22 Aralık 2012 Cumartesi

Okul Projesi ve Düşünceler

Merhaba Moronitanyalılar,

Uzun zamandır yazamadım, çünkü bazılarınızında bildiği gibi bir okul için hazırlıklar yapmaktayım. Bugün size bunun hakkında biraz bilgi vermek istiyorum.

Bu okulu ben ve benim gibi altruistler hazırlamakta. Bu okulun esas amacı insanlara insan olmayı öğretmek. Basit ve mantıklı filozofiler doğrultusunda gelişmeyi ve anlamayı sağlamak. Bu filozofilerden en önemlisi blogdada sürekli belirtmekte olduğum "ne ekersen onu biçersin" modelidir. Bir diğeride "yaşa ve yaşat" tır. Bu nasıl bir okuldur diye soranlar için.... bu okul; duvarları cezaevi gibi 5 metre yüksek ve dikenli tellerle çevirlip ilerde toplama kampı olarak kullanılamayacak bir tanedir. Bu okul gerçek manada hayatı, evreni ve döngüleri anlamak isteyenler içindir. Bu okul nedenleri değil, nasılları öğretmek için kurulmakta. Gerçek "nasıl" bilgileri, öğrenenlerin ne yapmak istediklerine fikir sunacak ve daha ne öğrenmek istediklerini bilmelerini sağlayacak. Eş zamanlı realite kodu öğrenimi ve doğrudan pratiklerle ezber denen şeye ihtiyaç olmayacak.

Ben bu okulu türkiyede değil asyada kurmaktayım. Çünkü türkiyede bu tarz okulların açılmasına izin verilmiyor! Müfredata uygun olmadığından ve çocuklara otoriteyi sorgulamayı öğrettiğinden dolayı, bu tip okullara terörist sığınağı, din düşmanlığı aşılama merkezi, anarşist yada marxist düşünce aşılama ocakları olarak bakılıyor. Tabiki daima dediğim gibi koyunlar ne ise odur ve onları değiştirmek gibi bir niyetim yok. Ancak arada kaynamakta olan cevherler var - işte onlara gerçek bir şans tanınmalı ve yolları açılmalı.

Bir kaç ay evvel türkiyedeydim ve etraftan gördüklerim duyduklarımı aktarayım önce! Gezdiğim bölgedeki okulların neredeyse hepsi demir parmaklıklarla çevirlmiş, bazıları parmaklıkların üzerine cam kırıkları yada dikenli teller yerleştirmiş. Çoğu okulun camları yarıya kadar boyanmış, ki böylece kimsenin dikkati aldıkları doktrinasyon esnasında dağılmasın. Neredeyse tüm öğrenciler zorla gibi görünen servis araçları ile evlerine bırakılmak zorundalar. Dijital eğitiminde çocuklardaki yaratıcılığı nasıl yok ettiğinden bahsetmeyeceğim. Almışlar ellerine Ipad yada Android aletleri, bunlarla birşeyler öğrendiklerine inandırılıyorlar. Bu tip zırvalar sadece okul denen doktrinasyon merkezlerini çekici kılmak için yapılan propagandadan başka birşey değildir.

Bir başka şey ise ebeveynlerin davranışları.... hangi babayı dinlediysem aynı şeyi söylüyorlar: çocuğu televizyonun karşısına koymadan rahat edemiyorsun. Cartoon Network'u açtığın gibi susup baka kalıyorlar. Çalışan ebeveynler çocukları devletin kreşlerine bırakıp işe gidiyorlar... (bu kreşler ve kullanımı her sene dahada artmakta!) kısaca devlet her yönden yeni üniteleri gereksinimi karşılayacak şekilde programlıyor. Beta nesli tam olarak şu anda programlanmakta! Onlarıda hangi neslin takip edeceğini merak edenlere sadece "gamma" salakları diyorum!

Türkiyenin şuanki durumu bana neyi hatırlatıyor biliyormusunuz? Nazi zamanlarını! Boşverin Kurtlar Vadisi gibi zırvaları, gelin size avusturyada iken hitlerin neler yaptığından bahsedeyim. Belki böylece eldeki tarih kitaplarının eksikliğini ve tarihin nasıl tekerrür ettiğini görürüsünüz!

Öncelikle hitlerin almanyadan avusturyaya tank ve toplarla girdiğinden bahsedilir. Aslında hitler ekonomik olarak çökmüş olan ve işsizlik oranı tavan yapmış bu ülkeye seçim sandığından %95 civarı oy alarak girmişti. Zorla değil, teşvik ile! Neden %95 civarı? Tıpkı AKP seçilirken koyunların kafasına yerleştirilen "onlardan başka kim varki?" düşüncesinden dolayı! Hitler çözümün kendisi idi ve halkta bunu onayladı. Halk bankalara borçluydu, banka faizleri %25'i bulmuştu ve enflasyonda %25 civarlarında idi. Hergün işyerleri ve çiftlikler iflas bayrağı çekmekteydi. Sorun insanların çalışmama isteği değil, yapılabilecek bir işin olmamasıydı.

Almanyanın gidişatına imrenen halk hitleri sevgi gösterileri ile karşılamıştı. Avusturya halkı nazilerin temizlik operasyonlarından habersiz olarak üzerlerinde uygulanan propagandayı yemiş ve hitleri başa getirtmişti. Birkaç günlük eğlencenin ardından yeni hükümet işe koyulmuş ve aşevleri açıp aç halkı doyurmaya başlamıştı. Yaklaşık bir ay sonra işsizlik neredeyse ortadan kalkmıştı. Hitler aynı zamanda kadınlarında çalışması gerektiğini savunmaya başlamıştı. Evlendikleri için işlerini bırakan kadınlar devlet tarafından tekrar eski işlerine geri çağrılmaya başlandılar.

Okulda çocuklara din dersi verilmesi yasaklandı ve duvarda asılı haçların yerini hitlerin resmi ve nazi swastikası aldı. Dini ilahiler okumaktansa "Almanya, almanya.. sen en üstünsün" gibi şarkılar söylenmeye başlandı. Pazar günleri gençlik günü olarak ilan edilip, tüm gençlerin katılmaları zorunlu kılındı. Çocuklarını yollamayan aileler önce uyarılır, eğer sorun devam ederse yaklaşık 500TL lik ağır bir ceza ödemeye maruz kalır, sorunun tekrarında ise hapis cezasına mahkum edilirlerdi.

1939 yılında savaşın başlaması ile beraber gıda bankaları oluşturulmaya başlandı. Buradan yiyecekler ancak gıda fişleri ile alınabiliyordu. Çıkarılan yeni kanunlarla full-time çalışanlara rasyon kartları verilecekti. Yani bir işiniz varsa rasyon kartınız ve buna bağlı olarak gıda fişiniz ve yiyeceğiniz vardı. İşiniz yok yada çalışmıyor idiyseniz fişiniz yani yiyeceğinizde yoktu - kısaca ölüme terk edilmekteydiniz. Buna bağlı olarak birçok kadın erkeklerin yapabileceği ağır işlere girmeye başladı. Kadınların çalışmaya başlaması ile devlet kreşler açmaya başladı. Yaşlarına bakılmaksızın, bu çocuklar 7/24 devlet bakımı (doktrinasyon) altında idiler. Ebeveynlerin çocuklarla ilgilenecek vakitlerinin olmaması nedeniyle koskoca bir jenerasyon devletin istediği şekilde yetiştirilmiş oldu. Çünkü çocukları yetiştirenler ebeveynleri değil çocuk psikoloji uzmanları idi.

Hitler sağlık sistemini sosyalleştirdiği ve bedava kıldığı için doktorlar devlet maaşına bağlanmıştı ve artık herkes her ne sorunları olduğunu zannediyorlarsa doktora koşuyorlardı. Bu yüzden cerrahi bir operasyon için neredeyse bir-iki yıl beklemek gerekirdi. Devlet eldeki tüm parayı ilaca yatırmaktan araştırmaya fon ayıramıyordu. Bu yüzden eldeki tecrübeli uzman doktorlar ülkeyi terk etmeye başladılar ve geriye sadece pratisyen (yani deneme yanılma yöntemi ile iyileştirdiğini zannedenler) hekimler kalmıştı. Sağlığa bu kadar para akması halkın gelirinin %80 kadarının vergi olarak alınmasına neden olmuştu.

İşyerleride yeni kurulan bürolar vasıtası ile kontrol altına alınmaya başlandı. Standardlar koyulmaya başlandı. Mesela mekanlara kare değil yuvarlak masa konulmalıydı, olurda biri köşeye çarpıp canını yakabilirdi. Mutfak şöyle olmalı, lavabo böyle olmalı diye kurallar uygulamaya konuldu ve uygulayamayanların işyerleri kapatıldı. Çiftliklerede giden bu görevliler çiftçinin elinde neler olduğunun listesini çıkarıp neyi nasıl üretmesi gerektiği konusunda direktif verirlerdi.

Sakat kişiler yeni bir eğitim sistemi adı altında toplanıp ötenazi kamplarında yok edilirlerdi. Ailelerinide birer taziye mektubu yollanırdı.

Sonralarda artan şiddet olayları nedeniyle silahların kayıt altına alınmasıyla suçluların daha kolay bulunabileceği balonuna inanan herkes bürolara gidip silahlarını kayıt ettirdiler. Kayıt işlemlerinin bitmesinin ardından devlet herkesin silahlarını yakındaki polis karakoluna bırakmaları gerektiğine dair bir kanun çıkardı. Getirmeyenlerde cezalandırıldı.

Özgürlük geçmişten bir esintiydi. Kimse otoriteyi sorgulayamıyor yada baş kaldıramıyordu. Deneyenler, ister bakan, isterse rahip yaka paça paketlenip götürülürlerdi.

Bu düzen o halkın başına bir anda gelmedi! Bu gidişat yaklaşık 5 yıl kadar sürdü ve yavaş yavaş halk herşeyini kaybetti.

Bu yazdığım şey hikaye değil! Tarih kitaplarındanda alıntı değil... doğrudan avusturyalıların kendi ağızlarından. Buna gerçek tarih ve günümüzle karşılaştırıldığında, aynı şeyin tekrarı denir. Yukarıda yazılan herşeyi günümüz türkiyesi ile kıyaslayabilirsiniz... bulacağınız farklar var ancak yinede hepsi aynı şeyin farklı bir versiyonundan ibaret olacak. Bunlar acı gerçekler. Bu tekerrürler ilk defa olmuyor.... belkide 50 kere aynı şeyler gerçekleşti. İnsanlar daima artacak ve azalacak. Bu azalma ister doğal ister insan elinden olsun, sonuç olarak düzen bu! Denge sağlanmak zorunda.

Hatırlayan varsa hayırseverler Svalbard adasına bir tohum deposu yerleştirdiler! Çünkü yine denge kurma zamanı yaklaşıyor. Bu depo türünün ilk örneği değil, sonuncusuda olmayacak.

İşte bu yüzden, sadece tohumlar değil insanlarda orjinalliği barındıracak şekilde bilgilendirilmeli ve onu korumalıdırlar. İşte okul denen şeyin esas görevide budur: bilgiyi korumak ve doğru şekilde kullanılması için zemin hazırlamak. Edinilen bilgiler pratikte kullanılamıyorsa, bunların hiçbir değeri yada önemi olmaz. Bu yazıyıda müşteri toplama amaçlı bir reklam zannetmeyin! Bu tip bir okul zaman gerektiren bir işlem ve hemen yarın dikilmiş olacak değil. Ancak hazır olduğu zaman, ne için kurulmuş olduğu görülebilecek.

Şuanda ve ileride türkiyede baş gösterecek olan yeniliklerin kimin suçu olduğunu sanırım zaten artık biliyorsunuz: halkın kendisi! Naziler zamanında ABD ye gidip aynı doktrinasyonu oraya yerleştirdiler ve türkiyede ABD yi takip etmekte pek gecikmedi. Bu gidişatları görmek için astrofizik profesörü olmaya gerek yok, sadece tarihi gidişat şablonu yapmanız yeterli, böylece ne için ne kadar zamanınız var görebilirsiniz. Sakın unutmayın, tıpkı hitler zamanındaki gibi, hiçbirşey zorla düzene sokulmayacak - daima teşvik edilecek ve yenilikleri kabullenmeye alıştırılacaksınız. Finaldede bunların olacağını birilerinin söylediğini hatırlayacaksınız, o zamanda zaten artık birşey fark etmiyor olacak. Ütopya denen şey daima başlangıcın kendisidir, distopya ise ütopyadan arta kalandır.

Ne zamandan beri okulda çocuklara başörtü dağıtımı "normal" karşılanıyor?
Ne zamandan beri banka reklamlarında hayvanların insanlara akıl vermesi normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri "bizi twitter/facebook tan takip edin" sloganı normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri evdeki yada eldeki demirden eşyaların yerini plastik yada aluminyum alaşımlara bırakmak normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri belli bir süre sonra bozulacağını bildiğiniz şeyleri almak normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri cinsel taciz cezasının tecavüz etmiş olmaktan daha yüksek olması normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri fişlenmiş olmak (vatandaş no) normal karşılanıyor?
Ne zamandan beri parmak izi yada damar izi vermek normal karşılanıyor?
........

Dahada devam edebilirim ancak konuyu uzatmaya gerek yok... sanırım ne demek istediğimi anlıyorsunuzdur. Konuyu dağıtmadan sadede gelmeliyim. Bu okulda normal hiçbir devlet okulunda öğretilmeyenler öğretilecek. Bu okul insanların hayvanlar gibi eğitilip ehlileştirilmesi için değil, sadece öğrenmeleri ve doğrudan uygulamaları için. Bir düşünün, kaç tane baba çocuğunu alıp nasıl avlanıp öldürmesi gerektiğini, yakalanan avı nasıl yenecek duruma getireceğini öğretiyor? Kaç tane ebeveyn çocuğuna acil durumlarla ilgili kendi bilgilerinin derlemesi olan bir bütün sunuyor? Nasılsa herşey Nat-Geo da gösteriliyor yada Vikipediada yazıyor değilmi? Kaç tane babanın çocuğu için gerçekten zamanı var artık? Kaç tane ebeveyn çocuklarının okulda ne öğrendiği ile gerçekten ilgileniyor? Tüm bunların göstergesi bölünme işleminin işe yarıyor olduğunun tasdiki. Bu nedenle bazı değerleri korumak için elit kesimin koyun kesimden ayrıştırılması ve gereken öğrenimi alması kaçınılmaz oluyor. İşte bende bunu yapıyorum! Buna ister ırkçılık densin, isterse ayrımcılık.... hiçbiri umurumda değil, çünkü düşünebilen herkes kaçınılmazın nasıl olabileceğini görebilir.






Yaklaşık 3 gün boyunca internette olacağım ve sorusu olanlarınkini cevaplamaya çalışacağım.



Bir sonraki Başbakan!