9 Eylül 2012 Pazar

1984 (İnceleme/Çıkarım)

Toplum 3 kesime ayrılmıştır; iç parti, dış parti ve proloterler. Proloterler avam tabaka olarak adlandırabileceğimiz sömürülen ve hayvanlaştırılan kesimdir. Temel ihtiyaçları dışında gelen sosyal ve düşünsel ihtiyaçları ''loto''dur. Loto günlük yaşamda önemli bir yer tutar, sadece meşgale yada kolay para kapısı olarak kalmayıp üstünde ''taktik satıcılığı'' yapılacak kadar ciddileşmiş bir iştir. Sinema ve tele ekran dışında bir etkinliğe rastlanılmayan okyanusyada (nefret haftası yada zafer kutlamaları vb. hariç) günlük dozajı sağlar. Partinin proloterlere karşı tutumu esneklikten değil önemsememekten gelir. Partinin politikası zihinlere hükmet olduğu için ve de avam kesim istenilen düşüncesel kıtlığa ulaştığından kollektif bir güç oluşturma riskleri yoktur. Kıtlığın ve berbat yaşam koşulları olmasına rağmen aktif bir başkaldırış görmeyiz proloterlerde, aksine parti üyelerinden gelir bu tutum. Proloterlerde biz kavramını görebiliriz, fakat bu bir partili karşısındaki ''öteki'' dışlamasından öte gitmez. Proloterler parti üyelerinin sahip olmasının hoş karşılanmadığı bir takım ayrıcalıklara sahiptirler. ''El altı'' denen sistemin yürümesini sağlarlar. Hatta parti erotik materyaller üretip proloterlere dağıtır. Sürekli bir taraflarda patlamalar olmasına karşın proloterlerin olağan karşılaması, umursamazlıkları hakkında ciddi veriler sağlar. Parti cephesinde ise iki kesim söz konusudur; iç parti ve dış parti. İç parti hakkında fazla bilgimiz olmasada, dış parti ve üyeleri hususunda yeterli bilgimiz vardır. Dış parti üyeleri proloterlerden farklı olarak parti adına çalışır ve bir takım yükümlülükleri vardır. Bu insanlar partinin uyguladığı sistemin bir çarkı olmalarına rağmen içten içe herşeyin boktanlığına kızmalarına rağmen toplu bir çıkış sergilemezler. Kaldı ki bireysel çıkışlarda nadirdir. Parti üyesi işleri yapabilecek kadar zeki, aynı zamanda parti gerçeklerini kabul edebilecek kadar aptal olması gereklidir. Bireysellik mümkün olduğunca kısıtlanmış ve üyeler sosyalleşme adı altında göt götedir sürekli Dış partide Parsons gibi tamamen embesil, fanatik, Syme gibi zeki ve farkında olup destekleyen, Winston gibi tamamen saçma bulanlar diye üç gruba ayırabiliriz. Ayrıca, sadece kendi standartlarını beğenmeyip umursadığı tek şey kendi olan kesimi de ekleyebiliriz. Hatta Winston'un görüşüne göre bu kesim dış partinin çoğunluğunu oluşturmaktaydı.
Parsons, ''şişman ve ezik'' denen klasik olmuş embesil tiplemedir. Partinin ''ideal'' üyesi olan bu gerzek uykusunda Büyük Birader'e söylenmesi dışında hiçbir kusuru yoktur. Parsons gibi birinin bile uykusunda BB'ye söylenmesi bizi partinin 101 no'lu oda dışında zihinlere ne kadar hüktmetiği hususunda şüpheye düşürür. Syme zeki ve parti destekçisi olmasına rağmen ''çok fazla'' bilen adam kontenjanından buharlaştırılır.
Winston, Winstonnn... Bu adam yalnızca başkahraman olmakla kalmayıp okuyucuya böylesi bir dünyada bile bireysel kurtuluş umudu sunuyor, ardından ise O'Brien ile suratının ortasına gerçek yumruğunu yiyen okuyucu Winston gibi eziliyor. Winston'un yaptığı aşırılıklar yada ahmakça diye yorumlanabilecek hamleleri tartışma götürebilir elbet, ancak sorguda ''bilinen'' her şeyi en ince ayrıntısına kadar anlatması kısmı ve tablonun arkasından çıkan tele ekran bize partinin okuyucunun bilgisinden fazla denetim ve kontrole sahip olduğunu gösterir. İnsanlar arası ilişki ve duygular özellikle kısıtlanmış ancak bastırılamayan iç güdülere belli bir tolerans sağlanmıştır. Cinselliğin kısmen bastırılması ve ünite üretimi haline getirilmesi önemli bir ayrıntıdır. Partinin yarattığı ahlak anlayışı yine parti dışını yadsımaktadır. İnsani her türlü şeyin kınanması ve cezalandırılması, insanın insandan nefret ettirmek ve ortak bir zihinsel kafes altında toplama amacı güdüldüğü görülür. Zombidir onlar, bu dünyanın insanları yaşayan ölüler!
PARTİ!
Okyanusya üzerinden gideceğim ancak diğer iki ülkeninde benzer hatta aynı olduğunu aklınızda bulundurun.
Parti devrimle yönetimi ele geçirmiş ve şöyle politikalar geliştirmiştir:
-Çift düşün
-Dili daralt, düşünceyi daralt (yeni söylem)
-Sürekli savaş
-Zamanı durdurmak
Çift düşün, bu anlayışın temelini dualitik kökene dayandırabiliriz. Beyaz ve siyah! Fakat parti hem siyah hem beyaz olduğunu söyleyip zihnin tercihine bağlı olarak birini gördüğünü ileri sürüyor. Bunun en güzel örneği Winston ile O'Brien'ın 101 no lu odadaki diyologlarında görülür. Bu dualitik bakış sadece 3. halin imkansızlığını kırmakla kalmaz gerçek kavramınıda yeniden şekillendirir. O'Brien Winston'a herşey senin kafanda der ve çoğunluğunun dolayısı ile partinin gördüğünün gerçek olduğunu söyler. O'Brien yani parti bu anlayışı içselleştirmiştir. Goldstein'ı yaratıp ve kardeşlik örgütünü yadsımaması partinin kötü adam yaratmakla kalmadığını gösterir. Bulunulan ve öngürülen durumun tam tersini en ince ayrıntısına kadar ortaya koyar ve kendini açık seçik eleştirir. Ardından yine kendi sistemi içinde alternatifleri eritir.
Yeni söylem, çift düşünle birlikte zihinleri yerle bir eden etkili bir yöntemdir. İnsanlar kelimeler ile düşünür ilkesini doğrultusunda kelime sayısını azaltabildiği kadar azaltır, zıt kelimeleri atar... Belki de en önemlisi kelimelerin anlamlarını daraltmasıdır, örneğin; yürümekte özgürsün, sigara içmekte özgürsün vb... özgürlük siyasal benzeri manasını yitirmiştir. Kitap bize dil konusunu yeterince anlatmıştır, bu nedenle fazla değinmiyorum.
Sürekli bir savaş, Goldstein'ın(!) yazdığı kitapdan şu sonuçlara varabiliriz:
Öyle yada böyle eskiden gerçekleştiren savaşlarda bir sonuç elde edilir ve buna göre gelişmeler yaşanırdı. Maddi şeyler uğruna verilen savaşın bir manası kalmamış, stabiliteyi koruma amacı güdülmüştür. Parti maddiyata zaten çoktan ele geçirmiştir. Hedef zihinler! En nihayetinde makineleşme ile gele üretim fazlasını yok etmek ve hipnotik bir dünyayı sürdürme görülür. Sürekli bir savaşın barıştan farkı ne ola ki? Teknoloji son sürat ilerlerken öngörülebilecek şekilde insanların cenneti bir ütopya yaklaşıyordu. Peki partiyi bunun önünü kesmekle suçlayabilir miyiz? Hayır! ''İnsanlar'' tembel, aptal, aç gözlü bir topluluktur. Çoğunluğun bu embesilller tarafından oluştuğu yadsınamaz. Hem de her zaman! Eninde sonunda bu koyunlar hiç çaba harcamasa ve serbest olsa bile sürekli üreyecek, aç gözlü bir şekilde başkalarının şeylerine saldıracaktır. Böylece kendi kendilerini imha edeceklerdir. Buna müsaade edilemez, daima bir büyük biraderin onları izlemesi gereklidir. Bu arada parti bu asalakların iyiliği için falan hükmetmez. Salt iktidar için… Partinin ulaştığı bilinç ve öncekilerden edindikleri deneyim, öncekilere nazaran müthiş hırslı ve kararlı eski orta, yani yeni yüksek kesim ‘’zamanı durdurmak’’ konusunda başarılı olmaya yakındır. Geçmişi, şimdiyi ve geleceği kontrol eden, onu değiştiren, muhalefet kavramanı yok eden parti. Bu kara ütopyanın daimi koruyucusudur. BB sizi hep izledi ve izleyecek!
Günümüz ve Ütopya
George Orwell’in ütopyası ile günümüze bir bakalım, çift düşün olmasa bile sürekli düşünce akımları ile insanlar, kışkırtılır, pasifize edilir, intihara sürüklenir… Manipülasyon istenilen şekilde uygulanır. Dilde tahribat, anlam çoğalması(anlam karmaşası), diller arası yozlaşma ayrıca hızlı bir şekilde lisanların sonraki kuşağa aktarılmayarak silinmesi. Tele ekran olmasa bile televizyon vb. şeylerle doktrine ediliyor insanlar. Güvenlik adı altında heryerde kameralar var. Avam tabakayı Okyanusya insanından ayıran ne ola ki?
Onlarında büyük biraderleri var, onlarda istenilen bok püsür şeylerle meşgüller, sürekli sömürülmelerine rağmen kolektif bir güç oluşturmaktan acizdirler. Teknoloji ilerliyor fakat insanlığın yararına değil, her yeni buluş daha çok kontrol ve sömürü getiriyor. Gelecek ne yazık ki Orwell’in ki değil. Hayır! Bu kadar insancıl değil, zaman durmayacak, teknoloji durmayacak ve ‘’ünitelerin’’ insanla bağdaşıklığı kalmayacak.
Başka bir dünyaya gidiyoruz, daha soğuk, kaçışsız… Fabrikadan çıkma tabiri gerçek olduğu zaman ilerisinde bizi bekleyen ne olacak? Zamanı durdurmayacaksak başka şeylere devredeceğiz demek değil midir?

1 yorum: