıntıdır.
Partinin yarattığı ahlak anlayışı yine parti dışını yadsımaktadır.
İnsani her türlü şeyin kınanması ve cezalandırılması, insanın insandan
nefret ettirmek ve ortak bir zihinsel kafes altında toplama amacı
güdüldüğü görülür. Zombidir onlar, bu dünyanın insanları yaşayan ölüler!
PARTİ!
Okyanusya üzerinden gideceğim ancak diğer iki ülkeninde benzer hatta aynı olduğunu aklınızda bulundurun.
Parti devrimle yönetimi ele geçirmiş ve şöyle politikalar geliştirmiştir:
-Çift düşün
-Dili daralt, düşünceyi daralt (yeni söylem)
-Sürekli savaş
-Zamanı durdurmak
Çift düşün, bu anlayışın temelini dualitik kökene dayandırabiliriz.
Beyaz ve siyah! Fakat parti hem siyah hem beyaz olduğunu söyleyip zihnin
tercihine bağlı olarak birini gördüğünü ileri sürüyor. Bunun en güzel
örneği Winston ile O'Brien'ın 101 no lu odadaki diyologlarında görülür.
Bu dualitik bakış sadece 3. halin imkansızlığını kırmakla kalmaz gerçek
kavramınıda yeniden şekillendirir. O'Brien Winston'a herşey senin
kafanda der ve çoğunluğunun dolayısı ile partinin gördüğünün gerçek
olduğunu söyler. O'Brien yani parti bu anlayışı içselleştirmiştir.
Goldstein'ı yaratıp ve kardeşlik örgütünü yadsımaması partinin kötü adam
yaratmakla kalmadığını gösterir. Bulunulan ve öngürülen durumun tam
tersini en ince ayrıntısına kadar ortaya koyar ve kendini açık seçik
eleştirir. Ardından yine kendi sistemi içinde alternatifleri eritir.
Yeni söylem, çift düşünle birlikte zihinleri yerle bir eden etkili
bir yöntemdir. İnsanlar kelimeler ile düşünür ilkesini doğrultusunda
kelime sayısını azaltabildiği kadar azaltır, zıt kelimeleri atar...
Belki de en önemlisi kelimelerin anlamlarını daraltmasıdır, örneğin;
yürümekte özgürsün, sigara içmekte özgürsün vb... özgürlük siyasal
benzeri manasını yitirmiştir. Kitap bize dil konusunu yeterince
anlatmıştır, bu nedenle fazla değinmiyorum.
Sürekli bir savaş, Goldstein'ın(!) yazdığı kitapdan şu sonuçlara varabiliriz:
Öyle yada böyle eskiden gerçekleştiren savaşlarda bir sonuç elde
edilir ve buna göre gelişmeler yaşanırdı. Maddi şeyler uğruna verilen
savaşın bir manası kalmamış, stabiliteyi koruma amacı güdülmüştür. Parti
maddiyata zaten çoktan ele geçirmiştir. Hedef zihinler! En nihayetinde
makineleşme ile gele üretim fazlasını yok etmek ve hipnotik bir dünyayı
sürdürme görülür. Sürekli bir savaşın barıştan farkı ne ola ki?
Teknoloji son sürat ilerlerken öngörülebilecek şekilde insanların
cenneti bir ütopya yaklaşıyordu. Peki partiyi bunun önünü kesmekle
suçlayabilir miyiz? Hayır! ''İnsanlar'' tembel, aptal, aç gözlü bir
topluluktur. Çoğunluğun bu embesilller tarafından oluştuğu yadsınamaz.
Hem de her zaman! Eninde sonunda bu koyunlar hiç çaba harcamasa ve
serbest olsa bile sürekli üreyecek, aç gözlü bir şekilde başkalarının
şeylerine saldıracaktır. Böylece kendi kendilerini imha edeceklerdir.
Buna müsaade edilemez, daima bir büyük biraderin onları izlemesi
gereklidir. Bu arada parti bu asalakların iyiliği için falan hükmetmez.
Salt iktidar için… Partinin ulaştığı bilinç ve öncekilerden edindikleri
deneyim, öncekilere nazaran müthiş hırslı ve kararlı eski orta, yani
yeni yüksek kesim ‘’zamanı durdurmak’’ konusunda başarılı olmaya
yakındır. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği kontrol eden, onu değiştiren,
muhalefet kavramanı yok eden parti. Bu kara ütopyanın daimi
koruyucusudur. BB sizi hep izledi ve izleyecek!
Günümüz ve Ütopya
George Orwell’in ütopyası ile günümüze bir bakalım, çift düşün olmasa
bile sürekli düşünce akımları ile insanlar, kışkırtılır, pasifize
edilir, intihara sürüklenir… Manipülasyon istenilen şekilde uygulanır.
Dilde tahribat, anlam çoğalması(anlam karmaşası), diller arası yozlaşma
ayrıca hızlı bir şekilde lisanların sonraki kuşağa aktarılmayarak
silinmesi. Tele ekran olmasa bile televizyon vb. şeylerle doktrine
ediliyor insanlar. Güvenlik adı altında heryerde kameralar var. Avam
tabakayı Okyanusya insanından ayıran ne ola ki?
Onlarında büyük biraderleri var, onlarda istenilen bok püsür
şeylerle meşgüller, sürekli sömürülmelerine rağmen kolektif bir güç
oluşturmaktan acizdirler. Teknoloji ilerliyor fakat insanlığın yararına
değil, her yeni buluş daha çok kontrol ve sömürü getiriyor. Gelecek ne
yazık ki Orwell’in ki değil. Hayır! Bu kadar insancıl değil, zaman
durmayacak, teknoloji durmayacak ve ‘’ünitelerin’’ insanla bağdaşıklığı
kalmayacak.
Başka bir dünyaya gidiyoruz, daha soğuk, kaçışsız… Fabrikadan çıkma
tabiri gerçek olduğu zaman ilerisinde bizi bekleyen ne olacak? Zamanı
durdurmayacaksak başka şeylere devredeceğiz demek değil midir?
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil