Merhaba Moronoorcasauruslar,
Hani ülkeler olimpiyat için ev sahipliği yapma yarışına girip tüm ülke halkını sanki önemli birşey yapıyorlarmış gibi bir düşünceye iknaya uğraşırlar. Spor - sevgi, saygı, barış, cesaret yada başarı gibi "pozitif" yani koyunların asla olamadığı ve olamayacağı şeylerle ifade edilip, ulaşılmazın ayaklarına getirilmesinin önemi vurgulanır.
Başbakan Erdoğan, sporun renkler ve kültürler üstü güzelliklerinin "doyasıya" yaşandığı bir barış ve dostluk festivali olduğunu belirterek, İstanbul ile olimpiyat oyunları arasındaki randevu gecikmiş bir randevudur. İnanıyorum ki bu buluşma gerçekleştiğinde olimpiyatlar tarihinin en anlamlı sayfalarından biri üç kıtayı birleştiren bu eşsiz güzellikteki şehirde yazılacaktır? dedi.
Peki hangi haberci, gazeteci yada şovmen bu düzenin götürüleri hakkında konuşabiliyor? Ufak bir google araştırması ile türkiyede bu konunun kimseyi pek alakadar etmediği belli oluyor. Çoğunlukla bulabildikleriniz şakalar yada dalgalardan ibaret.
Konuyu fazla uzatmadan realite gözlüklerini takarak bir bakalım şu olimpiyat olayına.
Olimpiyatlara katılabilmek için yürütülen "en görkemli stad bizde olcak" safsatasından önce gerçekleştirilmesi gereken en önemli işlem "artık evsiz it kopuğun olmadığı harikulade bir şehiriz" girişimidir! IOC (Uluslararası Olimpiyat Komitesi), olimpiyatların yürütüleceği her şehrin altyapı, ulaşım ve yerleşim düzenini kendi isteklerine uygun olacak şekilde görmek ister. Bu istek Parisin 2012 olimpiyatlarına katılmak için getirttiği IOC heyetinin aynı gün gerçekleşen toplu taşıma grevine denk gelmesiyle, Parisin eve eli boş dönmesine sebep olmuştu. Böylece Fransa olimpiyatlara au revoir demişti. Ne yazıkki çinliler gibi "hazırız" görüntüsünü sahte düzmecelerle sahneleyemediler. Olimpiyat bu - boru değil!
Tabiki ayrıca IOC heyetinin sizin şehrinizi seçmesi için kullanılan ikna taktiklerinin masrafınıda unutmamak lazım. Cep telefonları, dijital kameralar, tatil suitleri, kiralık lüks araçlar. Özellikle son zamanlarda heyetin kişi başı "ikna" masrafı 500.000TL ve üstüne çıkıyor. Dedim ya, olimpiyat bu - boru değil! 1998 de japonlar neredeyse 24.000.000$ harcadılar. Bunun ardından Salt Lake City bir sonraki ev sahibi olabilmek için 1.000.000$ nakit, hediyecikler, kayak tatilleri ve fahri doktora ünvanları sundular. Tabiki bunların haricinde sunulan erotik eğlencelerinde sanırım hayal edebilirsiniz.
Devletler sonunda yapılanların tümünün buna değeceği sözünü vererek halkı medyatik narkozla ikna ederler (bunun makalesini en altta göreceksiniz). Sonunda muhteşem bir spor şöleni, elit sınıf yeni evler, sayısız iş olanağı, hayal edilemez bir kar marjı ve şehrin gençleri için yeni spor olanakları halkı bekliyor olacaktır. Nasıl olurda bu fikre karşı çıkabilirsiniz - kafayı mı yediniz?
Tabiki tüm bu yeniliklerin inşa edilmesi için bir mekan seçilmek zorunludur. Bu mekanlarda çoğunlukla fakirlerin yaşadığı taşra bölgeler olur. Hani çoğunlukla ortasından değilde çevresinden dolaşılan mekanlar! 1996 yılında Atlantada yaklaşık 30.000 kişi, 1988 yılında Seoul de ise 728.000 kişi bu sayede yaşadıkları yerlerden sürgün edilmişlerdi. Kendine kalacak bir yer bulamayanlarda, olimpiyatlar bitene kadar çadır yada konteynırlarda barınmak zorunda kalmışlardı. Fakat hiçbirisi Beijing olimpiyatları kadar çıtayı yükseltememişti.... 2008 oyunları için yaklaşık 1.500.000 çinli yaşadıkları yerlerden sürgün edilmişti.
İnsanlar zorla sürgün edilmeseler dahi, gelmekte olan olimpiyatlar dolayısıyla artan kira fiyatlarını karşılayamayacak duruma gelip evlerini terk etmek zorunda kalıyorlardı. IOC de bunu halkın kendi açgözlülüğü olarak yorumlayıp suçlamalardan sıyrılıveriyordu.
Ev sahibi önündeki faturaları ödeyebilmek için mutlaka bir sponsora sahip olmak zorundadır ve buda olimpiyat bölgesinde sadece o sponsorun ürünlerinin satılacağı anlamına gelir. Tabiki bu sadece business ve normal. Ancak eğer durum olimpiyatlar için gelen turistlerin ilgisini çekmek için çeşitli olimpik terimler kullanmak olunca bir anda işler değişmeye başlar. Mesela "Madalya Menü", "Altın fırsat", "Bronz kupada bira" yada "Sponsor" gibi kelimeleri satmak istediğiniz ürüne iliştirirseniz bu size 10.000-50.000tl arası bir telif hakkı cezasına mal olabilir.
Herne kadar garipte olsa, ülkenin girdiği ekonomik darboğazdan kurtulma uğruna şeytanla anlaşma için masaya oturmak gerekebiliyor. Oldukça çirkin bir manzarada olsa, kimse sonunda kendini yunanistan gibi şapa oturmuş şekilde bulmak istemiyor.
Ayrıca oyunlar zamanında IOC ev sahibi şehir için özel izin ve haklar talep etmektedir. Bu özel haklar arasında olimpiyat karşıtı yapılan eleştirilerin sansürü ve buna bağlı olarak bazı yerel kanunların askıya alınması vardır. Örneğin londrada ev sahibi şehir tüm bilboardları kiralayıp sadece sponsorların kullanımına sunmak zorundaydı. Olimpiyat karşıtı tüm reklamlar ban yemekteydi. Polis bile anti-olimpik takılan şahısların evlerini basıp anti görünen şeylere el koyabilir. Anlayacağınız olimpiyatlar sürecinde ev sahibi şehir George Orwell'in 1984 tarzı bir havaya bürünür. Şehirin üzeri ordu yada polis helikopterleri yada uçakları ile dolar. Güvenlik geçitlerinde muazzam bir artış oluşur.
Dünyanın her yerindeki şehirler, bu muazzam oyunları evlerinde misafir edebilmek türlü kirli işler çevirirler. Bu tıpkı açlık oyunları filmininin yetişkinler için yapılmış olanına benzer, burada sadece aç bırakılma, ensest ve katliam yoktur. Olimpiyatlar için seçilmiş olmak tüm dünyanın gözü önünde muhteşem ve göz alıcı bir şehire sahip olmanın sessiz tasdiğidir. Bu yüzden zannetmeyinki olimpiyatlar bir gün hatayın hassa dedemli köyünde yapılabilir. Olimpiyat oyunlarına ev sahipliği yapmak yıllarca hafızalarda kalacaksınız demektir... bundan daha büyük bir onur olabilirmi??
Ancak tüm bu şan şöhretinde tabiki bir faturası var, hemde ağır olanı. Yunanistan bu bedelin bugün bile altında ezilmeye devam etmekte!!
Yunanistanın 2004 olimpiyatları için ayırdığı bütçe 4.5 milyar euro idi ve tabiki konu olimpiaytlar oldumu evdeki hesabın çarşıya asla uymadığı tarihi bir esas olarak, masraflar 10 milyar euro yu buldu! Herşey hazır olduğunda ise ev sahipliğinin bedeli yunanistanın YGSMH'sının %5 i idi. Habelerdede gördüğünüz gibi o zamandan bu zamana halen götlerinin üzerine oturacak duruma gelemediler... acı iyi bir öğretmendir! Vancouver da olimpiyat köyü adı altında yaptığı villaları satamayıp onca yatırımın çöpe gitmesini çaresizlikle izlemişlerdi.
Nagano kış olimpiyatları ise 1998 yılında şehri ekonomik durgunluğa itmiş ve şehir sakinlerinin kişi başı 30.000$ borca girmelerine neden olmuştu. Fakat tüm bu finansal afetlerin arasında en beteri 1976 olimpiyatlarına ev sahipliği yapmak isteyen Montreal in başına gelendi. Olimpik stadyumları oyunların bitmesinin 11 sene ardından bitirilebilmişti ve ortada bulunan borcu ödemeleri neredeyse 30 yıllarını almıştı.
İşte bu yüzden İsviçrenin Bern şehrinde yapılan halk oylamasında, halk ev sahipliği yapmamayı tercih etmiş ve bu "ayrıcalığın" başka şehirler tarafından üstlenilmesine olanak sağlamıştı. Birkaç büyük şehir daha 1970 lerin ardından olimpiyatlara ev sahipliği yapma fikrini komple rafa kaldırdı.
Tüm bunların haricinde onca atletik sporcunun olimpik köyde kalırken yaptıkları orgi partilerini haberlerde duymayacağınızda kesindir.
Büyük etkinliklerin uygulanma amacı bahsedilen, spor, sevgi, onur, gurur gibi zırvaların oldukça dışında işler. Yunanistanın içine düştüğü borçtan dolayı adalarını satmaya başladığınıda duyduğunuza göre, bu oyunlara istanbulun ev sahipliği yapması ile nelerin kaybolacağını şimdiden düşünün, çünkü türkiye bu listeye dahil! Tam düze çıktık haberleri çıkmışken olimpiyatlar devreye girecek ve yine 10 sene önceki duruma geri dönülecek. Vergi ve cezalar astronomik rakamlara fırlayacak... tek temenni ise "biz olimpiyatlara ev sahipliği yapmanın gururunu duyuyoruz" olacak. Bende buna oturup kıçımla gülüyor olacağım.
Rusya seneye yapılacak olan Sochy kış olimpiyatları için 2006 dan beri para biriktiriyordu ve bütçeleri 10 milyar dolar kadardı, ancak geçenlerde bu rakamın kendisini ikiye katlayacağı haberleri rusyada kellerin uçmasına neden olmuştu.
Ne tesadüftürki hiç bir ülkede olimpiyat sonrası geriye kalan yapılar kullanılamıyor ve doğanın ellerine teslim edilip çürümeleri bekleniyor.. buda o yapıları birer utanç abidesi gibi halkın gözü önünde tutarak, tüm bu ev sahipliği yapmış olmanın gururu sadec borcun verdiği suçluluğu örtbas etmeye yarıyor.
Buyurun size ağızları sulandıracak "olimpik kazanç" haberi! Yani madalyonun tek yüzü.
Olimpiyatlar ülkemize neler kazandırır?
Evsahipliği hakkının kazanılması halinde, İstanbul ve Türkiye, maddi gelirin yanı sıra altyapı, tesisleşme, turizm, kültür, uluslararası alanda imajın güçlendirilmesi ve sportif başarı gibi birçok alanda büyük kazanımlar sağlayacak. (Onur ve gurur gibi boş şeyler)
TELEVİZYON GELİRLERİ (Koyunların cebine girmeyen paralar)Olimpiyatlardan elde edilen gelirin büyük bölümünü televizyon yayın hakları oluşturuyor. Son dönemde teknolojide ve televizyon yayıncılığındaki gelişmelerin ardından büyük organizasyonlarda televizyon haklarından elde edilen gelir de önemli ölçüde arttı.
1960 Roma Olimpiyatlarında 1,2 milyon dolar olan yayın hakları geliri, Los Angeles 1984'te 287 milyon dolara ulaştı. Teknolojide son yıllardaki gelişmelerle Atina 2004'te 1,5 milyar dolara çıkan yayın hakları gelirleri, Pekin'de 2008'de düzenlenen ve HD sistemle yayın yapılan son olimpiyatlarda 1,737 milyar dolar oldu.
Londra'da 2012'de düzenlenecek olimpiyatlarda bu alanda rekorun kırılması bekleniyor. İngiliz yetkililer, televizyon yayın haklarından 2,58 milyar dolar elde edileceğini tahmin ediyor.
ABD Olimpiyatların yayın hakları konusunda en büyük alıcı durumunda. Olimpiyatların toplam yayın gelirlerinin yarısından fazlası ABD'den geliyor.
Uluslararası Olimpiyat Komitesi (IOC) yayın hakları gelirlerinin yaklaşık yüzde 10'unun alıyor. Kalan kısım ise oyunlara evsahipliği yapan kentin organizasyon komitesi, diğer ülkelerin olimpiyat komiteleri ve uluslararası federasyonlar arasında paylaştırılıyor. Ev sahibi kentin organizasyon komitesi bu payın yaklaşık yarısını alıyor.
SPONSORLUK GELİRLERİ (Koyunların cebine girmeyen paralar)
IOC, yayın hakları dışında kalan sponsorluk gelirlerini 2 şekilde elde ediyor. IOC, uluslararası sponsorlukları kapsayan dört yıllık bir programdan ve organizasyonu düzenleyen ülkenin olimpiyat komitesi tarafından verilen yerel sponsorluklardan faydalanıyor.
IOC ilk kısımdaki uluslararası sponsorluk paketlerini dört yıllık paketler halinde satıyor. Sponsor olan firmalar, dört yılda bir kış, bir de yaz olimpiyatının uluslararası ortağı oluyor.
Bu sponsorluk gelirlerinde de televizyon yayınların daha geniş kitlelere ulaşması ve teknolojideki gelişmelere paralel olarak önemli artışlar meydana geldi.
Uluslararası sponsorluk programının gelirlerinin yaklaşık yüzde 8'i IOC'ye veriliyor ve kalan kısım yine evsahipliği yapan kentin organizasyon komitesi, diğer ülkelerin olimpiyat komiteleri ve uluslararası federasyonlar arasında paylaştırılıyor.
Olimpiyatlara evsahipliği yapacak ülke, bilet satışı ve lisanslı ürünlerden de önemli miktarda gelir sağlıyor. Tüm bu gelirler oyunların masraflarının önemli bir bölümünü karşılayabiliyor.
SON 2 OLİMPİYATTA MALİYETLER
Çin, Pekin 2008 için 38 milyar dolardan fazla harcama yaparak başkent Pekin'i oyunlara hazırladı. Oyunları izlemek için kente gelen turistlerin, yaklaşık 5 milyar dolarlık harcama yaptıkları tahmin ediliyor. (38 yatırıp karşılığında 5 alınca buna zarar etmek denmiyormuydu?)
Pekin'deki olimpiyatlarda, lisanslı ürünler için 800 satış noktası oluşturuldu ve internet sitesinde 5 bin çeşit ürün satışa sunuldu. (Sunuldular, ancak sadece %17 si satıldı ve %4 ü iade edildi)
Atina 2004'te ise oyunların maliyetinin 4,5 milyar Avro olması planlanmış, ancak maliyet 9 milyar avroya ulaşmıştı.
2012 LONDRA'DA DURUM
Daha önce 1908 ve 1948 yıllarında yaz olimpiyatlarına ev sahipliği yapan Londra, 27 Temmuz 2012'deki açılış töreniyle başlayacak oyunların hazırlıklarını büyük ölçüde tamamladı.
Yetkililer, biletlerin neredeyse tamamının tükendiğini bildirdi. Bilet temini için 2 milyon kişiden toplam 23 milyon talep geldiğini aktaran organizatörler, bu durumun diğer olimpiyatlarla karşılaştırıldığında çok yüksek bir oran olduğunu belirtti.
Londra'da oyunlar boyunca her gün 12 bin polis güvenliği sağlamak için görev yapacak. Ulaşımda ise büyük bir rahatlık sağlayacak metro ağının aksamaması için çalışmalar devam ediyor. Oyunlarda gönüllü olarak çalışmak için 250 bin kişi başvuruda bulundu.
Olimpiyatlar için 15 milyar sterlinlik bütçe ayıran İngiltere, Londra'nın doğusundaki 2 kilometrekarelik alanı oyunlar için hazırladı.
Londra'nın önemli merkezleri de oyunlarda kullanılacak. Yenilenen Wembley Stadı futbol finallerine, Wimbledon kortları tenis maçlarına, Hyde Park maraton ve triatlon, Regent's Park da softball ve baseball mücadelelerine ev sahipliği yapacak.
MADDİ GELİR DIŞINDAKİ KATKILAR (Önce girecek borunun ebadı anlatılıyor, sonrada tüm bunların nasılda değeceğine değiniliyor!)
Türkiye Milli Olimpiyat Komitesi (TMOK) Genel Sekreteri Neşe Gündoğan, AA muhabirine, daha önce ''Olimpiyat Oyunlarının Ülke ve Kente Olan Katkıları'' isimli bir makale hazırladığını belirterek, ''Dünyanın en büyük ve popüler organizasyonu olan olimpiyat oyunlarını organize etmek, ülke ekonomisine, tanıtımına, ihracatına, yatırımlarına, turizmine, sporuna, gençliğe ve ülkenin imaj ve prestijine ne gibi katkılar getireceğinin bilincinde olan kentler ve ülkeler arasında, olimpiyat oyunlarını almak için büyük bir mücadele devam etmektedir. Mücadelenin erken başlamasının nedeni ise oyunların son yıllarda alınan bir kararla, kentlere 7 yıl öncesinden verilmesidir'' dedi.
Olimpiyat oyunları düzenlemenin her yönüyle nasıl bir kar getirdiğinin 1984 Los Angeles Olimpiyat Oyunları'nın sonunda ortaya çıktığını anlatan Gündoğan, ''Tüm masraflar çıkarıldıktan sonra kente 250 milyon dolar gelir kalması ve oyunların Güney California ekonomisine yaklaşık 3.29 milyar dolarlık bir katkıda bulunması durumu açıkça ortaya koymuştur. Bunun üzerine 1992 Olimpiyat Oyunları için o dönemde rekor sayılabilecek sayıda 6 kent birden aday olmuştur'' diye konuştu.
GÜNEY KORE'NİN İMAJI GÜÇLENDİ, SPORTİF BAŞARISI ARTTI
Neşe Gündoğan, 1988 Seul Olimpiyat Oyunları'ndan 3 ay önce ve sonra yapılan uluslararası kamuoyu araştırmasında yer alan ''Güney Kore sanayi mallarına ne kadar güveniyorsunuz?'' sorusuna verilen cevabın oyunlar sonrasında yüzde 35'lik artış göstermesinin, olimpiyatların ülkenin imajı yanında diğer alanlarda yaptığı olumlu etkiyi en iyi şekilde açıkladığını söyledi.
Diğer yandan oyunların, Güney Kore'de sporun gelişmesine de büyük katkıda bulunduğunu ifade eden Gündoğan, şöyle devam etti:
''Güney Kore ilk kez katıldığı 1948 oyunlarından 1988 oyunlarına kadar olan olimpiyat tarihinde toplam 66 madalya kazanmış. Kendi ülkelerinde düzenlenen bu oyunlardan 12 altın, 10 gümüş ve 11 bronz olmak üzere toplam 33 madalya kazanan Güney Koreli sporcular, büyük başarı göstermiş ve oyunlar sonunda madalya sıralamasında 4. sırayı almıştır.''
EV SAHİBİ BARCELONA ADETA BAŞTAN YARATILDI
Olimpiyat oyunları organize etmek için resmen 3 kez aday olup kaybetmesine rağmen yılmayan ve sonunda 1992 Olimpiyat Oyunları'nın ev sahipliğini alan İspanya'nın Barcelona kentinin, oyunlardan önce altyapı problemleri ve spor tesisi eksikleri bulunan bir kent olarak değerlendirilmekte olduğuna dikkati çeken Gündoğan, şu bilgileri verdi:
''İspanyollar 1992 oyunlarını organize etmek hakkını elde ettikleri 1986 yılından 1992 yılına kadar geçen 6 yıllık hazırlık süresi içinde kentin tüm alt yapı problemlerini çözmenin yanı sıra inşaa ettikleri yeni yollar, köprüler, parklar, oteller ve spor tesisleri ile Barcelona kentini yeniden yapılandırmışlardır. 1991 yılının ortalarına gelindiğinde Barcelona, Avrupa'daki en gelişmiş ve yaşanılabilir kentler arasında 8.sıraya yükselmiştir. Ayrıca Barcelona Olimpiyat Oyunları 1986-1992 yılları arasında 326.301 ek istihdam yaratarak işsizlik oranının da büyük bir düşüş göstermesine yol açmıştır.''
EV SAHİBİ OLMAK İSPANYOL SPORCULARA DA YARADI
Yaklaşık 88 yıllık olimpiyat tarihleri boyunca 4 altın, 13 gümüş ve 9 bronz olmak üzere toplam 26 madalya kazanan İspanyol sporcuların, 1992'de 13 altın, 7 gümüş ve 2 bronz olmak üzere toplam 22 madalya kazanarak inanılmaz bir başarı sergilediklerini kaydeden Gündoğan, ''Paralimpik oyunlarında büyük başarı gösteren İspanyol sporcular, 107 madalya kazanmışlardır. Bugün İspanyol sporcular dünyada çeşitli spor dallarında büyük başarılar elde ederken, Barcelona halkı da spor yapabilmek için en iyi tesislere kavuşmuştur. Günümüzde Barcelona'nın olimpik tesisleri her gün düzenli olarak yaklaşık 50 bin kişi tarafından kullanılırken, her yıl 300 bin kişi de Barcelona sokaklarında halk için gerçekleştirilen (herkes için spor) aktivitelerine katılmaktadır'' ifadelerini kullandı.
Aldınızmı gazı??? Yürüyün o zaman.....
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilbeni çok heyecanlandırıyorsun kanının tadına bakmak istiyorum insan.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilSevgiyi kendine duymuyorsan başkasına aramanın anlamı yoktur nigma, o sevgiyi kimse sana veremez. Sevgi kişinin kendisiyle alakalıdır, başkasıyla alakalı değildir.
YanıtlaSil"Bu çocuklara nolacak? Bunların ilgiye ihtiyacı var. " --İşte tam olarak bu yüzden kondom denilen şeyler var. Babası çocuğun arkadaşı değil öğretmeni gibidir, öyle olmalıdır en azından, dolayısıyla böyle bir sorumluluğun altına girmek kişinin kendine kalmıştır. Eğer uğraşamayacağını düşünüyorsan girmezsin olur biter.
Çocuk yapmazsan, TEK BİR kadına bağlanıp kalmazsan hayatı nasıl geçirirsin??? Hayatta yapacak başka hiçbir şey kalmadı artık!!! Bu zamana kadar yaptığımız şeylerin hiçbirini aslında yapmamışız!
"Ne yapacaksın yani? Vaktini nasıl geçireceksin?" Ye, iç, paranı karılarla ye (ya da erkeklerle), kafana göre takıl, kitap oku, konuşmaktan zevk aldığın insanlarla konuş, gez, bu zamana kadar ne yaptın sen? Burada olmanın bir amacı mı vardı? Yoksa dünyayı kurtarmak gibi bir düşüncen mi vardı?
Sevgi ve dostluk yoksa? "How to be your OWN best friend" diye bir kitap görmüştüm. Sevgi kişinin kendiyle alakalıdır, kendinden gelir, başkasından değil. Dostluk da (sanırım bunu Enki demişti) çölde elmas bulmak kadar zor, bulamadın diyelim, ne yapacaksın? Bu zamana kadar ne yaptıysan onu!
Bu arada;
" Ve bu insanların bazıları bu yeteneklerini kötüye kullanıyor bazıları ise iyiye."
Şaka yapıyorsun, değil mi?
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilNigma! Başkalarının değerlerine ve ilgisine muhtaç biri olduğun kelimelerinden belli.
YanıtlaSilAyrıca;
"Bunları bir aile kurarak da yapmaya devam edebilirsin, hem de çok daha fazla zevk alarak."
Ailem varken istediğimi yapabilmek? Karılarla para yiyebilmek? Ne dediğinin farkında bile değilsin.
"insanlardan eksik bir şeylerin olduğunu hissedersin"
Hayatım boyunca hiç böyle bir şey hissetmedim -hissedebileceğimi de hiç sanmıyorum.
"Bunu geçtim, eğer insanlarla vakit geçirmeyi seven birisiysen, her gün değişik bir insanla vakit geçirme planı yapsan da, o insanların sana vakit ayırabileceğini düşünme. Çünkü hepsinin kendine göre bir planı vardır, sen onlar için her zaman üçüncü ya da dördüncü planda kalırsın. Paranı tek başına yemek zevkli olabilir ama başkalarıyla yiyeceksen de bence bunu en iyi bir aile kurarak yapabilirsin, çünkü herhangi biri için senin hiç bir değerin olmayacak. "
Benim için de diğer insanlar hep üçüncü dördüncü planda, hatta herhangi bir yerde değiller. Konuştuğum bir iki insan olabilir, onlar bana iyi vakit geçirtiyor olabilirler ama onlara bile muhtaç değilim, istediğimle konuşur istediğimle takılır istediğimi yaparım -bu tamamen bana bağlı. ÖNCE BEN, SONRA DİĞERLERİ! Başkaları için hiçbir değer ifade etmesem bana ne- benim için ben çok değerliyim, kendimi de çok seviyorum. Başkası bana nasıl değer vermiş BANA NE? Ne başka insanların ilgisine ihtiyacım var ne onların bana vereceği değere.
Değer ve sevgi tamamen içe dönüktür, kendinle alakalıdır. Başkasından alamazsın, başkası seni sevemez, bunu algılayamıyorsun galiba. Kendini sevmediğin ve değer vermediğin için (çünkü sevgi ne demek bi bilgin yok, var zannedip konuşsan da) başkalarının sana ayıracağı zaman, ilgi ve değere muhtaçsın.
AYRICA "belki eski devirlerden bahsediyorsan, olabilirdi." Şaka mı yapıyorsun?
Eski devirlerde çocuk yetiştirmek ciddiydi. Nüfusla ilgili aşırı bir patlama yoktu, doğacak çocuklar gerekliydi. 4-5 yaşlarından itibaren ciddi bir şekilde eğitilirlerdi. 6-7 yaşlarındaki bir kız çocuğunun bugün 25 yaşındaki herhangi bir kadından daha çok yeteneği bilgisi vardı (yemek yapma kıyafet işleme hayatta kalma) ve erkek çocukları de aynı şekilde eğitilirdi. Hem kadınlar hem erkekler ava katılırdı ama yine iş bölümü söz konusuydu -kadınlar sadece hafif avlarda olurlardı, herkes görevini bilirdi, dolayısıyla çocuklar oyuncak değildi.
Şimdiki çocuklar ise anneleri tarafından televizyon karşısına oturtulmuş salyaları akan bir avuç dangalak!
Aileyi yapmak isteyen yapar, kimin ne istediğinden bana ne, fakat aile olmadan yaşanamaz?! Onlara muhtaçsın?! Hayır, sadece kendine muhtaçsın. Ama sen zaten "KENDİ" kavramından çok uzak olduğun için, başkalarına elbette muhtaçsın, dolayısıyla gözlemlerinin sonucu olarak HERKESİN muhtaç olduğunu zannediyorsun. Sen yoksun -sen başkalarının sana verdiği değer ve ilgiyle alakalısın, çünkü buna muhtaç olduğunu düşünüyorsun. Oysa BEN, kimin bana değer verdiği UMURUMDA bile değil, bana ne, herhangi biri için benim hiçbir değerim olmasın zaten, bu sadece beni sülük gibi birilerine bağlayıp sorumlu olduğum yanılgısını getirir. Sen gerçekten kendinden başka birine değer verebileceğini mi zannediyorsun? Ya da herhangi birinin sana değer verdiğini?
Dur cevabı söyleyeyim; AİLENİN BİLE UMURUNDA DEĞİLSİN. Çünkü artık eski devirlerde değiliz.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilFikirlerimi okumalarını istemesem kendime saklardım, ha herhangi birinin okuması için özel isteğim yok. Öyle bir isteğim olsa ben de kendime bir blog açar aptal aptal yollarla okuyucular kazanır ve orada yazarım. Paylaşım yapmanın bir zararı yok, oldukça eski zamanlardan kalan, hayatta kalma için gerekli bir güdü ne de olsa.
YanıtlaSil"başka insanlara bir şeyler katmak istemiyorsan"
Tartışmamın ve yazmamın sebebi KENDİME bir şeyler katmak, başkalarına değil, düşünceleri dökmek bunu iyi yollarından biridir. Birisinin bana diyeceği herhangi bir şeyin bana yararı olabilir. Öte yandan başkalarına bir şeyler katmak, herhangi bir bilgiyi vermekte büyük bir zarar yok (tabii ki bilgiye bağlı) fakat sence buradaki insanlara bir şeyler söyleyerek amacım ne olabilir? Bana değer versinler, lütfen, çok ihtiyacım var!!! Ya da sanaldan insanları kendime itaat ettirmek falan? Tabii ki hiçbir amacım yok! Sadece canım istiyor.
Ayrıca;
"Konuştuğum bir iki insan olabilir, onlar bana iyi vakit geçirtiyor olabilirler ama onlara bile muhtaç değilim, istediğimle konuşur istediğimle takılır istediğimi yaparım -bu tamamen bana bağlı."
Burası yazmayı ve okumayı sevdiğim yerlerden biri, ama tıpkı sohbet ettiğim diğer insanlar gibi buna da muhtaç değilim. Burada bir şeyin üzerine tartışan mantıklı insanlar var (üstüne alınma) dolayısıyla okuyorum.
Bu blog niye var konusuna gelince:
Enki özellikle birilerine bir şeyler katma gibi bir isteği olmadığını söylemişti, yazmak hobim ondan yazıyorum tam bir amacım yok(bunu bir yorumunda dedi), bir şeylerin farkında olan bazı inci tanelerinin de kaybolup gitmesini istemiyorum (bu da kitabının başında yazıyordu) demişti.
Yani yazmasının tek sebebi birilerine bir şey katmak ya da ilgi çekmek ya da insanların ona vereceği değere muhtaç olması değil.
Bu bloga yazmasam ölür müyüm? Yazıları okuyup da bir şeyler yazmasam çok mu bir şey eksilir benden? Hayır. Canım istiyor yazıyorum. HİÇBİR amacım da yok. Öte yandan sana laf anlatmanın da hiçbir anlamı olmadığı ortada, sen sadece dolu değil aynı zamanda kapağı da kapalı bir kavanozsun.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilTek yaptığın, kendi düşüncelerini ortaya koymadan koyunlar gibi düşüncelerime saldırıp çürütmeye çalışmak olmuş. Benimki amaçsız olduğu için gereksizse, senin yorumlarının amacı olsa da olmasa da son derece gereksiz. :)
YanıtlaSilAmacının olmadığı, herhangi birinin okuyup yararlanmadığı ya da bir beyin fırtınası oluşmadığı anlamına gelmez, gereksizliğine gelince: son derece gerekli. Canımın istediğini yapıyorsam şayet bu benim için birincil öncelikte olduğu anlamına gelir.
Şimdi dediklerimi anlayamayan sen için açıklayayım, çok ihtiyacın var gibi görünüyor:
Paylaşmak, hayatta kalabilmek için gereklidir. İnsanlar bir şey öğrendikleri zaman bunu hep birlikte kullanıyorlardı. Örneğin bir hayvanın zayıf noktası, bir bitkinin zehirli olduğu, bir yaranın nasıl iyileştirildiği vs. vs. "Sır" kavramıyla beraber hiyerarşi de oluştu zaten ama bundan önce saklama olmadığı için paylaşım vardı. Nüfus artmadan önce HER YAŞAM önemliydi. Dolayısıyla hayatta kalabilme adına bilgiler paylaşılıyordu.
Fakat bugünki ortamda bu ne derece önemli? Optimum nüfus 3 milyarken nüfus 7 milyarı aşkın. Ayrıca sır ile beraber hiyerarşik düzen çoktan oluşmuş. Buna rağmen paylaşma isteğini hala içimde duyuyorum. Özellikle paylaşmadığım şeyler dışında da paylaşım yapmada bir sakınca görmüyorum -kendi açımdan.
Üremek için de benzer bir durum söz konusu. ÇOK çok eskiden her insan yavrusu, bir avcı, bir toplayıcı, bir iyileştirici, bir görevli değil miydi? Hepsinin yaşamı, bir diğerinin yaşamı için gerekliydi.
Dediğim gibi, şu anda dünya nüfusu 7 milyar. Eminim anafikri almışsındır.
Üstelik üreme konusu "Altmetni oturtulmamış düşünceler"den de değil, okuduğunu anlama gibi bir yeteneğin olsaydı önceki yorumlarımdan şu cümlelerimin üremeyle ilişkisini görürdün; (yazdığımı kopyalayayım senin için!)
"Eski devirlerde çocuk yetiştirmek ciddiydi. Nüfusla ilgili aşırı bir patlama yoktu, doğacak çocuklar gerekliydi. 4-5 yaşlarından itibaren ciddi bir şekilde eğitilirlerdi. 6-7 yaşlarındaki bir kız çocuğunun bugün 25 yaşındaki herhangi bir kadından daha çok yeteneği bilgisi vardı (yemek yapma kıyafet işleme hayatta kalma) ve erkek çocukları de aynı şekilde eğitilirdi. Hem kadınlar hem erkekler ava katılırdı ama yine iş bölümü söz konusuydu -kadınlar sadece hafif avlarda olurlardı, herkes görevini bilirdi, dolayısıyla çocuklar oyuncak değildi."
Evet, şimdi üreme içgüdüsünün geçmişten günümüze seyahatini anlatabildim mi?
Yoksa cümleleri ögelerine bölerek inceleyeyim mi?
Demek ki neymiş, kaypak düşünceler değil, buradaki insanların belirli bir bilgi ve zeka kapasitesine inanılarak derin derin açıklanmamış düşüncelermiş. Sadece aptala lafın tamamı söylenir. Tabi ki ben yorumlarımı yazarken boş konuşan saldırganları hesaba katMIyorum. Yapıcı, işe yarar tek bir kelime yazmadan gelip ve çemkirmenin anlamı yok. :)
@nigma: (İlk yorumun sana yönelik değildi) Karşılıklı paylaşım, kafadaki düşünceleri toplamak konusunda yararlı olur. Word'de kendi kendimle tartışmadan o yorumları gönderdiğim sonucuna nasıl ulaştın? Veya gönderdikten sonra tartışmadığıma? Dediklerimi tekrarlamayacağım. Herhangi bir çelişki yok, çelişkiyi sen yaratıyorsun.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBen ne Roll'ün avukatıyım ne psikoloğu. Bunu ona bizzat ilet. Yorumunun tamamına cevap veren üç cümlesi var. Roll'ün katıldığım şu üç cümlesini yollayayım,
Sil"Vampir bir metafor seni gerizekalı!&^%!/^+!!! "
"Duygular sadece sosyal hayatı düzene almak için evrimleşti,ancak kontrolünü kaybettik."
"Hala içimde zavallı insanlık kırıntılarının kaldığını hissediyorum,benim için yararlı değiller,sizin içinde olduğu gibi."
Dediğim gibi, Roll ün kan emmesi de, kahkaha atması da, senin vampir metaforunda kaybolmanda, herhangi bir şekilde beni bağlayan durumlar değil. Burada hiçbir amaç güdüp hiçbir anafikir vermeden saldırganca konuşmaya ben de anlam veremiyorum. Fakat karşı tarafa bir şey aktarıyorsan üslup, gramer, dil, bunlar sadece anlık meselelerdir benim için. Dolayısıyla herhangi bir şekilde bu konuyla da ilgilenmiyorum.
Bu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilTabi canım, başara başara başaracak şey kalmadı demi?
Silamk şu tanrılar dişilere iki gram iyot daha serpiştireydi nolurdu ki..
Roll, gerçi sen mesajlarını sildin ben de şizofren tanısı almamak için kendiminkileri sildim ama insan analiz etme hobime engel olamıyorum o yüzden sana bir kaç tavsiye vermek için geri döndüm :P
Silİnsanları sorunlu olarak görmek hiç hoşuma gitmiyor çünkü bunun için bir neden yok. Ben herkesin mutlu olabileceğine inanıyorum ve bunun sağlanması için elimden geleni yapmaya çalışıyorum. Senin mesajlarında da bir rahatsızlık ve mutsuzluk olduğu için canım bu mesajı yazmak istedi. Bazen gerçekleri söyleyen ve insanların zayıf noktalarını görebilenlere nefretle bakılır. Bazen de onlara teşekkür edilir. İkisinden birini seç :D
Bence madem geniş kalçalı ve dolgun dudaklı ve cahil kadınlar bu kadar ilgini çekiyor ve kendin dışında kimse umurunda değil ve kendi zevk ve hazların için yapmayacağın bir şey yok ve sadece sana itaat eden insanları seviyorsun. O zaman kendine itaat ettirebilecek gücü olan kişilerin yanına gidip de kendini cezalandırmaları için onlara yalvarmayı kes. Kendini cezalandırabilme kapasiten olmadığını görebiliyorum, çok rahat yetişmişsin belli. Bu yüzden de mazoşistsin. Ve sadist insanlara çekimin var. Hayatının sonuna kadar bu ikilemde kalmak istemiyorsan, kendi sorumluluklarını al ve kendinin patronu olmayı öğren. Bence ENKI senin için çok iyi bir rol modeli olabilir.
Bu ara moronistanlı sanırım bana cevap niteliğinde bir mesaj atmış. Başaracak şeyler bitmez, bir şeyler başarmak da bana zevk vermiyor. Yaşamak zorunda olduğum için başarıyorum. Başarmışım başarmamısım o kadar da umurumda değil. Benim için hayat sadece sinir bozucu bir süreç o kadar..
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
Sil@nigma senin tek yaptıgın şey bir dişi olarak tüm manipule yeteneklerini kullanarak hayatta kalmaya çalışmak!Bunun için kendine dahi yalan soyluyorsun..yalanlarına inanıyorsun başkalarınada yalan soyluyorsun.Kendinden baskasının mutlulugunu istemiyorsun ..asıl kendin sorunlusun bu yuzden bu konuda dusunmek istemiyorsun kacıyorsun.eğer sandığın kadar farkında olsaydın bir *ornege* ihtiyacımız olmadıgını görebilirdin.şapşal kız!
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
Silkendini tanıyamayan birisi başkalarınıda tanıyamaz :)
SilRoll, birbirine saygı duyamayan insanların insan olmadığına karar veririm, zaten sen de doğadan başka bir şeyin parçası değilmişsin o zaman zekadan bahsetmen çok komik, zekası olan doğayı da kontrol edebilir, neyse zaten senin gibi saygısız insanlarla bir daha muhatap olmamam gerektiğini öğrenmiş oldum
Silbu arada sanal ortam bilinçdışına kapı açar, insanlar burada bilinçdışlarını yansıtırlar dolayısıyla psikoanaliz için çok ideal bir ortam.
zaten benim yazdıklarıma da cevap vermek zorunda değilsin, burada yazma hakkım olduğu sürece istediğimi de yazarım
Bu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilÖnemli değil Roll, evet neysem oyum :D sonunda bunu anlayan biri, çok mutlu oldum, teşekkürler ^^ zaten ben senin mesajlarını seviyorum, sana tepki vermemden de bunu anlamışsındır.
SilBu arada arkadaşlar ENKInin ne olduğunu da buldum. ENKI bence homosexual. bunu nerden anladığımı soracak olursanız onu başından beri takip ediyorum ve tek umurunda olan şey herkese kendi üstünlüğünü kabul ettirmeye çalışmak ve kadınları küçümsemesinden zaten anlamıştım. Yatağa attığım her kadın demesi zaten kadınlara hiç değer vermediğini gösteriyor. Ayrıca Barış isimli arkadaşa da kendini kanıtlamaya çalışıyordu. Bizi kullanarak ona yakınlaşmaya çalıştığını anlamadım değil.
Evet yaptığım her keşif beni hayata yeniden bağlıyor :D :D
Bu yorum yazar tarafından silindi.
Silkafanı çok yoruyorsun roll, insanlar sapkınlıkları yüzünden bu hale gelmişler. normal olanı aileni kurup mutlu bir yuva kurmak ama işte ortada ne kadın ne erkek rolleri kalmamış, herkes çocuk olmak istiyor, kimse sorumluluk almak istemiyor. asıl sorun ne biliyor musun? asıl sorun insanların sorumluluklarını bilmemesi, bu bir kişiyle düzelecek bir şey değil. ben kendimi bugün düzeltirim, bunu belki 10 sene devam ettiririm ama etrafımdakiler beni bozmaya devam ettikçe bunu nereye kadar koruyabilirim ki? bu herkes için geçerli
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu blogu okuyup,anlayabilenlerin dahi olduğunu varsaymıştım.Yanılmışım,blog yaratıcısı Enki dışında hepiniz gerizekalısınız amına koyayım.Ruhu ölmüş gerzek mongoloidler...
SilRoll, tam bir zavallısın. ENKI en azından dürüst. Sen zannediyor musun ki kadınların kalbiyle oynayıp onları bir kenara atabilirsin? Sonuçta ENKI hak hukuk gözediyor, sen gözetmiyorsun tabii bunun faturası sana çıkıyor. Vicdan azabından gebermelisin bence, başka türlü mutlu olman imkansız çünkü :) Senin başına gelenler beni ilgilendirmiyor, hatta soracak olursan senin kafanı duvara çarparak beynin dağılana kadar seni gebertmek istiyorum. O dahi beyninin iğrenç hücrelerini incelemeye alabilirim belki ne dersin :D
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilBu yorum yazar tarafından silindi.
SilRoll, ENKI tamamen objektif bir karakter. Sadece kendi gözlemlerini yazıyor. Eğer sen başkalarının gözlemleriyle hayatı öğrenmeye çalışırsan sadece kendine eziyet edersin. Sonuçta gerçek görecelidir. Herkes kendi gerçeğini yaşamalı. ENKI bir yorumunda demiş, beni gözünüzde tanrı gibi görüp sonra da bir hatamı yakaladığınızda hemen bana saldırmaya başlıyorsunuz diye. Aynı şey hepimiz için geçerli. Kimse tanrı değildir. Hepimiz bir bütünün parçalarıyız. Birbirimizi etkileriz sadece ve ne olduğumuzun hiç bir önemi yok, tek yapmamız gereken olmak. Ben burada gelip karakter analizi yapıyorum çünkü bu hoşuma gidiyor, sonuçta burada bir blog var ve bu blog yoruma açık, herkes istediğini yazar.
SilBenim öğrendiğim bir şey var, bu blogu okurken zaten duygularımı dile getirdim bazı mesajlarımda. Çoğu insana gereksiz ya da çocukca ya da herhangi bir şekilde görünmüş olabilir. Benim öğrendiğim şey şu ki, bir insan kendini korumayı öğrenmeli. Yani ENKInin deyimince koyun olsa bile, o insana kendini korumak öğretilmeli. Yani ben bu sistemlere ve işleyişlere karşıyım. Her insan hayırsever olabilir. Bir insana 'vermeyi' öğretmelisin. Sömürmek sadece mutsuz kılar. Verici olmayı öğrenmeli insan
Buna cevap vermiyorum,yargılamıyorum.Görmedim bile...
SilGördüğüm tek şey yarattıkları egoları tarafından yönetilmekte olan bilinçsiz zavallı insancıklar.Enkinin size öğrettiği basit terim ifadesiyle ; koyun,sığır.
Kendini sürekli bir şekilde tekrarlayan zihinsel kalıplarda hapsolduğunuz için eylemleriniz realitede tolere edilebilir,hernedense görmezden gelinemez.
Yorumların %90'ı çöp.
YanıtlaSilEveet, işte enkiyi çözen masum köylü. Bunu nasıl başardığını da açıklamış! BRAVO!
YanıtlaSil-Kim en moronik yorumu yazmak ister?- Programının birincisi oldunuz.
İkincimiz ise, kendinden emin duruşuyla, blogun ikinci dehası Roll666! İşte ödülünüz.
http://3.bp.blogspot.com/-uCD1mMBU5Mo/UPgVZfaPg9I/AAAAAAAADVU/WlE7lPmlqmI/s320/7332908-funny-shit-with-fly-784870.jpg
Beğendiniz mi? Bir sonraki yarışmamızdaki ödülümüz ise, aynı bokun laciverti olacak. Görüşmek üzere!
http://www.forumdas.net/cografya/kucuk-olcek-buyuk-olcek-nedir-148233
Sil