Merhaba Moronomentalistler,
Günlük yaşamda oldukça sık kullanılan bir kelime bu değilmi: Norm-al! Çoğunlukla bahsi edilen şeyin düzgün işlediği anlamını ifade etmek için kullanılır. Mesela birisi size sorar: herşey normalmi? verilen cevap çoğunlukla "evet (normal)" olur. Bu tarz bir iletişim bile cevabın beklenen şekilde verilmesiyle norm-al bir davranış olarak algılanır. Eğer cevap "hayır (normal) değil" olursa bir anda a-normallik çanları çalmaya başlar ve tıpkı bir arızaymışınız gibi bu bozukluğunuzu onarmaya çalışmak için seferber olanların etrafınızı sarmaya başladığını görürüsünüz. Bu durumu engellemek için yapılan şey çoğunlukla yalan söyleyerek geçiştirmektir, yani hayır yerine evet diyerek normal olduğunuzu betimlersiniz.
Norm, kelime anlamı olarak bir hat, bakış açısı, davranış biçimi yada işlevin belirtilen kurallar doğrultusunda işlemesi için oluşturulan kurallar bütününe verilen addır. Buna bağlı olarakta normal kelimesi aslında birşeyin doğal işlediği değil, daha çok beklenen yada öngörülen şekilde işlediği anlamında kullanılır. Normal = Normlara uyan. Eğer bu normalara uymakta zorluk çekiyor yada uymamaya uğraşıyorsanız, ki bu çoğunlukla akıntıya karşı kürek çekmeye benzer, o zamanda a-normal yani anti-norm damgası yersiniz. Dikkat ederseniz birçok negatif yada karşıtlık belirten kelimede bu yüzden "A" harfi ile başlamaktadır: Asosyal, Anormal, Abiyotik, Agnostik yada Ateist gibi....
Toplum denen sazan havzasında yaşarken her yer sosyal yaşamı kontrol altında tutabilmek ve sazanların davranışlarını öngörebilmek için koyulan normlarla işletilir. Bu normların çoğu yapmanız gereken ve yapmamanız gereknler olarak henüz ufak yaşta iken zihinlerinize kazıtılır. Bu normlar sayesinde toplumdaki sazanlar ve koyunlar sınıflandırılarak kendi aralarında üst ve alt tabaka olarak kabullenilirler. Yani bir seyyar satıcı otomatik olarak bir CEO nun karşısında kendini alt tabaka olarak algılar. Ayni şekilde sanırım geçen seneydi, apaçiler denen yeni bir alt-ırk anons edildi ve onların davranış, giyim, dans ve yaşam tarzları sanki nat-geo da şempanzelerin çiftleşme sezonunu seyreder gibi seyrettirildi. Bu input ile koyunlar bir anda kendilerini aslında bir üst ırka dahil olarak gördüklerinden, yayınlanan habere gıklarını bile çıkarmadılar.
Toplum içerisinde matematiksel olarak bu gruplar, kendilerine uygulanan normlar vasıtası ile zihinsel hücrelere kapatılır ve böylece her grup kendi hücresinin geometrik halini alır. Küp, piramid, heksagon yada oktagonlar gibi. Bunlar belitrilen grupların yüzeysel bakış açılarına göre çokluk yada azlık teşkil eden birimlerdir. Koyunlar simülasyon ortamında kendilerine sunulan normlara bağlı olan geometrik tanımlarla bağdaştırılarak kullanılırlar. Şehrin bazı bölgelerinde noktalar, bazı bölgelerinde dik duran çubuklar, diğer bölgelerdede öteki geometrik 3 boyutlu şekiller bulunur. Bu boyut farklarıda kontrol edilmekte olan grupların dar görüş, cahillik ve zeka kullanımlarına işaret eder. Burada toplumun en tepesinde belirtilen kısmın ne tür bir geometrik şekle sahip olduğunuda siz düşünün!
Normlar koyunlara yeni kurallar yada yeni iletişim metodları ile aşılanır ve her jenerasyon bu sayede zamanın gerektirdiği şekle ayak uyduracak şekle sokulur. Hayırseverler bir yandan normalara uyulmasını insanlardaki "bir gruba dahil olma arzusu" na bağlı olarak teşvik ederken, bir diğer yandanda koyunların bu normları doğrudan uygulayacak yetiye sahip olmalarını engellerler. Bunun için öncelikle, hepimiz biriz yada kardeşiz gibi bir zırva anlatılırken, koyunların duygusal zayıflıkları onlara karşı kullanılır ve öteki yandanda bu beraberliği engellemek için farklı gruplara farklı yani karşıt görüşler aşılanır. Bu sayede düzenin sağlanabilmesi için hayırseverlerin sürekli işe el atmaları beklenir, ki buda bir normdur... devlet baba birşeyler yapacaktır denen helsinki sendromu!
Sosyal kontrolu sağlamanın iki metodu vardır:
1- Gayriresmi yolla kontrol - Yani öngörülen norm ve değerlere bağlı sosyalleştirme işlemi (evcilleştirmede denebilir). Bu işlemde yüksek kapasitede düşünme, üretme yada davranış potansiyeline sahip bir şahısa, çevresindeki gruba asimile olabilmek için oldukça dar bir görüş ve sorgusuz itaat etme programı yüklenir. Btır.unlardan bazıları, vatanseverlik, anne yada baba için biryere katılmak
2- Resmi yolla kontrol - Devletin toplumdaki kaosu yada düzensizliği engelleme adına yerleştirdiği kanunlar, kurallar ve cezalar bütünüdür. Buna düzenden çok "düzenleme" denir.
Sosyal kontrol konsepti ilk olarak kendini düzenleyebilen bir toplumu temsil etmekteydi. Mesela geceleri mahallenin büyükleri sokaklarda gezip bekçilik yaparlardı. Bir kavga anında suçluların kaçması engellemeye çalışılırdı. Kimin suçlu olduğuda duruma göre oradakilerin inisiyatifine kalmıştı. Mesela birisi kız kardeşinize sarkıntılık yaptı diye kafasını duvardan duvara vurmanız- izleyenler için "adaletin yerini bulduğu" an idi ve başka bir cezayada gerek yoktu. Fakat zamanla hayırseverlerin kanun koruyucuları, yerel koruyucuların azal(tıl)ması ile bu gruplar üzerindeki kontrolü ele geçirmeye başlarlar. Gün gelip her bir suça benzer anormal davranış için hayırsever koruyucular çağırılmaya başlandığında ise sosyal kontrol %90 düzeyde sağlanmış demektir.... koruyucuların artışına bakılarak beklenen başarının nerdeyse elde edildiğini görmeniz pek zor değil sanırım.
Bu tip bir düzenin sağlanması ve satibilizasyonu içinde halk üzerinde iki türlü duygusal silah kullanılır!
Suçluluk yada Utanç Toplumu:
Bu düzende toplumun bireylerine arzu edilmemesi gereken şeyleri istemeleri doğrultusunda suçluluk duymaları gerektiği aşılanır. Örneğin nüfus planlaması için evlilik öncesi seks kötü yada yapılmaması gereken bir girişim olarak benimsetilir. Aynı şekilde boşanma faktörünü aza indirgemek için çiftlerin evlilik dışı ilişkiye girmeleri "zina" gibi utandırıcı yada küçük düşürücü bir davranış olarak kabul edilir. Sanırım kahvede "abi dün yan mahalledeki Damla abla ile bir zina yapmışım - peeh" diye bir hikaye anlatmak o kadarda hoş karşılanacak birşey olmayacaktır! Kimse neşeli bir şekilde nasıl vergi kaçırdığını, nasıl cigara içtiğini yada nasıl yan komşunun göğüsleri tomurcuklanmış 15 lik kızına abayı yaktığını anlatmayacaktır. Tüm bu senaryoların sonunda toplumun vereceği karşılık çoğunlukla "nasıl cüret edersin" tarzında olacak ve karşıdaki şahsı utancından yerin dibine girmek ister bir hale sokacaktır, böylecede şahıs bu tip davranışlara yeltenmiş olmanın verdiği suçluluk duygusuna bulandırılacaktır. Bir diğer yandanda, üstte saydığım hiçbir davranış dini inanç açısından sevab değildir - değilmi?!! Suçluluk Toplumları ahlaki düzeni ayakta tutmak için cezalandırma ve af gibi yöntemlere başvururlar. Bu yüzdende suçluluk toplumlarındaki bireyler yaptıkları için burada yada ölümden sonra cezalandırılmayı beklerler. Son zamanlardaki camilere akının sadece inançmı, diğerleri gibi aynı yöne koşturmazlarsa gruba dahil görünmemekten dolayı gruptan dışlanabilecekleri korkusumu yoksa af için dilenmemi olduğunada siz karar verin.
Utanç toplumları ise çoğunlukla onur ve gurur gibi zırvaları temel alırlar. Görünüşe bağlı olan toplumun bireyi algılama duyusuna önem verilirken, şahsın kendi tipik özellikleri bir kenara itilir. Bu görmezden gelinen özellikler ortaya çıktğında ise çoğunlukla skandal yaşanmış gibi bir tepki oluşur. Hayırseverlerin buu duyguları tetikleyecek normları kontrol altına almaları ile istedikleri sosyal kontrol sağlanır. Yani dünkü "kötü yada yanlış" olarak algılanan bir normu bugün "iyi yada doğru" olarak kabullendirebiliyorsanız, artık o toplumuda istediğiniz gibi yönlendirebilirsiniz demektir. 20 sene evvel TV de nonoşlar programa çıksaydı, yayını yapan TV kanalını başlarına yıkarlardı... bugün ise nonoşlar artık kadın programlarının bir parçası. 20 sene evvel cinsiyet değiştirme konusu dahi ağıza alınmazken, bugün bunun nasıl yapılabileceği hakkında programlar sunulmakta. Tabiki tüm bu "update" leri TV den gören koyunların işletim sistemide böylece yeni normlara adapte olmakta.
Üzerinde tasdik damgası olmayan ürünleri almak yada devlet onayı olmayan kampanyalara katılmak bugün halk üzerinde nasıl bir korkuya bağlı kontrol etkisine sahipse, aynı şekilde şahsi sağduyunun artık kullanılmadığı bir bölgede zombi gibi gezmekte aynıdır. Neden sağduyu deniyor peki? Çünkü sağduyu beynin sağ, yani yaratıcı lobunu simgeler... eğer bu kelime sol lob ile bağdaştırılmaya başlanmışsa, ülkenizdeki koyunlar birer zombi statüsünü almaya hak kazanmış demektir. Dünya kadınlar günüdeki medyanın kadına şiddete hayır bombardımanının erkekler üzerindeki "pasifizasyon" (pussyfication) etkisini şimdilik düşünmek bile istemiyorum. Bakalım artık otobüste arkadan dayamak o kadarda eğlencelimi! Bakalım artık kadınlara laf atmak o kadar zevklimi! Tüm bu eğlenceler artık yerini bu kontrol düzenin getirdiği yeni normlara bırakarak oldukça neşeli bir geleceğin haberini veriyor sanki - değilmi? Koyunların degrade haline ne ndenir biliyormusunuz.... Beta OT!
Şimdi size uzun vadeli bir işlemin kısa versiyonunu anlatayım! Kadınlara şiddetin bir sebebi olan erkeklerdeki cinsel uyarılma, yani kısa etekleri ve götü andıran dekolteleri gördükleri zaman aletin kalkması, bu taciz olaylarının tetikleyicilerinden birisi olarak benimsetilecek ve buna bağlı olarakta kadınlar tesettür tarzı giyinmeye teşvik edilecekler. Bu teşviği dikkate almayıp tacize uğrayanlarda halk önünde, yani medyada "mini etekli kadına taciz", "dar kot giymiş diye neredeyse tecavüze uğruyordu" benzeri başlıklarla - her ne kadar "ah zavallı kadın" dedirtsede, arka planda bu taciz ve saldırıların nedeni yavaş yavas giyime işaret edecek. Tıpkı "arabanın parlaklığı beni tahrik etti, çaldım" diyen hırsızın polis tarafından fazla bir ceza yemeden salıverilmesinin araç sahibinin aracını tahrik edici şekilde park etmiş olmasına bağlamak gibi birşeydir bu... yani zarara uğrayan suçlu konumuna düşürülür. Peki bunun üzerine araç sahibi aynı şey tekerrür etmesin diye ne yapar? Branda ile örter! Fakat, dediğim gibi bu uzun vadeli bir süreç. Şu anda toplum zihninde mini etekli yada tahrik edici giyinen kadınlara ne olarak bakılıyor? Orospu? Kaşar? Kefaşe? yada - Çekici? Güzellik abidesi? Hayaldeki kadın?..... burada nasıl hissedildiğine değil, nasıl tepki verilmeye programlanıldığını düşünün.
Ya sigara içmeye ne demeli? Sigara içenlere artık ne gözle bakılıyor ve sigara içenler buna nasıl tepki veriyor? Ya peki ensest ilişkiye ne demeli.... ne ilginçtirki bu davranışlar için henüz bir kanuni ceza yok! Fakat bunların yerine ne var? Gayri resmi sosyal kontrol... yani bu davranışların halk içinde utanç verici yada suçluluk duyurucu olmalarını sağlamak. Misafirliğe giden bir tiryaki bulunduğu masada kül tablası bulamazsa sigara içmek için kısa sürelide olsa, tıpkı bir ezik gibi (müptela damgası) odayı terk edip balkona yada kapı önüne çıkmak zorundadır. Çünkü kapalı ortamda sigara içerek, içmeyenlerin sağlığını tehdit etmektedir... sanırım bu düşünce yeterince aşağılayıcıdır. Ensest konusundada (teşvik amaçlı yazmıyorum) sadece şikayetler duyulurken, ensest harici ilişkiye girmekten korkanlar ve mekan ve yaşam tarzı dolayısı ile ensest harici cinsel ilişki yaşayamayacak olanların fikirleri tabiki dinlenmiyor. Buda sol beyin moduna alınmış koyunların madalyonun tek yüzü ile meelemelerni sağlıyor.
Bakın size birde incilde, hani tanrının ağzından yazılanı varya, ensest konusunu nasıl ele almışlar bir örnek vereyim.
Yaratılış 19:30-36
30 Lut Soar’da kalmaktan korkuyordu. Bu yüzden iki kızıyla kentten ayrılarak dağa yerleşti, onlarla birlikte bir mağarada yaşamaya başladı.
31 Büyük kızı küçüğüne, “Babamız yaşlı” dedi, “Dünya geleneklerine uygun biçimde burada bizimle yatabilecek bir erkek yok.
32 Gel, babamıza şarap içirelim, soyumuzu yaşatmak için onunla yatalım.”
33 O gece babalarına şarap içirdiler. Büyük kız gidip babasıyla yattı. Ancak Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
34 Ertesi gün büyük kız küçüğüne, “Dün gece babamla yattım” dedi, “Bu gece de ona şarap içirelim. Soyumuzu yaşatmak için sen de onunla yat.”
35 O gece de babalarına şarap içirdiler ve küçük kız babasıyla yattı. Ama Lut yatıp kalktığının farkında değildi.
36 Böylece Lut’un iki kızı da öz babalarından hamile kaldılar.
37 Büyük kız bir erkek çocuk doğurdu, ona Moav adını verdi. Moav bugünkü Moavlılar’ın atasıdır.
38 Küçük kızın da bir oğlu oldu, adını Ben-Ammi koydu. O da bugünkü Ammonlular’ın atasıdır.
Tekrar edeyim - ensest ilişkiyi savunmuyorum - ancak şu kutsal olarak adlandırılan kitapta dahi bu tip bir bilgi yazıyorsa, bu durumu nasıl izah etmek gerekir? Tabiki incil yazılırken Lut'un "farkında olmadan" ilişkiye girmiş olduğu iki kere vurgulanmış! Şimdi eğer sol beyin koyunu iseniz, durumun hayatta kalmak ve soyun devamı için ortaya çıktığını kabul ederek, istisna olarak OK damgasını yapıştırıp, "sonraki soru" lütfen diyebilirsiniz. Ancak anlatılan senaryoya birde sağ beyinle yani sağduyu ile bakarsanız ortada farklı birşeylerin döndüğünü görmeniz pek gecikmez. Çünkü inanç sistemine göre herkes adem ve havva ve onların ensest ilişki ile doğan soyundan gelmektedir, yani şuan, inançlı tüm koyunların şiddetle karşı oldukları şey, inançlarının temeline bağlı bir esasın ret edilmesidir. Ayrıca cinsel ilişki tecrübesi olan her aklıbaşında insan bilirki, erkeğin sızmış, uyku halinde yada baygın iken ereksiyona kavuşması ve durumun farkına varmaması imkansızdır. Yani Lut abi ne yaptığının ve kiminle yaptığının oldukça farkında idi, hemde iki kez farkında idi. Yani adam mağarada, yanında iki tane vajina sahibi kızdan başkası yok, anlattıklarına göre etrafta yaşayan başkasıda yok... hmmm ne yapsak ne yapsak!? Mağarada yaşarken şarabı nereden bulmuş oldukları hakkında fikir yürütmek isteyenler varmıdır merak ediyorum. Ya Lut kızlarını ele veremeyecek kadar onları çok kıskanmışsa?! Ya lut köyden kaçarken kızlarına sahip olmak için buna karşı çıkacağını bildiği karısını öldürüp hikayeyi kendi eliyle değiştirmişse? İslamda ensest konusu yasaklatılmaya çalışılmış olduğundan Lut ile ilgili ayetler incil parşömenlerinden kopyalanırken sansürlenmiştir.
Anlayacağınız gibi sosyal kontrol için kullanılması gereken iki türlü kitap vardır:
1- Kutsal kitap - gayriresmi kanun. Bu kitap koyunlara doğru ve yanlışın ne oldup olmadığını ve yanlışların cezasının nasıl olacağını dikte ederek, dışlanma, korku, utanç ve acı çekme gibi pasifize edici ve itaate yönelten programlar içerir.
2- Kanun kitabı - resmi kanun. Bu kitap koyunların real yaşamda ve kutsal kitaplarda belirtilmeyen konuları kapsayan kuralları betimler. Bu kurallarda yine doğru ve yanlışın ne olduğu ve yanlışların nasıl bir cezaya maaruz kalacağı üzerine koyunların zihnini programlar.
Eğer bir durum o kitapta belirtilmemişse, mutlaka diğerinde belirtilir ve cezalarının neler olacağı sıralanır.
İtaat etmeyip dini vecibeleri yerine getirmezseniz kimse sizi tutuklayıp hapse atmayacaktır, fakat bunun cezasını öldükten sonra mutalaka çekeceksinizdir. İtaat etmeyip yalan söylerseniz, bu - duruma göre tutklanmanıza ve kanuna bağlı olarak cezai işlem görmenize neden olabilir. Görebileceğiniz gibi sosyal kontrol "aşağı türüksen sakal, yukarı tükürsen bıyık" model bir sistemdir ve bir kere içindeyseniz ancak birinden kurtulabilirsiniz - o da belki! Diyelimki çocuğunuzun gittiği okuldaki 1-2 kız haricinde hepsi tesettürlü! Tabiki sizinki serbest takılıp özgürlüğünü sergiliyorken her zamanki gibi koyunların "biz yapmıyorsak sende yapmıycan" saldırısına maaruz kalırlar... bu saldırı çoğunlukla dışlama ve alaya alma ile başlar. Hatta bazen çocuk okul önünden alınırken diğer ebeveynlerin bile verbal saldırısına maaruz kalınılabilir. Huzuru bulabilmek için ya okul değiştireceksinizdir, ki maddi sebepler buna engel olmaya çok meyillidir, yada kızınızı düzene uydurup tesettür giydireceksinizdir. Sonuç olarak %80 ihtimalle itaat edeceksinizdir. Buda "düzen 1 - 0 siz" demektir. Anahtar kelime huzur dur. Yani kafadaki bir ses huzura ermek için itaat etmenin gereğini savunadururken, bir diğer seste "naapiim, naapiim" diye bocalanır.... bu durumdaki insanların çoğunlukla itaat etmeyi seçmelerinin nedeni, bunu huzura ermenin tek yolu olarak görmeleridir. Huzur ve barış kelimeleri aynı yönde ilerleyen unsurlar olarak kabul edildiklerinden, barışın sağlanması için gerekenlerde sadece sol lob ile algılanır ve diğer negatif etkiler bile bile göz ardı edilir. Tıpkı "Barış Savaçıları" (Freedom Fighters) gibi kendisiyle çelişen isimler gibi.
Diyelimki bir grup buluşmasında arkadaşlarınızın damar müzikten başka birşey dinlemediklerini keşfettiniz! Peki, sizde arada bir dinliyorsunuzdur belki ama her an değil. Ne olacak bu gruba dahil olmak isterken? "Ya birazda Eric Clapton dinleseydik" diyemi soracaksınız, yoksa çoğunluğun isteğine itaat edip sırf gruptan dışlanmamak için kulaklarınızdan kan gelene kadar dumuramı bağlıyacaksınız? Herhalde durumu fener tribününe galatasaray formasıyla girmeye benzetmeyeceksiniz!
Sosyal kontrol sistemi bireyleri tek tek kontrol edemez. Bu yüzden bu sistem bireyleri bir gruba dahil olmaya teşvik eder ve böylece grupsal kontrol sağlanmış olur. Sosyal kontrolde bireysel kontrol diye birşey yoktur ve olamaz! Bu düşünce her ne kadar aşılanmaya çalışılsada uygulanması imkansızdır. Bu yüzdende panoptikon sistemi devreye girer. Yani heryer kameralarla doludur. Telefonlar dinlenmektedir. Telefonların yada laptopların kamerlarında görüntü alınabilir. Uydudan donunuzun markası okunabilir. Facebooktaki profiliniz sizin aktivitelerinizi kayıt eder. Emailleriniz kayıt altına alınmaktadır. Banka hesabınız gözlem altındadır. Arabanızdaki GPS sistemi nereye gittiğinizin kayıdını tutar. Akıllı telefonunuz elinizdeki tüm bilgileri (resimler dahil) CIA in veri tabanına aktarır. Yaptığınız alışverişler ve kullandığınız markalar kayıt altına alınmaktadır. Kısacası aletin tam tepesine oturmuşsunuzdur!! Ne yani bunlar korkmak ve bu sayede suçtan uzak kalmak ve itaat edip huzuru bulmak için yeterli değilmi?
Son zamanlarda yeni olan bir trendin sanırım farkındasınız! Self-***** işlemleri, yani kendi başına yapılabilecek işlemler. Bunlara örnek: internet bankacılığı, havaalanı self-chekin, otopark self-chekin, dildo ile self-masturbasyon ve son zamanların bir başka yeniliği olan self-kasa... 2005 yıllarında havaalanlarında self chek-in olayı başladığında durumun gittikçe dumursal bir hezeyan olacağı belliydi. Çünkü artık self check-in haricinde self-bagaj olayıda var. Yani koyunlar kendi bagajlarını etiketleyip board kartlarını alıyor ve tıpış tıpış kapılarının yolunu tutuyorlar. Ne ilginçtirki, bu koyunların çoğunluğu karşılarında bağlama çekebilecekleri birini bulamadıklarından sorunlarına çözüm bulamadan durumlarını kabullenip ekrandaki kurallara itaat ediyorlardı. Herhangi bir görevliye şikayettede bulunsalar, görevlinin işaret ettiği şey ekranlardaki talimatlar oluyordu. Aynı işlem bugün süpermarketlerin kasalarındada mevcut. Kasaya gidip kendi başınıza ürünleri okutuyor, paketliyor ve ödüyorsunuz.
Tüm bu self-masturbasyon işlmeleri sırasında koyunların en büyük korkusu nedir peki? Tabiki "izleniyor" olmaları ve buna bağlı olarakta yapacakları şeylerin onları diğer sürü üyeleri karşısında utanç verici bir hale düşürmesi yada herkesin izlediği yolda gitmemiş olmanın (ödemeden çıkmak gibi) verdiği suçluluk duygusu. Tıpkı "bip" kartlı ödeme yapan 20. müşterinin ardından nakit çıkarıpta ödemek isteyince diğerlerinin aşağılayıcı bakışlarına maaruz kalmak gibi bir durum.
Bakın... bunca izleme düzeneklerinin işe yarayabilmesi için gereken en önemli faktör; bunları izleyecek koyunları bulundurabilmektir. ancak zamanla farkına varacaksınızki, 100 tane kameranın ardında sadece 1-2 kişi görüntüleri arada bir izlemektedir. Yani sizi izleyen bir Big Brother yok, çünkü olması gereken yada olduğuna inanılan yerinde değil! Sizi izleyen gizli ajanlar, gizili servis yada uzaylılarda yok. Tüm izlenme ve seyrediliyor olma hissi, düşüncesi ve korkusu sadece zihinde gerçekleşmektedir. Gerçek hapis zihinde uygulanır. Bu zihin kontrolü sağlandıktan sonrada kameralar ve tüm diğer süper teknikler sadece birer caydırıcı "görüntü" olarak kalır!
Bu zihin kontrolünün yapı taşı yani temeli korkudur! Utanç verici duruma düşme korkusu, dışlanma korkusu ve suçlu duruma düşme korkusu, tüm bu başında kontrol eden birinin olmadığı düzenin kolayca işlemesini sağlar. TV de arada bir "izleniyorsunuz" imasını veren haberler mutlaka çıkar (hırsızların kameradan teşhisi) ve bunlarda bilinçaltına "hakikaten izleniyoruz" intibasını bırakır. Bir koyunu bir odada kameraya (özelliklede kamera başlığı koyunu takip eden bir düzeneğe sahipse) karşı bir diğer odadada başka bir koyunun karşısına koyduğunuz zaman, kamera karşısında duran koyunun diğerine nazaran daha çok korku ve paniğe kapıldığını izlersiniz, çünkü bilinmezlik ve diğer paranoid ihtimaller serisi onu kendi kendine bu duruma sokar. Yani panoptikon sistemi çalışmaktadır.
Bazı yorumlara dayalı olarak, burada yazıyor olduklarımın hayattan soğuttuğu düşünülebilir, ancak hangisi daha önemli! Bilgiyle bilince ve geniş bir bakış açısına sahip olmakmı, yoksa gidişat nasılsa kabullenip başları öne eğerek itaat etmekmi? Tabiki gerçekler sevindirici değildir, çoğunlukla üzücü, sinir bozucu ve rahatsız edicidirler. Ancak tüm bunların vardıracağı yerde hayalperestliği bırakarak hayatın nasıl işlediğini ve nasıl manipule edildiğini anlamaktır. Ancak böyle hayatı olduğu gibi görebilir ve ona göre hareket edebilirsiniz. Zannediyormusunuzki elitler TV de teşhir edilen saray yada penthouselarda kalıyorlar!! Hahahaaaa... hepsi sadece görüntüden ibaret. Yani ulaşılmazlar sergilenerek, koyunları "sende sahip olabilirsin" diye kandırıp şehir hapisanesine çekmek için yapılır bunlar.
Ferrarinin kurucusu neden ferrariye binmiyor. Yat üreticilerinin neden kendi süper lüks yatları yok. Hepsi sadece görüntü ve cazibeyle kandırmaktan ibaret. Koyunları gücün sizde olduğunu inandırarak onların güçlerini ve enerjilerini size akıtmalarını sağlarsınız. Onaları güce sahip olmanın yolunun "bunlara" sahip olmak olduğunu inandırınca, gerisi çorap söküğü gibi gelir. Bu yüzdende koyunlar ne zaman hafta sonu doğaya piknik yapmaya gitseler, piknik yaptıkları yerlerdeki insanları şehirde yaşamadıkları ve onca teknolojiye yada lükse sahip olmadıkları için küçük görürler. Aslında koyunların yaptığı şey sadece hapisten dışarı hava almaya çıkıp oraya tekrar geri dönmektir ve bu yüzdende gittikleri yerde sürekli özgürce yaşıyor görünenleri alt seviye görerek kendilerini kandırırlar.
Bilmek, anlayana - hayat mücadelesinde kendine güven ve cesaret veremiyorsa, demekki "anne" nin kucağından çıkmamak için sebep arıyorsunuz! Kucak ne kadar rahat değilmi... sıcacıkkkk... aç kalınca sütte var! Soğukta aç kalma korkusu birçoğu çoğunluğun tersine hareket etmeye karşı engeller! Bu yüzden konu "kendini öldürmek" oldumu, bunun mecazi anlamını idrak etmeniz gerekir. Kendinizi yeniden doğurmak için tüm o eskiye bağımlı korkak benliği öldürmek zorundasınızdır.
Bu minik kelebekçiğin nasıl doğduğunu sanırım biliyorsunuz! Ancak bu değişim sırasında kelebeğin eski benliğini gıda olarak tüketip yeni bir varlık halini aldığına dikkat ettinizmi. Tırtıl sadece tüketilmek için besleniyor, sonrada kendini hücresine hapsedip gelişimini tamamlıyor ve sonundada ortaya yeni benliği çıkıyor. Bu doğum için gereken kurban ise benliğin ta kendisi oluyor. Buna bir nevi özgürlüğün anahtarı olarakta bakılabilir.
Okültizmde kelebekler vücudu terk eden ruhların barınağı olarak sembolize edilirler. Yani kelebek sembolik açıdan insan ruhunun metafiziksel temsilcisidir.
Kelebeği şimdi görebiliyormusunuz? Etrafınızda görmekte olduğunuz bunca kelebek sembolizmininde ne olduğunu merak ediyormusunuz?